Cemil Meriç Belgeseli
Bir yılı aşkın bir süredir hazırlıkları devam eden bir çalışmanın, en nihayet çekim aşamasına gelindi ve geçen hafta Cemil Meriç Belgeseli'nin röportaj kayıtları başladı.
Türk fikir ve sanat hayatının en değerli isimleri, günlerdir Cemil Meriç'i anlatıyor; heyecanla... hüzünle... bazen gözyaşlarıyla... bazen buruk bir tebessümle...
* * *
Kenarda köşede kalmış ne de çok ayrıntı varmış! Ne çok hazine!
Hazine... bilgi hazinesi... duygu hazinesi... belge hazinesi...
* * *
Biyografisi yazılmamış bir fikir adamı Cemil Meriç, hem de bir biyografi için gerekli tüm imkânlar ortadayken...
Ne yazık ki bugüne değin böylesine tarihî bir görevi îfa için kolları sıvayan pek kimse olmamış... Oysa çocukları hayatta... Mahmut Ali Meriç de, Ümit Meriç de... Çok şükür sıhhatleri de yerinde.
En yakın talebelerinin de çoğu hayatta... Mehmet Ergin, İzzet Tanju, Cevat Doğan, Server Tanilli, Nadir Demirel, Yalçın Sayın, vb.
Şahsen tanışmamış veya yanına gitmemiş olsalar da genç yaşlarından itibaren sıkı birer okuru olmuş sağdan, soldan birçok fikir adamı ve sanatçı... hatta siyasetçi... işadamı... kısacası Türkiye... 60'ların, 70'lerin, 80'lerin Türkiyesi...
Hepsi de sıhhatli zekâlarını engin birikimleriyle birleştirmeyi başarmış, hafızalarında sakladıkları ayrıntıların değerini takdir edebilen/edebilecek isimler...
Yazık! Berke Vardar çok genç yaşta hayata gözlerini yummuştu. Fikret Kılıçkaya da öyle.
* * *
Cemil Meriç'in evi bir ilim ve irfan mabediydi; her görüşten talibin ziyaret ettiği, istifade etmeye çalıştığı bir mabed...
Bazıları bir uğradılar, pir uğradılar... bazıları bir göründüler, bir kayboldular... bazıları o eşikten adım attıktan sonra bir daha ayrılamadılar... ayrılanların bir kısmıysa, şu veya bu sebeple tekrar dönemediler...
Ağızlarda hep aynı pişmanlık ifadesi: kahrolası hânede evlâd u iyal var... idi... maişet derdi yakalarına yapışmıştı... yakındaki yakınlıktan çok, tabiatıyla, uzaktaki yakınlık erbabı... zarureten... mecbureten...
Yüzü aşkın isim... Hepsi de Cemil Meriç'in talebeleri...
Bu isimler nice hadiseye tanıklık ettiler... nice bilgiyi sinelerine çektiler... birçok tartışmayı, birçok iddiayı, birçok düşünce ve duyguyu hafızalarının diplerinde, en diplerinde sakladılar.
Hafızalarında yaşadılar, hafızalarında yaşattılar.
Eskilerin tabiriyle mahfuzatlarını, yani sinelerinde sakladıkları o nadir malumatı, bazen başkalarıyla paylaştılar, bazen paylaşmadılar...
Çoğu yazmadı. Yazamadı. Mikrofonlarla karşılaştıklarında da pek istekli olmadılar; konuşmaktan hep ızdırap duydular; uzun tasvirler yerine kısa tazim ifadeleriyle yetindiler. Çoğu da anma toplantılarının o bildik protokol konuşmaları...
Birkaç eski dost, birkaç aşina yüz, birkaç eski talebe... hepsi de yüzlerce yeni okurun, yeni hayranın karşısında... biraz mahcub, biraz ürkek ve çekingen...
Lâkin hepsi de gururlu. Kıvançlı. ?Biz o adamı tanımıştık. Aşinası olmuştuk. Susuzduk. Pınara avcumuzu uzatmıştık. Biz talihli gençlerdik.?
* * *
Yaşananların eskimesi gerekir. Hâl maziye inkilab eder, tarih olur. O an, artık geçmiştir, geçmiş olmuştur.
Geçmişi kaybetmemeli. Kaybedildiyse bir an evvel bulunmalı. Geçmişi ne yapıp edip bulmalı. Bulmalı ki olmalı.
Geçmişi kaybetmek ne demekmiş, bu acıyı biz Türkler iyi biliriz. Geçmiş kaybını... hafıza kaybını... kendilik kaybını... en nihayet birliğin ve beraberliğin kaybını...
Evet, biz Türkler kaybolmanın ve kaybetmenin ne demek olduğunu iyi biliriz.
* * *
Bu belgesel, bir biyografi için gerekli malzemenin derlenmesi için büyükçe bir arşivin oluşturulmasına da aracılık ediyor...
Kendilerine ulaşılabilen bütün tanıkların hatıraları kayda geçiriliyor. Bütün ses ve görüntü kayıtları... eldeki bütün fotoğraflar... mektuplar, belgeler... yazılar... eşyalar... ne varsa, ne bulunabildiyse, ne bulunabilirse... her şey!
Sadece belgesel için değil, gelecek için de... Müstakbel biyografi yazarları için... yani geleceğin yazarları için... gelecekteki yazarlar için...
Bu yazıyı, bir çağrı olarak telâkki ediniz lütfen!
En küçücük bilgi ve belgeye, ses veya görüntü kaydına, fotoğraf veya yazıya... tanıklık değeri bulunan en değersiz bilgi kırıntısına bile sahip olanlara yönelik bir çağrı... bir yardım çağrısı...
Evet, bu bir çağrı, tanıklık edebilecek tüm Cemil Meriç dostlarına...
İsimler unutulmuş olabilir. Ulaşma imkânları kaybedilmiş veya bulunamamış olabilir: telefon, ev adresi, vs.
Hatırlatın öyleyse. Haber verin. Uyarın. Ses verin. Gönül verin.
Lütfen arayın!
Cemil Meriç'in oğlu Mahmut Ali Bey ile kızı Ümit Hanım'ın nezaret ettiği bu belgesele katkıda bulunan ve bulunacak olan herkese, gelecek kuşakların minnettar olacakları şüphesizdir.
Kaybedilen bir şey bulunabilir. Yeter ki inanın!
YENİ ŞAFAK