Günden güne azalarak süregelen nüfus artış oranı , erken boşanmalar, geç yapılan evlilikler
Ve çocuk sahibi olma korkusu… ülkemizi bekleyen bu sessiz tehlikeye karşı devletimizin aldığı kararlar önemli. İlk olarak “aile yılı” ilan edilmesi ile başlayan ciddi adımlar ardı arkası kesilmeden farklı teşvik ve önlemlerle devam ediyor. Bir yandan evlilik destekleri bir yandan anne adaylarına pozitif ayrımcılık derken yöneticiler bu duruma iyiden iyiye kafa yormakta.
Peki bu ‘aile yılı' hatta ‘aile on yılı' meselesinin tek sorumluluğu devletimizi yönetenlerin midir?
Yani birey olarak bizim, STK olarak kurumların ya da toplum önünde var olan tanıdık yüzlerin ya da her hangi bir özel sektörün, ya da toplumun aynası olmayı bir türlü başaramayan Televizyon ekranlarının hiç mi rolü yok. Herşeyi devlet yapsın! biz de sadece uzaktan seyredip “aman ne güzel önlemler “ mi diyelim. Tabi ki hayır !
Hadi herkes taşın altına elini koysun bakalım. Hatta bana kalırsa o taşın altına elimizi değil kolumuzu, vücudumuzu koymanın vakti gelmiş belki de geçmiştir bile.
Türkiye'de Avrupa ülkelerine oranla televizyon dünyasının güven ve inanılırlık oranı halen çok yüksek. Halkımız dizi kahramanlarını gerçek hayatta da kendi kahramanları olarak görmeye devam ediyor. Reklam dünyasının en pahalı mecrası halen TV dünyası! Neden ? Çünkü halen izlenme ve inanılılırlık gücü çok yüksek. Her ne kadar sanal medya popüler hal aldı ise de aileyi ayakta tutan anne, anneanne, babaanne faktörü halen televizyonun büyük etkisi altında.
Şimdi bunu neden anlattım ve konu ile ne alakası var. Buyrun konuşalım ;
20 yaş üstü kadın profilinin izlenme oranının tavan yaptığı off prime time saatleri adeta bir çöplüğe dönmüş vaziyette. Birbirine sataşan gelin kaynana görüntüleri, eşlerine mutfakta yemek yapamadığı için bağırıp çağıran kadınlar, sanal medyada tanışıp evlenmek için değil medyatik olmak için ekrana çıkanlar,
komşusuna kaçan kadınlar, yengesine aşık olan “aşkı memnu” erkekleri ve daha neler neler…Ben yazsam sayfalarca yazarım da ekran yöneticileri okur mu ya da okuduklarını anlarlar mı orasını bilemem.
Hey gidi hey diyesim geldi birden. Ailelerin mutluluk yarışı yaptığı , 6/7 çocukla zor da olsa helal yoldan geçinip mutluluk arayan Türk aile yapısının emektar babaları, komşularla vefalı dostluklar, temiz aşklar ve en önemlisi de sonunda hep iyilerin kazandığı güzelim ekranlardan bugün geldiğimiz noktaya bakın.
Tamam anladık yurt dışında bu iğrenç senaryolar izleniyor ve büyük ihracatlar yapılıyor diyeceksiniz dimi? Ben de size hadi Ordan diyeceğim. “Kuruluş Osman “ ya da “Diriliş Ertuğrul “ gibi köklü yapımların dünyada zirve yaptığı satış ve izlenme rekorlarından sonra kimse bunu demesin…
Hadi prime time şöyle dursun of prime time yayınlarının hali ne arkadaş! İnanamıyorum. İzledikçe inanasım da gelmiyor. Örneğin Star tv ekranlarında yayınlanan “sana değer” programı… bu program hiç kızmayın bana ama acil ve acil yayından kaldırılmalı. eminim bu programım seviyesizliği sebebiyle yüzlerce kişi RTÜK hatlarını aramıştır. Diğerleri çok mu matah ! Al birini vur ötekine durumu ekranları ve özellikle kadın ve aile saatlerini esir almış durumda.
Hadi adli vakaların çözüm arandığı kayıpların bulunmaya çalışıldığı ibretlik programları bir nebze olsun anlarım. Bunların benzerleri dünyada çok. Ama bu şaklabanlığa dönen, aile evlilik gibi kurumları travmatik döngüye sokan programlarınız eminim benim ya da bizim kadar devlet büyüklerimizin de kıskacındadır
Son olarak burdan Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi'ye seslenmek istiyorum.
Sıfır atık ve iklim çalışmaları ile sadece ülkemizde değil dünyada büyük işlere imza atan ve bu uğurda büyük çabalar harcayan ve özellikle kadın aile konularında büyük hassasiyet taşıdığına inandığım siz saygıdeğer büyüğümüz
Affınıza sığınarak söylüyorum ki;
sadece nüfusumuzun azalması veya aile yapımızın zedelenmesi ile ilgili değil aynı zamanda azalan suyumuz, fazlalaşan israfımız, yitirilen enerji kaynaklarımız hepsi ile ilgili belki de ekranları daha fazla kullanma ya da kullandırma zamanı gelmiştir.
Yorum Yap