Dolar

32,4375

Euro

34,7411

Altın

2.439,70

Bist

9.915,62

'Akdeniz Bölgesinde Radikalleşme: Eski ve Yeni Aktörler' konferansı

'Akdeniz Bölgesinde Radikalleşme: Eski ve Yeni Aktörler' konferansı

9 Yıl Önce Güncellendi

2015-12-15 00:41:05

'Akdeniz Bölgesinde Radikalleşme: Eski ve Yeni Aktörler' konferansı
Oxford Üniversitesi Araştırma Görevlisi Tobby Matthiesen, "DAEŞ türü örgütlerin çıkma nedeni, otoriteryan yönetimlerin kimliklerle oynamaları ve oynamaya devam etmeleridir" dedi.

Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM), "Akdeniz Bölgesinde Radikalleşme: Eski ve Yeni Aktörler" başlıklı bir konferans düzenlendi. Konferansa katılan uluslararası bilim insanları, Ortadoğu'daki şiddet, istikrarsızlık ve radikalleşmenin nedenlerini tartıştı.

Konferansın ilk bölümünde konuşan Oxford Üniversitesi Araştırma Görevlisi Matthiesen, Ortadoğu'da Şiiliğin yayılmasında en büyük etkenin "İran İslam Devrimi" olduğunu belirterek, "İran sadece Şiilerin değil, bütün Müslümanların da lideri olduğu iddiasındaydı. Bu özellikle, Suudi Arabistan'a meydan okumaktı" diye konuştu.

DAEŞ'in kendini Şiiliğe karşı bir hareket olarak lanse ettiği için bölgede çok büyük destek gördüğünü ifade eden Matthiesen, bazı ülkelerin de uzun vadeli çıkarlarına hizmet ettiği için DAEŞ'e destek verdiğini söyledi.

Mülteci sorununun altında da DAEŞ türü radikal örgütlerin bulunduğunun altını çizen Matthiesen, "DAEŞ türü hareketlerin çıkma nedeni, otoriteryan yönetimlerin kimliklerle oynamaları ve oynamaya devam etmeleridir. Mezhepçi söylemler, devletler ve devlet içi faktörler tarafından çıkar amaçlı dile getiriliyor. Bizim karşısında durmamız gereken şey bu. Çünkü DAEŞ, sadece Batı'ya karşı savaşmak istemiyor, bölgede etnik temizlik istiyor ve çok kapsamlı bir temizliği hedef alıyor. Bu da oldukça kaygı verici bir durum" ifadelerini kullandı.

- "Dünya İsrail'e sabır gösteriyor"

Kudüs İbrani Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Moshe Ma'oz da Yahudilerin 400 yıl boyunca Müslüman Osmanlı Devleti'nin hükümdarlığı altında huzur içinde yaşadığına vurgu yaparak, "işgalci İsrail'in kurulmasıyla bölgede huzurun sona erdiğini" söyledi.

Ma'oz, "Osmanlı döneminde Yahudilerin, Ağlama Duvarı'nda ibadet etmelerine izin verildi. Rahatça yaşadılar. Sonradan buralar işgal edildi ve yeni bir egemenlik kuruldu. Yahudilerin bakış açısından, yeni bir yönetim kuruldu. Bu büyük bir travmadır. Bunun, hem Müslümanlar hem de bütün Arap dünyasında büyük bir travma yarattığını görülüyor" değerlendirmesinde bulundu.

İsrail'de üçüncü kez iktidara gelen Başbakan Binyamin Netanyahu hükümetinin icraat yapmak yerine, sadece konuştuğunu ileri süren Ma'oz, "Dünya, İsrail'e sabır gösteriyor. Çünkü Yahudi soykırımı var, holokost var. Fakat artık yeter diye düşünüyorum. Buradaki çatışma, uluslararası toplumları felakete götürecek sonuçlar ortaya çıkarabilir" diye konuştu.

Ma'oz, 1979 İran devriminden sonra sadece Ortadoğu'da değil, İslam dünyasının değişik bölgelerinde de radikalleşme hareketlerinin çoğaldığını savundu.

- "Osmanlı gitti, düzen bozuldu"

Harvard Üniversitesi Araştırma Görevlisi Lorenzo Kamel ise Ortadoğu'daki savaşların daha çok din savaşları olarak gösterilmeye başlandığına şahit olunduğunu aktararak, ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra terörizm olaylarında 6 bin 5 yüz kat artış olduğunu söyledi.

Terörizm ve mezhepçi şiddetin tırmanışa geçmesinin, DAEŞ ve benzeri grupların ortaya çıkmasının, ABD'nin Irak'ı işgal etmesinin sonucu olduğunu savunan Lorenzo, "ABD'nin Irak'ı işgalinden sonra dayattığı laik rejimin, bölgede otoriter rejimlerin yükselişinde çok önemli bir rol oynadığı düşünülebilir. Bildiğiniz gibi Irak'ta Maliki hükümeti ABD'nin desteğiyle kuruldu" dedi.

"Osmanlı'nın 19. yüzyıl sonunda Akdeniz'de etkisini kaybetmeye başlamasından sonra bölgede eski düzenin kaybolduğuna işaret eden Lorenzo, "Bölge, kendi tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor. Eski düzen yıkıldı fakat yeni düzen bir türlü ortaya çıkamadı. Bu durumda bazı ölümcül sendromlar kendini göstermeye başladı" ifadelerini kullandı.

- "Türkiye bölgede çok önemli bir aktör olmaya başladı"

New York'taki New School Üniversitesi'nden Yrd. Doç. Dr. Benoit Challand da Arap Baharı'nın barışçıl gösterilerle başladığını, ancak daha sonra bu gösterilere yönetimlerin şiddetle cevap verdiğini söyledi. Challand şöyle devam etti:

"Arap Baharı'nın özellikle Suriye, Mısır ve Yemen örneklerinde Arap Kışı'na döndüğü söyleniyor. Bölgedeki şiddeti ve istikrarsızlığı anlayabilmemiz için, 2011 Arap Baharı'nın neden başladığını iyi bilmemiz gerekiyor."

Bölgeye yapılan yardımların önemine değinen Challand, "Türkiye, TİKA ve başka kurumlar vasıtasıyla bölgeye çok önemli yardımlarda bulunuyor. Türkiye, bölgede çok önemli bir aktör olmaya başladı. Körfez ülkeleri de bölgeye yardımda bulunuyorlar. Fakat bu yardımlar net değil. Özel yatırımlar vasıtasıyla yardım sağlamaya çalışıyorlar. Yapılan yardımdan çok yardımın niteliği ve kalitesine bakmamız gerekiyor" dedi.

ABD'nin 2002'den bu yana Irak'a muazzam miktarda yardımda bulunmasına rağmen bölgede DAEŞ ve radikalizmin güçlendiğine dikkati çeken Challand, yapılan yardımların taşeron yatırımcılara gitmesinden dolayı halkın bundan hiçbir şekilde yararlanamadığını söyledi.

- "Güçlü devletler, yabancı savaşçıların mobilize edilmesinde önemli rol oynuyor"

Konferansın ikinci oturumunda söz alan Güney Danimarka Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Dietrich Jung, Suriye ve Irak'taki yabancı savaşçıların çoğunluğunun alt orta sınıflardan oluştuğunu belirterek, "Yabancı savaşçıların çoğu, 30 yaş altı erkeklerden oluşuyor. Bazılarının aileleri var, bazılarının ise yok. Bazıları daha önce suça bulaşmış, sosyal ve ekonomik olarak toplumun alt alanları temsil ediyorlar. Böyle bir göçmenlik tarihine sahipler. İslam'ın, bunların dünya görüşlerinde önemli bir yere sahip olmasına karşın çoğunluğu özgün bir İslami eğitime sahip değiller ve İslam bilimleri konusunda eğitilmiş değiller. Buna rağmen, düşünce biçimleri İslam'ın selefi yorumuna bağlı. Güçlü devletler, yabancı savaşçıların mobilize edilmesinde önemli rol oynuyorlar" değerlendirmesini yaptı.

- "Yabancı savaşçıların Suriye'ye gitmeleri, bir çeşit intihar girişimidir"

Konferansın son bölümünde konuşan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün ise değişik ülkelerden Suriye'ye giden yabancı savaşçılara ilişkin, "Yabancı savaşçıların çoğu, İngiltere ve Almanya gibi ülkelerde yaşıyorlar. Suriye yaşamak için iyi bir yer midir? Ama neden Suriye'ye savaşmaya geliyorlar? Daha güzel bir yaşam için mi? Bu insanlar için kendilerini hayata bağlayan hiçbir şey kalmamış. Kanımca, yabancı savaşçıların Suriye'ye gitmeleri bir çeşit intihar girişimidir" diye konuştu.

Düzgün, "cihad" kelimesinin Batı'da "kutsal savaş" olarak çevrilmesini eleştirerek, şunları kaydetti:

"Cihad, öz disiplin demektir ama Batı'da 'kutsal savaş' olarak tercüme ediliyor. İslam ve radikalleşme, her zaman birlikte kullanılıyor. Bu tür kullanımlara karşı olduğumu söylemeliyim. Bu durumda cihada kutsal savaş derseniz, aşırı unsurların elinden bu silahı alamazsınız."

Düzgün, Ortadoğu coğrafyasındaki karışıklıkların temelinde Hristiyan dünyasının bu bölgeye yönelik düzenlediği Haçlı Seferleri'nin bulunduğuna dikkati çekti.

Haber Ara