Noam Chomsky
13 Şubat tarihinde Hizbullah?ın kıdemli komutanlarından İmad Mugniye, Şam?da suikasta uğradı. ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü Sean McCormack, ?içinde bu adam olmayınca dünya çok daha güzel bir yer? dedi. ?Öyle ya da böyle hiç fark etmez adalet yerini buldu.? Ulusal İstihbarat Direktörü Mike McConnell, Mugniye?nin ?Usame bin Laden?den sonra herhangi bir direnişçiden çok daha fazla Amerikalı ve İsraillinin ölümünden sorumlu olduğunu? ekledi.
London Financial Times?ın haber yaptığı gibi ?ABD ve İsrail?in en çok aradığı adam? öldürüldüğü için sevinç İsrail?de de sınırsızdı. Financial Times olayı, ?dünyanın aradığı militan? başlığının altında, onun 11 Eylül 2001?den sonra ?en çok arananlar listesindeki yerini Usame bin Laden?e? bıraktığını böylelikle ?dünyada en çok aranan militanlar? arasında ikinci sıraya yerleştiğini anlatan bir hikâyeyle haber yaptı.
?Dünyayı? Washington ve Lonra?daki politik sınıfın (ve spesifik sorunlar üzerinde onlarla anlaşanların) algıladığı gibi tanımlayan Anglo-Amerikan söylemin kurallarına göre haberin kullandığı terminoloji yeterince doğrudur. Örneğin, 2001?de Afganistan?ın bombalanmasını emrettiğinde ?dünyanın? bütünüyle başkan George W Bush?u desteklediğini çok yaygın bir şekilde okuduk. Bombardımanın yapılacağı ilan edildikten sonra yapılan bir Gallup Anketi?nde ortaya çıktığı gibi o zaman yapılan bu haberlerin ?dünya? için doğru olduğu fakat içinde yaşadığımız dünya halkları için doğru olmadığı görüldü. Global destek çok zayıftı.
ABD?nin tavrı ile ilgili bazı tecrübeleri olan Latin Amerika?da destek; Mexico?da %2?den Panama?da %16?ya kadar çıkabiliyordu ve verilen destek te suçluların belirlenmesine (Federal Soruşturma Bürosu?nun belirttiği gibi 8 ay sonrasında bile suçlular hala belirlenmedi) ve sivil hedeflerin vurulmaması şartlarına bağlıydı. Dünyada, ?dünya?nın reddettiği diplomatik/adli yolların tercih edilmesini isteyen ezici bir çoğunluk vardı.
?Dünya?nın yaptıklarını kendisiyle meşrulaştırdığı terör bahanesinin izini sürelim
Bu durumda eğer ?dünya?, dünyanın bütünü olarak ele alınırsa en çok nefret edilen önemli suçların damgasını taşıyacak başka bazı adaylar bulabiliriz. Bunun neden doğru olabileceğini sormak eğiticidir.
Financial Times, Mugniye?ye yöneltilen suçlamaların çoğunun ispatlanmamış olduğunu haber veriyor fakat ?dahil olduğu kesin bir şekilde ispatlanabilir sayılı eylemlerinden biri, bir ABD donanma dalgıcının öldürüldüğü 1985?teki TWA (Trans World Airlines) uçağının kaçırılmasıdır.? Bu, gazete editörlerinin 1985 yılının Ortadoğu?daki terörizm baş hikâyesi olarak seçmelerine öncülük eden iki direnişçi vahşiliğinden biridir; diğeri ise kötürüm bir Amerikalı Leon Klinghoffer feci bir şekilde öldürüldüğü Achille Lauro adlı bir yolcu gemisinin kaçırılmasıydı. Anlattıklarım ?dünya?nın değerlendirmesini yansıtmaktadır. Belki de dünya sorunları çok daha farklı görüyordur.
Achille Lauro?nun kaçırılması, olaydan bir hafta önce İsrail başbakanı Şimon Peres?in Tunus bombardımanını emretmesine misillemeydi. Diğer canavarlıkların arasında, önemli İsrailli haberci Amnon Kapeliouk tarafından sağlanan görüntülerde canlı bir şekilde haber yapıldığı gibi Peres?in hava kuvvetleri, bedenlerini parçalayan akıllı bombalarla 75 Tunuslu ve Filistinliyi öldürdü. Washington, Altıncı Filo ve ABD istihbaratı gerçekleşecek saldırıdan habersiz olmamalarına rağmen müttefiki Tunus?u, bombardıman uçaklarının yolda olduğu konusunda uyarmayarak İsrail?le işbirliği yaptı. Dönemin dışişler bakanı George Shultz, İsrail dışişleri bakanı Yitzhak Shamir?i, genel bir tasvip konusu olarak ?terörist saldırılar?a ?meşru bir cevap? olarak terimleştirdiği ?İsrail?in hareketine yönelik? Washington?un ?dikkate değer bir sempati duyduğu? bilgisini verdi. Birkaç gün sonrasında BM Güvenlik Konseyi oybiliğiyle bombardımanı bir ?silahlı saldırı hareketi? olarak ilan etti (ABD?nin çekimser kalmasıyla birlikte). ?Saldırı? tabi ki uluslar arası terörizmden çok daha ciddi bir suçtur. Fakat Birleşik Devletler ve İsrail?i suçsuz sayarak onların liderliklerine yöneltilen daha küçük suçlamalara bakalım.
Olaydan birkaç gün sonra Peres, ?terörizmden kaynaklanan kötü bela?yı ilan eden ve yine ?dünya? tarafından genel bir onayla karşılanan dönemin öncü uluslar arası teröristi Ronald Reagan ile istişare etmek için Washington?a gitti.
Tunus bombardımanının bahanesi olarak sunulan ?terörist saldırılar? Güney Kıbrıs Rum Kesimi?nin bir şehri olan Larnaka?da üç İsraillinin öldürülmesiydi. Katiller, İsrail?in kendisinin de kabul ettiği gibi Suriye bağlantılarına sahip olabileceklerine karşın Tunus ile hiçbir ilgileri yoktu. Buna rağmen Tunus tercih edilebilir bir hedefti. Şam?dan farklı olarak savunmasızdı. Ve artı bir mutluluk unsuru daha vardı: sürgün olan daha fazla Filistinli burada öldürülebilirdi.
Larnaka?daki ölümler de, öldürenler tarafından misilleme olarak görülüyordu: pek çok kişinin öldürüldüğü uluslar arası sularda İsrail tarafından düzenli olarak yapılan kaçırma olaylarına bir cevaptı?İsrail?in kaçırdığı bu insanların çoğu genelde kendilerine bir suçlama yöneltilmeden uzun süreler boyunca İsrail hapishanelerinde tutuluyorlardı. Bu hapishanelerin en çok bilineni, gizli hücre/işkence bölümü olan Tesis 1391?dir. Bu tür İsrail suçları elbette ABD?deki ulusal basının editörleri tarafından bilinmektedir ve nadirende olsa tesadüfen bunlardan bahsetmektedirler.
Klinghoffer?ın öldürülmesi korkuyla bir arada hakkıyla işlendi ve çok ünlüdür. Çok beğenilen bir operanın ve TV için hazırlanmış bir filmin konusu olmasının yanı sıra Filistinlilerin vahşiliklerini anlatan yorumlara neden oldu. Bu karalayıcı yorumlar; ?iki ayaklı hayvanlar? (başbakan Menachem Begin), ?küçük bir şişede gezinen uyuşturuculu hamam böcekleri? (Genelkurmay Başkanı Raful Eitan), başları ?kayalara ve duvarlara vurularak ezilmesi? gereken ?çekirgeler? (başbakan Yitzhak Shamir) şeklindeydi. Bunların yanında; ?kike? (Yahudi) veya ?nigger? (zenci) kelimeleriyle eşdeğerde aşağılayıcı bir şekilde yaygın bir şekilde kullanılan ?Araboushim? (Arap) tanımlaması oluşturuldu.
Bu yüzden, özellikle ayartılan yerleşimci asker gösterisi ve İsrailli şahinleri bile tiksindiren Aralık 1982?de Batı Şeria?nın Halhul kasabasındaki maksatlı aşağılamadan sonra, ünlü askeri/politik analizci Yoram Peri kaygı içinde ?ordunun bu günkü görevlerinden biri; sadece, tanrının bize söz verdiği topraklarda yaşayan Araplar oldukları için masum insanların haklarını yok etmektir? diye yazdı. Bu görev birkaç yıl önce Araplar ?başlarını kaldırmaya? başladıklarında yerine getirilmesi çok acil bir hale geldi ve çok büyük bir vahşilikle yürütüldü.
Klinghoffer?ın öldürülmesi ile ilgili düşüncelerin samimiyetini kolaylıkla değerlendirebiliriz. Bu öldürme olayı sadece ABD destekli İsrail suçlarıyla mukayese edilebilir reaksiyonu soruşturmak için gereklidir. Örneğin, Batı Şeria?daki Cenin mülteci kampında İsrail kuvvetleri tarafından öldürülen iki Filistinli kötürüm olan Kemal Zughayer ve Cemal Raşid?in katlini ele alın. Onun üzerinden geçip yüzünü parçalayan, kollarını ve bacaklarını kıran İsrail tanklarından kaçmaya çalışırken elindeki beyaz bayrakla birlikte Zughayer?in ezilmiş bedeni ve tekerlekli sandalyesinden geriye kalanlar İngiliz haberciler tarafından bulundu.
Cemal Raşid, Cenin?deki evini ailesi içindeyken yıkan ABD?nin sağladığı Caterpillar buldozeri tarafından ezildi. Bütün bunlara verilen farklı tepi veya tepkisizlik o kadar rutin ve açıklanması kolay bir hale geldi ki başka bir yorum yapmaya gerek yoktur.
Araç bombası
1985?te Tunus?un bombalanması; Achille Lauro?nun kaçırılması veya aynı yıl içinde Mugniye?nin ?katıldığı kesin bir biçimde ispatlanabilecek? olan suçtan çok daha şiddetli terörist bir suçtur. 1985?te zirveye ulaşan Ortadoğu?daki en korkunç terör saldırısı ödülü için Tunus bombardımanının bile rakipleri vardı.
Bu rakiplerden biri, Beyrut?ta bir caminin dışında tam da Cuma namazının çıkışına ayarlanmış bir araç bombasıydı. Bu bomba 80 kişiyi öldürdü ve 256 kişiyi yaraladı. Ölenlerin çoğu, patlamanın şiddeti, ?bebekleri yataklarına gömmesine?, ?çeyizini satın alan bir gelini öldürmesine? ve ?camiden evlerine doğru yürüyen üç çocuğu öldürmesine? karşın camiyi terk eden kadın ve kızlardı. Olaydan üç yıl sonra Nora Boustany Washington Post?ta, patlamanın aynı zamanda ?yoğun nüfuslu Batı Beyrut varoşunun ana caddesini de harap ettiğini? yazdı.
Öldürülmek istenen hedef bölgeyi terk eden Şii din adamı Muhammed Hüseyin Fadlallah?tı. Bombardıman İngiltere?nin yardımıyla Reagan?ın CIA?sı ve onun Suudi müttefikleri tarafından yürütülüyordu fakat Washington Post muhabiri Bob Woodward?ın Veil: The Secret Wars of the CIA, 1981?1987 adlı kitabında ifade ettiğine göre operasyon CIA direktörü William Casey tarafından yönetiliyordu. Biz (baskı oluşturmak için çok göze çarpmadıkça ve soruşturma tabi bir şekilde ?kontrol dışı? olan ?çürük elmalar?ın ayıklanmasıyla sınırlandırılamayacaksa) kendi suçlarımızı soruşturmayız şeklindeki doktrine sıkı bağlılıktan dolayı çıplak gerçeklerin ötesinde çok az şey biliniyor.
'Terörist köylüler'
1985 Ortadoğu terörizm ödülünün üçüncü talibi, Güvenlik Konseyi?nin kararları ihlal edilerek İsrail tarafından güney Lübnan bölgesindeki yürütülen başbakan Peres?in ?Demir Yumruk? operasyonlarıydı. Hedefler, İsrail yüksek komuta kademesinin ?terörist köylüler? olarak tanımladığı köylülerdi. Peres?in bu olaydaki suçu; doğrudan yayınla büyük oranda desteklenen bir değerlendirme olarak bölgeyi bilen batılı bir diplomatın sözleriyle, ?hesaplı vahşet ve isteğe bağlı öldürmenin? yeni derinliklerine ulaştı. Fakat bu suçlar ?dünya?nın ilgisini çekmedi ve bu yüzden yetkili uluslar arası sözleşmelere uygun bir şekilde soruşturulmadan kaldılar.
Biz bu suçların uluslar arası terörizm tanımı altına girip girmediklerini veya çok daha ciddi saldırı suçları olup olmadıklarını sorabiliriz fakat yine şüpheden doğan karı İsrail ve onun Washington?daki dostlarına verelim ve onların işledikleri daha küçük suçlarla devam edelim.
Mugniye?nin açıkça terörist bir eyleme katıldığı ?birkaç olaydan biri? deyimi göz önünde bulundurulduğunda bunlar ?dünyanın? düşünceleri olmazlarsa da, dünyanın herhangi bir yerinde bulunan bir insanın aklından geçebilecek düşüncelerdir.
ABD aynı zamanda onu; 1983?te 243 denizcinin ve 58 paraşütçü askerin öldüğü Lübnan?daki ABD deniz kuvvetlerine ve Fransız paraşütçü askerlerine yönelik bomba yüklü kamyonla gerçekleştirilen intihar saldırılarının yanı sıra bunların öncesinde CIA yetkilileri orada toplantı halindeyken gerçekleştirildiğinden özellikle önemli bir darbe olan Beyrut?taki ABD büyükelçiliğine yönelik saldırının sorumluluğuyla suçlamaktadır.
Fakat Financial Time, ABD deniz kuvvetlerinin kışlasına yönelik saldırıyı Hizbullah?ın değil İslami Cihad?ın gerçekleştirdiğini haber yaptı. Cihatçı hareketler ve Lübnan?la ilgili öncü analizcilerden biri olan Fawaz Gerges, sorumluluğun ?İslami Cihad olarak adlandırılan bilinmeyen bir grup? tarafından üstlenildiğini yazdı. Klasik Arapça ile konuşan bir ses bütün Amerikalılara Lübnan?ı terk etmelerini aksi taktirde öldürüleceklerini söyledi. O zaman Mugniye?nin İslami Cihad?ın başkanı olduğu iddia edildi fakat bu iddia ile ilgili delil çok yetersizdir.
Dünya kamuoyunun bu olayla ilgili görüşü netleşmedi. Fakat muhtemelen, özellikle de ABD ve Fransız güçleri Lübnan?da ağır deniz ve hava bombardımanı yaparlarken ve ABD?nin, 20,000 insanın ölümüne neden olan, Lübnan?ın güneyini yakıp yıkan ve Beyrut?un büyük bir bölümünü yıkıntılar içinde bırakan 1982 İsrail istilasını kararlı bir şekilde desteklemesinden kısa bir süre sonra yabancı bir ülkedeki bir askeri üsse ?terörist bir saldırı? gerçekleştirme çağrısında bulunan sesle ilgili bir kararsızlık yaşadı. Sonunda, Sabra ve Şatilla katliamlarından sonra uluslar arası protestolar göz ardı edilemeyecek yoğunluğa ulaştığında, operasyon başkan Reagan tarafından durduruldu.
ABD?de, İsrail?in Lübnan?ı istilası; düzenli aralıklarla, bu önemli savaş suçlarına büyük orandaki katkımızı anlaşılır kılacak şekilde, Lübnan?daki üslerinden İsrail?in kuzeyine yönelik FKÖ direnişçilerinin gerçekleştirdiği saldırılara verilen bir tepki olarak tarif edildi.
Gerçek dünyaya göre, planlanan istila için bir saldırı bahanesi olarak kullanılabilecek bazı FKÖ faaliyetlerini ortaya çıkarmaya yönelik bir çabada pek çoğu ölümcül olan devamlı İsrail saldırılarının dışında Lübnan sınır bölgesi yaklaşık bir yıllık bir sükûnet içindeydi. Planlanan bu istilanın gerçek amacı dönemin İsrailli yorumcuları ve liderleri tarafından saklanmadı: işgal altındaki Batı Şeria?nın kontrolünü sağlama almak.
Jimmy Carter?ın, kitabı Palestine: Peace not Apartheid?de tek ciddi hata; İsrail istilasının, Lübnan?dan gerçekleştirilen FKÖ saldırıları tarafından tahrik edildiği ile ile ilgili bu propaganda hilesini yinelemesidir. Kitaba çok sert bir şekilde saldırıldı ve yanlış yorumlanabilecek bazı cümleler bulmak için ümitsiz çabalar gösterildi fakat bu göz kamaştırıcı hata?ki tek hatadır bana göre?göz ardı edildi. Bu hata mantıklı bir şekilde faydalı doktrinel üretimler için bağlayıcılığın kriterini sağlamaktadır.
Kastetmeden öldürme
Bir diğer iddia şudur; Mugniye?nin ?planladığı? 17 Mart 1992?de Buenos Aires?teki 29 kişinin ölümüne neden olan İsrail büyükelçiliğinin bombalanması; Financial Times?ın öne sürdüğü gibi İsrail?in ?güney Lübnan?daki bir hava saldırısında eski Hizbullah lideri Abbas Musavi?ye yönelik gerçekleştirdiği suikast düzenlemesine? karşılıktı. Abbas Musavi?nin suikastı ile ilgili olarak delile gerek yoktur: İsrail gururla suikastın sorumluluğunu üstlendi. Dünya hikâyenin geri kalan kısmıyla ilgilenebilir.
Musavi, tam olarak İsrail?in güney Lübnan?daki illegal ?güvenlik bölgesi?nin kuzeyinde ABD?nin sağladığı bir helikopterle vuruldu. İsrail güçleri tarafından öldürülen bir diğer imamın cenazesinde konuşma yaptığı Jibshit köyünden Sidon?a doğru gidiyordu. Helikopter saldırısı aynı zamanda onun eşini ve beş yaşındaki çocuğunu da öldürdü. İsrail sonra ilk saldırının ardından hala yaşayanları hastaneye getirmekte olan bir araca saldırmak için ABD?nin sağladığı helikopterleri görevlendirdi.
Başbakan Rabin, İsrail meclisine, ailenin katledilmesinden sonra Hizbullah, ?oyunun kuralını değiştirdi? dedi. Önceden İsrail?e herhangi bir roket saldırısı yapılmıyordu. Suikasta kadar oyunun kuralı şöyleydi; İsrail isteğine göre Lübnan?ın herhangi bir bölgesine ölümcül saldırılar gerçekleştirebilir fakat Hizbullah sadece İsrail?in işgal ettiği Lübnan a ait topraklarda cevap verebilirdi.
Liderinin ve onun ailesinin öldürülmesinden sonra Hizbullah, İsrail?in Lübnan?da işlediği suçlara, İsrail?in kuzeyini roket yağmuruna tutarak cevap verdi. Tabi ki bu kabul edilemez bir terördü bu yüzden Rabin, 500,000 insanın evini terk etmesine neden olan ve 100 kişiyi aşkın insan ölmesine neden olan bir istila başlattı. Vahşi İsrail saldırıları kuzey Lübnan?a kadar ulaştı.
Güney?de, Sur kentinin %80?i şehri terk etti ve Nebatiye kasabası ?hayalet bir kasabaya? döndü. Jibshit, amacın ?güney Lübnan?ın Şii nüfusu için arz ettiği önemden dolayı köyü tamamen yok etmek? olduğunu açıklayan İsrail?li bir ordu sözcüsüne göre %70 oranında yok edildi. Hedef, operasyonu tanımlayan İsrail kuzey komutanlığının kıdemli bir yetkilisinin tarif ettiği gibi ?köyleri yeryüzünden silmek ve onların etrafına yıkım örmekti.?
Jibshit, birkaç yıl önce kaçırılan ve İsrail?e getirilen Şeyh Abdulkerim Ubeyd?in yaşadığı yer olduğundan özellikle hedef alınmış olabilir. İngiliz gazeteci Robert Fisk, ?İsrailliler onun eşi ve üç çocuğunun peşinde olmalarına rağmen? Ubeyd?in evinin ?bir füze tarafından doğrudan vuruldu?ğunu haber yaptı. Mark Nicholson, Financial Times?ta korkuyla kaçıp gizlenmeyenlerin ?evlerinin içindeki ve dışındaki her türlü görünür hareket, seçilmiş hedeflere güllelerini sürekli ve yok edici bir şekilde ateşleyen topçu hedef belirleyicilerin dikkatini çekmeleri büyük bir olasılıktı? şeklinde yazdı. Zaman zaman topçu gülleleri bazı köyleri dakikada 10 gülle oranında dövdü.
Bu olayın bütünü, ?oyunun kuralları? üzerinde aşağılayıcı ?Arap? algısını ciddi bir şekilde oluşturmanın gerekliliğini anlayan başkan Bill Clinton tarafından sağlam bir destek aldı. Ve Rabin iki bacaklı hayvanlardan, çekirgelerden ve uyuşturuculu hamam böceklerinden çok farklı olan bir diğer büyük kahraman ve barış adamı olarak ortaya çıktı.
Bu; Mugniye?nin Buenos Aires?teki misilleme saldırısıyla ile ilgili iddia edilen sorumluluk bağlantısında dünyanın bulabileceği alakanın gerçek örneklerden sadece bir örnektir.
İsrail?in 2006 Lübnan istilasına karşı Hizbullah savunmasını hazırlamaya yardım ettiği ile ilgili Mugniye?ye yöneltilen diğer suçlamalar; ABD ve desteklediklerinin terör ve saldırganlıklarında herhangi bir engelle karşılaşmaması gerektiğini düşünen ?dünya?nın standartlarına göre kabul edilemez terörist suçlardır.
ABD ve İsrail suçlarının bayağı destekçileri, Araplar, insanları kasıtlı bir şekilde öldürürken ABD ve İsrail demokratik devletler olarak kasıtlı bir şekilde böyle yapmaya niyet etmiyorlar açıklamasını ciddi bir şekilde savunuyorlar. Onların öldürmeleri sadece kazaradır ve bu yüzden ahlaki olarak düşmanlarının bulundukları düzeyde değillerdir. Bu anlattığım İsrail Yüksek Mahkemesi?nin Gazze?ye giden elektriği (dolayısıyla suyu, kanalizasyon sisteminin çalışmasını ve bunun gibi medeniyet hayatının temel gereksinimlerini) kesmeye karar verirken sahip olduğu duruştu.
Aynı savunma anlayışı, Sudan?daki el-Şifa ilaç farikasının 1998?de yok edilmesi gibi Washington?un geçmişteki bazı küçük kusurlarında yaygındır. Görünüşe göre saldırı niyet edilmemiş olmasına rağmen on binlerce insanın ölümüne öncülük etti. Öldürmeye niyet etmemiş olması nedeniyle uluslar arası öldürme anlayışına göre bir suç değildi?dolayısıyla bizler, kendini haklılaştırma ile ilgili bu adi çabalara verilmiş cevabı sürekli saklamaya çalışan ahlakçılar tarafından yapılandırılıyoruz.
Bir kez daha tekrarlamak için öldürmekle ilgili üç suç kategorisini ayırd edebiliriz: bilinçli bir şekilde öldürmek, kazara öldürmek ve özel bir kasıt olmaksızın önbilgiyle öldürme. İsrail ve ABD?nin canavarlıkları tipik bir şekilde üçüncü kategoriye girmektedirler.
Bu yüzden İsrail, Gazze?nin enerji kaynağını yok ettiğinde veya Batı Şeria?ya gitmelerini engellediğinde, kirlenmiş sudan veya hastanelere ulaşamayan ambulanslarda ölecek olan insanları öldürmeye özel olarak niyet etmemiş oluyor. Ve Bill Clinton el-Şifa ilaç fabrikasının bombalanmasını emrettiğinde bunun bir insanlık felaketine yol açacağı açıktır. İnsan Hakları İzleme Örgütü, ayrıntıları sunarak onu hemen bilgilendirdi fakat o ve danışmanları, ikmal imkânları olmayan fakir bir Afrika ülkesinde yarısı karşılanabilen ilaç kaynakları yok edildiğinde kaçınılmaz bir şekilde ölecek olan insanları öldürmeye niyet etmemişlerdi.
Dahası, onları ve onların destekçileri Afrikalıları, bir caddede yürürken ezdiğimiz karıncalar gibi gördüler. Biz (eğer biraz bunu düşünmek için canımızı sıkarsak) bunun olacağının bilincindeydik fakat böylesi bir niyet beslememizi hak etmedikleri için onları öldürmeyi kast etmedik. Eğer bunların muhasebesini yaparsak insanoğlu tarafından iskân olunan bölgelerde Araplar tarafından yapılmış mukayese edilebilir saldırıların çok daha farklı değerlendirileceğini söylemek gereksizdir.
Eğer bir an için dünyanın perspektifini kabul edebilirsek hangi suçluların ?bütün dünyada arandığını? sorabiliriz.
Bu makale Ali Karakuş tarafından TIMETURK için tercüme edilmiştir.