Dolar

32,3374

Euro

34,8108

Altın

2.390,60

Bist

10.276,88

'Şeyh Sait ve arkadaşlarının mezarları bulunsun' girişimi

Şeyh Sait Derneği bünyesinde toplanan ve aralarında, Baro, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Hak İnisiyatifi, İHD, Tabip Odası gibi 16 kurumun temsilcisi 29 Haziran 1925’te 46 arkadaşıyla birlikte idam edilen Şeyh Sait’in nereye gömüldüğünün bulunması için girişimde bulundu.

5 Yıl Önce Güncellendi

2019-11-24 10:26:38

'Şeyh Sait ve arkadaşlarının mezarları bulunsun' girişimi

TIMETURK | HABER MERKEZİ

Cumhuriyet tarihinin en önemli siyasi olaylarından biri olan Şubat 1925'te yaşanan Şeyh Sait İsyanı sonrasında, Şeyh Sait ve 46 arkadaşı 29 Haziran 1925'te idam edildi.

Şeyh Sait'in nereye gömüldüğü hala bilinmiyor. Sadece Şeyh Sait değil arkadaşlarının da nereye gömüldüğü açıklanmadı.

3 AYRI KOMİSYON OLUŞTURULDU

Amerika'nın Sesi internet sitesinin aktardığına göre yakınlarının bütün girişimlerine rağmen, mezar yerleri hala açıklanmayınca bu kez Diyarbakır'daki sivil toplum kuruluşları mezar yerlerinin bulunması için yeni bir girişim başlattı.

Şeyh Sait Derneği bünyesinde toplanan ve aralarında, Baro, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Hak İnisiyatifi, İHD, Tabip Odası gibi 16 kurumun temsilcisi mezarların bulunması için çalışma başlattı. Bu amaçla hukuk, araştırma ve raporlama ile bilgilendirme enformasyon lobi olmak üzere 3 ayrı komisyon oluşturuldu.

seyh-said-1
Şeyh Said (oturan beyaz sakallı), sağında Şeyh Şerif, arkasında ortada Binbaşı Kasım (Ataç), solunda Şeyh Abdullah ile

ŞEYH SAİT KİMDİR?

Doğu Anadolu'da yaşayan aşiretlerden Zaza kökenli olup Nakşibendî tarikatının Hâlidiyye koluna mensup Palulu Şeyh Ali Sebtî'nin torunudur.

I. Dünya Savaşı yıllarında Piran bölgesine göç eden Şeyh Said savaştan sonra tekrar Hınıs'a yerleşti. Elazığ/Palu ve Erzurum/Hınıs'ta bazı medreseler kurdu; bu medreselerin müderrisi ve Nakşibendî tarikatının Palevî kolunun şeyhi olarak ün kazandı. Çevredeki aşiretlerin reisi, dinî ve içtimaî konularda, aşiretler arası çatışmalarda bölge halkının ilk başvurduğu kişi idi.

İslam Ansiklopedisi'nin aktardığına göre Seyyid olduğu yolundaki iddialara rağmen bunu kanıtlayacak bir delil yoktur. Nitekim ailesinde seyyid lakabı ile anılan kimse bulunmadığı gibi kendisi de bu lakabı kullanmamıştır. Bölgenin geleneksel yapısı içinde sözü geçen, fetvalarına başvurulan, tarikat geleneği içinde saygı duyulan etkin bir kişiliğe sahipti. 1925'te çıkan isyanla adını duyuran Şeyh Said'in günümüze ulaşan herhangi bir eseri yoktur.

ŞEYH SAİT İSYANI

13 Şubat 1925 tarihinde başlayan Şeyh Said isyanı, Türkiye'deki her kesim tarafından farklı şekilde anlamlandırılmıştır. İsyanı dinî, siyasî, millî ve iktisadî sebeplere bağlayanlar olduğu gibi doğrudan dış unsurların ve özellikle İngilizler'in etkisiyle meydana geldiğini ileri sürenler de vardır.

İslam Ansiklopedi'nin aktardığı üzere isyanın çıkışıyla ilgili temel anlatımlar şu şekilde:

1- DÜNYA SAVAŞI'NIN ARDINDAN TÜRKİYE'YE DÖNMEK İSTEMELERİ

Bir görüşe göre I. Dünya Savaşı'nda Musul civarında Türkler'e karşı savaşmış olan bazı Nestûrîler savaştan sonra Irak'ta kalmıştı. Bunlar 1925 yılı başlarında eski yerlerine dönmek istediklerinde Ankara hükümeti bunu kabul etmedi ve üzerlerine askerî birlik sevkedildi. Bu sırada Türk birliklerindeki bazı Kürt subaylar karşı tarafa geçti. Subaylardan biri olan Albay Hâlid Bey yakalanarak tutuklandı. Ancak bölgedeki bazı Kürt ağaları tarafından kurtarıldı ve hepsi birden Şeyh Said'e sığındı. Şeyh Said esasen hükümetin gerçekleştirdiği inkılâplara şüphe ile bakmakta ve açıkça muhalefet etmekteydi. Bu sebeple sığınmacıları kabul etmekte tereddüt göstermedi. Hükümetle Şeyh Said arasında çıkan bu gerginliğin ardından yerel askerî görevliler, 11 Şubat'ta Şeyh Said'in yanında bulunan ve suçlu oldukları düşünülen iki adamını teslim etmesini istedi. Şeyh Said bunu reddedince çıkan küçük çarpışmada bazı askerler yaralandı ve isyanın ilk kıvılcımları ortaya çıkmış oldu.

2- "ŞEYH SAİD'İN AMACI BELLİYDİ" İDDİALARI

Bir başka görüş, Şeyh Said'in 1912'de Kürt uyanışını sağlamayı hedefleyen Kürt hareketinin bir kolu ile birlikte bulunduğu yönündedir. Âzâdî isimli bu hareket, zamanla önemini kaybetmekle birlikte 1923'te Erzurum'da tekrar teşkilâtlanarak Şeyh Said isyanını planladı. Ankara hükümeti, bu organizasyonu 1924'te Irak sınırında çıkan bir isyanla ilişkilendirerek dağıtmak istedi, bazı liderleri tutuklandı, Şeyh Said de bunlar aleyhinde ifade vermeye çağrıldı. Fakat Şeyh Said buna uymak yerine, muhtemelen kendisini güvende hissetmediği için Palu'daki dedesinin kabrini ziyaret maksadıyla Hınıs'tan yola çıktı. Pek çok müridi ve bağlıları da ona eşlik etti. Eskiden ikamet ettiği Diyarbakır yakınlarındaki Piran köyüne (bugünkü Dicle ilçesi) misafir oldu ve ilk rivayette bahsedilen olaylar meydana geldi.

3- ŞEYH SAİT'İN İSLAM ADINA İLK BİLDİRİSİ: "HİLAFETSİZ MÜSLÜMANLIK OLMAZ"

Bazı kaynaklarda belirtildiğine göre Şeyh Said'in merkezî hükümete karşı geliştirdiği muhalif fikirlerini etrafındakilerle paylaşmak amacıyla 1925 Ocak ayı içinde çeşitli köyleri ve kasabaları dolaşarak düşüncelerini anlattı ve oğulları aracılığı ile bazı hazırlıklar yaptı.

Fakat Âzâdî örgütüyle hareket ettiğine dair yeterli delil yoktur. Ayaklanmanın başlaması ise tamamen kendi kontrolü dışında ya âni gelişmelere paralel ya da kendi bilgisi dahilinde olmayan dış etkilerle meydana geldi. Nitekim birçok kaynakta olayların, Şeyh Said 13 Şubat tarihinde Piran'a geldiğinde orada bulunan jandarmaların tutukluluk kararı bulunan bazı kişileri yakalamak istediği için patlak verdiği kaydedilmektedir. Tutuklamaların en azından kendisi orada iken yapılmasını istemeyen ya da engelleyenlere de mani olamayan Şeyh Said, -daha sonra savunmasında da söylediği gibi- kendisini âdeta hadiselerin akışına terketti. Hızla gelişen olaylarda Şeyh Said'in adamları 17 Şubat'ta Genç vilâyetinin Darahini kazasını basarak Vali İsmâil Bey'le birlikte diğer mülkî yetkilileri ve jandarmaları esir aldı. Telgraf hatları tahrip edildi, hapishaneler açılarak mahkûmlar serbest bırakıldı. Şeyh Said'in İslâm adına ilk bildirisi de bundan sonra ortaya çıktı. “Emîrü'l-mücâhidîn Muhammed Saîd en-Nakşibendî” imzası ile yayımlanan bildirilerde merkezî hükümetin ve Mustafa Kemal'in uygulamalarının İslâm'a aykırı bulunduğu, hilâfetsiz Müslümanlığın olamayacağı ifade edilerek isyanının gerekçesi açıklanıyordu. Ayrıca bir kısım Zaza ve Kürt aşiret reislerine de kendisine katılmaları için mektuplar gönderdi. Ele geçirdiği yerlere mülkî idareciler ve kumandanlar tayin ederek artık kontrolü ele aldığını gösterdi. Bazı aşiretlerin desteğini alan Şeyh Said'in kuvvetleri kısa sürede bir taraftan Diyarbakır'a kadar yürürken bir grup da Varto'yu ele geçirip Muş'a hareket etti. Hükümet 21 Şubat'ta Diyarbakır, Elazığ, Genç, Siverek, Mardin, Urfa, Siirt, Bitlis, Van, Hakkâri bölgeleriyle Erzurum'un bir kısmında sıkıyönetim ilân etti.

KABİNEDE İSYAN "DİNİ ve YEREL" TARTIŞMALARI

Bölgedeki ordu birlikleri başarılı olamayınca Diyarbakır'a geri çekildi. Bir gün sonra 24 Şubat'ta Elazığ da isyancıların eline geçti. Durumu aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisi Umumi Heyeti'ne anlatan Başbakan Ali Fethi Bey (Okyar) meseleyi “dinî kisveli bir isyan” şeklinde nitelemekle birlikte yerel bir hareket olarak da gördüğünü, idarî önlemler ve bölgesel bazı tedbirlerle çözüleceği kanaatini dile getirdi. İçişleri bakanı olan Recep Peker ise aksini düşündüğünden kabinede ihtilâf baş gösterdi. Böylece gerek kendisine muhalif olanlar, gerekse bu isyanı Türkiye'de inkılâplara karşı bir tavır olarak algılayan bazı siyasetçiler, baskı yaparak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 25 Şubat tarihli oturumunda meclisin daha önce çıkardığı Hıyânet-i Vataniyye Kanunu'nun 1. maddesine “dinî istismarı engelleme”yi hedefleyen bazı ilâveler yaptılar.

"SERT TEDBİRLER" İÇİN KARAR ALINDI

İsyanın genişlemeye devam etmesi ve başbakanın sert tedbirler almaması Ankara'da ciddi bir endişe yarattı ve tartışmalar cumhurbaşkanına bildirildi. 2 Mart 1925'te toplanan kabinede yapılan uzun bir müzakerenin ardından Başbakan Ali Fethi Bey istifasını cumhurbaşkanına sundu; Mustafa Kemal 3 Mart'ta İsmet Paşa'yı yeni hükümeti kurmakla görevlendirdi. Ertesi gün hükümeti kuran İsmet Paşa'nın, bu isyan karşısında devlet otoritesinin teyidi için sert tedbirler alacağını ve Şark İstiklâl mahkemelerini kuracağını ifade eden programı kabul edildi ve büyük çoğunlukla güvenoyu aldı.

1478785613

İSYAN NASIL SONLANDIRILDI?

İsyancılar 7 ve 8 Mart'ta üç koldan Diyarbakır'a saldırdılar, bu saldırılar bizzat Şeyh Said tarafından yönetildi. Ancak saldırı başarılı olmadı ve isyan gerilemeye başladı. Zira Şeyh Said aşiretlerden beklediği desteği alamadığı gibi kendi kuvvetlerine de hâkim olamıyordu. Düzensiz biçimde hareket eden ve imkân bulduğunda yağmaya da yönelen isyancılar neticede başarı kazanamadı. Hükümet yaptığı hava harekâtı yanında bölgeye hızlı bir şekilde askerî kuvvet sevketti. Mart ayı sonunda ve nisanın ilk haftalarında ordu birliklerinin gerçekleştirdiği harekâtla isyancıların büyük bölümü Çapakçur bölgesinde yenilgiye uğratıldı. Şeyh Said geri çekildiyse de 15 Nisan'da Muş ile Varto arasındaki Çarınçur köyünde yakalandı.

ŞEYH SAİT'İN İLK İFADESİ

Şeyh Said ve arkadaşları 26 Mayıs'ta Şark İstiklâl mahkemeleri tarafından Diyarbakır'da yargılanmaya başlandı. Şeyh Said ifadesinde, isyanın önce tasarlanmış bir hareket olmadığını, kendiliğinden geliştiğini, amacının Diyarbakır'a kadar gidip orada ulemâ ile birlikte şer‘î kanunların uygulanmasının gerekliliğini Ankara'ya bildirmek olduğunu söyledi. 28 Haziran'da mahkeme kendisiyle birlikte kırk altı kişinin idamına karar verdi ve karar ertesi gün hemen infaz edildi.

Haber Ara