Kosova?nın bağımsızlığının arkasındaki gerçek hikaye
Jeremy Scahill*
Flaş Haber: Bush yönetimi, bağımsızlık ilanının uluslararası hukuka uygun olduğunu kabul ediyor.
Fakat uluslararası hukuka, Guantanamo?daki ABD tutsak kamplarından, işkencenin yaygın kullanımından, bağımsız ülkelerin istila ve işgalinden, olağanüstü propoganda programından söz etmek için başvurulmadı. Uluslararası hukuk; Güney Sırbistan?ın Kosova eyaleti tarafından yapılan bağımsızlık deklerasyonunun Bush yönetimi tarafından hızlı bir şekilde tanınmasının ardından protestocular tarafından Belgrat?taki ABD büyükelçiliğine yapılan Perşembe saldırısından sonra Sırp hükümetini kınamak için güçlü bir şekilde kullanıma sokuldu. Perşembe günü 1,000 kadar protestocu Belgrat?ın merkezinde yapılan ve büyük oranda şiddetsiz olan kitle eyleminden ayrılıp büyükelçiliğe saldırmıştı. Bazı protestocular, büyükelçiliği ateşe verip Amerikan bayrağını yırtarak tepkinin şiddetini gerçekten arttırmışlardı.
ABD?nin BM büyükelçisi Zalmay Halilzad, ?Belgrat?taki ABD büyükelçiliğine yönelik çete saldırısı beni fena halde kızdırdı? diyerek köpürdü. ?Büyükelçilik ABD?nin hakimiyet bölgesidir. Uluslararası hukuka göre Sırp hükümeti diplomatik kuruluşları özellikle de büyükelçilikleri korumakla yükümlüdür.? Halilzad?ın yorumları, Bill Clinton yönetiminin yetkililerinin yorumlarını yansıttı. NATO müdahalesi döneminde dışişleri bakanı olan Madeleine Albright?ın yardımcısı Jamie Rubin, ABD?nin Sırbistan politikasının en önemli mimarlarından biridir. Rubin, ?uluslararası hukuka göre büyükelçilik; ABD?nin hakimiyet alanıdır? açıklamasında bulundu. ?Sırbistan?ın bu protestoculara camları kırıp Amerikan büyükelçiliğine girmelerine izin vermesi çarpıcı bir işarettir.? Kocası, 1999?da 78 günlük NATO bombardımanını düzenleyen ve yöneten Hillary Clinton, ?güvenlik güçleri ile birlikte Sırp hükümetini büyükelçiliğimizi korumadıkları için sorumlu tutacağım. Uluslararası hukuka göre büyükelçiliği korumaları gerekirdi? dedi.
Burada iki sorun var. Bu sorunlardan biri, Kosova?daki durum diğeri ise ABD büyükelçiliğine gerçekleştirilen saldırıdır. Evet Sırp hükümeti, büyükelçiliğin yakılması ve yağmalanmasını önlemek mecburiyetindedir. Eğer Sırp polisi ve yetkililerinin büyükelçiliğe saldırıya izin vermede dahilleri varsa bu çok ciddi bir sorundur. Fakat ABD, (Washington?un planına yardımcı olduğunda yaptığı gibi) uluslararası hukuka başvurma konusunda çok az ahlaki yeterliliğe sahiptir. Aynı zamanda Belgrat?taki ABD büyükelçiliğine yönelik saldırılar hakkında konuşurken de uluslararası hukuka başvurma ahlaki yeterliliğine sahip değildir.
Yugoslavya tarihinde herhangi bir büyükelçiliğe karşı işlenmiş belki de en büyük suç; kötü Sırp protestocular tarafından değil Birleşik Devletler?in ordusu tarafından işlendi.
7 Mayıs 1999?da ABD öncülüğündeki 78 günlük Yugoslavya bombardımanının en sıcak anlarında ABD, ikisi gazeteci olan üç Çinli vatandaşı öldürerek ve 20 kişiyi yaralayarak Belgrat?taki Çin büyükelçiliğini bombaladı. Clinton yönetimi, sonradan bu bombalamanın CIA tarafından sağlanan hatalı haritanın sonucu olduğunu söyledi. Pekin, bu açıklamayı reddetti ve büyükelçilik bombalanmasının kasıtlı olduğunu söyledi. Çin?den gelen güçlü bir baskıyla ABD sonunda özür diledi ve kurbanların ailelerine 28 milyon dolar tazminat ödedi. Eğer ABD, uluslararası hukuk ve büyükelçiliklerin korunması konusunda samimiyse bu bombalamadan sorumlu olanlar, iddia edilen diğer savaş suçları ile birlikte Lahey Adalet Divanı?nda yargılanırdı. Fakat ?savaş suçu?, Washington tarafından gönderilen ve ?bağımsız bölgelere? insancıl bombalar bırakan bombardımancılar için değil, ABD?nin tetiklediği savaşların kaybedenleri için geçerlidir.
Kosova hikayesi; ABD?nin Sırbistan?a yönelik kınamalarındaki açık ikiyüzlülüğün ve aniden uluslararası hukukun varlığını kabul etmesinin ötesinde, Birleşik Devletler?deki seçim kampanyası bağlamında önemli bir hikayedir. Yugoslavya; Bill Clinton?ın dış politikasını diğer herhangi bir uluslararası çatışmadan daha fazla belirliyordu. Onun yönetiminde, Yugoslavya yıkıldı, tasviye edildi ve etnik olarak saf olan devletçiklere bölündü. Başkan Bush?un hızlı bir şekilde Kosova?yı bağımsız bir devlet olarak tanıması, Yugoslavya?nın dağılmasının zirvesiydi ve bu tutum Hillary Clinton tarafından tutkulu bir şekilde benimsendi. Bir Texas şehri olan Austin?de son günlerde yapılan Demokratların tartışmasında Clinton, ?Ben Kosova?nın bağımsızlığını destekliyorum çünkü Avrupa?nın kalbinde bağımsızlık ve demokrasiyi teşvik etmeye devam etmemiz için bu bir zorunluluktur? dedi.
Belgrat?taki ABD büyükelçiliğine yapılan saldırıdan bir kaç gün önce Clinton, bağımsızlık ilanını öven Molotof Kokteyli etkisine sahip bir bildiri yayınladı. Bu bildiride Clinton, Arnavutça?da söylendiği gibi ?Kosova? adını kullandı ve bağımsızlığın, ?Kosova halkına nihayet kendi demokratik devletlerinin idaresinde yaşama izni, Sırbistan ve Kosova?ya ise tarihlerinin zorlu bir bölümünü arkalarında bırakıp ileriye bakma şansı vereceğini? söyledi. Clinton, ?bu günlerde ve önümüzdeki haftalarda her türlü şiddet ve provokasyandan kaçınma gerekliliğinin altını çizmek istiyorum? eklemesinde bulundu. Sırp politikalarının tecrübeli gözlemcilerinin bildiği gibi eğer ABD, Sırbistan?da provokasyon istiyorsa, bağımsızlığı öven bir açıklama yapan ve Arnavutça ?Kosova? diyen Clinton isimli bir politik lidere sahip olması yeterlidir.
Kampanya sürecinde Clinton?un kampı, ABD dış politikası ile ilgili anlayışlarında Kosova?yı başarılı bir model olarak sundu ve Clinton, Bush?u ?bizi bu tarihi konjunktöre bu kadar geç ulaştırdığı için? eleştirdi.
Muhtemelen bu tarihin çok az bir bölümü doğru düzgündür. Eğer Kosova, onun sağlıklı ABD dış politikası düşüncesi ise bu onun nasıl bir başkan olacağı ile ilgili ciltlerce şey anlatıyor. Gerçek, Clinton?un Kosova?ya yaklaşımı ile Bush?un Irak?a yaklaşımı arasında çarpıcı benzerliklerin olduğudur.
24 Mart 1999?da başkan Bill Clinton, Yugoslavya?ya karşı 11 haftalık bir bombardıman kampanyasını başlattı. Bush?un Irak savaşında yaptığı gibi Clinton?da BM muvafakiyetine gerek görmedi (NATO?yu kullandı) ve iddia ettiği gibi durumun bombardıman saldırılarına yol açma olasılığını önlemek için ortaya koyduğu sözde ?diplomasi? samimi değildi, sadece gerçek niyeti örtmek için bir araçtı.
Bombardımanın başlamasından bir ay önce Clinton yönetimi, başkan Slobodan Miloseviç?e ön koşulsuz kabul etmemesi durumunda bombardımanın başlayacağını ifade eden bir ültimatom verdi. Rambouillet mütabakatı olarak bilinen belge bağımsız hiç bir devletin kabul etmeyeceği bir şeydi. Bu mutabakat, ABD ve NATO güçleri için sadece Kosova?ya değil bütün Yugoslavya?ya ?serbest, sınırlandırılmamış ve engelsiz bir giriş?in sağlanmasını istiyordu. Aynı zamanda işgalcilere ?havaalanlarının, yolların, demir yollarının ve limanların ücretsiz kullanımının? sağlanmasının yanı sıra bütün Yugoslavya?ya girecek bu işgal güçlerinin yetkililer tarafından gerçekleştirilecek ?her türlü tutuklanmadan, soruşturmadan ve engellemeden? muaf tutulmalarını istiyordu. Bunlara ek olarak Miloseviç?e ?Operasyon için gerekli olan, yayıncılığı da kapsayan bütün telekomünikasyon hizmetlerinin NATO tarafından belirleneceği haliyle sunması? gerektiği söylendi. Bu olaydan yıllar sonra yapılan Bush?un Irak planına benzer şekilde Rambouillet mutabakatı, Kosova ekonomisinin ?serbest piyasa ilkeleriyle uyum içinde işlemesi gerektiğini? belirtti.
Miloseviç?in imzalaması istenen şey gerçekten hiç tartışılmadı. Fiili olarak bir ulusun bağımsızlığının sonu anlamına gelecek olan bu mutabakat vakaydı. Bombardıman zamanında Clinton?un savunma bakanı olan William Cohen tarafından bu hafta tekrarlanan son dokuz yılın anlatıla gelen hikayesi şudur: ?Biz Kosova?da yaşanan sorunla ilgili barışçıl bir çözüm bulmaya çalıştık. Fakat Slobadan Miloseviç bunu reddetti. Barışı mı reddetti? Daha çok Don Corleone?nin meşhur tekliflerinden birini akılsızca reddetti. Washington Miloseviç?in öneriyi reddedeceğini biliyordu fakat uluslararası ?meşruiyet? için diplomasi yapıyoruz görüntüsü vermek zorundaydı.
Böylelikle insancıl bombalar Sırbistan?ın üzerine yağmaya başladı. Bombardımanın başarması gereken görevler arasında: bir hava saldırısının 16 medya çalışanını öldürdüğü Sırbistan Radyo Televizyon stüdyolarını bombalama; insanları et parçalarına ayıran misket bombalarıyla bir Niş pazarının bombalanması; kasıtlı bir şekilde bir sivil yolcu trenini vurma; azaltılmış uranyumlu cephanenin kullanımı ve Tuna Nehri?ne zehirli kimyasal maddenin karışmasına neden olacak şekilde petro-kimya fabrikalarının vurulması vardı. Görünürde ABD tarafından korunan Arnavut mültecilerin bombalanması da bu görevler arasındaydı.
ABD işgaline doğru gidiş sürecinde Irak?ın Kitle İmha Silahları ile ilgili Bush?un suçlamalarına benzer şekilde 1999?da Clinton yönetiminin yetkilileri propoganda kampanyasının bir bölümü olmak üzere Kosova?daki vahşetin düzeyi ile ilgili hayret verici suçlamalarda bulundular. Cohen, bombardımandan beş hafta önce ?Askerlik yapabilecek yaşlardaki 100,000 erkeğin ortadan kaybolduğunu görüyoruz?Öldürülmüş olabilirler? dedi. 4,600 Kosovalı erkeğin öldürüldüğünü söyledi ve ekledi ?bundan çok daha fazla insanın öldürüldüğünden kuşkulanıyorum.? Bu sayılar kesinlikle doğru değildi. Sonunda, Justin Raimondo?nun Antiwar.com adlı sitesinde belirttiği gibi ölüm tahminleri keskin bir şekilde düştü, 100 binden 50 bine; 50 binden 10 bine ve ?bu noktadan sonra Savaş Taraftarları ölüm sayılarıyla ilgili konuşmayı tamamen bıraktılar ve sadece ?insancıl müdahalenin? görkemli zaferini kutladılar.? Raimondo?ya göre, açıkça ortaya çıktığı gibi ?Kosova?da bir ?soykırım yoktu?. Kosovalılar için müdahale ettiğimiz fakat aralarında Sırpların, Romanların ve Kosovalıların bulunduğu şiddetli iç savaş kurbanlarının 2 bin kişi olduğunu International Tribunal haber yaptı. Avrupa?nın ortasında bir diğer ?soykırım? ile ilgili hayali hikayenin hepsi bir sahtekarlıktı.?
Haziran 1999?da NATO?nun Kosova?yı istila etmesinden sonra ABD ve müttefikleri; Arnavut mafyasının, suç çetelerinin ve paramiliter grupların eyalet boyunca yayılıp Kosova?nın yüzbinlerce Sırp ve Roman?ını ve diğer etnik azınlıklarını sistematik bir şekilde temizlemelerini destekledi. Onlar; evleri, iş yerlerini ve kiliseleri yaktılar. Arnavut olmayanları zorla Kosova eyaletinin dışına sürmek için şok edici bir faaliyet yürüttüler. Bu arada ABD, Kosova Özgürlük Ordusu ile yakın bir şekilde çalışıyordu ve savaş suçlularının Kosova?da en yüksek yerlere gelmeleri için onları destekliyordu. Bu gün Kosova, insan ticaretinin, organize suçların ve uyuşturucu kaçakçılığının bir merkezine dönüşmüş durumdadır. Kısacası Kosova bir mafya devletidir. Hillary Clinton?un ?övgüyle? bahsettiği Avrupa?nın ?kalbinde?ki ?demokrasi? bu mudur?
ABD kendisi için çok büyük bir jeopolitik öneme haiz bir bölgede uygun bir şekilde konumlandırılmış Camp Bondsteel adındaki askeri üssünün inşaatına başlamak için fazla vakit kaybetmedi. (Tuhaf binalarının arasında Bondsteel, şimdi Laura Bush eğitim merkezindeki sınıfların yanısıra Taylandlı kadınların yaptığı masajları ve multinasyonel yüksek kalorili içecekleri sunuyor.) Kasım 2005?te Avrupa Konseyi?nin insan hakları elçisi Alvaro Gil-Robles, Bondsteel?i ?Guantanamo?nun daha küçük bir versiyonu? olarak tarih etti. Ve tabi ki Bondsteel eskiden Halliburton?a bağlı olan KBR (Kellogg Brown & Root) tarafından inşa edildi.
Burada ilginç bir nokta var. Sırp hükümeti büyük oranda ABD?ye değil AB?ye yönelmiş durumdadır. Ülkenin başbakanı Vojislav Kostunica, Sırp topraklarında bir ABD üssü ile ilgili olarak Küba?nın Guantanamo?da bir ABD üssü görmeyi arzulamasından daha az istek duyan muhafazakar bir tecrit politikası taraftarıdır. Kosova?yı tanıma konusunda Washington?u, ?kendi askeri çıkarları için ilkesizce ve uluslararası düzeni riske edici bir şekilde davranmaya hazır? olmakla itham etti. Fakat oluşturulacak bağımsız Kosova hükümeti için Bondsteel promlem değildir.
Rusya ve diğer bir kaç devlet, Kosova?nın bağımsız bir devlet olarak tanınmasına karşı kavga veriyorlar fakat bu mücadeleleri başarılı olacak gibi görünmüyor. Ama yine de bu tavır kesinlikle önümüzdeki yıllara bir şekilde yansıyacaktır. Pittsburgh Üniversitesi?ndeki Rusya ve Doğu Avrupa Çalışmaları?nın direktörü Robert Hayden, ?ABD?nin, Sırbistan?da açıkça II. Dünya Savaşı sonrasındaki uluslararası hukukun en temel ilkelerinin ihlali olarak Kosova Arnavutlarının bağımsızlık ilanı şeklinde gerçekleşen bir hareketi zorladığını? ileri sürüyor. ?Sınırlar, karşılıklı muvafakiyet olmadan güçle değiştirilemezler?aslında bu ilke 1991?de ABD?nin Irak?a saldırmasının en temel nedeni olarak beyan edilmişti.?
Aslında bu çelişki bize durumu izah ediyor. Uluslararası hukuk sadece ABD için uygun olduğunda önemli oluyor. Bush yönetiminin aşırılığına karşın bu tavır sadece Cumhuriyetçilerin benimsediği bir fenomen değildir. Adil bir dünyada insancıl müdahale; sivillerin rastgele öldürüldüğü, işkence odalarının işletildiği ve yaygın insan hakları ihlallerinin olduğu ABD?nin Irak işgaline karşı verilmeliydi. Son 18 yılda bombalar ve ambargolar üzerinden Irak halkının iki şekilde katledildiği dönemde kesinlikle böyle bir müdahale olmalıydı. Fakat yetkililer, hakimler ve uygulayıcılar suçlulardan oluştuğunda Iraklıların yaşadığı şeyler kaçınılmaz oluyor. ABD politikası, asla öncelikle kurbanları koruma üzerinden değil değerli kurban ve değersiz kurban üzerinden çalışan bir sistemi işletmiştir. İnsancıllık, yaptıkları için açıkça ifade edilen haklılaştırmadır. Nadiren ilk muharrik olmuştur. Irak savaşıyla birlikte Bush?un, Kitle İmha Silahları ile ilgili yalanları tam olarak açığa çıktıktan sonra, insancıl?Saddam?ın vahşiliği?haklılaştırması insanları sıkmaya başladı. Yugoslavya?da, Clinton bunu çok iyi kullandı. Her iki durumda da bu insancıllık söylemi samimi değildi.
ABD?nin çıkarlarının olduğu coğrafyadaki bir kurbansanız, uluslararası hukuk bu çıkarlara uygun olduğu sürece sizin yanınızdadır. Eğer değilse işiniz zor. BM, ne olursa olsun bir tartışma kulübü olmanın ötesine geçemiyor. Veya İsrail işgalinin vahşeti altında yaşayan Filistinlilere sorun. Bazı durumlarda, örneğin; 1990?ların sonlarında başkan Clinton?un her üç günde bir kuzey ve güney Irak?a gerçekleştirdiği ?insancıl? bombardımanlar gibi sözde ABD tarafından korunan ?kurbanlar?ın kendileri bombalandı.
Daha büyük fotoğraftan bakıldığında, Bush yönetiminin bağımsız bir Kosova?yı tanıması bize bu günlerde gözden kaçırılan güçlü bir gerçeği hatırlattı: imparatorluk, kendini savunmak ve genişlemek için kullanılan taktikler, retorik ve bombalar gibi her iki tarafı da savunur.
*Jeremy Scahill, sık sık ulusal radyo ve bir TV programı olan Democracy Now! için haber yapan bağımsız bir gazetecidir. Irak ve Yugoslavya?dan dünyaya haber ulaştırmak için çok zaman harcadı. Şu an Millet Enstitüsü?ndeki Puffin Yazarlık Vakfı?nın üyesidir. Scahill, Blackwater: Dünyanın En Güçlü Paralı Ordusunun Doğuşu adlı kitabın yazarıdır.
Bu makale Ali Karakuş tarafından Timeturk için tercüme edilmiştir.