Fikir ve edebiyat dünyamızın önemli isimlerinden Sezai Karakoç, partisinin Kızılay'daki genel merkezinde önceki gece 'Din ve Devlet' konulu bir konferans verdi. Karakoç, dinsiz bir toplumun çökmeye mahkum olduğunu ifade ederken, bilimin ve teknolojinin ilerlemesiyle kişilerin dini algılamaları ne kadar farklılaşırsa farklılaşsın, kimlikleri ne kadar çeşitlenirse çeşitlensin bu gerçeğin değişmediğini vurguladı. Karakoç, en büyük organizasyon olan devletin, dine hayat memat derecesinde muhtaç olduğunun altını çizdi. 'Din, devletin ruhudur.' diyen ünlü Mona Roza şiirinin şairi, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Devletin hukuk ve güç çerçevesi, dinden gelen ilke ve ölçülerle sınırlanır ve gerekçelenir. Devletin, din vasıtasıyla, aklın ve tecrübenin yanında ve üstünde ilahi kaynaktan desteklenmesi ve denetlenmesi, devlet yaşantısının sadece fizik yaşantısından ibaret olmayıp, aynı zamanda metafizik bir boyut da taşıdığı gerçeğini ortaya koyar. Devlet bir şekilse, onun gerçek özü dindir. Dinden gelen ışıklarla devletin hukuk, iktisat, siyaset ve dayanışma çalışmaları ahlaki bir özellik kazanır. Böylece devlet, gücün, otoritenin sınırsız hevesinin oyuncağı olmaz.'
Eski Mısır, Roma, Yunan gibi medeniyetlerde din-devlet ilişkisini irdeleyen Karakoç, bugünkü Batı'da devlet anlayışının dine karşıt anlayışta olduğunu, İslam dünyasında ise devleti dinin doğurduğunu vurguladı. Osmanlı'da devletle dinin hiç çatışmadığını kaydeden Karakoç, laikliğin dünyanın hiçbir ülkesinde Türkiye'deki kadar devlet için olmazsa olmaz hale getirilmediğine dikkat çekti. Karakoç; 'Batı'da dinin, aydına karşı takındığı hoşgörüsüzlüğe tepki olarak laiklik bir nevi özgürlük iken, bunun devlet düzenine uygulanmış biçimiyle bizdeki şekli, doğrusu, toplumumuzdaki gerginliğin önemli bir kaynağıdır. Devlet, yurttaşlara hizmet için kurulmuş en büyük organizasyon olarak, dine yabancı olamaz. Devlet laik olamaz, kişiler laik olabilir.' ifadelerini kullandı.
Kaynak: Zaman