Haber Merkezi / TIMETURK
Amerikalılar İslam?a özellikle de Siyasal İslam?a 11 Eylül 2001 olaylarından sonra daha da fazla ilgi göstermeye başladı. Bu nedenle, ABD?de bir çok stratejik araştırma merkezi ve think-thank kuruluşu, farklı yönelimlere sahip İslami hareket ve cemaatleri mercek altına aldı. Özellikle de bu hareketlerin bir bölümünün ülkelerinde önemli toplumsal roller oynamaya başladıkları ve ciddi halk desteğine sahip oldukları göz önünde bulundurulduğunda ABD?nin bu hareketlerle nasıl ilişkiye geçeceği sorusu gündeme geliyor.
American Enterprise Institute adlı kuruluşta araştırmacı olarak çalışan Joshua Muravchik ve Charles P. Szrom, ABD?de aylık 'Commentary' adlı derginin Şubat sayısında 'In Search of Moderate Muslims' (Ilımlı İslam?ı Aramak) adlı bir makale yayınladılar. Bu makale, ılımlı İslam?la ilgili şu ana kadar yapılan ilk araştırma değil. Örneğin daha önce Rand Cooperation adlı kuruluş ?İslam dünyasında Ilımlı Müslümanlar Ağı Oluşturmak? adlı bir makale yayınlamıştı.
Ilımlı İslam nedir ve nerede bulunur?
Ilımlı kelimesi, nitelik ya da derece olarak bir şeyin normalinden az olması anlamına geliyor. Örneğin, Ilımlı sol, gerçek anlamıyla soldan çok da uzak değildir. Peki, Ilımlı Müslüman daha az takvalı ya da dindar mıdır? Meseleyi bu şekilde ele almak İslam?ın Batı?yla çatıştığını baştan kabul etmek anlamına geliyor. Sorun biraz da İslamofobi?den kaynaklanıyor. Sonuç olarak terörün İslam?a bütünüyle iman etmekten neşet ettiği ortaya çıkıyor ki yazarların makalelerinde de işaret ettiği gibi bunun kabul edilmesi mümkün görünmüyor. Şayet terörle mücadele, Müslümanların daha az dinlerine bağlı ve daha az takvalı olmaları üzerine bina edilecekse, böyle bir mücadelenin başarı şansı çok zayıf... Yazar, kendi istedikleri şeyin Müslümanların dini kanaatlerine ne kadar bağlı olduklarıyla ilgisi olmadığını, çoğulculuğu kabul etmemeleriyle ilgisi olduğunu belirtiyor.
?Ilımlı İslam'ı nerede bulabiliriz?? sorusuna yazar, dört çeşit ılımlı İslam bulunduğu yönünde cevap veriyor:
- Yaşamlarında herhangi bir siyasi eğilime yönelmeksizin normal dini ritüellerini yerine getiren sıradan Müslüman vatandaşlar. Şiddete karışmadıkları gibi genelde de şiddeti savunan eğilimleri desteklemezler.
- Mısır ve Ürdün gibi ülkelerin Batı?yla ittifak halindeki yöneticileri. Burada ılımlılık daha çok Batı?yla işbirliği ve koordinasyonu içeriyor.
- Batılı kültürel ve siyasi değerlerin savunuculuğunu yapan Laik liberaller. Mısırlı müteveffa yazar Necip Mahfuz ve Iraklı yazar Kenan Mekkiyye gibi.
- Kendilerinin şiddete karşı olduğunu söyleyen farklı eğilimlere sahip İslamcılar.
Birinci ve ikinci grubun ehemmiyetine inanmasına rağmen makale yazarları, terörle mücadele herhangi bir şekilde rol oynayamayacaklarını düşünüyorlar. Yazarlara göre, üçüncü ve dördüncü grupta yer alan hareketlerin bu mücadelede daha etkin rol üslenebilmeleri mümkün. Özellikle liberallerin batılı değerleri sahiplendiklerini ve demokrasiye en yakın grubu oluşturduklarını söylüyorlar. Ancak konu, güçlü bir şekilde yükseliş gösteren İslami hareketlere karşı mücadeleye geldiğinde bunların tam bir başarı gösterdiğini söylemek mümkün değil. Filistin?de 2006 yılında yapılan seçimlerde Hamas?ın seçimlerden zaferle çıkması ve Mısır?daki İslamcıların popülaritesinin artması bunlara verilen örneklerden sadece birkaçı.
Siyasal İslam Grupları ve ABD?yle İttifak
Yazarlar araştırmalarında, İslami yapılanmaları, el-Kaide gibi şiddete inanan gruplarla ondan uzak duran ya da bir dönem şiddet olaylarına karıştıktan sonra ondan vazgeçmiş olanlar şeklinde ele alıyorlar. Saadedin İbrahim, Amr Hamzavi gibi liberallere göre şiddete inanmayan İslamcılar arasında gerçek anlamda ılımlıların bulunması mümkün ve birçok İslam ülkesinde bu türden İslamcılar, güçlü bir muhalefet yürütüyorlar. Genellikle insan hakları ve demokrasiyi sahiplenen bu kimseler, serbest seçimler yapılması durumunda iktidara gelme şansına en çok sahip olan siyasi grubu oluşturuyorlar. Teorik olarak bunların ABD?nin müttefikleri sayılması mümkün.
İbrahim, İslam dünyasında, tıpkı Batılı ülkelerde 2. Dünya Savaşı?ndan sonra ortaya çıkan Hristiyan Demokrat partilere benzer şekilde gerçek anlamda demokrasiye saygı duyan İslami partilerin ortaya çıkmasının pekâla mümkün olduğunu savunuyor. Lübnan?da 2006 Temmuzu?nda patlak veren Hizbullah-İsrail savaşından sonra İslamcılar, bölgedeki en demokratik yapılar olarak tanımlanmaya başladılar. İbrahim, bunlara örnek olarak Türkiye ve Fas?ta Adalet ve Kalkınma Partisi, Mısır?da Müslüman kardeşler, Filistin?de Hamas ve hatta Lübnan?da Hizbullah hareketlerini veriyor.
Uluslararası Carnegie Barış Enstitüsü?nde araştırmacı olarak görev yapmakta olan Hamzavi ise, İslamcıların derin felsefi meseleleri basitleştirerek halkın anlayabileceği hale getirdiklerini, onların ürettikleri sloganların hızla Sosyalizm ve Arap Birliği sloganlarının yerine geçtiğini kaydediyor. Hamzavi, Müslüman Kardeşler?in 2005 yılında, ?partisel çoğulculuk?, ?serbest seçimler?, ?yönetimin el değiştirmesi?, ?hak ve sorumluluklarda eşitlik? ve ?Kıpti azınlığa ve kadınlara eşitlik verilmesi? gibi ilkelere vurgu yaptığı ?Reform Girişimi?ne dikkat çekiyor.
İbrahim ve Hamzavi gibi düşünen ve aynı yöntemi takip eden Amerikalı araştırmacılardan bahsetmek de mümkün. Örneğin Syracusa Üniversitesi?nde Mısır üzerine çalışmalar yapan Joshua Stracher bu isimlerden biri. Müslüman Kardeşler?in toplumsal açıdan muhafazakâr, siyasal açıdan pragmatist bir parti olmasına rağmen sivil barışa inandığını söylüyor.
Aynı bu perspektifle uluslararası ilişkiler konusunda yayın yapan bir derginin Mart-Nisan 2007 sayısında söz konusu araştırmacının ?Ilımlı Müslüman kardeşler Cemaati? adıyla yayınlanan makalesinde Mısırlı İslamcıların ülkeyi demokratikleştirme konusunda acele etmediklerini ancak başka ABD hedeflerini gözettiklerini belirtiyor. Bu makale, verilerini, Dışişleri Bakanlığında düzenlenen bir tartışma oturumunda sunulan ve Amerika?nın Müslüman Kardeşler?le ilişkilerini geliştirmesini öngören bir rapora dayandırıyor.
Yönetim tarafından uzaklaştırılan bir cemaat ne zamana kadar demokrasiye bağlı kalır?
Bu son derece stratejik soruya cevap verebilmek için Joshua Muravchik and Charles P. Szrom, Suudlu yazar Abdurrahman el-Katib?in bir köşe yazısında ifade ettiği ?Sorun, iktidarın İslamcılara verilmesi değil, asıl sorun iktidarın onların elinden demokratik yöntemlerle alınmasıdır? sözlerini iktibas ediyor. Yazarlara göre Raşid?in görüşüne inanmak için en önemli neden, Müslüman Kardeşler Cemaati?nin iç işleyişinde demokratik olmaması. Cemaatin Kıptilere ve kadınlara yönelik tutumları net değil, kadın konusundaki düşünceleri erkeklerin kadınlardan bir derece üstün bir konuma sahip oldukları şeklinde özetlenebilir. Azınlıklarla ilgili olarak ise, 2006 yılında Bahailerin kimliklerine dinlerinin yazılmasıyla ilgili bir kararı reddetmişlerdi. Demokratik ilkelere bağlı görünmelerine karşın, cemaat liderlerinden biri yaptığı bir konuşmada esas amaçlarının İslam dünyasında hilafeti yeniden ihya etmek olduğunu ifade ediyor.
Müslüman Kardeşler?in gerek Suudi Arabistan gerekse başka bazı Arap ülkelerinde meydana gelen bombalı saldırıları kınadıkları doğru olmakla birlikte, Irak?ta Amerikalıların ve Filistin?de de İsraillilerin öldürülmesini dini bir vecibe olarak tanımlamış ve işgal olarak tanımladığı bu ülkelerde (Filistin ve Irak?ta) mümkün olan bütün araçlarla işgalcilerin kovulması gerektiğini açıklamışlardı. Cemaat, İsrail?i tanımamaktadır. Buna ilaveten, cemaat, cihadın önemine vurgu yapmayı sürdürmektedir ki bu da barışçıl yöntemler başarılı olmadığında gücün kullanılabileceğini öngörmeyi beraberinde getirmektedir.
Yazarlara göre bu durum, Müslüman Kardeşler Cemaati?nin, her ne kadar cemaatin Mısır?daki merkezinin programına yönelik eleştiriler içerisinde en ılımlılarına sahip olsa da Suriye kolu, buna uyarlanabilir. Filistin?deki Hamas da buna başka bir örnektir. Hamas?ın seçimleri kazandıktan sonra Gazze?de silahlı isyana kalkışması onun demokrasi konusundaki gerçek düşüncelerini ortaya koyar niteliktedir. Aynı şartlar Batı Yaka?da oluştuğunda orda da aynı şeyleri yapacaktır. Nitekim Hamas, İsrail?in yok edilmesini istemekte, Filistin topraklarını kıyamete kadar Müslümanlara ait bir vakıf olarak nitelemektedir. Hamas, Yahudileri denize dökme noktasında duracak değildir, misakında yazılı olan metinden hareket edilirse ?Aynı durum, Müslümanların savaşla elde ettiği diğer yerler için de geçerlidir.? Başka bir ifadeyle, Telaviv?den sonra sıra Endülüs?e ve Viyana?nın arka sokaklarına da gelecektir.
Müslüman Kardeşler dışında iktidara demokratik yollarla ulaşan bir başka parti ise Adalet ve Kalkınma Partisi?dir. Partinin şu ana kadar icraatları, demokratik yollarla iktidara gelen İslamcılardan korkulmaması gerektiğini ortaya koymaktadır ancak şu da unutulmamalıdır ki parti istediğini yapacak durumda değildir zira onu sınırlayan ve kontrol eden biri dâhili diğeri harici iki önemli güç, ordu ve Avrupa Birliği vardır. Can alıcı soru şudur: ?AKP, bu sınırlamalardan kurtulduğunda başka bir eğilim içerisine girecek midir??
Bunun yanında İslami hareketlerle ortak hareket etmeyi zorlaştıran diğer bir unsur ise, bu hareketlerin aldatmayla dolu bir geçmişe sahip olmalarıdır. Dille ve hatta sözcüklerin kendileriyle oynamaktadırlar. Bu hareketler bir taraftan ?terör?ü kınadıklarını ilan ederken öte yandan bir direniş yöntemi olarak İsrailli sivillerin öldürülmesini alkışlamaktadırlar.