1- Üniversitelerde başörtüsü yasağı kalksın
2- İslam'dan korkmak gereksiz
3- Toplum hoşgörülü, kutuplaşma korkuları yersiz
4- Kimse kimsenin kıyafetine karşı değil.
Star Gazetesi'nin Veritas'a yaptırdığı ankette, dinin toplum hayatındaki yerini temsil eden başörtüsü konusunda toplumun büyük çoğunluğunun hoşgörülü ve özgürlük yanlısı olduğu ortaya çıktı.
Türkiye'nin gündemini uzun süredir meşgul eden başörtüsü, din, laiklik kavramları üzerindeki tartışmalar tüm hızıyla devam ederken star, yaptırdığı dev bir araştırmayla 'toplum adına konuşmak yerine toplumu konuşturdu.' Ortaya çıkardığı verilerle siyasetçiler, bilim adamları ve araştırmacılara da rehberlik edecek araştırma 33 ilde yapıldı. Dev araştırmanın en çarpıçı sonuçlardan birini 'dar bir kesimden oluşan eğitim ve geliri yüksek' grubun artan 'din ve dindar korkusu' oluşturdu. Diğer bir nokta da toplumun genelinde görülen hoşgörüsü olgusundaki artış oldu.
Gazi Üniversitesi'nden Prof. Dr. Mümtaz'er Türköne, Bilgi Üniversitesi'nden Doç. Dr. Ferhat Kentel ve Marmara Üniversitesi'nden Doç. Dr. Ahmet Demirel'in yönetimindeki VERİTAS, 33 ilde 4 bin 524 kişiyle görüştü. Araştırma, 3-5 Mart tarihleri arasında Türkiye genelindeki 18 ve daha büyük yaşlardaki nüfusu temsil etmek üzere seçilen 4 bin 500 kişiyle yüz yüze anket uygulanarak gerçekleştirildi. Örnekleme yöntemi olarak, 'nüfus büyüklüğüne orantılı olasılıklı örnekleme' esasına dayanan, 'çok aşamalı, tabakalandırmalı tesadüfi örnekleme' yöntemi kullanıldı. Örnek kitle seçilirken, kır-kent ayrımı yapıldı. Coğrafi bölgeler ayrıştırılırken, Türkiye'de 2002'den bu yana resmi olarak kullanılmakta olan 12'li bölge sistemi (NUTS) esas alındı. İstanbul'da toplam 802, Ege'de 593, Akdeniz'de 568, Güneydoğu Anadolu'da 457, Batı Anadolu'da 424, Doğu Marmara'da 409, Batı Karadeniz'de 285, Orta Anadolu 241, Ortadoğu Anadolu'da 227, Batı Marmara 195, Doğu Karadeniz 159 ve Kuzeydoğu Anadolu'da 141 kişiyle görüşüldü.
Araştırmada örnek kitle seçilirken, alışılageldiği gibi iller değil, daha homojen özellikler gösteren ilçeler birincil örnekleme birimini oluşturdu. Bu nedenle doğrudan ilçeler seçilerek, araştırmanın örnek kitlesi coğrafi olarak Türkiye'nin tam 33 iline yayıldı. Araştırma Adana, Afyonkarahisar, Ankara, Antalya, Balıkesir, Batman, Bursa, Denizli, Diyarbakır, Edirne, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Giresun, Hatay, İçel, İstanbul, İzmir, Kars, Kayseri, Kocaeli, Konya, Malatya, Manisa, Ordu, Sakarya, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ, Tokat, Van, Zonguldak'ta yapıldı. İlçeler belirlendikten sonra mahalleler seçildi, ardından sokaklara, sokaklardan hanelere, hanelerden de bireylere ulaşıldı. Kırsal alanda ise anketin yürütüleceği köyler belirlendi.
Gelir ve eğitim artıkça yasak talebi yükseliyor
Üniversite öğrencilerinin başörtüsü ile derslere girmesi konusunda toplumun 4'te 3'ü yasağın kaldırılmasını savunuyor ve yapılan anayasa değişikliğine destek veriyor. Yüzde 18.2'lik yasağın devamını savunan kesimin, oran olarak 'irtica korkusu'na yakın bir oranda çıkması, din korkusu ile başörtü yasağının devamını savunmak arasında güçlü bir bağlantı olduğunu gösteriyor.
Yasağın devamı konusunda cinsiyete göre önemli bir ayrışma bulunmuyor, buna karşılık yaş ilerledikçe yasağı savunanların oranının arttığı görülüyor.
Gençler daha yüksek oranlarda yasağa karşı çıkarken yaşlılar yasağın sürdürülmesi konusunda daha tutucu davranıyor.
Gelir ve eğitim düzeyi yükseldikçe başörtü yasağının devamını savunanların oranı artıyor.
Yasağın devamını savunan meslek grupları içinde memurların oranı diğerlerine nispetle daha fazla.
CHP'lilerin üçte birinin, DSP'lilerin de yarısının -parti politikalarından farklı olarak- başörtü yasağına karşı oldukları görülüyor.
YASAK HERYERDE KALKSIN
Başörtüsü yasağının kalkmasanı savunanlara sorulan 'Yasak diğer kamu alanlarında da kalksın mı' sorusuna yüzde 71.8'lik kitle 'evet' cevabını veriyor. Üniversitelerdeki yasağa karşı çıkanların, diğer kamu kurumlarında yasağın uygulanması hakkında ne düşündükleri sorulduğunda da ilginç verilere ulaşılıyor. Yasağa karşı çıkan yüzde 75'lik dilimin kendi içinde yüzde 25'i yasağın sadece üniversitelerde kaldırılmasını yeterli görüyor.
Yüzde 71.8'lik kesim ise, yasağın her yerde kaldırılmasını savunuyor. Bu durumda başörtü yasağının her yerde kaldırılmasını savunanların toplumdaki oranı yaklaşık yüzde 58 çıkıyor.
Gençlerin dine yaklaşımı daha pozitif
Toplumdaki İslámiyet algısını, özellikle 'İslamafobya' adı verilen İslam korkusunu ölçmek için tasarlanan 'İslam nasıl bir din?' sorusuna verilen cevaplar toplumun doğrudan dinin kendisi hakkında kanaatini ifade etmesi bakımından önem taşıyor. İslámiyet'i 'şiddet ve bağnazlık' kaynağı olarak gören yüzde 3.5'lik oran, İslamafobya'nın Türk toplumundaki karşılığı olarak beliriyor. Toplumun İslámiyet algısı, baskın bir şekilde barış ve hoşgörü referansı olarak somutlaşırken, dini bir korku kaynağı olarak görenlerin oranı marjinal düzeyde kalıyor.
'Toplumun İslám dini algısı'nda farklılaşmalar:
Gençler, orta ve ileri yaş gruplarına göre dine daha pozitif yaklaşmaktalar.
İslám korkusu, gelir düzeyi arttıkça düzenli olarak artmakta. Düşük gelir rubunda, yani fakirler arasında yüzde 2.2 olan negatif bakış en üst gelir grubunda anlamlı bir şekilde en üst nokta olan yüzde 5.5'e çıkıyor.
Eğitim düzeyi yükseldikçe İslám korkusu artarken, eğitim düzeyi düşük kesim, dine daha pozitif bir yaklaşım içinde bulunuyor.
İslámiyet'i en yüksek oranlarda 'şiddet ve bağnazlık'la özdeşleştirenler CHP'liler ve eşit oranda DSP'liler. Ancak bu oranlar da CHP ve DSP'lilerin yalnızca yaklaşık onda birini temsil ediyor.
Her dört kişiden üçü hoşgörüye inanıyor
VERİTAS'ın 33 kentte yaptığı araştırma halkın yüzde 75'inin 'toplumun daha hoşgörülü ve uzlaşmacı olduğunu' düşündüğünü ortaya koydu
Dinin kendisini değil, o dine inananların yani dindarların nasıl algılandığını ölçmek için de bir dizi soru soruldu. Dindarlığın şiddete mi, yoksa hoşgörüye mi evrildiği kanaatlerinin toplumda ne ölçüde yaygın olduğu araştırıldı. Verilen cevaplara bakıldığında toplumun yüzde 75'inin böyle bir endişesi olmadığı, tersine toplumun din konusunda daha hoşgörülü olmaya başladığı kanaati baskın çıkıyor. Ancak, yüzde 14.8'lik bir oran bu konuda endişeli. Toplumun yüzde 14.8'i, dinden kaynaklanan şiddet eğilimlerinin toplumda artması, dolayısıyla din eksenli bir çatışma endişesi taşıyor. Bu konuda fikir beyan etmeyenlerin oranı, negatif endişelerin daha yaygın olduğu şeklinde yorumlanabilir.
Kadınlarda erkeklere göre belli belirsiz bir endişe artışı görülüyor.
Çok dikkat çekici bir şekilde, gelir ve eğitim düzeyi yükseldikçe, dindarlardan ve kutuplaşmadan korkanların oranı yükseliyor. Zengin ve eğitimlilerin artan korkuları, toplumun seçkinlerinin din ve dindarlığı daha yüksek oranlarda bir korku ve endişe kaynağı olarak gördüklerini gösteriyor.
CHP'lilerde 'dinden kaynaklanan şiddet eğilimleri'nin artması endişesi, diğer partililere göre çok yüksek düzeyde. Yine de bu oranın yüzde 36.7 gibi, CHP'liler arasında da azınlıkta kalması dikkat çekici.
CHP'lilerin yüzde 45.7'si başörtüyü gerici bulmuyor
Başörtünün yasak olmasını savunan yüzde 18.2'lik kısmın yüzde 87.9'unu oluşturan grup, 'başörtü düşmanı' gibi görünmemek için 'kılık-kıyafet yasağı sadece üniversiteler ve kamuda olsun' görüşünü savunuyor
Başörtüsü yasağının devam etmesini isteyen yüzde 18.2'lik kesime neden diye sorulduğunda, yüzde 87.9'luk kesim kılık-kıyafetle ilgili rezervlerinin üniversite ile (doğal olarak kamu sektöründe) sınırlı olduğunu, yoksa kimsenin kıyafetine karşı olmadıkları cevabı alınıyor. Bu da yasağı savunanların 'başörtü düşmanı' olarak algılanmak istemedikleri anlamına geliyor. En çok öne sürülen gerekçe olarak 'kamplaşma ve kutuplaşmaları arttıracağı' öne çıkarken başörtülülere karşı 'aleni bir düşmanlık', 'Ben başörtülülerle birlikte yaşamak istemiyorum' diyenlerde görülüyor. Başörtü düşmanı olarak nitelenebilecek bu kesim, yasağın devamını savunanların sadece yüzde 30.9'unu oluşturuyor. Toplumun bütünü içinde ise yüzde 5.4'lük bir kesime tekabül ediyor.
Başörtüsünü 'çağdışılık ve gerilik' sembolü olarak niteleyenlerin, yasağın devamını savunanların yarısını teşkil etmesi de üzerinde durulması gereken ayrı bir konu olarak ortaya çıkıyor. Bu 'düşmanlık' ifade etmese de dünya görüşü olarak keskin bir karşı çıkışı temsil ediyor. Başörtüsünün 'herkese dayatılma endişesi' de yasağı savunanlar arasında, yüzde 67.4'lük oranla oldukça yüksek görünüyor. Bu sonuçlar, başörtüsünün, yasağı savunanlar için hayat biçimlerine yönelik önemli bir tehdit olarak algılandığını gösteriyor. Başörtüsü yasağının devamını isteyenlerin gerekçelerinin yorumları şöyle:
Başörtüsü geriliğin ve çağdışılığın sembolüdür
Yaşlılar başörtüsüne karşı 'gerilik ve çağdışılık' sembolü nitelemesini daha fazla ön plana çıkartıyor.
Zengin başörtü karşıtları ve kamu görevlileri daha ılımlı kelimeleri tercih ederken yüksek eğitimliler arasında aleni bir aşağılama daha yüksek görülüyor.
CHP'liler arasında bile başörtüyü 'gerici ve çağdışı' bulmayanların oranı yüzde 45.7 gibi yüksek bir oran.
Laiklik tehdit altına giriyor
Başörtü üzerinden laiklik hassasiyeti gösterenler arasında yaşlılar görece daha ağırlıkta.
Kadınların erkeklere göre laiklik hassasiyetinin daha fazla olduğu görülüyor.
Laiklik hassasiyeti en çok zenginler arasında görülüyor. Ortalaması yüzde 76.7 olan başörtü karşıtlarının laiklik hassasiyeti, yüksek gelir grupları içinde yüzde 86'ya çıkıyor. Bu tablo tek başına laik hassasiyetle sınıfsal temel arasında çok yakın bir ilişki olduğunu göstermektedir.
Eğitim düzeyi yükseldikçe, laiklik gerekçesi yükseliyor.
Başörtülülerle yaşamak istemiyorum
Çok keskin bir başörtü düşmanlığı veya tahammülsüzlük, üniversitelerde başörtü yasağını savunanların ancak yüzde 30.9'unda bulunuyor.
Tahammülsüzlük, erkeklerde kadınlardan ve orta yaş grubunda daha fazla.
Eğitim düzeyi arttıkça tahammülsüzlük artıyor. En düşük oran öğrencilerde.
İsteyen istediği gibi giyinsin ama üniversitede başörtüsü olmasın
Kadınlar, işsizler ve eğitim düzeyi düşük olanlar daha ılımlı bir yaklaşım sergiliyor.
Kamplaşmalara ve kutuplaşmalara sebep oluyor
Bu endişe, cinsiyetler arasında önemli bir farklılık göstermiyor. Ancak yaşlılar, zenginler, yüksek eğitimliler ve memurlar arasında geniş yer tutuyor.
Yasak kalkarsa başörtüsü herkese dayatılır (Yüzde 67.4)
Dayatma korkusu kadınlarda, yaşlılarda ve yüksek eğitimlilerde ortalamanın üzerinde görülüyor.
Öğrenciler, diğerleri kadar dayatma endişesi taşımıyor.
Başörtü yasağını sürdürmek için darbe yapılsın mı?
(Demokrasi ve hukuk dışı bütün müdahalelere karşıyım (Yüzde 53.9), Ordunun duruma el koymasını desteklerim (Yüzde 31.8), Fikrim yok (14.3).)
Yasağın devam etmesini isteyen yüzde 18'lik kesim içindeki yüzde 32'lik bölüm en sert çekirdiği oluşturuyor. Toplam içinde yüzde 5'lik bir kesimi oluşturan bu grup başörtü yasağının devamı için ordunun el koymasıyla demokrasiye de ara verilmesini göze alıyor.
Başörtüsüne karşı çıkan kadınların erkeklere göre daha demokrat. Kadınlar darbeye erkeklerden daha fazla karşı...
Yüksek gelirler ve gençler darbeye daha sıcak bakıyor. Bu grupların oranı ortalamanın üzerinde yeralıyor.
Düşük eğitimliler darbe konrusunda daha kararsız. Yüksek eğitimliler ise darbe yanlısı ve karşıklarının oranı ise birbirlerine çok yakın. Yani yüksek eğitimliler arasında kararsızlık değil, bölünmüşlük bulunuyor.
Bu araştırma niçin yapıldı?
'Halk adına konuşmak yerine, halkı konuşturmak'
Toplum adına konuşmak' yerine 'toplumu konuşturmak' medenî bir toplumun, ileri bir demokrasinin temel ölçülerinden biridir. Demokratik bir toplumda halkın avukatı kesilen ve halk adına konuşanlar karanlık bir bölgede, halkın uzağında sanal bir dünya yaratırlar. Bu karanlık bölgeyi bilimsel bir aydınlık ile ortadan kaldırmak kamuoyu yoklamaları ile mümkündür.
Din eksenli tartışmalar ve kutuplaşmalar, siyasî rekabeti dar bir alana hapsediyor. Toplumun ilerlemesi için özgürlüklerin gelişmesi ve yerleşmesi gerekiyor. Halka güvenmeyenler, halktan korkuyor. Korkular yasaklar getiriyor. Yasaklar, toplumun enerjik potansiyelini dar bir alana hapsediyor.
Halbuki, sıkça karşılaştığımız için doğru kabul ettiğimiz hükümlerin büyük bir kısmı efsanelerden ibaret. Gallup'un dünya çapında farklı ülkelerde 40 bin Müslüman üzerinde yaptığı ve sonuçları geçtiğimiz ay İngiltere'de açıklanan araştırma, İslamiyet'in şiddet ürettiği tezini yerle bir etti. Müslüman toplumlarda şiddet eğiliminin sadece yüzde 7 ile sınırlı olduğu ve şiddetin kaynağının da din değil siyaset olduğunu bu araştırma gösterdi. Batı'da bu dev araştırmanın sonuçlarını tartışan uzmanlar, ABD Başkanı Bush'un Müslümanları 'Özgürlükten, demokrasiden ve Batı'dan nefret edenler' olarak göstermesinin doğru çıkmadığını söylediler.
Türk toplumunun dindar bir toplum olduğu ortada. Ama bu dindarlık, siyasî her konunun gelip din eksenli bir tartışmaya düğümlenmesini açıklamıyor. Dindarlığın farklı tezahürlerini bir tehlike ve tehdit olarak algılamak ve dini merkeze alarak siyasî rekabeti biçimlendirmek ne ölçüde doğru?
Son olarak üniversitelerde başörtü yasağının kaldırılması için yapılan anayasa değişikliklerinde bu tartışmalar çok sert bir şekilde yaşandı. Anayasa değişikliğine, yani başörtüsünün serbest bırakılmasına karşı çıkanların sıraladıkları korkular, akıldışı bir zeminin ne kadar güçlü olduğunu gösterdi.
Başörtülülerin üniversiteye alınması durumunda, başı açık olanlar üzerinde baskı ve dayatmaya gidecekleri ve onların özgürlüklerini ortadan kaldıracakları söylendi. Peki bu iddia doğru muydu? Başörtülüler, üniversite kapısından girince hemen başı açıklar üzerinde baskı kurmayı mı planlıyordu? Bu ve benzer soruların cevabı nasıl öğrenilir?
Ortaçağ kilise skolastisizminin saçmalığı anlatılırken, sıkça verilen bir örnektir. Kapalı kapılar arkasında alimler günlerce bir atın kaç dişi olduğunu tartışıyorlar. Kimsenin aklına, kapının önünde duran atın dişlerini saymak gelmiyor.
Halkın ne düşündüğü konusunda spekülasyonların üzerine çıkmanın basit bir yolu var: Halk adına konuşmayı bırakıp, halkı konuşturmak. Halkı konuşturmanın da bilimsel kuralları var. Bu araştırma, kamuoyu araştırmalarında kullanılan bilimsel yöntemlere harfiyen uyarak, din eksenli tartışmalarda halkın düşüncelerini ve eğilimlerini ölçmek için yapıldı. 4.500 denek, bu araştırmada olduğu gibi, uygun bir örneklem ile toplumun bütününü temsil etme yeteneğine sahip.
Sorular, tartışılan, hatta korkulan en hassas konularda soruldu. Sonuçlar halkın sağduyusunu yansıtıyor. Doğru sorulara, gerçek cevaplarla karanlık bölgeler aydınlatılıyor. Halk sorulduğu zaman ne düşündüğünü açık yüreklilikle ortaya koyuyor.
Bize düşen halkı dinlemek ve üretilen şehir efsanelerinin yerine gerçekleri koymaktan ibaret.
Bu araştırmanın aradığı cevaplar?
İslámiyet nasıl bir din? Barış ve hoşgörüyü mü teşvik ediyor? Şiddet ve bağnazlığı mı kışkırtıyor?
Türkiye'de dinden kaynaklanan şiddet ve kutuplaşma var mı?
Türkiye'de İran'da olduğu gibi, dinî esaslara dayalı bir devlet düzeni kurulabilir mi?
Üniversitede başörtüsü yasağının kalkması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Diğer kamu alanlarında başörtü yasağı kalkmalı mı?
Yasağın kalkmasına karşı çıkanların gerekçeleri neler?
Başörtüsü geriliğin sembolü mü?
Başörtüsü laikliği tehdit ediyor mu?
Başörtülülerle birlikte yaşamak istemeyenler kimler?
Sadece üniversitede başörtüsüne karşı çıkanlar?
Kamplaşma ve kutuplaşma endişesi taşıyanlar?
Başörtüsünün herkese dayatılmasından endişe edenler?
Başörtüsü yasağını devam ettirmek için darbe isteyenler kimler?
Türk toplumu dindar bir toplum mu? Dinî ibadetlerin tamamını düzenli olarak yapanlar?
Laiklik nedir? Dinin sınırları ne olmalıdır?
Laiklik dine karşı mıdır?
Devletin inançlara eşit mesafede olması laiklik için yeterli midir?
Laiklik modern bir yaşam biçimi midir?
Dinin toplum içindeki sınırları ne olmalıdır?
Farklı inançlara ve dünya görüşlerine karşı hoşgörü ne düzeyde?
Başörtülülerin başı açıklara
Başı açıkların başörtülülere
Ramazan'da oruç tutanların oruç tutmayanlara
Din değiştirenlere
Alevilere
Hristiyanlara
Eşcinsellere
Toplum dinini nerden ve kimden öğreniyor?
Din ve devlet işlerinin kesinlikle birbirine karıştırılmamasını savunanlar kimler?
Askerî müdahaleye her durumda karşı çıkanlar?
Türkiye'de yaygın olan İslám anlayışına 'Arap İslámı' diyenler?
Atatürk'ün din hakkındaki görüşleri nasıl yorumlanıyor?
İslamiyeti ilerlemeye engel görenler?
Dindarları yeteri kadar modern ve medenî bulmayanlar?
Alevilere haksızlık edildiğini düşünenler?
Cemevlerinin ibadethane sayılmasını ve devletten destek görmesini savunanlar?