Beyaz Saray'dan Netanyahu'ya ultimatom
ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'ya sert bir ültimatom verdi: 'Eğer bu planı bırakıp giderseniz, biz de desteğimizi bırakırız.' Bu tehdidin tetikleyicisi, üç hafta önce Katar'da yaşanan ve Arap öfkesini zirveye taşıyan başarısız bir İsrail suikast girişimi oldu. Bu kriz, Washington'a, Netanyahu'yu Gazze savaşını bitirecek barış planına zorlamak için gerekli manevra alanını sağladı.

Oluşturma Tarihi: 2025-10-02 13:17:16

Güncelleme Tarihi: 2025-10-02 13:18:12

Meltem Suat Timeturk Dış Haberler Servisi/Özel

ABD ve İsrail arasındaki diplomatik ilişkilerde alışılmışın dışına çıkan, tarihi bir gerilim yaşanıyor. Aylardır süren Gazze savaşını sona erdirecek ve rehineleri kurtaracak barış planının kaderi, ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'ya yaptığı, diplomatik nezaket kurallarını hiçe sayan tehditle düğümlendi. Beyaz Saray kaynaklarına göre, ABD yönetimi hafta sonunda, Netanyahu'nun planı reddederek savaşı uzatma ihtimalinden derin kaygılar duyuyordu. Bu kaygılar üzerine Trump, Netanyahu'ya doğrudan şunu iletti: "Ya kabul et ya da ABD'nin desteğini kaybet." Bu çıkış, sürecin ne denli kritik bir eşiğe geldiğini ve ABD'nin Gazze'de kalıcı bir çözüme ulaşmak için ne kadar ileri gidebileceğini gösteriyor.

Analiz: Ültimatomun dört boyutu, krizin kökenleri ve diplomatik zorlama

Trump'ın bu eşi benzeri görülmemiş sertlikteki çıkışının altında yatan nedenler, son haftalarda bölgede yaşanan, görünüşte birbirinden bağımsız ancak birbiriyle bağlantılı dört kritik boyuta dayanıyor:

  • Katalizör Olay: Katar'daki başarısız suikastın bölgesel etkisi
  • Barış planının hızla Beyaz Saray gündemine gelmesinin ve Trump'ın bu denli agresif bir tutum sergilemesinin kökeni, 9 Eylül'de Katar'ın başkenti Doha'da gerçekleşen başarısız bir İsrail operasyonuna dayanıyor. İsrail'in, Hamas liderlerine yönelik düzenlediği suikast girişimi sadece hedefine ulaşamamakla kalmadı, aynı zamanda bölgesel diplomasi zeminini sarsarak ABD'ye beklenmedik bir koz verdi:

    Arap Öfkesinin Zirvesi: Suikast girişimi, Hamas ile İsrail arasındaki arabuluculuğun ana merkezi olan Katar başta olmak üzere, diğer Arap başkentlerinde Netanyahu hükümetine yönelik öfkeyi doruğa çıkardı. Bu, İsrail'in diplomatik süreçleri ve arabuluculuk çabalarını hiçe saydığı algısını güçlendirdi.

    Krizin ABD Tarafından Okunması: Trump'ın danışmanları Steve Witkoff ve Jared Kushner, bu krizi bir fırsat olarak değerlendirdi. Witkoff'un analizi, Arap ülkelerinin Netanyahu'ya karşı duyduğu ortak öfkenin, barışı zorlamak için kullanılabileceği yönündeydi. Bu durum, Washington'a İsrail üzerindeki baskıyı artırma konusunda nadir bir bölgesel uzlaşma zemini sağladı ve Netanyahu'nun askeri politikalarının bumerang etkisi yaratarak ABD'nin işini kolaylaştırdığını gösterdi.

  • Washington-Tel Aviv arasındaki güven krizi ve 'aldatılma' hissi
  • Doha saldırısı, ABD-İsrail ilişkilerindeki temel unsur olan güveni de ciddi şekilde sarstı.

    Gizli Ajanda Şüphesi: Saldırıdan sadece bir gün önce, Witkoff ve Kushner, Miami'de Netanyahu'nun yakın çevresinden Ron Dermer ile rehinelerin serbest bırakılması ve savaş sonrası ("ertesi gün") planı üzerine görüşmeler yürütüyordu. Suikast girişimi haberinin ardından, ABD'li danışmanlar Dermer'in kendilerini oyaladığı ve İsrail'in diplomatik çabaların arkasından gizli bir askeri gündemi izlediği şüphesine kapıldı.

    Şüphenin Derinleşmesi: Dermer'in saldırıdan ancak çok geç haberdar olduğunu savunması, ABD tarafındaki güvensizliği tam olarak gidermedi. Bu güven kaybı, Beyaz Saray'ın, Netanyahu'nun aşırı sağcı ortaklarının baskısıyla hareket ederek barış görüşmelerini sabote edebileceği yönündeki kaygılarını derinleştirdi. ABD yönetimi, planın kabul edilmesinin ancak doğrudan ve kişisel bir baskıyla mümkün olabileceğine ikna oldu.

  • Trump'ın doğrudan ültimatomu: siyasi ve askeri yalnızlık tehdidi
  • Tüm bu iç ve dış baskıların birleşimi, Trump'ı doğrudan müdahaleye zorladı. Trump'ın telefon görüşmesindeki "Eğer bu planı bırakıp giderseniz, biz de desteğimizi bırakırız" tehdidi, İsrail için sadece sembolik bir çıkış değil, çok boyutlu ve derin pratik sonuçları olan bir adımdır:

    BM Güvenlik Kalkanının Risk Altında Olması: ABD'nin desteğini çekmesi, İsrail'in Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki (BMGK) koşulsuz veto kalkanını kaybetme riskini beraberinde getirir. Bu, İsrail'in uluslararası savaş suçları mahkemeleri de dahil olmak üzere hukuki ve diplomatik yaptırımlarla karşı karşıya kalmasının yolunu açar.

    Askeri ve Ekonomik Tedarik Krizi: ABD'nin İsrail'e sağladığı yıllık milyarlarca dolarlık askeri yardımın veya savaş sırasında hayati öneme sahip olan kritik mühimmat akışının aksaması ihtimali, İsrail'in operasyonel sürdürülebilirliği için doğrudan ve ciddi bir tehdittir.

  • Netanyahu'nun siyasi ikilemi ve kader anı
  • Netanyahu, şu anda iki ateş arasında kalmış durumda: Bir yandan koalisyon ortaklarının planı reddetmesi ve savaşın devam etmesi yönündeki talepleri, diğer yandan ise ABD'nin tarihte eşi benzeri görülmemiş bu ultimatomu. Trump'ın çıkışı, Başbakan'ı kendi siyasi bekası (koalisyonun dağılma ihtimali) ile ulusal güvenlik (ABD desteğinin kaybı) arasındaki en zor seçimi yapmaya itiyor.