Ferhat Kentel / Taraf
?Menfaatime düşkünüm, kolaycı bir yapım var, sorgulamaya asla yatkın değilim; islamofobiğim?
Herhalde görmüşsünüzdür; bugünlerde yoğun bir ?mesaj kaygısı? taşıyan Cumhuriyet gazetesinin en taze reklam filminde kara çarşaflı bir kadının ağzından bir erkek sesi çıkıyor: ?Ne istediğime tabii ki ben karar veriyorum?... Başörtülü kadınların aslında kukladan başka bir şey olmadığını gayet ?cince? anlatan bu reklam, bize bir ders veriyor ve çağrı yapıyor: ?Artık Cumhuriyetinize sahip çıkın!?
Gayet cince ve otantik görünmesine rağmen, reklam aslında apartmaymış... Hasan Kaçan?ın tanıklığına dayanan İnternet Haber?e göre, ?apartma?nın yapıldığı kaynak ABD?de çekilen bir reklam filmi... Erkek sesiyle ?Ne istediğime tabii ki ben karar veriyorum? diyen bir kadının yer aldığı o reklam filmindeki mesaj, seçmenlere ?Başkaları sizin ağzınızdan konuşmasın, oyunuzu kullanın!? diyen bir mesajmış...
Bir başka mesaj kaygısı da Taraf gazetesinde yer alan Danıştay Başsavcısı Tansel Çölaşan?ın sözlerine yansıdı: ?İdam edilen Menderes hükümeti üyeleri (...) Cumhuriyete ihanetten yargılanmalıydı. Ama öyle olmadı, tarih o noktada bu cezayı verdi. Ama cezalandırılmaları gerekirdi. Sonra ne oldu? Çok güzel bir Cumhuriyet dönemi... (...) Türk toplumu menfaatine düşkün. Kolaycı bir yapımız var, sorgulamaya asla yatkın değiliz. (...) Atatürk boşuna ?Türk Milleti uludur, güzeldir? demedi. Türk Mileti?ne vasıf kazandırmaya çalıştı.?
Başörtülü kadınları sadece ?erkeklerin kuklası? olarak gören, darbecilere ve cellâtlara ?ceza veren tarih? (!) adını koyarak inanılmaz bir ?yaratıcılık? gösteren, kendi vatandaşlarını bir türlü beğenmeyip, sürekli aşağılık kompleksi yaşayan, bu kompleksi aşmak için ?kendi üzerine düşünmek? yerine, o vatandaşlarının behemehal değişmesini isteyen bir zihniyetin taşıyıcıları aslında şunu söylüyorlar:
?Menfaatime düşkünüm, kolaycı bir yapım var, sorgulamaya asla yatkın değilim?...
Ama aynı zamanda Atatürk?ü de doğru dürüst anlamıyorlar; daha doğrusu, tam da kendi sınıfsal çıkarlarını kaybetmek korkusuyla kendilerini sorgulamayı reddettikleri için, toplumun kendine güvenmesi için söylenmiş sözleri de çarpıtıyorlar. ?Ululuk?, ?güzellik? gibi ?vasıfları? sadece kendilerine yakıştırabiliyorlar. Geri kalan insanlar ise ?kaba saba, cahil, sürü, kukla vasıflarına sahip bir yığın?...
Tepeden inmeci modernleşme sürecine rağmen, ama aynı zamanda bu sürecin içinden çıkan, aşağıdan yükselen yeni bir modernleşme dinamiği karşısında bu zihniyet sahipleri, şimdiye kadar sahip oldukları statüyü ve prestiji kaybetmekten korkuyorlar. Ve bugün, başörtülü insanların üniversiteye girme imkânının ortaya çıkmasıyla birlikte, bu toplum karşısında duydukları korkuyu, bu toplumun en önemli anlam dünyalarından biri olan İslam karşısında duydukları korkuyu yani ?islamofobya?yı bütün çıplaklığıyla ortaya serdiler.
İşte bu islamofobik zihniyet üzerine ve Çölaşan?ın kendisi hakkında yaptığı ?menfaatime düşkünüm, kolaycı bir yapım var, sorgulamaya asla yatkın değilim? şeklindeki tespiti doğrulayan bir araştırma dün Star gazetesinde yayınlanmaya başladı.
Araştırmaya göre, Türkiye?de laiklik karşıtı olduğu söylenen ?islamcı / dinci tehlike? oldukça küçük bir seçkin azınlığın söylemi... Bu söylem arkasında sınıfsal olarak sağlanmış olan statünün kaybedilmesi endişesinden besleniyor. Öncelikle yüksek gelir sahibi ve eğitimli gruplar içinde dinle arasındaki mesafe yüksek olan bir grup dikkati çekiyor. Genel kitle içinde önemli bir çoğunluk toplumun ?din konusunda daha hoşgörülü? olduğunu düşünürken, yüksek gelirli ve eğitimli gruplar içinde ?dinden kaynaklanan şiddet ve kutuplaşma? korkusu öne çıkıyor. Benzer şekilde genel olarak toplumda ?dini esaslara dayalı bir devlet düzenine (İran gibi) geçme ihtimali olmadığını? düşünenler yüzde 75. Böyle bir ihtimal olduğunu düşünenler genel kitlede yüzde 17 iken, özellikle yüksek gelir gruplarında bu oran yüzde 28?e çıkıyor.
Yüksek gelir grupları arasında başörtü yasağının devamını isteyenler de genel kitle içinde bu talebi taşıyanların oranının (yüzde 18) üzerinde (yüzde 29). Bu kesim dinin kamusal hayatta görünürlüğü karşısında ciddi bir kaygı duyuyor. Yani din özellikle alt sınıflarda daha çok ?anlam? yaratırken, üst sosyal kategorilerde ?tehlike? olarak görülme ihtimali artıyor.
Yaklaşık yüzde 75?lik bir kesimin Türkiye?de dinle ve dinsel tezahürlerle bir sorununun olmadığı; çoğunluğunu yüksek gelir ve eğitim sahibi olanların oluşturduğu yüzde 15?lik bir kesimin ise dinle barışık olmadığı anlaşılıyor. Yüzde 10?luk bir başka kesim ise daha ziyade ?belirsizliği? yaşayan ve ?kültürel savaş? ya da ?bir tehlike olarak din? retoriği karşısında bir ölçüde etkilenmiş bir kesim özelliği taşıyor. Dinle barışık olmayan yüzde 15?lik kesimin tahayyülünde toplumun genelinden oldukça farklı bir din algısı var ve özellikle dinsel görünüme sahip olan kesimlerle aralarında sosyal, sınıfsal ve kültürel bariyerler bulunuyor. Bu bariyerler her ne kadar kültürel (dinsel) gibi görünse de yaşadıkları sosyal çevrede giderek daha çok görünür olan alt sosyal sınıfların hareketinden duyulan bir korkuya işaret ediyor.
?İslam?ın ilerlemeye engel olmadığını? düşünenlerin özellikle düşük gelir ve eğitim gruplarında daha yüksek ortalamaya ulaşması da önemli bir veri. Dinle bağları güçlü olan bu kesimler bu vesileyle bir bakıma modernleşme arzularını da dile getiriyorlar. Dinle mesafe koyan modernleşme modeli geniş kesimler tarafından benimsenmiyor. Toplumun önemli bir kesimi kendi tecrübesiyle, içinde İslami kodların ve referansların da olduğu başka bir modernleşmenin yolunu arıyor. Ancak üst gelir grupları, yüksek eğitimli kesimler ve yaşlı kesimler içinde göreli olarak daha çok bulunan bir kesim alternatif bir modernleşme modelini kabul etmekte zorlanıyor. Bu kesim, bir bakıma Türkiye?deki dindarların yeteri kadar medeni ve modern olmadığını düşünürken, taşıyıcısı oldukları modelin öğretilerini (önyargılarını) yeniden üretiyor.
Türkiye?de din esas olarak sosyalizasyonda önemli bir yeri olan bir anlam dünyası. Bu dünyanın içinde yer alan geniş kesimler büyük bir değişim içindeler ve bu değişimi ?Türkiye koşullarında? yaşıyorlar. Ancak değiştikçe ve toplumsa mobiliteye bağlı olarak, seçkinlerin dünyasına değdikçe seçkinler ve seçkinci zihniyetin hegemonyası altındaki göreli olarak küçük bir grup (yaklaşık yüzde 25) için endişe kaynağı oluyorlar. Bu grup içindeki çok daha küçük bir kesimin sınıfsal endişesi kendini sınıfsal olarak ifade etmiyor, daha doğrusu salt ?çıkarlar? üzerine dile gelecek ve kültürel hegemonyanın meşruiyetini afişe edecek bir çıplaklıkta ifade edemiyor. Buna karşılık kültürel bir dille yaşam tarzını öne çıkararak ve dini ?ötekileştirerek? savunmacı bir refleksle kutup yaratıyor. İslam?a duyulan korku, sınıfsal konumun yitirilmesinden ve değişimden duyulan korkuyu yansıtıyor. Çok farklı ?İslami? görünümler altında yaşayan toplumun toplumsal mobilitesinden, hareketinden kaynaklanan bir korku bu.
Çölaşan?ların, Cumhuriyet reklamlarının yansıttığı korku işe böyle bir şey... Ve artık bunların yaşadıkları paranoyaların arkasındaki sınıfsal korkunun altını iyice çizmek gerekiyor...
Ferhat Kentel: 'İslamifobiğim'
Ferhat Kentel, ?Menfaatime düşkünüm, kolaycı bir yapım var, sorgulamaya asla yatkın değilim; islamofobiğim? olarak özetlediği ruh halini mükemmel bir yazıyla önümüze seriyor.
18 Yıl Önce Güncellendi
2008-03-13 18:10:00
SON VİDEO HABER
Haber Ara