NURAY BAŞARAN'ın röportajı...
Emniyetin kurumsal olarak çok ciddi bir hafızası olduğunu ve bu bilgilerin depolandığı PC'lerin 'delete' tuşu olmadığını belirten Önder Aytaç, 'Türkiye de, hala dededen kalma usullerle kişilerin karalanmasına devam ediliyorsa bu çok ciddi bir gericiliktir' dedi. Askeriyede 'Sabetay yapılanmanın bir bireyisin' nitelendirmesi gibi 'emniyet'te de Alevilik ve Fethullahçılık damgası ile fişlenirsiniz.
Artık eski kaotik dönemi oluşturacak ajan provokatörleri bulmak da bunlar eliyle devletin adını lekelemek de zorlaşmış adeta imkânsızlaşmıştır.
12 Eylül döneminde babası 'fişlenmiş' bir çocuk olarak büyüdü ve yaşadı. 'Fişlenmeye' rağmen, Milli Eğitim Bakanlığı'nda en kilit noktalarda görev yaptı. Babası ve annesinin eğitimci olmasından mıdır bilinmez ama Önder Aytaç, hayatının uzun bir dönemini eğitimine adadı. Neredeyse almadığı eğitim kalmadı. Şimdi birçok alanda faaliyet gösteriyor. Yazarlıktan öğretim üyeliğine ve bilim çalışmalarına kadar uzanan bir alanda var Önder Aytaç. Röportaj yaptığınız kişi birçok alanı kapsayınca, konuştuğunuz konular da ister istemez öyle oluyor. Biz de öyle yaptık. Tabii ki, Polis Akademisi Dekan Yardımcısı'nı bulup da son zamanlarda çok tartışılan 'emniyet'teki yapılanmayı, Türkiye'de fişlenmeyi konuşmamak olmazdı. Aytaç'a göre 'emniyet'te ya 'Fethullahçı' ya da 'Alevi' olmak kaçınılmaz! Bakın neden?
Daha çok hangi özelliklerinizle öndesiniz, kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Annesi öğretmen okulu, babası da Köy Enstitüsü mezunu bir kişi Önder Aytaç. Onların öğretmenliği çerçevesinde sürekli eğitim ile içli dışlı olan, hep okul, lojman ve kitaplarla dolu bir havayı teneffüs eden birisi. 'Demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, devletin hesap verebilirliğine, güvenlik güçlerinin yaptığı eylem ve işlemlerde şeffaflığa gönül vermiş, 'taraf' olan birisi.
Son dokuz aydır Kültür ve Turizm Bakanı'nın danışmanlığını da yapıyorsunuz. Bu süreçte başka görevlerde de bulundunuz. Bürokrasiyi nasıl tanımlarsınız?
Bürokratik görevlerde, söz 10 boğumsa, 9'unu yutup 1'ini söylemek lazım. Ya da erkekliğin (isterseniz buna siz bürokratlık da diyebilirsiniz) 10'da 9'u kaçmak, 1'i de arkana hiç bakmamak derler ya onu yapmak lazım. O zaman bir akademisyenin rahat anlatım ve söylemlerine göre, bürokrat olmak da çok kolay olmasa gerek. YÖK Başkanı Prof. Özcan, benim ODTÜ Sosyolojide Bölümü'nde doktora çalışmam sırasında danışman hocam olarak dünyalar tatlısı bir akademisyen olsa da YÖK Başkanı olunca söyledikleri hep farklı yerlere çekilerek sessizliğe mahkûm edilebiliyor.
Her tarafta olabilen biri olarak Türkiye'yi nasıl görüyorsunuz?
Öncelikle okuyan/işiten/görenler, benim bir bedel ödemek pahasına, ne tarafta olduğu mu biliyorlar. Yapmış olduğunuz her şey çok farklı yerlerde bulunmuş olsanız bile, aynı türküyü farklı enstrümanlarla söylemeyi ifade ediyor. Tamamıyla farklı yerlerde olsak bile, demokrasi adı altında düşünceleri özgürce ifade etmek ki bu gerçekten de çok güzel. Peki bunda sıkıntı var mı? Evet insanlar belli bedeller ödüyorlar yaptıkları ile ilgili olarak.
Türkiye'de sistemle veya belli güçlerle demokrasi yol ayrımında mı?
Yapılmış olan eylemi, güzele doğru bir anlatım içerisinde gerçekleştirmek bence çok önemli bir şey. İnsan buna talip olmalı. Farklılaşmaya gelince, bizden ya da öteki, sağ ya da sol, Türk ya da Kürt, Alevi ya da Sünni, şehirli ya da taşralı diye daha da çoğaltabiliriz bu ayrıştırmaları. Kanımca bu ayrımların her birisi beraberinde parçalanmış olmayı da getiriyor.
Nedir peki bu, bir iktidar mücadelesi mi?
Kesinlikle bu soruya evet diyebilirim. Elde edilmiş olanların sürekliliğini sağlayacak bir iktidar mücadelesi diyebiliriz. Kasabalı/köylü ve öteki olarak görülene, yönetimi bırakmama arzusu. Eğer yöneteceksen de bizden birisi ya da en azından bizden biri gibi olman lazım. Aksi halde yapamazsın, olmaz deniliyor. Ama bu paradoks şeklindeki mücadeleye iktidar mücadelesi de diyebilirsiniz. Ama bunu artık 'olmazsa olmaz' şeklinde yorumlamamak lazım. Her bireyin ne yapabileceğini bilmesi ve demokrasiye taraf olma bağlamında bunu yapması lazım. Artık alışılmış paradigmaları kırmak lazım.
Demokrasi adeta bir çatışma noktamız oldu. Siz bu durumu nereye koyuyorsunuz?
Ben ortak olan noktaların daha çok gün yüzüne çıkarılıp, herkesin kendi geleneksel özelliklerini de korumuş olduğu 'Amerikan tipi bir yapılanma' dersem sanki daha net ifade etmiş olurum söylemek istediğimi. 'Adlarımız farklı farklı olsa da soyadımız Türkiye' diyerek ve bunu milli maçlardaki gibi coşkuya çevirerek, demokrasi düşmanlarına da geçit vermemiş oluruz.
Bu dediklerinizi yapamadığımız bir realite. İletişim de sizin alanınız olduğuna göre, sizce bunun sebebi bir iletişim sorunu olabilir mi?
Bence tam aksine, biz yapmadığımız bütün her şeye rağmen, bu ülke insanı iletişimini çok iyi yaptığı için, diplomasiyi çok anlamlı kullandığı için bu ülke bölünmüyor zaten. Varsın savaş tamtamları çalanlar olsun. Varsın insanları birbirine düşürmeyi amaçlayanlar olsun. Yapı o kadar net ve berrak ki, bütün herkes olanları çok net okuyor ve 'Kurtlar Vadisi'ni seyreder gibi çözümlüyor. Artık 'yeter' diye tavrını koyması gerektiği her yere koyuyor. Örneğin Trabzon'da Rahip Santaro cinayetinde, Malatya'daki katliamda, Ümraniye bombacılarında, Cumhuriyet gazetesinin bombalanmasında, Danıştay saldırısında ve Ergenekon'da bu resim net çekilmiş ve gözler önüne konulmuştur. Artık eski kaotik dönemi oluşturacak ajan provokatörleri bulmak da bunları beslemek de bunlar eliyle devletin adını lekelemek de zorlaşmış adeta imkânsızlaşmıştır.
Türkiye'deki gidişatı ve vatandaşın olaylara bakışını nasıl görüyorsunuz?
Kurtlar Vadisi, Pars Narko-Terör, Tek Türkiye gibi dizi filmler sayesinde, Türkiye'de yaşayan sıradan insanlar bile, olayların perde arkasını ve görünmeyen yüzünü daha net bir biçimde okur duruma geldiler. Sokaktaki sıradan insanlar, kendilerine dayatılan mesajı, çok net bir şekilde okuyup, sandık başında duygu ve düşüncesini açık ve seçik olarak ifade ediyor.
Türkiye'de son dönemde iki şey çok tartışılıyor. Bir tanesi laikliğin tanımı, diğeri demokrasinin tanımı. Siz bu iki olguyu nasıl tanılıyorsunuz?
Cemil Meriç; 'Her tarifin bir tahrip' olduğunu ifade eder. O halde bırakalım bu tanımlamaları ve yurttaşların bunu nasıl algıladığını anlamaya çalışalım. Tabanda her iki konuda da hiçbir sıkıntı ve kaos yok. Osmanlı bunu tam 600 yıl yaşamış ve yaşatmışsa, Türkiye de isterse bunu fazlası ile dolu dolu sorunsuz olarak yaşar. Her kim ki bunlardan sorunlar çıkarmaktadır, bilin ki o kişi, o kurum, o parti, o grup aslında kendi kendisi ile de kavgalıdır ve kavgadan da medet ummaktadır.
Emniyetteki bir yapılanmadan söz ediliyor. Başta dinleme olmak üzere arka arkaya gelen skandalların arkasında bu yapının olduğu söyleniyor. Bu iddiaların doğruluğu nedir?
Emniyetle ilgili çok net olarak şu söylenebilir: Emniyette kafası çalışan, kendisini geliştirmiş ve sıradanlıktan uzaklaşmış her insan için 2 niteleme kolaylıkla yapılır. Yapılır ki, bu kişinin önü tıkanabilsin. Bir diğer anlatımla emniyette ya Alevisinizdir ya da Fethullahçı. Aynen askeriyede 'Sabetay yapılanmanın bir bireyisin' nitelendirmesi gibi emniyette de Alevilik ve Fethullahçılık damgası ile fişlenirsiniz. Emniyette herkes birbirini çok iyi bilir ve tanır. Aynı 12 Eylül öncesinin Pol-Der, Pol-Bir, Pol-Ens'lilerinin kimler olduğunu çok iyi bildiği gibi. Aynen rahmetli Ersin Yılmaz, Taner Arda, Muzaffer Işık, Tuncay Yılmaz, Salih Tuzcu, Recep Gültekin, Osman Karakuş, Nihat Dündar, Hanefi Avcı, Sabri Uzun, Emin Aslan, Vadi Çiçekli ve yıllardır her iktidarda görevini koruyan İbrahim Selvi'nin kim olduğunu bildiği gibi. Yine Mustafa Gülcü'nün 1988'lerde hazırladığı kişiler hakkındaki cinsel sapkınlık içerikli raporların, 2008'lerde de farklı kişiler hakkında benzeri raporlar hazırlamasında olduğu gibi. Emniyetin çok ciddi bir kurumsal hafızası vardır ve bu bilgilerin depolandığı PC'lerin de 'delete' tuşu yoktur. İnsanlar değişiyor ve gelişiyor. Başbakan'ın bile 'gelişerek değiştim' dediği bir Türkiye'de hâlâ dededen kalma usullerle kişilerin karalanmasına devam ediliyorsa bu çok ciddi bir gericiliktir ve bunun ilacı da maalesef yoktur.
AK Parti öteki tanımlaması içinde
AK Parti nedir ya da ne değildir? Kapatma davasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
AK Parti bir görüşe göre Fazilet Partisi'nin devamıdır. Bir diğer görüşe göre ANAP'ın misyonunu yüklenen ve 4 eğilimi birleştiren ve fakat ANAP'ın yaptığı hataların aynısının tıpkısını yapan bir partidir. AK Parti, 4 yıllık iktidar sürecine rağmen oylarını artıran ve buna rağmen yerleşik yapının dışında ki 'öteki' tanımlaması içerisinde bir partidir. Kesinlikle yargı eğer kapatılacak diyorsa, son noktayı koyan yargının vermiş olduğu bu karara, bütün insanlar da uyarlar. Yargının kararının siyasileşmesi ya da gerekçelerin google'dan bulunup yerleştirilmesi de neticeyi değiştirmez. Elbette yargıya olan güvende sarsılmalar/kırılmalar olabilir. Kapatılırsa da demokrasinin kuralları çerisinde, yeni bir parti ya da partiler kurulur ki biz bunun benzeri örneklemeleri Türkiye'nin son kırk elli yılı içerisinde sıklıkla gördük.
Fettulahçı değilim, olsaydım söylerdim
Siz Fethullahçı mısınız? Sizce Fethullahçı olmak kötü bir şey mi?
Hayır, ben Fethullahçı değilim. Olsaydım da bunu gönül rahatlığı içinde 'evet öyleyim' diye söylerdim. İkinci soruyu ise Yaşar Büyükanıt'a, Cemil Çiçek'e, Doğu Perinçek'e, Mustafa Çetin'e, Mustafa Gülcü'ye, ne bileyim Dünya Türkçe Olimpiyatları'na katılan ülkelerin çocuklarına ve ABD'ye sormakta yarar vardır. AK Parti bile son genel seçimlerdeki oy artışının yüzde 10'luk bir oranının bu hareketle irtibatlı olduğuna inanıyorsa, Zaman ve STV hiçbir partiyi AK Parti'yi destekledikleri kadar desteklememişlerse, Fethullahçılık hareketini de ona göre değerlendirmek lazımdır. Bu kadar ortada ve gün yüzünde olan bir yapının çok iyi incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekir.
Önder Aytaç kimdir?
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. İngiltere Hull Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Güvenlik Çalışmaları Merkezi'nde doktora çalışması yaptı. Polis Akademisi'nde öğretim üyeliğinin yanı sıra dekan yardımcılığı görevinde bulundu. Gazi Üniversitesi'nde 4 yıldır öğretim üyeliği yapıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda da bakan danışmanlığı görevine devam ediyor. Yayımlanmış 6 kitabı ve 100 kadar makalesi bulunuyor.