Almanya?da Birlik 90-Yeşiller Partisi?nde başkanlık yarışı başladı. Berlin Eyaleti Meclis Başkanı Volker Ratzmann?ın karşısına Türk kökenli milletvekili Cem Özdemir çıktı. İki aday büyük yarış öncesi konuştu. Türk kökenli Özdemir türbanın serbest bırakılmasından yana olduğunu söylüyor. Özdemir, propaganda kampanyasını da yabancıların entegrasyonu üzerine kuruyor. Ratzmann ise, okulda ve devlet dairelerinde türbanlı görmek istemediğini açıkça söylüyor. Yabancılara dönük olarak ?Benim izlediğim politikada, bir insanın nereden geldiği veya ailesinin nereli olduğu önemli değildir? diyen Ratzmann, enerji ve çevre politikalarına ağırlık veriyor.
Cem Özdemir ve Volker Ratzmann?ın yaptığı açıklamalar şöyle:
Cem Özdemir:
Başkan seçilirseniz partinizi nasıl bir gelecek bekliyor?
Partimiz şu anda konum olarak iktidardan muhalefete geçti. Muhalefete adapte olmak kolay olmadı bizim için. 7 senelik iktidar döneminden sonra şu anda yeni bir yapılanma içerisindeyiz. Beklenen genel seçim ve Avrupa Parlamentosu seçimlerine hazırlanıyoruz. Ayrıca eyalet seçimleri de olacak. Dolayısıyla önümüzdeki sene çok önemli; seçim yılı olacak. Bu çerçevede partiyi yapılandırmak, yeni üyeler kazanmak, özellikle kadın sayısını yükseltmek, üyeleri artırmak, göçmen kökenlileri partiye kazandırmak en önemli hedeflerden biri. İlk defa seçime bağımsız girmek zorundayız. Dolayısıyla koalisyon sözü vermeden, tek başına seçim kampanyası yapacağız.
Kampanyanızda hangi konulara ağırlık veriyorsunuz?
Şu anda Birlik-90 Yeşiller Partisi olarak Avrupa Parlamentosu dış politikası, Almanya?nın göç ve Türkiye politikası ve buradaki farklı insanların beraber yaşaması ve entegrasyonuna ağırlık veriyoruz. Tabii başkan seçilirsem konuları genişletmek zorundayım. Önemli konulardan biri yoksullukla mücadele olacak. Almanya?da sosyal adalet konusu tekrar gündeme geldi. Bu konuda arkadaşlarımla bağımsız bir çizgi yaratmak istiyoruz.
Üzerinde durduğumuz ikinci önemli konu küresel ısınma. Bu bizim partimiz için hayati bir konu. Almanya gerçekten özel programlar uygulamaya başladı. Örneğin enerji tüketimiyle ilgili önemli adımlar attı. Fakat elde ettiği başarıyı kaybettik, çok güçlü bir programa ihtiyacımız var. Bir taraftan enerji tüketimini azaltmak bir taraftan da enerji çağına geçmek zorundayız. Almanya?da enerji fiyatlarının yükselmesi ile tüm dünyada olduğu gibi acaba çevre konularıyla ilgili atılan adımlar enerji fiyatlarını daha da fazla arttırıyor mu, tartışması var. Bu konuyla ilgili etkili bir programa ihtiyacımız var.
Rakibiniz Volker Raztmann ve siz ayrı konulara ağırlık veriyorsunuz. Yeşiller partisinin nasıl bir başkana ihtiyacı var?
Aslında aramızda çok büyük bir fark olduğunu düşünmüyorum. Aynı partideyiz, Türkiye?ye yakın olmak zorundayız. Tabii insanın kendisi hakkında bir şey söylemesi güç bir konu ama şu bir gerçek ben 94?de ilk Türk kökenli milletvekili olmuştum. Partimizin tekrar bir ilke imza atma şansı var. Bir büyük partinin, iktidar olmuş bir partinin başında sadece Türk isminin olması değil, aslında topluma mesaj verme şansı var. Biz farklı bir Almanya?da yaşıyoruz artık. Uyum programının bir adı var ve bu ad parti başkanının adı olur. Bu başlı başına bir mesaj olur. Beni destekleyen arkadaşlar bunu göz önünde bulundurmuşlardır.
Peki şansınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?
İkimiz de şanslıyız ama bana biraz daha fazla destek var. Parti başındaki arkadaşlarla, grup başkanlarıyla ve milletvekili arkadaşlarla görüşmelerimiz olacak. Dolayısıyla bu atmosferde bir fikir oluşturma şansı doğacak. Şu anda eyaletlerden açıklama yapmış arkadaşlarımızın çoğu beni destekliyor. Önümüzdeki haftalar belirleyici olacak.
Almanya?da Türklerin yaşadığı bölgelerdeki kundaklama olayları, artan ırkçılığın göstergesi mi?
Bu konuda çok sağduyulu ve dikkatli olmak gerekiyor. Peşin hükümlü olmak çok yanlış. Ludwigshafen yangınının yüzde 99.9 ırkçı bir saldırı olmadığını öğrendik. Türkiye?den gelen uzmanlar da tersini söylemiyor. Ama bu haberi çok fazla okumadık. Basınımız bu konuda sorumluluk taşıyor. Birinci gün haberi vermekle iş bitmiyor. İkinci günü de yazmak gerekiyor. Almanya değişiyor ve değişmeye devam ediyor. Partiler de değişiyor. Hamburg?da iki Türk kadın arkadaşımız Hıristiyan Demokratlar?dan seçildi, bunu önceden hayal bile edemezdik. Eminim gelecekte Türkiye?den veya farklı yabancı ülkelerden gelen insanları bakan olarak da göreceğiz. Bu yüzden önyargılara dikkat etmeliyiz.
Türkiye?deki kritik süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye?de beni en fazla üzen konu restleşmeler. Aslında türban meselesine bakıldığında, çözülmesinin o kadar zor olmadığını düşünüyorum. Maalesef hem iktidar, hem de muhalefet bu işi yokuşa sürdü. Keşke CHP türban meselesini çözmüş olsaydı, belki de anahtarı onlar ellerinde tutuyor. Onları sorumlu davranmaya çağırıyorum. Ama iktidar da, muhalefet de maalesef kendi tabanlarına hizmet etmeyi tüm ülkeye hizmet etmekten önde tutuyorlar. Üniversiteye giden bayanların özgür bir şekilde giyinme hakları olmalı. Ama CHP?yi endişelendiren konular var; bunlar toplumsal baskı, mahalle baskısı. Bunu da AK Parti gözardı edemez ve etmemeli. Eğer AK Parti gerçekten bu kadar liberal ve demokrasiden yana ise insanların farklı yaşam tarzlarını kabul etsin. Kabul ettiğini de ispatlasın ve güvence versin. Bu da ancak bir uzlaşmayla yapılabilir. Bu uzlaşma aslında anayasa ile olmalı. Türkiye?nin geniş bir yelpazeye ihtiyacı var. Keşke bütün partiler bir masa etrafında buluşsa ve sivil anayasayı ele alsa, hiç bir kesimin endişesini göz ardı etmeden. Böyle bir uzlaşmaya varabilseler Türkiye?nin AB müzakere sürecini hızlandırır diye düşünüyorum.
Kapatma davası AB sürecini nasıl etkiliyor?
Şu anda ne olacağını söylemek spekülasyon olur. Sağduyunun kazanacağını ümit ediyorum. AK Parti?nin yanlışlarını unutmadan şunu çok iyi değerlendirmek gerekiyor: Ne kazanılır ve ne kaybedilir? Örneğin Güneydoğu?da DTP ve AK Parti kapatıldığında oradaki insanlara ne mesaj vermiş oluyorsunuz? Aşırı kararlar ülkeyi eski karanlık günlerine götürür. Türkiye?de AB?ye girmeme taraftarı olanlar boş durmuyor; bir taşla iki kuş vurmak istiyor. Hem reform sürecinden çıkmak, hem de bu vesileyle AB?den kurtulmak istiyorlar. Türkiye bir yol ayrımında; dünyaya açılacak mı, yoksa kendi başına dünyaya küsecek mi? Buradan izleyen bir dost olarak şunu diyorum: Türkiye dünyaya sırtını çevirme. Türkiye?yi bir taraftan modernleştiren bir taraftan da Avrupa?ya yakınlaştıran yol sonunda tam üyelik olacak: Tüm Sarkozy?lere rağmen...
Volker Ratzmann:
OKULDA VE KAMUDA TÜRBANLI GÖRMEK İSTEMİYORUM
Cem Özdemir?in üzerinde durduğu konu yabancıların ülkeye uyumu. Siz ise enerji politikası ve kalkınma üzerinde duruyorsunuz. Yabancıların desteğini nasıl kazanacaksınız?
Benim izlediğim politikada, bir insanın nereden geldiği veya ailesinin nereli olduğu önemli değildir. Bakış açımız zaten böyle olmalı. Sanırım Almanya bir göç ülkesi olduğunu en sonunda kabul etti. Entegrasyonun bu ülkeye gelen, dilimizi öğrenen ve hayatlarını kendi ellerine alan kişiler için sağlanması gerekiyor. Bunu vurgulamamız gerekiyor, çünkü entegrasyon bu şekilde ilerleyebilir.
Artık Almanya?ya göç edenler Almanca bilmek zorunda. Uyum amacıyla yapılan bu düzenlemeler konusunda ne düşünüyorsunuz?
Birkaç hafta önce Anayasa Mahkemesi?ne bu yasayla ilgili itirazımı ilettim. Almanya?da yaşayan Türkler eşlerini veya çocuklarını yanlarına alabilmeli. Tabii ki dilimizi öğrenmeleri gerekiyor ama böyle bir yasal uygulamayla değil. Almanya?ya geldikten sonra öğrenmeliler. Bu ülkede öğrenmeleri onları Almanya?ya yakınlaştıracak. Bu şekilde entegrasyon da daha iyi sağlanabilir. Ayrıca zorunlu evlilik de azalır veya çözüm üretilebilir.
Politikanızın Özdemir?in politikasından farkı ne?
Cem ve benim politika tecrübem farklı alanlarda. Cem uzun süredir Avrupa Parlementosu?nda. Parlak bir aday. Bir dönem beraber çalıştık, çok başarılıydı. Benim siyasi tecrübem eyalet düzeyinde ve federal komisyonda. Bir parti ve aday yeni politikalar üretiyorsa ve yeni kapılar açıyorsa başarılı olur. Ben aday olarak gösterildim fakat henüz onaylanmadı, bu ay içinde belli olacak.
Üzerinde durduğunuz enerji, küresel ısınma ve eğitim politikasında ne tür değişiklikler hedefliyorsunuz?
Enerji politikamız hem çağın gereklerine hem de ekonomik kalkınmaya uygun olmalı. Teknolojimizi geliştirip ülke dışına da yaymalıyız. Ayrıca diğer partilerle işbirliği içinde olmalıyız. O zaman daha başarılı olabiliriz. Partimizin 25 yıldır izlediği politika çevreyi korumak. Ama henüz topluma bu bakış açısını yaymayı başaramadık. Oysa sorumluyuz ve cevap verebilmemiz gerekiyor. Partimiz 25 yıldır doğru bir politika izliyor ve geleceğe yönelik doğru soruları soruyor. Bizim için önemli olan enerji politikası, eğitim sisteminin gelişmesi ve ekonominin düzeltilmesi. Entegrasyon için de çalışanlar hep bizler olduk.
Türban kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Almanya?da da aynı tartışmayı yaşıyoruz: Devlet memurları türban takabilmeli mi? Bence türbana izin verilirse yaygınlaşır ve daha fazla ayrımcılık olur. Ayrıca okullarda izin verilirse, işyerlerinde de kadınlar kendilerini baskı altında hissedebilir. Ben okullarda, işyerlerinde, devlet kurumlarında türban görmek istemiyorum.
Türkiye?nin AB sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye daha iyi iletişim kurmalı. Kendisini dışarıya kapatmamalı. Örneğin neredeyse Türkiye?de yaşayan her Türk?ün Almanya?da bir akrabası veya tanıdığı var, fakat ülkeler arasında yeterince ilişki sağlanmıyor.