Gazeteci Ragıp Duran; ?Türkiye'de sivil görünümlü militarist bir iktidar var. Medya iktidarın özünü temsil etmiyor, özü temsil eden güçlere kene gibi yapışıyor. Kaybettiği gözün üze-rine siyah bant, yitirdiği elin yerine kanca takan korsan durumunda Türk medyası. Bant bazılarının sağ gözünde, bazılarının da sol gözünde. Bizim gazeteciliğimiz her şeyden etkileniyor, iklimden bile. Fakat Ergenekon gibi çok önemli bir konuda daha ciddi gazetecilik beklemek herkesin hakkı? diyor.
Ön safta kimler var...
Batı cephesinde değişen bir şey yok.
Geçmişten kalma, demokrasi konusunda ne kadar sabıkalı gazeteci varsa, bugün yine köşe başlarını tutuyorlar, ekranları kaplıyorlar.
Demokrat görünümlü kılıklarıyla 'darbeci' yüzlerini saklıyorlar.
Bunlar sık sık 'bizi ancak asker kurtarır' derken, hepimize olduğu gibi askere de 'tuzak' kuruyorlar.
Ömrünü iktidar odaklarının gölgesinde geçirmiş, ruhuna komitecilik üflenmiş bu sözde gazeteciler 'kesintisiz misyon' yüklenmişler; toplumu yeni maceralara sürüklemek isteyenlerle işbirliği yapmışlar.
Gerçeği saklamak, toplumu psikolojik olarak bir projeye hazırlamak nedense onlara gizli bir iktidar hazzı vermiş.
Bu yönetme iktidarı değil, yönetilmeye teşne olma hali.
Anlamak zordur, gazeteciler gerçeğin peşinde koşup da gerçeğin gücüyle yaşama erdemi önlerinde dururken, neden yönetilmek isterler, bağımsızlıklarını kendi elleriyle teslim ederler ve itibarsızlaşırlar.
Siz hiç darbe yanlısı, demokrasi ve özgürlük karşıtı, iktidarlara kene gibi yapışmış, gazetecilik kılığında başka işler yapan itibarlı bir gazeteci gördünüz mü?
Mesleğin ön saflarında, eskiden kalma çağdışı alışkanlıklarıyla mesleği işgal eden yaşı başı geçmiş isimler de var.
Ergenekon örgütlenmesi de olsa olsa bunlardan cesaret alır.
Çünkü aklın olmadığı yerde cesaret bir müddet işe yarar...* * *
Darbeler, darbe girişimleri, siyaset sahnesindeki değişimler, çeteler, mafya, Ergenekon üzerinden bakıldığında medya-iktidar ilişkisinin seyri ne gösteriyor?
İktidar deyince sadece hükümeti anlamıyoruz. Türkiye gibi rejimin oturmadığı ülkelerde iktidar parçalanması var. İktidarı, siyasi-iktisadi-askeri olarak üç boyutta ele almakta yarar var. Bugünkü sorunlar da iktidarın kendi arasındaki kapışması gibi görünüyor.
Medya bu kapışmanın neresinde?
Türkiye medyası başından bu yana iktidar yanlısıdır. Matbuat, basın ve medya olmak üzere aşamalar geçirdiğine göre işlevi de değişti. Matbuat ve basın döneminde gazetecilik bir zenaat olarak görülürdü. Eski gazete patronlarını hatırlayın, siyah kollukları vardı, sıradan insanlar gibi yaşarlardı, parayla pulla ilişkileri yoktu. 80 sonrasında büyük sermayenin girmesiyle bu sektör sanayi haline geldi.
Bu değişim iktidar odaklarıyla ilişkiyi nasıl etkiledi?
Matbuat ve basın dönemi iyiydi demiyorum, Yunus Nadi'yi, ilişkilerini biliyoruz. Bütün iktidarların kendilerini duyurmak için bir hoparlöre ihti-yacı vardır, o da medyadır. Herhangi bir şey yapmak istiyorsunuz geniş kitleleri ikna etmek durumundasınız. O dönemde de iktidar sürekli medyayı kullanmaya çalışıyordu. İlişkiler bu kadar yoğun olmadığı için de bu işte Basın İlan Kurumu yetiyordu. Çünkü gazete patronları sadece gazetecilik yapıyorlardı. Daha sonra Cem Uzan örneğini yaşadık, bir gecede 200 şirketini kaybetti. Bu dönemde medya patronlarının en az yaptığı iş medya oldu. Bir yandan gazetecilik yapıyor bir yandan maden işletiyor. Türkiye'de hâlâ ekonominin patronu devlet olduğu için 'egemen medyanın' hükümetle iyi geçinme zorunluluğu var.
MEDYA VAGONDUR LOKOMATİF OLAMAZ
28 Şubat'tan bugüne bakarsak, medya iktidar oyununda nasıl bir rol oynadı?
Medya kötü rol oynadı. Susurluk'tan sonra 'hiçbir şey eskisi gibi olmayacak' dedi ama Demirel'in görev süresini uzatmaya kalktı, Kemal Derviş'i ikinci Atatürk ilan ettiler, hangi konuda kampanya yaptıysa hiçbiri başarılı olmadı. Yıllardır Fenerbahçe'yi şampiyon yapmaya çalışıyorlar... Resmen maaşlı Fenerbahçe muhabirleri-yazarları var. Futbolla medya arasında benzerlikler var. Medya 'hükümetleri biz kurar biz bozarız', 'istediğimizi vezir istediğimizi rezil ederiz' diyor. Oysa medyanın herhangi bir gücü yoktur. Bilançolara bakın Türkiye'nin en büyük medya grubunun bir gazetesi, bir de televiz-yonu kâr ediyor, diğer yayınları zararda. Dolayısıyla bunların bağımsız siyasetleri yok. Dünyanın hiçbir yerinde medya lokomotif olmamıştır, yapısı itibarıyla olamaz, olsa olsa vagon olur.
O halde medya Türkiye'de iktidar görünümlü vagon mu?
Evet. Bizde sivil görünümlü militarist bir iktidar var, toplumda da bunun yansımaları var. İktidarın özünü medya temsil etmiyor, başka ciddi siyasi güçler var ancak medya onlara kene gibi yapışıyor. Onlar güçten düşünce, yapışacak yeni bir iktidar gücü arıyorlar. Eğemen medyanın kurum olarak bizatihi siyasi gücü, ekonomik gücü, ideolojik gücü, bağımsızlığı olmadığı için değişimlerde topallıyor.
Fakat 28 Şubat süreci medyanın istediği gibi şekillendi?
28 Şubat'ta medya tamamen askeri iktidarın lokomotifine takılıp siyasi iktidarı devirmek için elinden geleni yaptı ve sonuç da aldı. Fakat 28 Şubat sürecine rağmen AKP'nin iktidara gelmesi ezber bozdu. Bu durum yerleşik Kemalist düzen çevrelerinde sürpriz oldu.
ÖZEL ÇIKAR KAMU ÇIKARININ ÖNÜNDE
Medyanın bugünkü fotoğrafı nedir?
Kaybettiği gözün üzerine siyah bant, yitirdiği elin yerine kanca takan korsan durumunda Türk medyası. Bant bazılarının sağ gözünde, bazılarının da sol gözünde. Bugün tek bir grubun televizyonlarını izleyerek, gazetesini okuyarak Türkiye'de olup biteni anlamak mümkün değil. Her bir guruptan bir gazete, bir televiz-yonu takip etseniz de anlayamazsınız. Çünkü kimse eski yerinde durmuyor, roller, söylemler çok değişti. Bakın medyanın bir kısmına göre Ergenekon diye bir şey yok, bir başka kısmına göre de Ergenekon'dan daha büyük tehlike yok. Korsan medya, bir ak/kara ya da sportif deyişle GS/FB yaklaşımı içinde. Bu durum siyasal kutuplaşmayı medya aracılığıyla yoğunlaştırmaktan başka bir işe yaramıyor.
Ankara gazetecileri; 'Bildiklerimizin azını yazar, çoğunu susarız! Bütün gazeteciler askerin gözünde asteğmendir. Ankara temsilcileri patronun mümessilleridir! Ankara'da habere ideoloji karışıyor!' dediler. Bu meslek gerçeklerin üstünü örtme sanatına mı dönüştü?
Sadece Ankaralı meslektaşları suçlamak doğru olmaz, ama işin o noktaya kaydığı doğru. Medya mülkiyeti bağımsız olmayınca, tek tek gazetecileri, genel yayın yönetmenlerini fazla eleştiremeyiz. Biliyoruz ki kaliteli çok sayıda meslektaşımız var, bunların bazı haberlerine 'çok güzel ama koyamayız' deniyor. Hürriyet'te 3 yıla yakın çalıştım, reklam ilişkileri nedeniyle çok iyi haberlerin yazı işlerinden döndüğünü hatırlıyorum. Kamu çıkarını grup çıkarının önünde tutan bir yapı oluşturulabilirse bu yapı da değişir.
Ahmet Altan, darbe silahsız olur ama medyasız olmaz. Çünkü darbelerin alt yapısını medya hazırlar, 'ülkeyi' korkunç bir tehlikeyle karşı karşıya olduğuna ikna etmek medyanın görevidir diye yazdı.
Söylediği başka bir söz daha var; Yazı işlerinde çalışanlar, muhabirler bildiklerinin yarısını yazabilseler Türkiye çok şey öğrenecek. Böyle olmadığına göre bu, gazetecilerin siyasi araç olarak kullanıldığını da gösteriyor.
GAZETECİLİĞİ KÖTÜ YOLDA KULLANAN GAZETECİLER VAR
2004'te de Ayışığı, Sarıkız, Eldiven olmak üzere üç darbe girişimi atlatmış Türkiye. Medya patronlarının yayın yönetmenlerinin, yazarların katıldığı darbe toplantıları olmuş ama biz şimdi öğreniyoruz.
Darbe planları yapıldığı bilgisini alır da yayınlamazsan, ileride kullanmak üzere saklarsan buna gazetecilik denmez. Yazmadıklarına göre birtakım hesapları var demektir.
Asker yalan söylemez demek yalandır
Merkez medya darbe girişimini anayasal suç olarak algılamıyor gibi...
Bu biraz militarizmin algılanışıyla ilgili. O günün gazetelerini okuduğumuz zaman laiklik elden gidiyor gibi bir paranoya var. Birkaç gün önce Cumhuriyet'te 'asker yalan söylemez' diye bir başlık vardır. İnsanın yalan söylememesi yaptığı meslekle ilgili değildir, asker de yalan söyler. Bakın milliyetçilik ve militarizm ne denli tehlikeli ideolojiler. Tartışılır olmaktan çıkıp, dogmatizme kayıyor iş.
Bu da bize Ergenekon'un verdiği zarardan daha fazlasını verir...
Ergenekon zaten yeterince zarar veriyor, yeni bir şeye gerek yok...
Fransız İhtilali sırasında sokak çatışmalarını balkonunda izleyen bir marki uşağına 'bizimkiler kazanacak gibi görünüyor' diyor. Uşak, 'bizimkiler kim' diye sorunca 'Onu çatışmalar bitince söyleyeceğim' diyor.
Ergenekon operasyonu buna benziyor, yurttaş düzeyinde ciddi bir şey göremiyorum, medyadaki kutuplaşma sokakta yok, iki kesim de aynı kahveye gidiyor.
Sonuç ne olursa o bizimki demeye hazırlar...
İktidara gelenler bütün muhalif kimliğini kaybedip iktidar yanlısı olabiliyor. İktidar çatışmalarında medya hemen safını belli etmez, o da galibi bekler ama bugün önemli bir değişiklik var, eskiden 'asker yalan söylemez' diyenler galip geliyordu, şimdi onların galip gelip gelmeyeceği konusunda kuşku var.
Kimin medyada kalacağına iktidar karar verir
Parsellenmiş, rol paylaşımı yapılmış iktidar ilişkileri ortamında yeni bir medyanın oluşması, ya da yeni patronların kalıcı olması ne kadar mümkün?
Büyük ölçüde haklısınız, medya tek başına ele alınacak bir olgu değil.
Aydın Doğan, 'Hürriyet bir parça devletin gazetesidir' diyor, Uzanlar medyada kalamadılar, Korkmaz Yiğit Milliyet'i satın aldığında sadece bir gün dayanabildi. Çalık'ın ne yapacağı dikkatle izleniyor...
Evet, biz ve onlarda bir ayrım oluştu medyada. Biz gazeteciyiz, onlar medya mensubu... İmkanlarımız, hayata bakışımız, yaşadığımız yerler değiştiği gibi habere yakışımız da değişti, ilişkilerimiz de değişti. Güneri Civaoğlu Güneş gazetesinde genel yayın yönetmeniydi, Viyana muhabirine börek, Brüksel muhabirine bira sipariş ediyordu. Sen genel yayın yönetmeni olarak muhabirlerinden gelişmeleri istersin börek, çörek bir istemezsin. Bunlar acı şeyler...
Demek ki sektörde 'psikolojik savaş' elemanı gibi çalışan yazarlar ve yöneticiler var...
Ayışığı, Sarıkız, Eldiven darbe girişimleri konusunda zihniniz ne diyor?
Hiç kuşkum yok darbe denemesinde bulunmuş askerler. Alper'in beraatı tam bir hukuk skandalıdır. Darbe günlükleri yok sayılarak verilmiş bir karar. Bugüne kadar hesabı sorulmuş hiçbir darbe ya da darbe girişimi olmadı. Fakat şimdi iki orgeneral darbecilik suçlamasıyla tutuklu...Apoletli medya ortamında Türkiye için bu çok önemli bir aşamadır...
Ergenekon kapsamında tutuklanan, sorgulanan ve zanlılık hali süren gazetecilere 'düşünce suçlusu' diyebilir misiniz?
Hayır. Darbe planlayan toplantılara katılmak, o görüşleri yaygın hale getirmek düşünce özgürlüğü olamaz. Bu apaçık suçtur ve gazetecilikle ilgisi yoktur. Bunlar ceza alırlarsa bir daha gazetecilik de yapmamaları gerekir. Çünkü bu mesleğin avantajlarını başka çıkarlar uğruna kullandıkları belgelenmiş olur.
Ergenekon terör örgütü zanlısı gazeteciler üzerinden basına bir saldırının olduğunu düşünüyor musunuz?
Hayır ama yargının gövde gösterisine ihtiyacı yok. İktidara muhalif olanlar sindiriliyor yorumlarına imkan vermeselerdi daha iyi olurdu.
DAHA CİDDİ BİR GAZETECİLİK
Ergenekon'la ilgili kim gerçekten gazetecilik yapıyor bugün?
Medyada çok sayıda imzasız, aynı üsluplu metinlere rastladık. Susurluk'ta da böyleydi. Aydınlık gazetesinde kontrgerilla dizisi yaptık, dizi başlayınca gerillanın öbür kanadı bizi çürütmeye çalıştı. Herkes kendi elindeki malzemeyi kullanıp kendini haklı yapmaya çalışıyor. Bugün de öyle gazetelere gelen belgeler pek check edilmiyor. Son dönemde her gelen içeri giriyor, kova kaleci gibi. Ciddi bir gazetecilik yapıldığını söylemek zor.
Bugüne kadar medyayı en iyi kullanan iktidar hangisi?
Bütün başbakanların önünde iki büklüm olan gazeteciler vardı. Medyayı bugüne kadar en iyi asker kullandı. Eskiden Genelkurmay başkanının söylediği her şey hiçbir denetime gerek duyulmadan manşet olurdu. Fakat bu belirli ölçüde değişti ama askeri iktidara karşı bazı medyanın daha tedbirli davrandığı görülüyor, ama bu yeterli değil.
Kaynak: Yeni Şafak