Dolar

32,4375

Euro

34,7411

Altın

2.439,70

Bist

9.915,62

'Suriye'nin bölünmesi İsrail projesidir'

Yeni Şafak gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi bugünkü yazısında ABD ve Rusya'nın Suriye'deki ateşkes ve ABD Dışişleri Bakanı John Keryy'nin, Suriye için öne sürdüğü B Planı'nı kaleme aldı.

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-02-25 13:00:27

'Suriye'nin bölünmesi İsrail projesidir'

Yeni Şafak gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi bugünkü yazısında Suriye konusunda yaşanan son gelişmeleri ele aldı. ABD ve Rusya'nın Suriye konusunda vardıkları anlaşmayı hatırlatan Selvi, ABD Dışişler Bakanı John Keryy'nin B Planı'na dikkat çekerek, "Ayrıca bu plan hem yeni değil hem de ABD'nin B planı değil. ABD-Rus ortak patenti taşıyabilir ama plan İsrail projesi" ifadelerini kullandı.

ABD ve Rusya, Suriye'de ateşkesin sağlanması konusunda anlaşmaya vardılar.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, 27 Şubat'ta devreye girecek olan ateşkesin başarısının birkaç gün içinde belli olacağını söyledi. Kery, aba altından sopa göstermeyi de ihmal etmedi. Ateşkes başarısız olursa B Planının devreye gireceğini söyledi. B planı, Suriye'nin bölünmesi demek.
Suriye zaten fiilen üçe bölündü. Şam'da Nusayri devleti, Kuzey Suriye'de Kürt yönetimi ortada ise DEAŞ'ın kontrolünde Sünni Araplara ait olduğu söylenen bölge. Rusya son bombardımanlarla Esed rejiminin alanını genişletmeye, Halep'i Şam'a bağlamaya çalışıyor.

Ayrıca bu plan hem yeni değil hem de ABD'nin B planı değil. ABD-Rus ortak patenti taşıyabilir ama plan İsrail projesi.

1982 tarihinde “Yönelimler Dergisi”nde yayınlanan ve İsrailli diplomat Oded Yinon imzasını taşıyan plandaki Suriye değerlendirmesinde, bu ülkenin üçe bölünmesi üzerinde duruluyor. Raporun Irak bölümünün birebir gerçekleştiğinin altını çizerim. Ben her şeyi Amerikan komplosuna ya da İsrail planlarına bağlayan biri değilim ama ülkelerin parçalanmasına, yönetimlerin devrilmesine, iç savaşların çıkmasına yol açan gelişmelerin, tesadüfi olduğuna inanacak kadar da saf değilim.

ABD ile Rusya arasında sağlanan ateşkesin DEAŞ ve El Nusra'yı kapsamadığı biliniyor. Ateşkesin zayıf halkalarından birini bu nokta oluşturuyor. Çünkü Rusya ve ABD şimdiye kadar DEAŞ'a yönelik etkili operasyon yapmadılar. Özellikle Rusya'nın Suriye'deki operasyonlarına baktığımızda yüzde 88 ılımlı muhalefeti, yüzde 12 düzeyinde ise DEAŞ'ı hedef almış. Rusya'nın DEAŞ ya da El Nusra hedeflerini vuruyoruz diye ılımlı muhalefeti ve özellikle de Türkmenleri vurmayacağının garantisi ne? Ateşkesin izlenmesinde bir mekanizma oluşturulup, Türkiye de bu mekanizmaya yer alsaydı, bu noktadan emin olabilirdik.

Bu aşamada dikkatle izlenmesi gereken bir başka nokta ise Rusya'nın Suriye'de yaktığı mühimmat. İstihbarat raporlarına göre Rusya, Suriye'de envanterinde ömrünü tamamlamış mühimmatı yakıyor. Sovyet döneminden beri gelen silah ve mühimmata sahip Rusya, ABD, Rusya, Çin gibi büyük silah üretici ülkeler açısından mühimmatın imhası büyük bir sorun oluşturuyor. Bir süredir Rusya'nın Suriye'de ömrünü tamamlamış ve imha edilmesi gereken binlerce ton mühimmatı kullandığı yönünde tespitler var. Tabi Rusya bunu masum Suriyeliler üzerinde yapıyor. Halep'teki sivillerin ve Bayır-Bucak Türkmenleri üzerinde kan banyosuyla.

Suriye süreci bizi doğrudan etkiliyor. Neredeyse artık hedef Esed rejimi ya da DEAŞ değil, Türkiye diyecek noktaya geldik. Ankara'da 4 ay arayla patlayan bombaların, Sultanahmet ve Suruç'taki canlı bomba eylemleri Suriye sürecinden bağımsız düşünülemez.

Suriye dizayn edilirken Türkiye masanın dışında tutulmaya ve PKK-PYD ve DEAŞ'ın canlı bomba eylemleriyle meşgul edilmeye ve bunaltılmaya çalışıyor. PKK'nın tek yanlı olarak ateşkesi bozmasının ve şehir savaşları için düğmeye basılmasının, aynı anda PKK-DEAŞ ve DHKP-C saldırılarının başlamasının arkasında yatan sebep buydu. Ne yazık ki bu süreç devam ediyor. Silopi ve Cizre temizlendi. Sur'daki mücadele sürüyor. Ama Türkiye'nin bir süre daha terörle meşgul edilmesi senaryosunu sahneye koyanlar şimdi İdil'de, Nusaybin'de ve Şırnak'ın bazı mahallelerinde “şehir savaşları” konseptini sahneye koymaya hazırlanıyorlar. Sivil halk büyük ölçüde Nusaybin ve İdil'i boşalttı. Şehirde kalanlar ise çaresiz, yoksul insanlar. Nusaybin ve İdil'den ayrılanlar nereye gidiyor? Şu anada kadar PYD'nin Suriye'deki kantonlarına giden olmadı. Daha önce de Sur'dan, Cizre'den, Silopi'den giden olmadığı gibi. Barzani yönetiminin altındaki bölgeye de giden yok. Peki Kürtler nereye gidiyor? Kürtler kendi vatanlarının içindeki başka şehirlere gidiyorlar. Gaziantep'e, Adana'ya, Ankara'ya, İstanbul'a… PKK, şehir savaşları konseptiyle Kürtleri kaybetti. O nedenle Dicle Üniversitesi sosyoloji bölümü öğretim üyesi Dr. Mehmet Yanmış'ın araştırmasında ortaya çıkan sonuçlar şaşırtıcı değil.

Kürtlerin yüzde 76,6'sı hendek ve barikatları yanlış buluyor. Bu bölgede HDP'nin yüzde 80-90 seviyesinde rekor düzeyde oy oranına sahip olduğu unutulmamalı. Yani Kürtler, Trabzonsporlu Salih Dursun'nun hakeme yaptığı gibi PKK ve HDP'ye krmızı kart gösteriyor. 29 insanın ölümüne yol açan canlı bomba eylemi için Meclis'te yayınlanan ortak bildiriye imza atmayan HDP, canlı bomba Abdulbaki Sömer için Van'da taziye çadırı açmak suretiyle de ,”Türkiyelileşme” tabutuna son çiviyi de çaktı. Türkiye Büyük Millet Meclis'inde yer alıp ama Türkiye'yi düşman olarak gören milletvekilleri ile siz hangi Türkiyelileşmeyi sağlayacaksınız. Bir milletin acısıyla bu kadar mı alay edilir.

YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ

Haber Ara