Geçtiğimiz gün sosyal medyada bazı gazeteci ve haber siteleri tarafından Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ'ın öldüğüne ilişkin haberlerin yayılmasının ardından Halk TV'ye bağlanarak sağlığının yerinde olduğunu duyuran Çığ hakkında, sosyal medyada dikkat çekici iddialar ileri süren yazılar paylaşıldı.
106 yaşına basan Sümerolog Çığ hakkında sosyal medyada tartışma doğuran yazılardan birinin, Temmuz 2019'da yayınlanan SolHaber yazarı Orhan Gökdemir'e ait olduğu görüldü.
Söz konusu yazıda Gökdemir, Sümerolog Çığ'ın 12 Eylül döneminde CIA bağlantılı HZİ vakfı bünyesinde aktif olduğunu iddia ederken, 80'li yıllarda yaşanan bazı olaylara dikkat çekiyor.
“Bizim sevgili hastalığımız” başlığını taşıyan Temmuz 2019'da yayımlanan yazıda öne çıkan bazı paragraflar şöyle;
“HZİ vakfının kurucusu Turan İtil, Çığ'ın kardeşi”
“HZİ Vakfı pek bilinen bir kuruluş değildi. Haberini yapan gazeteciler bile şaşırmıştı vakfın hedef alınmasına. Kurucularından Prof. Dr. Turan İtil de pek tanınmış bir isim değildi. Diğer kurucu Prof. Dr. Muazzez İlmiye Çığ herkesin malumuydu. Malum olmayan iki profesörün kardeş olduğuydu. Yönettikleri vakfın 12 Eylül karanlığında cezaevlerinde üstlendiği uğursuz rol de öyle...
“HZİ”, Hatice Zahit İtil'in baş harfleri. Hatice Zahit Hanım, Prof. Dr. Turan İtil ve Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ'ın anneleri. “Nöropsikiyatri” alanında faaliyet gösteren bir vakıftı bu. Haliyle yükün çoğu küçük kardeş Turan'ın omuzlarındaydı.”
“Elektromanyetik zihin kontrolü deneyleri"
İtil hakkında sosyal medyada paylaşılan 12 Eylül dönemi basında çıkan bir başka haber...
“Küçük kardeş Turan pek hazırlıklı ve donanımlıydı; vakıf adına 12 Eylül'ün en karanlık yıllarında generallerin teşvikiyle Mamak, Metris, Erzurum gibi siyasi tutuklu ve hükümlülerin çoğunlukta olduğu toplama kamplarında solcular üzerinde farmakolojik deneyler yaptı. Hatta seçilen bazı mahkûmlar adı geçen vakfa taşındı, burada da “bilimsel” deneylere tabi tutuldu. Vakfa yakın oturan site sakinleri kafalarında tuhaf başlıklar ve kablolar olan insanlar gördüklerini söylüyorlardı. Vakfın kurbanları deneylerin farmakoloji ile sınırlı olmadığını; hipnoz, beyin fizyolojisi, elektromanyetizma gibi “zihin kontrolü” ile alakalı alanları kapsadığını söylüyorlardı. Belli ki o karanlıkta fizik ile fizikötesi arasındaki sınır kolayca aşılmıştı.”
“Çığ'ın birlikte çalıştığı Turan İtil ve CIA ilişkisi”
Gökdemir, aynı yazıda Turan İtil'in kim olduğuna ve çalışma alanına dair şu iddiaları ileri sürüyor;
“Turan İtil sıradan bir farmakolog, alelade bir akademisyen değildi. Dünya çapında araştırmalara, buluşlara, patentlere imza atmış, ABD'de yabancıların ulaşamayacağı haklar elde etmişti.
Şaşırtıcı bir biyografisi var haliyle. Nazi Almanya'sının şerrinden kaçıp Türkiye'ye sığınan Yahudi kökenli bilim insanlarından Ord. Prof. Dr. Philipp Schwart'ın öğrencisi. Bu ilişki ona 2. Dünya Savaşı sonrası Almanya'da çalışma fırsatı verdi. 1960'lı yılların başında Almanya'da Erlangen-Nürnberg Üniversitesi'nde doçent oldu ve Nöropsikiyatri Bölümünde başhekimlik yaptı. O yıllarda St. Louis Missouri Üniversitesine davet edildi. 1974'e kadar araştırmalarını burada sürdürdü. 1975'te davet edildiği New York Tıp Koleji'nde Biyolojik Psikiyatri Başkanı olarak 15 yıl görev yaptı. Amerikan Hava Kuvvetleri ve Missouri Üniversitesi Psikiyatri Enstitüsü bünyesinde LSD üzerine araştırma birimlerine öncülük etti. Amerikan Ordusu ile birlikte çalıştı, NATO ile sıkı iş birliği yaptı. Dahil olduğu ve destek verdiği projeler arasında CIA destekli meşhur “Zihin Kontrol Programları” da var.
Ardından kendi vakfını kurdu, araştırmalarını orada sürdürdü. Fakat Amerika'da ayaklanan gençler vakfına sıkıntı çıkarıyor, protesto ediyor, imkân bulursa yakıp yıkıyordu. Vakfı Türkiye'ye taşımaya karar verdi, burada daha özgür olacaktı. 1971'de Gayrettepe'de kurulan HZİ Nöropsikiyatri Vakfı, New York'taki HZI Research Center'ın bir şubesiydi.”
“Turan İtil'in onur konuğu CIA İstasyon Şefi Paul Henze”
“12 Eylül'ün çok yakında ülkeyi onun için koca bir laboratuvara dönüştüreceğini tahmin ediyor muydu bilinmez. O laboratuvarda bulduklarını sır gibi sakladı. Bulgularının bir kısmını 1983'te İstanbul'da yapılan bir seminerde “özel davetlilerle” paylaşmıştı sadece. O özel davetliler seminerden öğrendikleri bilgilere dayanarak cezaevlerinde “Mamak Modeli”ni uygulamaya karar verdi. Koğuş sisteminden hücre sistemine geçildi. Zekâ dereceleri düşük olanların yeniden topluma kazandırılması için tedrici af yoluna gidildi. Sağcı ve solcu tutsaklar aynı koğuşa atıldı, disiplin arttırıldı. “Atatürk ilke ve inkılapları” eksenli bir eğitim yürürlüğe konuldu. İradeleri kırmak için bütün cezaevleri işkence hanelere dönüştürüldü.
Kahramanımız ünleniyordu. 1983'de CIA'nin Uluslararası Dış Politika Enstitüsü ve HZİ Vakfı ortaklığında “Uluslararası Terörün Çağdaş Yönleri” adlı bir seminer düzenlendi. Katılımcılar arasında Turan İtil'in dostu CIA İstasyon Şefi Paul Henze, Orgeneral Necdet Öztorun, Vali Nevzat Ayaz vardı. 1985'te “Türkiye'de Teröristlerin Rehabilitasyonu Uluslararası Sempozyumu”nu düzenledi. Henze yine onur konuğuydu.”
İtil'in ablası Çığ, Kasım 2015'te Aydınlık gazetesine verdiği röportajda, Turan İtil'in çalışmalarının bir aray getirildiği kitapla ilgili şu ifadeleri kullanıyor;
"Psikiyatri alanında çalışan doktorlara, hasta-doktor ilişkilerini, Almanya ve Amerika'daki bilimsel çalışmaların nasıl yapıldığını, aralarındaki farkları, oralardaki özel yaşamı, psikiyatri dalındaki yeni buluşları, yöntemleri göstermesi bakımından önemli."
“Doktor Mengele”
Yazıda, 1990 yılında Dev-Sol'un üstlendiği Gayrettepe'deki HZİ Vakfı'na bombalı saldırının ardından Turan İtil isminin dikkatleri üzerinde topladığı ifade edilirken, 2011'de açılan “tek dava” ile aynı ismin tekrar gündeme geldiği şöyle hatırlatılıyor;
“Ülkücü” Muhsin Yazıcıoğlu ekibinden Recep Küçükizsiz cezaevinden çıkıp uzun yıllar yurtdışında kaçak yaşadıktan sonra 2011 yılında ülkeye döndü. Bir gün unutmak istediği Mamak'ın beyaz önlüklü Mengelesi umulmadık bir yerde karşısına dikildi. Televizyonda bilirkişiydi Dr. Mengele. Aradan geçen onca yıla rağmen Prof. Dr. Turan İtil'i hemen tanıdı ve soluğu mahkemede aldı. Binlerce kurbanı olan Prof. İtil böylece ilk kez resmi soruşturmanın konusu oldu. Bunun dışında hakkında tek bir soruşturma açılmamıştı.”
Çığ'ın Sümerlerin Türk olduğu iddiası
Prof. Çığ hakkında sosyal medyada paylaşılan bir başka yazının ise, Sabah gazetesi yazarı Engin Ardıç'a ait olduğu görüldü. 2 Eylül 2017 tarihli “Bayan Muazzez” başlıklı yazıda, Prof. Çığ'ın Sümerlerin Türk olduğu iddiasına eleştiri getirilirken Ardıç'ın şu ifadeleri öne çıkıyor;
“Ha, bir de Sümerler'in Türk olduğunu ısrarla iddia ediyor tabii...
Acaba hocası Profesör Samuel Noah Kramer ona böyle mi öğretmişti?
Eti Türkleri (Hititler), Yunan Türkleri, Mısır Türkleri, Fransız Türkleri ve Burkina- Fasso Türkleri hakkındaki değerli fikirlerini de öğrenmek isterdik.
Hint-Avrupa dili konuşan eski kavimlerin nasıl olup da Ural-Altay kökenli olduklarını bize bilimsel açıdan ispat edebilirse bu daha da çarpıcı olur. Profesör Kramer de mezarında fırıl fırıl döner vallahi.”