Dolar

42,5209

Euro

49,6465

Altın

5.781,40

Bist

10.926,04

Özel dosya! Mahmoud Khalil ve Rümeysa Öztürk davası ifade özgürlüğü tartışmalarını alevlendirdi

ABD'de federal mahkemenin, Filistin yanlısı görüşleri nedeniyle sınır dışı edilmek istenen iki uluslararası öğrenci lehine verdiği karar, yalnızca bireysel bir özgürlük mücadelesi değil; aynı zamanda Washington'un İsrail politikası ile kampüslerdeki ifade özgürlüğü çatışmasının kesiştiği nokta olarak görülüyor.

2 Ay Önce Güncellendi

2025-10-02 09:12:29

Özel dosya! Mahmoud Khalil ve Rümeysa Öztürk davası ifade özgürlüğü tartışmalarını alevlendirdi

Meltem Suat Timeturk Dış Haberler Servisi/Özel

Mahkemenin önüne gelen dava, federal yetkililerin uluslararası öğrencilerin “Filistin yanlısı görüşleri”ni gerekçe göstererek vize iptali ve sınır dışı girişimlerine dayanıyor. Tufts Üniversitesi'nde doktora öğrencisi olan Rumeysa Öztürk, Mart 2025'te Massachusetts sokaklarında maskeli ICE ajanları tarafından gözaltına alınmış, vizesi iptal edilmişti. Louisiana'daki bir gözetim merkezinde altı hafta tutuklu kalan Öztürk, federal mahkemenin anayasal hakları işaret eden kararıyla serbest bırakıldı.

Benzer bir süreç Columbia Üniversitesi'nden Mahmoud Khalil için yaşandı. Filistin yanlısı konuşmalarının “ABD dış politikası üzerinde olumsuz etki yaratabileceği” öne sürülen Khalil, yine Louisiana'daki merkezde tutuklandı. Ancak 11 Haziran 2025'te verilen mahkeme kararı, yalnızca “diplomatik çıkarlar” gerekçesiyle ifade özgürlüğünün sınırlandırılamayacağını vurguladı. Bu kararın ardından Khalil de serbest bırakıldı.

Üniversite kampüslerinde yükselen tansiyon

2024 sonundan itibaren ABD'deki üniversite kampüsleri, Gazze savaşı ve Filistin meselesine dair protestolarla sık sık gündeme geliyor. Columbia, Harvard, MIT ve California Üniversitesi gibi önde gelen kampüslerde öğrenciler, İsrail'e verilen askeri destek ve Gazze'deki sivil kayıplar nedeniyle protesto eylemleri düzenledi.

Bu atmosferde hükümetin ve güvenlik kurumlarının Filistin yanlısı öğrencileri hedef alması, yalnızca güvenlik gerekçesiyle açıklanmadı; aynı zamanda siyasetin akademiye müdahalesi tartışmalarını da derinleştirdi.

Neden kritik bir emsal?

Federal mahkemenin kararı, birkaç açıdan kritik:

İfade özgürlüğünün sınırlarını hatırlattı: Siyasi görüşleri nedeniyle uluslararası öğrencilerin sınır dışı edilmesi, artık Anayasa'ya aykırı bir uygulama olarak kayıt altına alındı.

Kampüsler üzerindeki baskıyı sınırladı: Üniversitelerde artan polis müdahaleleri ve disiplin soruşturmaları bağlamında, bu karar öğrencilere hukuki bir güvence sundu.

ABD'nin küresel imajını etkiliyor: Akademik özgürlük ve ifade hürriyeti, ABD'nin “demokratik değerler” iddiasının merkezinde yer alıyor. Bu tür davalar, Washington'un dış politikadaki “özgürlük” söylemleriyle çelişiyor.

Analiz: Washington'un ikilemi

Mahkemenin Khalil ve Öztürk lehine aldığı karar, ABD'nin İsrail-Filistin politikasıyla kendi içindeki demokratik standartlarının çatıştığı bir gerçeği gözler önüne seriyor. Bir tarafta dış politikada “sarsılmaz müttefik” olarak tanımlanan İsrail'e verilen koşulsuz destek var. Diğer tarafta ise Anayasa'nın ilk maddesiyle güvence altına alınmış ifade özgürlüğü, akademik bağımsızlık ve sivil protesto hakkı. Washington için asıl zorluk, bu iki alan arasındaki dengeyi koruyabilmek.

Biden yönetimi, dış politikada İsrail'e desteğini sürdürürken içeride özellikle genç kuşaklardan gelen tepkilerle karşılaşıyor. Üniversite kampüsleri, bu politikanın en sert eleştirildiği alanlardan biri haline geldi. Columbia, Harvard ve Stanford gibi prestijli okullarda yükselen Filistin yanlısı gösteriler, yalnızca öğrenci hareketi olarak değil, aynı zamanda ABD toplumunun vicdani bir sorgulaması olarak görülüyor. Hükümetin bu sesleri bastırma çabası, demokratik kimliğiyle övünen ülkenin inandırıcılığını aşındırıyor.

Khalil ve Öztürk örneği bu ikilemi somutlaştırıyor. Federal yetkililer, onları “ABD dış politikasını zedelemekle” suçladı. Ancak mahkemenin çizdiği çerçeve, bir öğrencinin barış çağrısı yapan bir konuşmasının ya da bir akademisyenin sosyal medyada yazdığı bir paylaşımın ulusal güvenlik tehdidi sayılamayacağını ortaya koydu. Yargının verdiği bu karar, Amerikan demokrasisinin kendi iç mekanizmalarıyla iktidarı frenleme gücünü hatırlatsa da, aynı zamanda yönetimin söylemleriyle pratikleri arasındaki çelişkiyi de derinleştirdi.

Bu süreç, ABD açısından yalnızca hukuki bir sınav değil; ahlaki ve siyasi bir krizdir. Bir yandan özgürlükler ülkesi imajı korunmak isteniyor, diğer yandan ise dış politik çıkarlar uğruna bu özgürlükler kısıtlanıyor. Özellikle göçmen öğrenciler ve akademisyenler üzerinde oluşturulan sınır dışı tehdidi, Amerikan değerleriyle güvenlikçi politikaların çarpıştığı kırılma noktasını temsil ediyor.

Önümüzdeki dönemde Khalil ve Öztürk'ün davası, benzer vakalarda emsal olarak gösterilecek. Bu da yalnızca ifade özgürlüğü açısından değil, ABD'nin göçmenlik politikaları, üniversitelerle ilişkileri ve İsrail'e yönelik dış politikasının iç yansımaları açısından da bir dönüm noktası olacak. Washington, ya demokratik ilkelerine sadık kalıp bu sesleri koruyacak ya da baskıcı uygulamaları artırarak kendi sistemine zarar verecek.

Kısacası, bu karar yalnızca iki öğrencinin özgürlüğüyle ilgili değil; aynı zamanda ABD'nin gelecekte nasıl bir demokrasi olacağını belirleyecek bir yol ayrımıdır.

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER

Bakan Bayraktar: Enerji filomuzun 6'ncı gemisi Türkiye'de

Haber Ara