Dolar

32,5023

Euro

34,9630

Altın

2.429,49

Bist

9.811,51

Sultan Abdülhamid'in şeyhi kimdir? İkinci Abdülhamid hangi tarikata mensup?

TRT 1 ekranlarında seyirciyle buluşan Payitaht Abdülhamid dizisinde sıklıkla görülen zikir sahneleri 'Sultan Abdülhamid'in şeyhi kimdir?' sorusunu akıllara getiriyor. İşte Sultan Abdülhamid'in zikir çektiği sahnelerde çok aranan 'Sultan Abdülhamid hangi tarikata mensup?' sorusunun cevabı...

7 Yıl Önce Güncellendi

2017-12-24 20:59:41

Sultan Abdülhamid'in şeyhi kimdir? İkinci Abdülhamid hangi tarikata mensup?

TIMETURK | HABER MERKEZİ

Payitaht Abdülhamid dizisi, tarihi devamlılık, olay örgüsü ve karakterleriyle konuşulmaya devam ediliyor. Dizi, TRT 1 ekranlarında seyirci ilie buluştuğu her Cuma akşamı ise diziye ilişkin çok önemli aramalar yapılıyor. Sultan Abdülhamid'in kaç çocuğu vardı?, Sultan Abdülhamid'in kaç eşi var? gibi aralamar yapılırken dizide yaşanan tarihi olaylara ilişkin de birçok konu merak ediliyor. Bunlardna en çok merak edilenlerden biri de Sultan Abdülhamid'in zikir sahneleri...

'ŞAZELİ KIYAMI'

Bu sahnelerden ilki birinci bölümde İngilizlere direnen Hintli Müslümanlara ulaştırılan sancağın açıldığı ve o sırada zikir çekildiği sahne, biri yedinci bölümde 'Şazeli Kıyamı' olarak sosyal medyaya yansıyan sahne, bir diğeri de 26. bölümde ekranlara gelen zikir sahnesiydi. Bu tarz sahne ve ayrıntıların sıklıkla seyirciyle buluştuğu Payitaht Abdülhamid dizisinde vatandaşların en merak ettiği sorular "Sultan Abdülhamid'in şeyhi kimdir? İkinci Abdülhamid hangi tarikata mensup?" oldu.

Peki Sultan Abdülhamid gerçekten bir tarikata ya da cemaate mensup muydu? Zikirlere katılır mıydı?

İşte cevabı:


ŞAZELİ KIYAMI/ŞAZELİ ZİKİRİ NEDİR?

Şazelî zikir ayini, kıyami (ayakta yapılan) zikir usulünde olduğu için Şazeli zikirine "Şazeli kıyamı" şeklinde de ifade ediliyor. Şazeliyye Tarikatına mensup kişiler, Kadirî, Rıfaî, Sa'dî gibi diğer kıyami tarikatların ayinlerinde olduğu şekilde saf halinde değil, iç içe çemberler halinde zikir halkaları oluşturularak ayakta duruyor. Zikir sırasında vurmalı sazlar kullanılırken, zikir sırasında sırasında "Şazelî şuulleri/şuğulleri" denilen, Arapça güfteli ilahiler okunuyor.

Şazeli şuullerinin İstanbul'daki bilinen icracıları şu şekilde:

- Alibeyköy'deki Şazelî Tekkesi şeyhi Tahsin Efendi

- Saraçhanebaşı'ndaki Haydarhane Tekkesi şeyhi Hafız Ahmed Efendi

- Kasımpaşalı Şeyh Cemal Efendi

- Ertuğrul Tekkesi şeyhleri olan üç kardeş Hamza Zafir (ö. 1903), Muhammed Zafir (ö. 1904) ve Beşir Zafir (ö. 1909) efendiler

- Yahya Efendi Tekkesi zâkirbaşısı hattat Hacı Nuri Efendi

* Şuul/Şuğul nedir?

Güfteleri Arapça olan, bununla beraber ekserisi Türkler tarafından bestelenen İlâhîler'e Şuğul denir.

NAKŞİBENDİ, ŞAZELİ, KADİRİ

Tarihi bilgilere göre Sultan II. Abdülhamid'in önceleri Nakşibendiyye'den Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî'nin sohbetlerinde bulunduğu, sonraları ise Şâzelî şeyhi Zâfir Efendi'ye mürid olduğu aktarılıyor. Onun vefatından sonra Kâdiriyye'den Yahya Efendi postnişini (Mevlevi Tekkesi Şeyhi) Abdullah Efendi ve Ebulhüdâ Rifâî'den de feyz aldığı belirtiliyor.

ŞEYHİ İLE MEKTUPLAŞIYOR

31 Mart Vakası'nın ardından tahttan indirilen Sultan Abdülhamid'in Selanik'te sürgünde geçirdiği zor yılları, Şazeli Şeyhi Mahmut Ebu Şamat ile mektuplaşması sırasında dile getirdiği biliniyor. Aktarılana göre mektubu da gizlice yolluyor. Şeyh Ebu Şamat'ın 2. kuşak torunu olan Ammar Ebu Şamat mektubu muhafaza ettiklerini ifade ediyor.

44_6

45_5

O mektup:

"Ya Hu.  Bismillahirrahmanirrahim vebihi nestain
Elhamdülillahi rabbilalemin ve efdalü salati ve ettemmü teslim ala Seyyidina Muhammedin resulü rabbulalemin ve ala alihi ve sahbihi ecmain vetabiine ila yemüddin. İşbu arîzamı tarikat-i Şazeliye Şeyhi vücutlara ruh ve hayat veren ve cümlenin efendisi bulunan eş-Şeyh Mahmud Ebüşşamât Hazretlerine ref ediyorum: Mübarek ellerini öperek ve duâlarını rica ederek selâm ve hürmetlerimi takdimden sonra arz ederim ki, sene-i haliye şehr-i mayısın 2. günü tarihli mektubunuz vasıl oldu. Sıhhat ve selâmette daim olduğunuzdan dolayı Allah'a hamd ve şükürler ettim… Efendim, evrâd-ı Şazeliyye kıraatine ve vazife-i Şazeliyyeye, Allah'ın tevfikiyle gece ve gündüz devam ediyorum. Ve bu vazifeleri edâya muvaffak olduğumdan dolayı Allah Teâlâ Hazretlerine hamd ederim ve dâvet-i kalbiyenize daima muhtaç olduğumu arz ederim.

Bu mukaddimeden sonra, şu mühim meseleyi zat-ı reşadetpenahilerine ve zat-ı semahatpenahilerin emsali ukulü selim sahiplerine tarihî bir emanet olarak arz ederim ki, ben Hilâfet-i İslâmiyeyi hiçbir sebeple terk etmedim. Ancak ve ancak 'Jön Türk' ismiyle maruf ve meşhur olan İttihat Cemiyeti'nin rüesasının tazyik ve tehdidiyle Hilâfet-i İslâmiyeyi terke mecbur edildim. Bu ittihatçılar, Arazi-i Mukaddese ve Filistin'de Yahudiler için bir vatan-ı kavmî kabul ve tasdik etmediğim için ısrarlarında devam ettiler. Bu ısrarlarına ve tehditlerine rağmen ben de katiyen bu teklifi kabul etmedim. Bilâhare yüzelli milyon altun İngiliz lirası vereceklerini vaad ettiler. Bu teklifi dahi katiyen reddettim ve kendilerine şu sözle mukabelede bulundum: “Değil yüzelli milyon İngiliz lirası, dünya dolusu altun verseniz bu tekliflerinizi katiyen kabul etmem! Ben otuz seneden fazla bir müddetle Millet-i İslâmiye'ye ve Ümmet-i Muhammediye'ye hizmet ettim. Bütün Müslümanların ve selatin ve Hulefa-i İslâmiyeden aba ve ecdadımın sahifelerini karartmam ve binaenaleyh bu tekliflerinizi mutlaka kabul etmem” diye kat'î cevap verdikten sonra hal'imde ittifak ettiler. Ve beni Selanik'e göndereceklerini bildirdiler. Bu son tekliflerini kabul ettim ve Allah Teâla'ya hamdettim ki ve ederim ki; Devlet-i Osmaniyye ve Alem-i İslâm'a ebedî bir leke olacak olan tekliflerini, yani Arazi-i Mukaddese ve Filistin'de Yahudi devleti kurulmasını kabul etmedim. İşte bundan sonra olan oldu. Ve bundan dolayı da Mevlâ-yı Müteal Hazretlerine hamd ederim. Bu mühim meselede şu maruzatım kâfidir. Ve şu sözlerimle mektubuma hitam veriyorum. Mübarek ellerinizden öperek hürmetlerimi kabul buyurmanızı sizden rica ve istirham ederim. İhvan ve asdıkamın cümlesine selâmlar ederim.  Ey benim muazzam üstadım! Bu bâbta sözümü uzattım. Muhat-ı ilmi semahatpenahileri ve bütün cemaatinizin mâlûmu olmak için uzatmaya mecbur oldum.

Veselâmualeyküm ve rahmetullahi ve berakatühü.
Hadim-i el-Müslimin Abdulhamid
22 Eylül 1329”

ŞEYH'TEN KARŞI CEVAP

Ammar Ebu Şamat dedesinin ele aldığı mektupta, şu ifadeleri yazdığını naklediyor:

"Müslümanların Halifesi; Sen Müslüman ve hilafet üzerindeki emanete riayet ettin. Allah sana sabredenlerin ecrini versin. Bu davranışın sebebiyle Allah senden ebeden razı olsun... Ey mülkün sahibi ve mâliki olan Allah'ım! Sen mülkü istediğine verirsin, mülkü istediğinden çeker alırsın. İstediğini aziz kılarsın, istediğini zelil kılarsın. Hayır senin elindedir. Muhakkak sen her şeye Kâdir'sin."

SHEY

SHEY 1

BEŞAR ESED'E SUNULMUŞTU

Mektup 2010 yılında Beşar Esed'in himayesine sunulmuştu.

ŞAZELİYYE'YE MENSUBİYETİ

Sultan Abdülhamid'in Şazeliyye Tarikatına bağlılığına ilişkin iddialar şu şekilde aktarılıyor:

- Sultan Hamid Cuma için tekkeye geldiği her namazdan sonra, selamlamanın akabinde alayın dağılmasını ve saraya dönmesini ister, kendisi zikirde bulunurdu (Cemaleddin Server Revnakoğlu Arşivi, 76/2'den akt. Yücer, 703-704).

- Hüseyin Vassaf'ın belirttiğine göre Abdülhamid 1870-1973 yılları arasında İstanbul'da Şeyh Muhammed Zafir'e intisap etmişti. (Sefine, I, 252)

- 1876-77 Osmanlı-Rus harbi esnasında Hindistan müslümanlarının osmanlıya yardımlarını organize etmiş, bu husustaki gayrıresmi bağlantıyı sağlamıştır. (Yüce, 705-706; Güven, 377-378)

Sultan II. Abdülhamid'le 1877 başında tanışan Rıfai Şeyhi Seyyid Muhammed Ebu'l-Hüda es-Sayyâdî, İstanbul'a geldikten sonra ise Şeyhülmeşayıh rütbesi ile Meclis-i Meşayıh Reisliği görevlerini üstlendi.

MURAT BARDAKÇI: MEKTUP DÜZMECE, BİR ŞEYHE BAĞLILIK DA KAYITLARDA YOK

Habertürk Yazarı Murat Bardakçı ise 2012 yılının Kasım ayında İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları sebebiyle Sultan Abdülhamid ve Filistin'e ilişkin notların tekrar gündeme geldiğini belirterek bir yazı kaleme aldı. Bu yazıda Sultan Abdülhamid'in herhangi bir tarikata mensup olmadığını, o mektubun düzmece olduğunu, ayrıca söz edilen yıllarda Beylerbeyi sarayında hapis bulunduğunu anlattı. İşte Bardakçı'nın 22 Kasım 2012 tarihli o yazısının ilgili bölümü:

Sultan Hamid'e ait olduğu iddia edilen bu mektup acemice hazırlanmış ucuz bir düzmeceden ibarettir! Düzmecedir, zira mektubun üslûbunun Osmanlı ifade ve hitabet kaideleri ile hiçbir alâkası yoktur. Yazı da, altındaki imza da Sultan Abdülhamid'e ait değildir ve "Ey benim kerameti bol güzel şeyhim! Mübarek ellerinden öperim... Jöntürkler'in bana neler ettiğini ah bir bilsen..." gibisinden ucuz ifadeleri bir padişaha mâletmek, cehaletten de öte bir iştir! Hükümdarlığının yanısıra senelerce hilâfet makamında da bulunmuş olan bir kişi, muhatabı kendi şeyhi bile olsa, "Mübarek ellerinizden öperim, dualarınızı benden esirgemeyin, ablamgillere, dayımgillere de çok selâm ederim. Ayşe'yi everdiniz mi?" gibisinden okuma-yazmayı yeni sökmüş bir kişinin kaleminden çıkma ve asker mektubunu andıran ifadeler kullanmaz. Bitmediiii! Sultan Abdülhamid mektubun yazıldığı söylenen 22 Eylül, yani yeni tarihle 4 Ekim 1917 günü iddia edildiği gibi öyle Selânik'te falan değil, İstanbul'da, Beylerbeyi Sarayı'ndadır. Şeyhine mektup göndermesini bir tarafa bırakın, aldığı her nefes bile gayet sıkı kontrol altındadır ve çocukları ile bile haberleşememektedir. Bu kadarla kalsa, iyi... Hususi doktoru Atıf Hüseyin Bey'in Prof. Metin Hülagü tarafından yayınlanan günlüklerinde sabık hükümdarın 1913 Eylül'ünü şiddetli bir gribe yakalanmış vaziyette ve 38 ateşle geçirdiği yazılıdır. Üstelik, Sultan Abdülhamid'in "Mahmud Ebu Şamat" adında bir şeyhinin mevcudiyeti de şimdiye kadar hiç işitilmemiştir! Mektubun düzmece olduğu konusunda yazacak daha çok şey var ama artık şu kadarını söyleyeyim: Elinden az da olsa tarihî evrak geçmiş olan hemen herkes, Abdülhamid'e atfedilen bu mektubun ucuz bir sahtekârlık olduğunu ilk bakışta, derhal anlar!

Son dönem Türk tarihine musallat olmuş bazı belgeler vardır ve bunların başında yine Abdülhamid'e atfedilen düzmece "Hatıralar" gelir. Süleyman Nazif'in kaleme aldığı bu sahte hatıralar sonraki senelerde bir gazeteci tarafından daha da genişletilip defalarca yayınlanmış, içerisine Abdülhamid dönemi ile ilgili hemen her sorunun bir şekilde cevabı konmuştur. İşin en acı tarafı da, bu sahte hatıratın bazı tarihçilerimiz tarafından hâlâ kaynak olarak kullanılmasıdır. Acemice imal edilmiş sahte belgelere şimdi Abdülhamid'in mektubu olduğu söylenen palavra mektup da ilâve edildi. 1970'lerin başında bir Arap dergisinde yayınlanan bu düzmece mektup 40 sene sonra ısıtılıp ortaya sürüldü ve bazı tarihçilerimiz tarafından sanki gerçekmiş gibi tepe tepe kullanılıyor! Bu iş yapılırken Abdülhamid'in sürgün günleri hakkındaki tek doğru kaynak olan Prof. Metin Hülâgü'nün kitabı ve Prof. Vahdettin Engin'in Sultan Abdülhamid ile Filistin'den toprak talebinde bulunan Siyonistler arasındaki temasları belgeleri ile gösteren "Pazarlık"ı gibi ana kaynaklara bakmanın şart olduğu düşünülmüyor, bu eserlere belki de işlerine gelmediği için müracaat etmiyorlar. Acemice hazırlanmış düzmece bir belgenin 33 sene boyunca tahtta kalan ve protokole son derece riayetkâr olduğu bilinen Sultan Abdülhamid gibi bir hükümdara mâledilmesi, tarihe saygısızlığın yanısıra hükümdarın hatırasına da hakarettir.

DİĞER TARİHÇİLER NE DİYOR?

Sazeliyye sitesinin aktardığına göre Tarihçi Erhan Afyoncu, mektubun fotokopisinin daha önce incelediğini ve yazılanların Osmanlı hitabet kaidelerine uygun olmadığını söyledi. Afyoncu, II. Abdülhamid'in Şazeli tarikatına mensup olduğunu bildiğini ve bunun doğru olduğunu ancak mektubun sahte ve doğru olmadığı kanaati taşıdığını vurguladı. II. Abdülhamid'in Filistin Çığlığı kitabının yazarı Dr. Hüseyin Özdemir arşiv kayıtlarında böyle bir mektubun olmadığını ancak doğru da olabileceğini ifade etti. Son İmparator kitabının yazarı İsmail Çolak ise daha önce böyle bir mektuba rastlamadığını söyledi.

SULTAN'IN PAN-İSLAMİST POLİTİKASI DESTEKLENDİ

İddialara göre söz konusu tarikat ve şeyhler de Sultan Abdülhamid'in Osmanlı'nın son döneminde geniş coğrafyaya yayılan Müslüman nüfusu bir arada tutabilmek için baş vurduğu pan-İslamist politikaları desteklediler.

- Şeyh Muhammed Zafir'in kardeşi Şeyh Hamza Zafir, Fransız işgaline karşı isyanları desteklemesi için Trablusgarp'a gönderilmiştir (Erol Karcı, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fransızların Tunus'u İşgali, Gazi Üniversitesi SBE, Yüksek lisans tezi, Ankara 2007, 78).

Haber Ara