Akar, dün bazı ülkelerin büyükelçileriyle bir araya geldiği yemekteki konuşmasında, uluslararası güvenlik ve istikrarın önemli risklerle karşı karşıya kaldığı bir dönemden geçildiğini belirtti.
Türkiye'nin aynı anda birden çok tehditle mücadele ettiğini vurgulayan Bakan Akar, "Bir yandan FETÖ, PKK/PYD/YPG/KCK ile mücadele ederken bir yandan da 3 milyondan fazla Suriyeliye ev sahipliği yapıyoruz." diye konuştu.
Türkiye'nin sadece Suriye ve Irak'ın değil tüm komşularının toprak ve politik bütünlüğüne saygılı olduğunun altını çizen Akar, "Ancak bu ülkelerden ülkemize saldırı gerçekleştirilmesine sessiz kalmadık, bundan sonra da kalmayacağız." ifadesini kullandı.
Terör örgütü PKK'nın aynı zamanda YPG demek olduğunu belirten Bakan Akar, "Aynı kaynaktan beslenen tek bir terörist yapı. Türkiye ve Irak'ta adı PKK, Suriye'ye geçince ise adı YPG oluyor." dedi.
Terör örgütlerine yönelik Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarının düzenlendiğini anımsatan Akar, şöyle devam etti:
"Fırat Kalkanı Harekatı'nda 3 binden fazla azılı DEAŞ teröristini etkisiz hale getirdik. Türkiye olarak DEAŞ ile yüz yüze savaşan tek ülkeyiz. Diğer ülkeler havadan bombalıyor ama biz ordumuzla birebir DEAŞ ile karşı karşıya gelen tek ülkeyiz. Zeytin Dalı Harekatı'nda ise 5 binden fazla PKK ve DEAŞ teröristini etkisiz hale getirdik. Başarıyla gerçekleştirdiğimiz iki operasyonla güney sınırlarımız boyunca bir terör koridoru oluşmasını engelledik. İki operasyonda da sivillerin, çevrenin, dini ve kültürel yapıların zarar görmemesi için hiçbir ülkenin göstermediği kadar hassasiyet gösterdik."
- "Barışçıl çözümler bulabiliriz"
Suriye'de son dönemde yaşanan gelişmeleri de değerlendiren Bakan Hulusi Akar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın İran'daki zirvede canlı yayında bir an önce ateşkes sağlanması çağrısında bulunduğunu hatırlatarak, şöyle konuştu:
"İdlib yeni bir krizin eşiğinde. Rusya, İran ve müttefiklerimizle bölgeye barış ve istikrarın getirilmesi ve insani bir dramın engellenmesi için yoğun çalışıyoruz. İdlib'de herhangi bir askeri operasyon zaten problemli olan bölgeyi bir felakete sürükler. Belirsizliklerin hakim olduğu bu dönemde ülkelerimiz arasındaki iş birliğini geliştirmeye büyük önem vermeli ve bu konuda istekli olmalıyız. Sadece birlikte hareket ederek hem bölgedeki hem de dünyadaki problemlere barışçıl çözümler bulabiliriz. Bazı ülkeler 'kimyasal silah kullanılırsa tepki vereceklerini' dile getiriyorlar. Ancak insanların sadece kimyasal silahlarla değil, konvansiyonel silahlarla da öldürülmesine karşı çıkmalıyız. Önemli olan radikallerle muhaliflerin ayrıştırılması. Bu da zaman alacak bir süreç. Bölgenin bombalanması sadece sivillerin zarar görmesine ve göç etmelerine değil, radikalleşmenin de artmasına neden olur."