Dolar

34,8675

Euro

36,6715

Altın

3.017,63

Bist

10.111,66

Bozdağ: 'Hükümet aleyhine konuştu' diye tutuklanan yok

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Türkiye’deki yargı sistemine yönelik eleştiriler ve yargı alanındaki güncel düzenlemeler hakkında açıklamalarda bulundu.

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-03-19 09:47:21

Bozdağ: 'Hükümet aleyhine konuştu' diye tutuklanan yok

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, OHAL döneminde atılan adımlardan doğan mağduriyetlerin giderilmesi için kurulan Olağanüstü Hâl Komisyonu'nun üyelerinin henüz seçilmemesine ilişkin olarak "Halkoylaması süre­cinin gündemde olması sebebiyle gecikmiş olabilir ama hazırlıkların bitirilmesi konusunda Sayın Başbakanımız talimat verdi. Bu hafta içerisinde kurula­bilir diye düşünüyorum" açıklamasında bulundu.

Hükümet 23 Ocak'ta yayımlanan 685 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yle (KHK) yürürlüğe giren Olağanüstü Hâl Komisyonu'nun üyelerini henüz seçmedi. İlgili KHK'da "Komisyonun ilk üyeleri, bu maddenin yayımından itibaren bir ay içinde seçilir" ifadesi yer almıştı. 

Adelet Bakanı Bekir Bozdağ'ın Habertürk gazetesinden Kübra Par'a verdiği söyleşi şöyle: 

15 Temmuz çatı iddianamesini hazırlayan Başsavcıvekili Necip Cem İşçimen'in görev yeri değiştirilmiş. Neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu?

Hâkim ve savcıların ata­maları, yer değiştirmeleri, terfileri ve disiplin işleri­nin tamamı HSYK tarafın­dan yapılıyor. Adalet Bakanı aynı zamanda HSYK'nın baş­kanıdır fakat bu kararların hiçbirine katılamaz, yetkisi yoktur. Ankara'da başsavcı değişikliği oldu. Yeni gelen başsavcı bir işbölümü yaptı. Atanan her yeni başsavcı, belli bir süre sonra savcı­lar arasında işbölümü yapar. Ankara Başsavcılığı'nın yaptığı da bugüne kadar süregelen geleneğin deva­mından başka bir şey değil.

İşçimen'in iddiana­mede FETÖ'nün devlete yerleşmesinde hükümetin payı olduğuna değindiği için görevden alındığı yönünde iddialar var...

Bunların hepsi asıl­sız haberler ve yorumlar. FETÖ'yle yapılan müca­delenin lokomotifi zaten hükümettir. Savcılarımız, görevlerini özveriyle yapan çok başarılı insanlar. Mil­let adına onlara çok teşekkür ediyoruz. Dediğim gibi, başsavcı değişikliğinin nedeni, yeni başsavcının başsavcıvekilleri arasında işbölümü yapmasından iba­rettir. Necip Bey etkin bir görev yaptı, yine etkin bir görevle işine devam ediyor.

"BU HABERLERİ YAPANLAR CUMHURİYET GAZETESİ ve DİĞERLERİ..."

Aynı kapsamda, 2010 KPSS kopya soruşturma­sını yürüten Anayasal Büro Savcısı Yücel Erkman'ın da görev yeri değiştirilmiş. Erk­man'ın üst düzey bir bürok­ratın birinci derece yakınını KPSS şüphelisi yaptığı için görevden alındığı doğru mu?

Tamamen asılsız. Bunla­rın tamamı işbölümü çerçeve­sinde yapılan çalışmalardır. İşin garibi, bu haberleri yapanlar Cumhuriyet Gaze­tesi ve diğerleri... FETÖ'nün borazanlığını yapanlar, şimdi “FETÖ'yle ilgili bir iş yapıyor diye görevden alındı” tarzında haber­ler yapıyorlar. Bütün bun­lar yargıyı, HSYK'yı ve bakanlığı yıp­ratmak için yapılıyor. Türk yargısı hem darbeye hem Fetullahçı Terör Örgütü'ne karşı, hukuku ve anayasal değerleri en üst düzeyde korumuştur, bun­dan sonra da hukuka uymaya devam edecektir. Bizim, Adalet Bakanlığı olarak bu soruşturmalara yol göstermemiz mümkün değil.

"BAŞBAKAN TALİMAT VERDİ; OHAL KOMİSYONU BU HAFTA KURULABİLİR"

15 Temmuz sonrası çıkarılan KHK'lar nedeniyle mağdur olduğunu iddia edenlerin başvurabileceği bir komisyon oluşturula­cağı açıklanmıştı ama hâlâ kurulmadı. Neden gecikti?

23 Ocak'ta çıkan KHK'da, OHAL işlemlerini inceleme komisyonu kurulmasına dair düzenlemeler yapıldı. 7 kişiden oluşan bağımsız bir komisyon olacak. Bütün kurumlar, komisyonun talep ettiği ilgili belgeleri vermek zorunda. Görev yapanlara teminatlar verdik, kararla­rının icrai yaptırımı olacak. Burada en önemli şey yargı yolunun açılmış olmasıdır. Bu komisyonla, bireysel başvuru ve AİHM'e kadar gidecek süreç başlatılmış oldu. İşleyişi şeffaf olacak.

Ne zaman kurulacak?

1 ay içerisinde kurulması gerekiyordu. Ancak kuru­lamadı. Halkoylaması süre­cinin gündemde olması sebebiyle gecikmiş olabilir ama hazırlıkların bitirilmesi konusunda Sayın Başbakanımız talimat verdi. Bu hafta içerisinde kurula­bilir diye düşünüyorum.

‘VENEDİK KOMİSYONU ÜYELERİNE TEK TEK MEKTUP GÖNDERECEĞİM'

Avrupa Konseyi'nin anayasal konular­daki danışma organı Venedik Komisyonu, 16 Nisan'da yapılacak Anayasa değişikliği referandumu ile ilgili eleştirel bir rapor yayınladı. Venedik Komisyonu, 2009'da AK Parti'nin kapatılmasına itiraz etmiş, 2010 Anayasa refe­randumunun ardından HSYK Yasası değiştirilirken de AK Parti'ye destek vermişti. Şimdiki rapora yanıtınız neden bu kadar sert oldu?

Venedik Komisyonu teknik bir komisyondur, uzman görüşle­rini yansıtır. Avrupa Konseyi, Vene­dik Komisyonu'na Anayasa değişikliği teklifimizi incelemesi için aralık ayında görev verdi. Fakat rapor geçen hafta kamuoyuna duyuruldu. Bu raporu, komisyon görüşmeleri veya TBMM Genel Kurulu görüşmeleri sırasında yayınlamış olsalardı belki o zaman istifade edilebi­lirdik. Bir anlığına raporun objektif olduğunu kabul etsek bile Türkiye'nin şu aşamada bunu dikkate alma imkânı kalmadı. Ayrıca bu objektif, adil bir rapor değil, tamamen siyasi bir rapor. Dili uzman dili değil, Türkiye'de muha­lefet yapan bir partinin dili gibi. Adeta CHP ve HDP görüşlerine Vene­dik Komisyonu elbisesi giydirilmiş. Hazırlayan raportörler, Venedik Komisyonu'nun sayın üyelerini yanıltmışlar. Üyelere, bu rapora dair tek tek mektup göndereceğim.

Avrupa Konseyi'nin anayasal konular­daki danışma organı Venedik Komisyonu, 16 Nisan'da yapılacak Anayasa değişikliği referandumu ile ilgili eleştirel bir rapor yayınladı. Venedik Komisyonu, 2009'da AK Parti'nin kapatılmasına itiraz etmiş, 2010 Anayasa refe­randumunun ardından HSYK Yasası değiştirilirken de AK Parti'ye destek vermişti. Şimdiki rapora yanıtınız neden bu kadar sert oldu?

Venedik Komisyonu teknik bir komisyondur, uzman görüşle­rini yansıtır. Avrupa Konseyi, Vene­dik Komisyonu'na anayasa değişikliği teklifimizi incelemesi için aralık ayında görev verdi. Fakat rapor geçen hafta kamuoyuna duyuruldu. Bu raporu, komisyon görüşmeleri veya TBMM Genel Kurulu görüşmeleri sırasında yayınlamış olsalardı belki o zaman istifade edilebi­lirdik. Bir anlığına raporun objektif olduğunu kabul etsek bile Türkiye'nin şu aşamada bunu dikkate alma imkânı kalmadı. Ayrıca bu objektif, adil bir rapor değil, tamamen siyasi bir rapor. Dili uzman dili değil, Türkiye'de muha­lefet yapan bir partinin dili gibi. Adeta CHP ve HDP görüşlerine Vene­dik Komisyonu elbisesi giydirilmiş. Hazırlayan raportörler, Venedik Komisyonu'nun sayın üyelerini yanıltmışlar. Üyelere, bu rapora dair tek tek mektup göndereceğim.

Nasıl bir mektup olacak?

Hiçbir yorum katmadan, “İşte CHP'nin ve HDP'nin görüşü, işte Anayasa değişikliği maddesi ve işte Venedik Komisyonu'nun raporu, kararı siz verin” diyeceğiz. Bunları incelediklerinde, raportörlerin kendilerini nasıl yanılttıklarını çok net bir şekilde göreceklerdir. Venedik Komisyonu, bu raporuyla Türkiye'deki halk oylamasında “Hayır”dan yana taraf olmuştur ve komisyonun saygınlığına leke düşürmüştür. Zaten komisyon aşamasında öyle fahiş hatalar yaptılar ki düzeltmeler yapmasak durumları daha da vahim olacaktı.

Rapor önceden önünüze geldi ve bazı düzenlemeler mi yaptınız?

Tabii. Aralık ayında Türkiye'ye gelip bakanlıktan uzmanlarla görüştüler. Kendilerine bilgi aktardık, daha sonra taslak geldi. En son komisyon görüşmeleri olduğu gün bakanlıktan bir heyet gitti. Bütün bunlara rağmen bu rapor hazırlandı. “Türkiye'den her kesimle görüştük” diyerek rapora meşruiyet kazandırmak için bu ziyaretleri yapıyorlar. Raporun bu görüşleri yansıtması gerekiyor ama yansıtmıyor.

"HÜKÜMET ALEYHİNE KONUŞTU DİYE TUTUKLANAN YOK!"

Venedik Komisyonu, Anayasa raporuna ek olarak, sulh ceza hâkimliği ve medya özgürlüğünü sınırlayan KHK'lar üzerine de 2 rapor yayınladı. Onlara ne diyorsunuz?

Eskiden sulh ceza mahkemesi vardı, bir yan­dan yargılama işlemi yapıyor, bir yandan da soruş­turma evresinde tedbir taleplerine karar veriyordu. Sulh ceza hâkimlerinin yargılamaya ilişkin görev­lerini kaldırdık, artık sadece soruşturma evresinde istenen tedbir taleplerini inceliyor ve karar veriyorlar. Bu kararlar; tutuklama, arama, el koyma ve dinleme gibi kararlardır. Böylece talepleri daha detaylı ve geniş zamanlı inceleme imkânları oluyor. Geçmişte, hem Avrupa Konseyi'nden hem AB'den bu konuyla ilgili Türkiye'nin lehine açıklamalar gelmişti. HSYK ve Yargıtay da desteklemişti. Sulh ceza hâkimliğinin yasalaşma süreci FETÖ'nün 17-25 Aralık operas­yonunun arkasından gelince, bu düzenleme dün­yanın her yerinde büyük bir iftiraya muhatap kaldı. İstediğimiz, şimdi de bu konuda adil olunmasıdır.

Eleştirmelerinin nedeni, son süreçte sulh ceza hâkimliklerinin siyasetin güdümünde sürekli tutuklama kararları vermesi olabilir mi? Zira raporda, hâkimlerin şüphelilerin savunma hakkını kısıtlayarak salt dosyalardaki ifadeler üzerinden karar vermesi, mahkeme kararlarına itirazın bir üst mahkemeye değil başka bir sulh ceza hâkimliğine yapılabiliyor olması, dosya içeriklerine ulaşılamaması ve yargılama aşama­sındaki uzun tutukluluk süreleri tenkit ediliyor.

Mahkemeler siyasetin güdümünde değil, kim böyle diyorsa siyasete de yargıya da iftira atıyor. AK Parti 15 yıldır iktidarda. Bize kapatma dava­sını yargı açtı. 367 kararını yargı verdi. MİT Müs­teşarı'na yapılan operasyonu, 17-25 Aralık'ta AK Parti hükümetine dönük büyük hukuk darbesini, FETÖ'nün talimatıyla yargı ve polisteki FETÖ'cüler yaptı. MİT TIR'larına operasyonu da yine yargı yaptı. Tüm bunlar gün gibi ortada. Hükümetin yargıya baskı kurabilmesi mümkün değil. Bakın, ben MİT TIR'ları operasyonunu canlı yayında öğrendim. FETÖ'nün trolleri, operasyon tutanaklarını Twit­ter'dan yayınladılar. Telefon açıp "Soruşturma gizli. Lütfen kanunların çiğnenmesine izin vermeyin" dedim diye benimle ilgili tutanak tuttular ve terör suçlarını soruşturmakla görevli cumhuriyet başsavcıvekillerine verdiler. Çok şükür HSYK değişti, bugün çok çoğulcu bir yapı var. HSYK'da görev yapan arkadaşların hepsi hukuk devletine, demokrasiye, yargının bağım­sızlığına ve tarafsızlığına inanmış, çok samimi ve fedakâr insanlar. Sulh ceza hâkimleri de öyle.

Böyle diyorsunuz ama özellikle son dönemde hükümete muhalif yazarlar, gazeteciler ve siyasetçiler tutuklandı. “Yargı bu tutuklamaları hükümet istediği için yapıyor” eleştirisine ne diyorsunuz?

Bunların tamamı bir algı operasyonudur. Bugün Türkiye'de hükümet aleyhine konuştu diye tutukla­nan tek bir kişi yoktur. Gazetecilik faaliyeti yaptı diye tutuklanmış kimse de yoktur. Kim “Var” diyorsa yalan söylüyor. Terör örgütü üyeliğine dair yürüyen soruş­turmalar var. Bu çerçevede haklarında tutuklama kararı verilmiştir. Siyasilere gelince, dokunulmazlık bütün partiler için kalktı ve yargı yolu açıldı. HDP'nin eş genel başkanları, “Biz ifade vermeyeceğiz, gelip alsınlar” diye açıklama yaptılar. HDP'lilere karşı yapılmış ayrımcı, hukuksuz bir uygulama yok, yargı mecbur kalıp hukuku uyguladı.

Türkiye en çok gazeteci tutuk­layan ülkeler arasında gösteriliyor. Hükümet daha demokrat ve esnek bir tutum sergileyemez mi?

AK Parti hükümeti basın hürriyetine çok değer veriyor. Eleştiri maksadıyla düşünce ifade etmenin suç olamayaca­ğına dair düzenleme yaptık. Toplatılma kararı verilmiş bir sürü kitap ve derginin yasağını kaldır­dık. İfade hürriyeti olsun, insanlar rahat konuş­sun ve eleştirilerini rahat yapsın diye pek çok adım attık. Ama bugün Türkiye'de Cumhurbaşkanı'mı­zın, Başbakan'ımızın ve AK Parti'nin aleyhine manşet atan, ağır hakaretler yapan gazete sayısı oldukça fazla. Trump dahil, aleyhine en çok yazı yazılan lider kim? Gazeteciler Türkiye'de mi daha çok eleştiri yapıyor yoksa Almanya ya da Fran­sa'da mı? Türkiye'de basın her şeyi özgürce yerine getiriyor. İfade hürriyetinin önünde hiçbir engel yok.

Ya tutuklu yargılamalar ve uzun tutukluluk süreleri?

Tutuklu yargılamaların tamamı yargının verdiği kararlardır. “Hükü­mete karşı kim konuşuyorsa tutuk­lanıyor” diyenler milletin gözünün içine bakarak yalan söylüyor.

Cumhurbaşkanı Erdo­ğan'ın “At izi it izine karıştı” sözü çok dikkat çekmişti. “Tutuklama kararlarında yete­rince adil davranılmıyor, top­yekûn mağduriyet yaratılıyor” eleştirisine ne dersiniz?

Sayın Cumhurbaşkanı'mızın o açıklaması, farklı şeyler üzerine yapılmış bir açıklama. Tutuklama kararları siyasetin dışında ilerle­yen bir süreç. Savcılar ve yargıç­lar büyük fedakârlık içerisinde vazifelerini yapıyor. Kimseye haksızlık etmemek, hukuku doğru uygulamak için gayret edi­yorlar. Dışarıdan Türk yargısına dönük bir algı operasyonu oluş­turmak çok büyük bir haksızlıktır.

"AİHM, saygınlığını bozacak bir adım atmamalı"

Geçtiğimiz günlerde AİHM, gaze­teci Şahin Alpay'ın serbest bırakılması yolunda yapılan başvuruya öncelikkararı vermiş. Bu tür kararlar, AYM'ye bireysel başvuruyu işlevsiz hale getirir mi?

AİHM saygın bir mahkeme. Bugüne kadar bu saygınlığına gölge düşmemiştir. Ama son zamanlarda Türkiye'deki bazı politik tartışma­larla ilgili kendi koyduğu kuralların dışına çık­mak suretiyle, dosyaları öne çeken bir tutum benimsedi. Bu konuda geçenlerde kendilerine bir mektup yazdık. İsmini söylediğiniz kişiyle bağlantılı olmaksızın söylüyorum, öne çekme kriterleri belli. Yaşam hakkı veya sınır dışı durumu varsa öne çekebilir. Ama bunun dışında bir karar verirlerse bu AİHM'nin tutu­munu tartışmalı hale getirir. AİHM'nin, saygınlı­ğını bozacak bir adım atmayacağını umuyorum.

AİHM, AYM'yi beklemeden Türki­ye'ye dair kararlar almaya başlar mı?

Hayır, başlayacağını zannetmiyorum. FETÖ'cüler, AİHM'de çalışanların mail adresine binlerce mail gönderiyorlar. AİHM, bu örgütün propagandasının etkisi altında kalıyor. Onun için biz Türkiye hakkındaki algıları değiştirmekte zorlanıyoruz.

Türkiye, 2004 yılında Avrupa Konseyi denetim sisteminden çıkmıştı. "Acaba bu süreç sonunda tekrar dene­tim sistemine girer mi?" endişesi var...

Böyle bir sonucun ortaya çıkacağını düşün­müyorum. Türkiye, demokratikleşme ve hukuk alanında çok büyük adımlar attı. Son süreçte yaşadıklarımızı yok sayarak bir değerlen­dirme yaparlarsa, yanlış karar verirler. 7 Hazi­ran seçimlerinden sonra terör saldırılarıyla karşı karşıya kaldık. 15 Temmuz'da 248 insa­nımız şehit oldu. Bütün bunları yok sayarak Türkiye hakkında konuşmamalılar. Türkiye'de herkes hukukun kurallarına göre hesap veriyor.

Haber Ara