Dr. Deniz Altınbaş
İran Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan bir açıklamada, İran?ın Avrupa Birliği (AB) ile nükleer enerji konusunda müzakerelere hazır olduğunun belirtilmesi ile İran konusunun yeniden Avrupa gündemine girebileceği beklentisi ortaya çıktı.
2007 yılının Kasım ayında AB?nin iki büyük ülkesi Almanya ve Fransa?nın liderleri Angela Merkel ile Nicolas Sarkozy, İran?a yönelik strateji konusunda uzlaşmaya vardıklarını açıklamışlardı. Her iki ülkenin İran politikalarının örtüşen yönünün İran?ın nükleer silah sahibi olmasının önüne geçilmesi olduğu söylenebilir. İsrail, ABD ve İngiltere tarafından 2009 yılının sonunda nükleer silah elde etmek için tüm unsurlara sahip olacağı ileri sürülen İran konusunda Sarkozy, Merkel?e göre daha aceleci ve sert bir tutum içindeydi. Ekonomik çıkarlarından fedakârlık yaparak yaptırım uygulayacak olan Avrupa ülkelerinin tedbirlerinin etkili olabilmesi için, BM Güvenlik Konseyi?ndeki varlıkları nedeniyle Rusya ve Çin?i de ikna ederek kendi yanlarına çekmeleri gerekiyor.
İran?ın teknoloji alanında Alman şirketlerine olan bağımlılığı, yaptırımların Almanya üzerinden gerçekleştirilmesini önemli hâle getiriyor. Avrupa, petrol ve gaz sektörlerine destek sağlayan alanları etkilemeye yönelik tedbirler alırken; İran?ın Rusya ve Çin?den telafi edemeyeceği ihtiyaçlarını da hedefliyor. İngiltere, Fransa ve Almanya ile birlikte İspanya, İtalya ve Avusturya gibi ülkeler, arkasında durdukları ticari bağların azaltılmasına dayanan yaptırımların İran?ın geri adım atmasını sağlayacağına inanıyorlar.
İran?ın nükleer enerji planı aslında 1970?lere, Şah yönetimindeki yıllara kadar gidiyor. İran?ın petrole bağımlılığını, aynı zamanda İngiltere ile ABD?nin petrol üzerindeki hâkimiyetini ve baskısını azaltmak amacıyla planlanan nükleer enerji santrallerinin gerçekleştirilmesi için 1978 yılında yapılan anlaşmalar İngiliz ve Amerikalıların baskı ve engelleme girişimlerine rağmen Fransız ve Alman şirketleriyle gerçekleştirilmişti. Bölgenin en büyük ve güçlü ülkelerinden olması, üstelik günlük 2,2 milyon varillik üretimiyle dünyanın dördüncü sıradaki petrol ihracatçısı konumu ve doğal gaz zenginliği, ekonomisi büyük ölçüde petrole dayanan ABD için İran?ı önemli hâle getiriyor. Şah?ın düşürülmesinin arkasında ABD ve İngiltere istihbaratının yer aldığına dair iddialar yine petrole bağlanıyor. Humeyni?nin nükleer enerji projelerini iptal etme nedeninin de aldığı Amerikan desteğinin karşılığını vermek olduğu, iddialar arasında.
Nükleer konularda İran?a yaklaşımı, İngiltere ve Fransa?ya göre çok daha ılımlı olan Merkel, 2007 yılının Kasım ayında ABD Başkanı George Bush ile görüşmesinden sonra sert tedbirleri desteklemeye başlayarak bu konuda Fransa ile birlikte hareket etmeye razı oldu. Yine de, Bush?un ?askerî müdahale seçeneği masamızın üzerinde duruyor? şeklindeki sözlerine karşılık diplomatik yolları tercih ettiğini belirtmeyi ihmal etmedi.
İran Devrimi sonrasında Almanya ve Fransa?nın İran ile ilişkileri ABD?ninkinin aksine kesintiye uğramamıştı. 1990?lı yılların sonlarında Almanya ile İran arasında Almanya?da öldürülen İran?lı muhalifler ve bir Alman vatandaşının İranlı bir kadınla yaşadığı ilişki nedeniyle sonradan serbest bırakılmakla birlikte idam cezasına mahkûm edilmesi gibi konular gerginliklere neden olmuştu. 2007 yılında bir Alman firmasına uranyum zenginleştirmede kullanılan parça sipariş eden İranlı diplomat sınır dışı edilmiş, bir süre sonra ise İran, diplomasiye uygun davranmadığı gerekçesiyle bir Alman diplomatı sınır dışı etmişti.
Öte yandan, Fransa?nın İran-Irak Savaşı sırasında Irak?a verdiği teknoloji ve silah desteği, muhalefeti ?temizlemek?le görevli olan İranlı ajanlar ile Fransa?da bombalama ve suikast eylemlerine karışanları terörist olarak yargılaması ve İran?ın Fransa?da Hizbullah terörüne destek verdiği iddiaları 1980?li yıllarda İran-Fransa ilişkilerinin gerginlik boyutunu göstermesi açısından önemli örnekler. Ancak Fransa; Irak?a silah satışını durdurarak, Fransız bankalarında dondurulmuş bulunan İran?a ait hesapları yeniden açarak, örneğin Lübnan?da rehin tutulan Fransızlara karşılık Wahid Gordji gibi terörle yargılanan isimleri serbest bırakarak, İranlı eski bir siyasetçiye suikast girişiminde bulunan ve bu sırada iki Fransızın ölümüne sebep olan Anis Naccache ve beraberindeki beş kişiye af çıkararak ve karşılığında İran?dan Fransız toprakları üzerinde teröre destek vermeyeceğine dair söz alarak İran ile ilişkilerini normalleştirmek, dolayısıyla ticarete uygun ortama getirmek için önemli bir adım atmış oldu. Fransa?nın; ABD?nin ?serseri? olarak tanımladığı devletlerle bağları koparmaktansa diyaloğu sürdürmekten yana olması, daha da önemlisi Sarkozy?ye kadar olan dönemde ABD karşıtlığı ve ABD?nin karşısında bir başka kutup oluşturma isteği İran ile ilişkilerini yeniden düzenlemekte etkili oldu. 1996 yılında Fransa, ABD?nin İran ve Libya?ya yönelik ambargosunun Total ve Elf gibi Fransız petrol şirketlerinin çıkarlarını zedelemesi durumunda ABD?ye karşılık vereceğini ileri sürmüş ve yanına başka Avrupa ülkelerini çekmeyi de başarmıştı.
AB?nin İran?a yaptırım uygulamasından en büyük zararı görecek olan ülkelerin başında Almanya ve Fransa geliyor. İran ithalatının yüzde 12?sini karşılayan Almanya, Avrupa ülkeleri arasında İran?a en çok mal satan ülke. İran sanayi ürünlerinin üçte ikisi Almanya?dan yapılan ithalata dayanıyor. 1700 Alman firmasının iş yaptığı İran ile sadece 2006 yılında yapılan alışveriş beş milyar dolardan fazla. Bugüne baktığımızda, aralarında Deutsche Bank ve Commerzbank?ın da bulunduğu Alman bankaları ABD?den gelen baskılar sonucu İran?daki faaliyetlerine son vermiş durumda.
Fransa?ya baktığımızda, İran ithalatında dördüncü sırada yer almakla birlikte Orta Doğu?ya yönelik otomobil satışlarının üçte ikisini İran?a yaptığını görüyoruz. Fransa?nın İran?dan yaptığı ithalatın yüzde 97?si ham petrol. Ayrıca Fransa?nın dış ticaretinde petrol ürünleri önemli paya sahip. Bu verilere dayanarak, Sarkozy?nin geçtiğimiz senenin sonlarına doğru sertleştirdiği ekonomik yaptırımlar söylemine İran?ın resmî makamlarından gelen yanıt ?İran?daki kaynakların ve pazarın Fransa için vazgeçilemeyecek kadar çekici? olduğu şeklindeydi. Fransız petrol ve gaz şirketlerinin İran?daki projelerden çekilmesinin Fransa için ciddi ekonomik kayıp olacağı görülüyor.
Son dönemlerde düşüş göstermekle beraber İran, dış ticaretinin yüzde 40?a yakınını AB ülkeleri ile gerçekleştiriyor. İran?ın giderek daha yoğun bir şekilde Avrupa?dan uzaklaşarak ticaret ortaklarını yenilemek için Latin Amerika ve Asya?ya yöneldiği de bir başka gerçek. Power&Interest News Report?ta 27.11.2007 tarihinde yer alan bir yazıda İran?ın Çin, Pakistan ve Hindistan gibi yükselen güçlere ağırlık vermeye başladığı öne sürülüyor. İran?ın ihracat yaptığı ülkelerin sıralamasında ilk iki sırayı Japonya ve Çin?in aldığı, Singapur-İran ticaretinin iki kat artarak 2006 yılında 1,2 milyar dolara ulaştığı, Asya ülkelerinin ihracat alanındaki payının yüzde 40 olduğu görülüyor. Venezuella ile Venirogc adıyla yarı yarıya ortak petrol ve gaz şirketi kuran İran?ın, Nikaragua ile de yaptığı bir dizi ticaret ve enerji projesi anlaşmasını göz önünde bulundurursak Latin Amerika?ya giriş yaptığını söyleyebiliriz.
Almanya ve Fransa gibi, İran ile özellikle ekonomik açıdan yakın ilişkiler içinde olan devletlerin İran?a yaptırım savunan ülkelerin başını çeker hâle gelmeleri değerlendirilmesi gereken bir konu. Almanya?nın BM Güvenlik Konseyi?nde daimî temsilci olma arzusu önemli bir etken olabilir. Öte yandan her iki ülke liderinin ABD?ye yakınlığı ve bağlılığının onları Amerikan baskısına daha açık hâle getirdiği bir başka gerçek. Ancak belki de en önemlisi, ortada görünmeyen anlaşmaların, bir başka ifadeyle destek karşılığında Amerikan vaatlerinin söz konusu olabileceği. Savaş halinde olması durumunda İran ile hiç iş yapamayacakları gerçeği, ABD?nin askerî müdahale ile birlikte İran petrollerini tamamen kendi kontrolüne geçirmesi ihtimali, Avrupa?nın söz konusu ekonomik riskleri almasını kolaylaştırıyor olabilir.
Kaynak: ASAM