'367'nin mimarı Anayasa Mahkemesi'nin gazete küpürlerinden yola çıkılarak hazırlanan 'iktidar partisine kapatma iddianamesi'ni kabul etmesi, üstelik de Anayasa'da yer alan 'Cumhurbaşkanı'nın vatana ihanet dışında yargılanamaz' ilkesini çiğnemesi hukukçu aydınları bile çileden çıkardı.
Emekli Hakim Albay Ümit Kardaş, gelinen süreci hukuk ile açıklamanın mümkün olmadığını, zira hukukun dışına çıkıldığını söyledi.
'Bence artık darbe olmuştur' diyen Kardaş, bu krizden çıkmanın yollarını da sıraladı:
1. Hükümet, asla 'kurbanlık koyun' gibi başını bıçağa uzatmamalı. Beklettiği paketler de dahil demokrasi için gerekli tüm adımları tek tek atmalı. Cepheyi genişletmeli ve bu oyunu bozmalı.
2. Mesele AKP'nin türbana dokunması falan değil. Tersine AKP çok uyumlu ve pragmatist davrandı. Ama AB'yi ve normalleşmeyi tehdit olarak algılayan sistem, yargıyı kullanarak tasfiye sürecine girdi. Halk dik durmalı.
3. Bu mesele AKP meselesi falan değil. Halk bunu görmeli. Demakrasinin tarafında yer almalı. Bunlar olursa bu krizden çıkabiliriz.
Ümit kardaş, geline süreci şöyle değerlendirdi:
Yüksek mahkeme iddianamenin Gül dışında kalan bölümünü oy birliği ile, gül dahil bölümünü oy çokluğu ile kabul etti. 4 üye gül?ün yargılanmasına ret oyu kullandı. Bu hamle tam olarak ne anlama geliyor?
Vatana ihanet ceza hukuku kapsamında bir suç. Cumhurbaşkanına siyasi bir yasak getirilmesi hukukta karşılığı olan bir şey değil ki.
OLANLARI HUKUK İLE AÇIKLAMAK MÜMKÜN DEĞİL
Yasalara göre Cumhurbaşkanı sadece vatana ihanetten mi yargılanabiliyor?
Evet kesin olarak böyle.
Öyleyse şimdi bu açılan dava ile Gül vatana ihanetten mi yargılandı? Yok değilse bu nasıl oluyor da oluyor?
Bir ilk görüyoruz. Şu an tartışmalı olan konu, Cumhurbaşkanının geçmişteki eylemleri nedeni ile siyasi yasaklı olup olamayacağı konusu. Gül?ün bu davaya konu edilmesinde bir paradoks var. Hukuken bu işin içinden çıkmak da, olanları hukuk ile açıklamak da mümkün değil. Zira hukukun dışına çıkıldı. Hukukun dışına çıkıldığında da hukuk diliyle konuşmak ya da hukuki analizler yapmanın anlamı kalmıyor.
HUKUK ARAÇSALLAŞTI
Türk hukukunda ve siyaset geleneğinde bir cumhurbaşkanının bu şekilde yargılanmasının bir örneği daha var mı? Yoksa 367 hadisesi gibi eşi benzeri olmayan bir ilk midir?
Ben hatırlamıyorum böyle bir şeyi. Bu çok özel bir durum. Ama zaten gelinen noktada hukuk konuşmak çok fazla içimden gelmiyor. Çünkü yargının da araçsallaştırıldığı, hukukun da kullanıldığı bir durum ile karşı karşıyayız. Üstelik de siyaset alanı da nefes alamayacak kadar daraldı. Burada hukuk konuşmak abesle iştigal.
Bugün desek ki, ?Hukuk böyle diyor.? Yarın öbür gün öyle şeyler olacak ki, söylediğimiz her şey havada kalacak. Çünkü öyle hukukçular çıkıp öyle yorumlar yapıyorlar ki, benim bir şey söylemeye gücüm kalmıyor. Mesela koca koca anayasa hukukçuları çıkıp diyor ki, ?İşte AKP anayasa değişikliği yapamaz. Niçin yapamaz: Çünkü işleyen bir dava süreci var.?
Böyle bir şeyin hukukta karşılığı var mı peki?
Yok, ama koskoca profesörler çıkıp söyleyince ben ne yapacağımı şaşırıyorum. Bir dava görülürken o dava ile ilgili yorum yapmak, yargıyı etkilememek açısından gereklidir. Ama bir kanun değişikliği yapamazsınız diye bir şey yok ki. TBMM?de bir sürü ceza kanunu düzenlemeleri yapılıyor ve bunlar süren davaları etkiliyor. Biraz mantıklı olalım, böyle bir durum olsa, o zaman meclis hiçbir yasa yapamaz. Çünkü davalar sürekli devam ediyor.
MESELE 'KIRMIZIÇİZGİLER' DEĞİL
Bu dava tam olarak niye açıldı? Türban, laiklik gibi konular böyle bir davaya gerekçe olamaz deniyor. Tayyip Erdoğan; Kürt sorunu, türban sorunu, Ergenekon gibi kırmızıçizgileri ihlal mi etti ki bu oldu?
Sizinle daha önce de konuşmuştuk, kurumların kendi sınırlarına çekilmesi ve şeffaflaşması süreç olarak gündeme geldi. Tabi bu AB sürecinde oldu. Bu güne kadar iktidarı kullanan, toplum mühendisliği yapan kesimler bunun gündeme bile gelmesinden çok rahatsız oldu. Bu süreç onları korkuttu ve direnç gösterdiler. Öyle ki AKP?nin öyle kırmızıçizgileri falan da ihmal etmedi.
Gayet uyumlu gidiyordu, pragmatist davranıyordu. Ama yine de demokratikleşmenin yolunu açabilecek bir parti olması nedeniyle sistem tarafından endişe ile izlendi. Ben şunu da söyleyeyim, AB olmasaydı Türkiye bu yaptıklarının onda birini de yapamazdı. Anlayış ve altyapıda bir değişiklik olmadı ama yasalardaki değişiklik bile bu direnç gösterenleri korkuttu.
Bu hamle AB üyeliğimizi de etkiler mi?
Elbette. Bakın işte AB?den bu yönde açıklamalar geliyor.
Avrupa Birliği?nden gelen bu yöndeki açıklamalar, bugüne dek birlikte çalıştıkları ekibin tasfiye edilmesine bir tepki mi? Yoksa bu çıkışların özel bir anlamı olabilir mi?
Ben özel bir anlam göremiyorum. Tabi o tarafı da sıkıştırmak istiyorlar. Ama o tarafın da pek sıkıştığı yok aslında. Zira adamlar AB?ye zaten karşı. Üstelik adeta gözlerinin döndüğünü görüyoruz. ?Ne olursa olsun. Ekonomik krize de, AB?den kopuşa da değer? gibi bir anlaşış içindeler. Tabi şu an yargıyı kullanarak yapıyorlar. Belki bu olmasaydı başka yollarla AKP?yi tefsiye etmeyi düşüneceklerdi.
Çünkü hatırlarsanız Demirel?de 28 Şubat?ı anlatırken, ?Bu olmasaydı, asker kışlasından çıkmıştı. Ben geri döndürdüm? dedi. Demek ki onu dün Demirel becerdi. Bugün yargı devrede. Burada ilginç bir nokta daha var. Cumhurbaşkanının yargılanmasına karşı çıkan 4 kişi, iktidar partisinin gazete kupürleri ile kapatılmasına neden karşı değil. Demek ki orada da başka dengeler var. Onların da korktukları bir şey var.
BENCE DARBE YAPILMIŞTIR
Bundan sonra sizce en kötü senaryo ne?
Artık başımıza her şey gelebilir. Bu sıkışmışlıktan siyaset nasıl çıkacak bilmiyorum. Burada en büyük handikap CHP ve MHP?nin tutumu. Bu iki parti, adeta o direnen kesimle birlikte hareket ediyor. Demokrasinin asgari müştereklerine bile yaklaşmıyorlar. Ve adeta bu kaotik sürece seyirci kalıyorlar. Ve istiyorlar gibi bir durum var. Bu tabi vahim bir durum.
Sizce mahkemeden nasıl bir sonuç çıkar?
Kapatma davasının reddedileceğini hiç sanmıyorum. Yukarıdan işleyen bir süreç var. Üstelik de oraya kadar gitmeye hiç gerek yok. Bakın bence bu iddianamenin yazılmış olması, bu davanın açımlı ve yüksek mahkemece kabul edilmiş olması Türkiye?de bu iktidarın bittiği anlamına geliyor. Bence darbe yapılmıştır. Başbakan, Cumhurbaşkanı Kuveyt Emiri ile falan konuşuyor; acaba o insanlar bizimkileri nasıl görüyorlar? Mesela Çiçek?in ?Biz görevimize devam ediyoruz? sözleri inandırıcı gelmiyor.
BİR ÇIKIŞ VAR!
Buradan bir çıkış yok mu?
Var. İktidar çok büyük bir demokrasi paketi ile toplumun karşısına çıkmalıdır. Bekletilen tüm paketleri masaya koysunlar. 301, azınlık vakıfları, türban? Cepheyi genişletsinler. O zaman AB bu süreçte daha etkili olacaktır. Böyle ?Önemsemiyoruz bunu. İşimize bakıyoruz? açıklamaları çok yanlış. Böyle dememek lazım. Bu Türkiye için bir hayat memat meselesi. Bu asla AKP?nin meselesi değil.
Şimdi AKP böyle durduğu müddetçe biz mecburen uzakta durmak zorunda kalıyoruz. AKP cepheyi genişletmiş olsa, bu davaya karşı demokratik duruşun destekçileri de artacak. Rejime sahip çıkılacak ve Türkiye?nin önü açılacak. Eğer böyle bir hamle yapabilirlerse, karşı tarafın yapacağı her şey AKP?nin lehine gelişir. Yoksa öyle kurbanlık koyun gibi başınızı uzatırsanız yapacak bir şey kalmaz.
Bu davanın kabulü, demokrasiye inanan milyonlarca insanın ülkeye, hukuka, demokrasiye güvenini zedeledi. Dava ekonomiyi ve AB dengelerini sarstı. Şimdi insan ister istemez düşünüyor, gerçekte vatana ihanet eden kim?
Bir ülkenin meşru iktidarını, başbakanını ve parlamentosunu bu şekilde çalışmaz hale getirmekten daha ağır ne olabilir ki. Bundan daha büyük bir ihanet olamaz.
www.iyibilgi.com özel Ömer Çakkal