Yargıtay Ceza Genel Kurulu, AKP'ye açılan kapatma davası nedeniyle yargı kararlarının tartışıldığı bir dönemde Fethullah Gülen'in beraat kararını onadı. Kararla birlikte tartışmalar başladı; Gülen Türkiye'ye dönecek mi? Humeyni gibi mi dönecek? Dönerse mevcut siyasi atmosfere etkisi nasıl olur? ABD Yeşil Kart vermezse Gülen 1 ay içinde bu ülkeyi terk edecek mi? Bu soruları Zaman gazetesi yazarı ve Gülen cemaatini en iyi bilen isimlerden biri olan Ali Bulaç'a sorduk. Aynı zamanda sosyolog olan Bulaç'ın cemaati analiz ettiği 'Din, Kent ve Cemaat- Fethullah Gülen Örneği' adlı kitabı da geçtiğimiz günlerde yayımlandı.
* Beraatın onanmasını bekliyor muydunuz? Açıkçası bekliyordum. Çünkü Yargıtay 9. Daire, zaten beraat kararı vermişti. Yargıtay Başsavcısı itirazda bulunmuştu ama onun itirazından önce Hocaefendi'nin avukatlarının talebi vardı; 'Hocaefendi bir suç işlemişse uygulansın ve cezasını çeksin. Ama bir suçu yoksa da beraatı onaylansın.' Önce 'terör örgütü' dediler, sonra böyle bir şey olmadığı ortaya çıktı. Sonrasında da çete kavramını ortaya çıkardılar ama orada da çete yok, lideri vardı. O nedenle o da makul değildi. Şimdi doğru bir karar çıktı.
* Kapatma davası nedeniyle yargı kararlarının tartışıldığı ilginç bir dönemde bu karar çıktı... Yargı, karar verdiğinde elindeki hukuki donelere bakar. Fakat hepimiz biliyoruz ki aynı zamanda yargı kararlarının politik bir boyutu da vardır. Bu sadece Türkiye'ye özgü değil. Ülkenin içinden geçtiği sosyal ve politik konjonktürü de göz önünde bulundurur.
TÜRKİYE RAHATLADI
* Gülen kararında böyle bir durum mu var? Hayır, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun bu durumu göz önünde bulundurarak bir karar verdiğini söylemiyorum. Fakat bu kararın şu anda içinden geçmekte olduğumuz politik süreçle ilgili bir okunması icap ederse; yüzde 50'nin üzerinde seçmeni olan iki partinin kapatılmakla yüz yüze olduğu bir dönemde Hocaefendi'yle ilgili alınan bu karar yargıya olan güveni daha çok artırmıştır. Yargının elini güçlendiren, onunla ilgili güvenirliği artıran bir faktör oldu. Buradan şu meşru sonucu çıkarabilir miyiz? Eğer Anayasa Mahkemesi AK Parti'nin kapatılması yönünde karar verirse genel olarak yargıya yöneltilen eleştirilerde bir azalma olur mu? Tabiki olabilir. Kendiliğinden böyle bir sonuç çıkarabiliriz.
* AKP kapatılırsa bile bu karar nedeniyle tepki verilmez mi diyorsunuz? Evet, yargıya olan tepkiler az olur. Bu kararın böyle bir tesiri vardır, olacaktır da.
* Beraat kararının var olan siyasi atmosfere başka ne etkilere olur? Hocaefendi, merkezi bir şahsiyet. Sadece Türkiye'de değil tüm dünyada takip ediliyor. Onunla ilgili böyle bir karar alınmış olması onu Türkiye'de takip eden, seven, onun görüşleri doğrultusunda hareket eden on binlerce insanı sevindirdi. Fakat seveni olduğu kadar sevmeyeni de var. Onlar da bunu Türkiye için iyi telakki etmedi. Ama genel olarak bu karar Türkiye'ye bir rahatlama getirdi.
* Gülen Türkiye'ye dönecek mi? Zaten dönüşünün önünde bir engel yoktu. Şimdi de yakın zamanda döneceğini zannetmiyorum. Çünkü bu konuda spekülasyonlar yapıldı, 'Humeyni gibi gelebilir, Türkiye İran'a mı benziyor' gibi. O bunları, Humeyni ile bir analoji yapılmasını kesinlikle istemiyor. İkincisi 'Bu kararı bekliyordu da beraatı onandı hemen geldi, demek ki bir suçu var' denilecek. Buna izin vermez. Sonra iki partinin kapatılması gündemde, seçim var, Ergenekon operasyonu var... Sıcak bir siyasi mevsim yaşıyoruz, bu nedenle kendisi üzerinden spekülasyon olsun istemez. Spekülasyon olmaz da. Fakat 10 senedir kendi ülkesinden uzakta... Mutlaka günün birinde döner.
* Beraatın onanmasını bekliyor muydunuz? Açıkçası bekliyordum. Çünkü Yargıtay 9. Daire, zaten beraat kararı vermişti. Yargıtay Başsavcısı itirazda bulunmuştu ama onun itirazından önce Hocaefendi'nin avukatlarının talebi vardı; 'Hocaefendi bir suç işlemişse uygulansın ve cezasını çeksin. Ama bir suçu yoksa da beraatı onaylansın.' Önce 'terör örgütü' dediler, sonra böyle bir şey olmadığı ortaya çıktı. Sonrasında da çete kavramını ortaya çıkardılar ama orada da çete yok, lideri vardı. O nedenle o da makul değildi. Şimdi doğru bir karar çıktı.
* Kapatma davası nedeniyle yargı kararlarının tartışıldığı ilginç bir dönemde bu karar çıktı... Yargı, karar verdiğinde elindeki hukuki donelere bakar. Fakat hepimiz biliyoruz ki aynı zamanda yargı kararlarının politik bir boyutu da vardır. Bu sadece Türkiye'ye özgü değil. Ülkenin içinden geçtiği sosyal ve politik konjonktürü de göz önünde bulundurur.
TÜRKİYE RAHATLADI
* Gülen kararında böyle bir durum mu var? Hayır, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun bu durumu göz önünde bulundurarak bir karar verdiğini söylemiyorum. Fakat bu kararın şu anda içinden geçmekte olduğumuz politik süreçle ilgili bir okunması icap ederse; yüzde 50'nin üzerinde seçmeni olan iki partinin kapatılmakla yüz yüze olduğu bir dönemde Hocaefendi'yle ilgili alınan bu karar yargıya olan güveni daha çok artırmıştır. Yargının elini güçlendiren, onunla ilgili güvenirliği artıran bir faktör oldu. Buradan şu meşru sonucu çıkarabilir miyiz? Eğer Anayasa Mahkemesi AK Parti'nin kapatılması yönünde karar verirse genel olarak yargıya yöneltilen eleştirilerde bir azalma olur mu? Tabiki olabilir. Kendiliğinden böyle bir sonuç çıkarabiliriz.
* AKP kapatılırsa bile bu karar nedeniyle tepki verilmez mi diyorsunuz? Evet, yargıya olan tepkiler az olur. Bu kararın böyle bir tesiri vardır, olacaktır da.
* Beraat kararının var olan siyasi atmosfere başka ne etkilere olur? Hocaefendi, merkezi bir şahsiyet. Sadece Türkiye'de değil tüm dünyada takip ediliyor. Onunla ilgili böyle bir karar alınmış olması onu Türkiye'de takip eden, seven, onun görüşleri doğrultusunda hareket eden on binlerce insanı sevindirdi. Fakat seveni olduğu kadar sevmeyeni de var. Onlar da bunu Türkiye için iyi telakki etmedi. Ama genel olarak bu karar Türkiye'ye bir rahatlama getirdi.
* Gülen Türkiye'ye dönecek mi? Zaten dönüşünün önünde bir engel yoktu. Şimdi de yakın zamanda döneceğini zannetmiyorum. Çünkü bu konuda spekülasyonlar yapıldı, 'Humeyni gibi gelebilir, Türkiye İran'a mı benziyor' gibi. O bunları, Humeyni ile bir analoji yapılmasını kesinlikle istemiyor. İkincisi 'Bu kararı bekliyordu da beraatı onandı hemen geldi, demek ki bir suçu var' denilecek. Buna izin vermez. Sonra iki partinin kapatılması gündemde, seçim var, Ergenekon operasyonu var... Sıcak bir siyasi mevsim yaşıyoruz, bu nedenle kendisi üzerinden spekülasyon olsun istemez. Spekülasyon olmaz da. Fakat 10 senedir kendi ülkesinden uzakta... Mutlaka günün birinde döner.
Papa'ya giderken Dışişleri Bakanlığı'na danıştı
* Cemaatten bahsederken 'hareket' sözcüğünü kullanıyorsunuz. Cemaati böyle mi tanımlıyorsunuz? Cemaate, Türkiye'nin sivil topulumu diyorum. Sivil toplum cemaatler üzerinden yükselecektir. Sivil toplum sipariş üzerinden olmaz. Dışardan da ithal edilemez. Devlet veya aydınlar çıkıp Sivil topum kuracağız' derse olabilir ama marjinal kalır. Çevreciler, feministler, barış gönüllüleri gibi. Devletin yarattığı sivil toplum örgütlerinden ise ADD, ÇYDD var. Bunlar sivil devlet kuruluşudur. STK değil SDK. Sadakatleri de devletedir. Asıl olan bu toplumun kendi iç dinamiğinden çıkardığı sivil toplum kuruluşlarıdır. Cemaatlerdir.
* Gülen'i nasıl tanımlıyorsunuz? Sivil ıslahatçı.
*Sivil hareketlerde seçim sistemi vardır. Oysa cemaatte bu yok... Seçim şart değil. Sivil hareketin belli kriterleri vardır. Gönüllülük mevcuttur. Seversin katılırsın. İkincisi hükümet dışıdır. Bu cemaatin devlete karşı olduğu anlamına gelmiyor. Ne devletin uzantısıdır ne de devlete karşıdır. Hocaefendi'nin kritik noktaları da devlete sorduğunu zannediyorum. Mesela Papa'yla görüşmeye gittiğinde Dışişleri Bakanlığı ve devletin üst düzey yöneticileriyle görüştü, onlar da 'Git' dedi. Devlete rağmen bir şey yapmıyor.
* Devlette örgütlendiği iddiaları var. Örneğin polis teşkilatı... Herkes devletle iyi ilişki kurmak ister. Çünkü herkesin işi düşüyor devlete. Ama devleti ele geçirmek başka bir şey. Ya devlet nasıl ele geçirilebilir ki? Bu patolojik bir şey. Bir grup diyor ki 'Eğer memur CHP'liyse normal devlet memurudur. Ama CHP'li değilse devleti ele geçiriyor demektir.' Bürokrasi kontrollerindeyse güçlü devlet, değilse ele geçirilmiş devlet. Bu ülkenin vatandaşıysa, diplomasi yetiyorsa o devlet memurudur. Bu memurların birilerini sevmesi, sempatizanı olması da normal.
* Gülen'i nasıl tanımlıyorsunuz? Sivil ıslahatçı.
*Sivil hareketlerde seçim sistemi vardır. Oysa cemaatte bu yok... Seçim şart değil. Sivil hareketin belli kriterleri vardır. Gönüllülük mevcuttur. Seversin katılırsın. İkincisi hükümet dışıdır. Bu cemaatin devlete karşı olduğu anlamına gelmiyor. Ne devletin uzantısıdır ne de devlete karşıdır. Hocaefendi'nin kritik noktaları da devlete sorduğunu zannediyorum. Mesela Papa'yla görüşmeye gittiğinde Dışişleri Bakanlığı ve devletin üst düzey yöneticileriyle görüştü, onlar da 'Git' dedi. Devlete rağmen bir şey yapmıyor.
* Devlette örgütlendiği iddiaları var. Örneğin polis teşkilatı... Herkes devletle iyi ilişki kurmak ister. Çünkü herkesin işi düşüyor devlete. Ama devleti ele geçirmek başka bir şey. Ya devlet nasıl ele geçirilebilir ki? Bu patolojik bir şey. Bir grup diyor ki 'Eğer memur CHP'liyse normal devlet memurudur. Ama CHP'li değilse devleti ele geçiriyor demektir.' Bürokrasi kontrollerindeyse güçlü devlet, değilse ele geçirilmiş devlet. Bu ülkenin vatandaşıysa, diplomasi yetiyorsa o devlet memurudur. Bu memurların birilerini sevmesi, sempatizanı olması da normal.
Bakmışsınız Hoca, bir sabah sessizce Türkiye'de
* Gülen'in dönüşü nasıl olur? Dönerse, öyle kalabalık karşılamayla değil, kimsenin haberi olmadan bir bakmışsınız sabahleyin Türkiye'de.
* ABD, Yeşil Kart talebini reddetti. Terk etmek zorunda kalırsa ne olur? Aynı durum daha önce de yaşandı. Talebi reddedilmişti. Zaten Hocaefendi, 10 senedir orada yaşıyor. Dolayısıyla talebin reddedilmesi önemli bir faktör değil. Bir de Amerika'dan da ayrılacak olsa Türkiye'ye geleceği anlamına gelmez. Bakarsınız, başka bir ülkeye gider. Yeşil Kart verilememesi Türkiye'ye dönüşünü zorunlu kılmaz.
DEVLETTEN DESTEK
* Gülen'in 10 yıldır yurtdışında olması cemaati nasıl etkiledi? Hocaefendi'nin Türkiye'yi terk edip Amerika'ya gitmek zorunda kalması hareketin küreselleşmesine, Amerika'ya, Latin Amerika'ya ve Afrika'ya yayılmasına sebep oldu. İnsanlar onu görmek, ziyaret etmek, onunla konuşmak için Amerika'ya gittiler. Gittikçe orayı tanıdılar, iş kurmaya başladılar, buradaki işlerini tasfiye edip oraya yerleştiler. Ondan sonra okullar açtılar. Hocaefendi'nin gidişi hareketi sekteye uğratmadı, zayıflatmadı tam aksine harekete küresel bir ivme kazandırdı. Türkiye'nin küreselleşme sürecine dahlini sağlayan tek kurum Türk okullarıdır. Türkiye, ilk defa Misak-ı Milli sanırlarının dışına çıkıp Şili'den Yemen'e kadar 148 ülkede örgütlendi.
* Bu okullara yönelik ciddi eleştiriler de var. Okullarla amaçlanan ne? Türkiye'de birikmiş inanılmaz bir enerji var. Bilgi, teknoloji ve sermaye birikimi mevcut. Fakat Türkiye'deki idari merkez bu enerjinin açığa çıkmasını, merkeze akmasını önlüyor. İdare, 20. yüzyılın ilk yarısından bu yana henüz gelmedi. İdari merkezin, altın çağı 1950 öncesidir. Ama toplum gelişiyor. Ya toplumsal merkez idari merkezle çakışacak ya da hayattan kopacak. Ya da birileri ortaya çıkıp, 'Çıkıp dünyaya kendimizi anlatalım. İyi insanlar olduğumuzu söyleyelim ve iyi insanlar yetiştirelim. Bu insanlara Müslüman insanın güzelliğini gösterelim. Dinimize, ülkemize hizmetimiz olur' der. Gülen hareketi bunu yaparak bizi anlatıyor. Bunun ne gibi zararı olabilir onu anlamıyorum. Ayrıca Gülen'in yaptıklarını Türkiye'nin uzak mesafede Türkiye'nin politik ve stratejik çıkarlarıyla örtüşüyor.
* Nasıl? Frankofonlar gibi. Adam Meksikalı, Brezilyalı ama Türkçe düşünüyor, Türk yazarlarını okuyor, Türkiye'yi seviyor. Mezun olduktan sonra kendi ülkesinin bürokrasisinde ve politik hayatında görev alıyor. Bu devletin çıkarlarıyla çok da kopuk değil. Şunu da söylemem lazım; Türk okulları, Türk devletinden bağımsız, onaylamamasına rağmen kurulan okullar değil. Devletin içinde de destek görüyorlar. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Anayasa Mahkemesi'ndeki davada suçlanmasının nedeni Dışişleri Bakanı olduğu dönemde Türk okullarının desteklenmesi için genelge yayınlamasıydı. Fethullah Hoca da sık sık 'Türk devletinin izni ve bilgisi dışında bir şey yapmıyorum' diyor.
* ABD, Yeşil Kart talebini reddetti. Terk etmek zorunda kalırsa ne olur? Aynı durum daha önce de yaşandı. Talebi reddedilmişti. Zaten Hocaefendi, 10 senedir orada yaşıyor. Dolayısıyla talebin reddedilmesi önemli bir faktör değil. Bir de Amerika'dan da ayrılacak olsa Türkiye'ye geleceği anlamına gelmez. Bakarsınız, başka bir ülkeye gider. Yeşil Kart verilememesi Türkiye'ye dönüşünü zorunlu kılmaz.
DEVLETTEN DESTEK
* Gülen'in 10 yıldır yurtdışında olması cemaati nasıl etkiledi? Hocaefendi'nin Türkiye'yi terk edip Amerika'ya gitmek zorunda kalması hareketin küreselleşmesine, Amerika'ya, Latin Amerika'ya ve Afrika'ya yayılmasına sebep oldu. İnsanlar onu görmek, ziyaret etmek, onunla konuşmak için Amerika'ya gittiler. Gittikçe orayı tanıdılar, iş kurmaya başladılar, buradaki işlerini tasfiye edip oraya yerleştiler. Ondan sonra okullar açtılar. Hocaefendi'nin gidişi hareketi sekteye uğratmadı, zayıflatmadı tam aksine harekete küresel bir ivme kazandırdı. Türkiye'nin küreselleşme sürecine dahlini sağlayan tek kurum Türk okullarıdır. Türkiye, ilk defa Misak-ı Milli sanırlarının dışına çıkıp Şili'den Yemen'e kadar 148 ülkede örgütlendi.
* Bu okullara yönelik ciddi eleştiriler de var. Okullarla amaçlanan ne? Türkiye'de birikmiş inanılmaz bir enerji var. Bilgi, teknoloji ve sermaye birikimi mevcut. Fakat Türkiye'deki idari merkez bu enerjinin açığa çıkmasını, merkeze akmasını önlüyor. İdare, 20. yüzyılın ilk yarısından bu yana henüz gelmedi. İdari merkezin, altın çağı 1950 öncesidir. Ama toplum gelişiyor. Ya toplumsal merkez idari merkezle çakışacak ya da hayattan kopacak. Ya da birileri ortaya çıkıp, 'Çıkıp dünyaya kendimizi anlatalım. İyi insanlar olduğumuzu söyleyelim ve iyi insanlar yetiştirelim. Bu insanlara Müslüman insanın güzelliğini gösterelim. Dinimize, ülkemize hizmetimiz olur' der. Gülen hareketi bunu yaparak bizi anlatıyor. Bunun ne gibi zararı olabilir onu anlamıyorum. Ayrıca Gülen'in yaptıklarını Türkiye'nin uzak mesafede Türkiye'nin politik ve stratejik çıkarlarıyla örtüşüyor.
* Nasıl? Frankofonlar gibi. Adam Meksikalı, Brezilyalı ama Türkçe düşünüyor, Türk yazarlarını okuyor, Türkiye'yi seviyor. Mezun olduktan sonra kendi ülkesinin bürokrasisinde ve politik hayatında görev alıyor. Bu devletin çıkarlarıyla çok da kopuk değil. Şunu da söylemem lazım; Türk okulları, Türk devletinden bağımsız, onaylamamasına rağmen kurulan okullar değil. Devletin içinde de destek görüyorlar. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Anayasa Mahkemesi'ndeki davada suçlanmasının nedeni Dışişleri Bakanı olduğu dönemde Türk okullarının desteklenmesi için genelge yayınlamasıydı. Fethullah Hoca da sık sık 'Türk devletinin izni ve bilgisi dışında bir şey yapmıyorum' diyor.
Demirel cemaatleri hep kandırdı
* Cemaatin AKP'yle ilişkileri nasıl? Cemaat eskiden bir partiyle dolaylı ilişki kurduğunda o partide kendilerini güvende hissediyorlardı. Nur cemaatleri Adalet Partisi'yle böyle bir ilişki içindeydi. 28 Şubat'tan sonra ise bu durumun istismar edilmelerine neden olduğunu gördüler. Mesela Demirel, 'Size bu kadar milletvekili vereceğim' diyordu. Liste açıklanınca hiç milletvekili yoktu. Nedeni sorulunca da 'Ben varım, ben sizdenim' diyordu. Demirel, hayatı boyunca Nur cemaatlerini böyle kandırdı. Sonra da 28 Şubat'ın mimarlarından oldu. Bu açıdan 28 Şubat çok öğretici oldu. Bir partiye destek vermek yanlıştır, partilerden bağımsız hareket etmek gerekiyor. Yapılması gereken Türkiye'nin demokratikleşmesi ve sivilleşmesidir. 'Daha çok demokrasi, daha çok AB uyum süreci daha çok insan hakları' diyoruz. Bundan dolayı biliyorum ki AK Parti kapatılırsa kimse arkasından ağlamayacaktır. Çünkü önemli olan siyasal sistemimizin demokratikleşmesidir.
* Gülen, yaşayan en büyük entelektüel seçildi... O listenin ilk 10 sırasını İslam dünyasından isimler aldı. Batı'da entelektüel hayat sona ermiştir. Entelektüel ve kültürel bakımdan dünyanın ağırlık noktası İslam dünyasına doğru kayıyor. Çünkü İslam dünyasında derin bir kriz var. Entelektüeller derin bir krizin içinden çıkar. Refah toplumunda entelektüel olmaz. Fethullah Hoca'nın düşüncesinin arkasında İslam'ın varlık görüşü var. Hocaefendi, hem Batı'yı iyi biliyor hem de İslami bilimlerini. Bu onu entelektüel yapıyor. Yüksek donanıma sahip, bilgi birikimi çok iyi. Ama cemaat entelektüel yetiştiremiyor, cemaatte entelektüel yok. Kalın bir aydın tabakası var.
* Ama internette tıklanma sonuçlarına göre seçilmedi mi? Bunun mutlaka payı vardır ama sadece bu değil. Dünyanın çeşitli dillerini çevrilmiş kitapları var, şu anda hakkında yüzlerce araştırma yapılıyor. Sadece 'Hocaefendi'yle konuşmak istiyorum' diyerek yurtdışından bana gelen 53 randevu talebi var.
* Gülen, yaşayan en büyük entelektüel seçildi... O listenin ilk 10 sırasını İslam dünyasından isimler aldı. Batı'da entelektüel hayat sona ermiştir. Entelektüel ve kültürel bakımdan dünyanın ağırlık noktası İslam dünyasına doğru kayıyor. Çünkü İslam dünyasında derin bir kriz var. Entelektüeller derin bir krizin içinden çıkar. Refah toplumunda entelektüel olmaz. Fethullah Hoca'nın düşüncesinin arkasında İslam'ın varlık görüşü var. Hocaefendi, hem Batı'yı iyi biliyor hem de İslami bilimlerini. Bu onu entelektüel yapıyor. Yüksek donanıma sahip, bilgi birikimi çok iyi. Ama cemaat entelektüel yetiştiremiyor, cemaatte entelektüel yok. Kalın bir aydın tabakası var.
* Ama internette tıklanma sonuçlarına göre seçilmedi mi? Bunun mutlaka payı vardır ama sadece bu değil. Dünyanın çeşitli dillerini çevrilmiş kitapları var, şu anda hakkında yüzlerce araştırma yapılıyor. Sadece 'Hocaefendi'yle konuşmak istiyorum' diyerek yurtdışından bana gelen 53 randevu talebi var.
Kaynak: Sabah