Dolar

32,4488

Euro

34,7445

Altın

2.436,93

Bist

9.915,62

12 Mayıs... Tarihte bugün neler oldu?

12 Mayıs'da neler oldu? Tarihte bugün neler oldu?

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-05-12 07:26:14

12 Mayıs... Tarihte bugün neler oldu?

TİMETURK I HABER MERKEZİ
TARİHTE BUGÜN NELER OLDU?

12 Mayıs 1453 İstanbul kuşatması devam ediyor...

İstanbul Kuşatması bir aydan fazla bir zamandır tüm şiddetiyle devam ediyordu. Osmanlı Kuvvetleri 12 Mayıs 1453 tarihinde Edirnekapı ile Tekfur Sarayı arasından büyük bir saldırı gerçekleştirdi. Ancak Bizanslıların şiddetli direnişi karşısında bu saldırı sonuçsuz kaldı ve ordu geri çekildi... Kuşatma 29 Mayıs'a kadar sürdü. 29 Mayıs Salı günü güneş doğmadan Osmanlı ordusu namaz kıldı ve mehter takımı hücum marşı çalmaya başladı. Yaşlılardan ve Hristiyanlardan oluşan ilk grubun öncelikli görevi merdivenleri surlara taşımak idi. Güneş doğmadan muharebe başlamıştı fakat surlara dikilen merdivenler derhal Bizans askerleri tarafından devriliyor, surlara yaklaşan askerler de fırlatılan taşlarla oklarla öldürülüyordu. Bizans askerleri kızgın yağ, grejuva, ok ve taş kullanarak merdivenlerle yapılan bütün girişimleri püskürtüyordu. Öğleden sonraya kadar devam eden bu girişimler, ok, kılıç sesleri arasında patlayan Osmanlı toplatrı ile son buldu. Sultan Mehmet Romanos kapısından Konstantinapolis'e girdi ve Ayasofya'ya yöneldi...

12 Mayıs 1820 İngiliz hastane reformcusu ve Kırım savaşı sırasında yaralı İngiliz askerlerine İstanbul Selimiye Kışlası'nda (Kadıköye inerken sağda) bakan ve bu büyük kışlada geceleri dahi sık sık hastalarla ilgilenmek için elinde lambasıyla dolaşan bu sebeple adı "lambalı kadın" olarak tarihe geçen Florence Nightingale doğdu.

Nightingale, Kuzey İtalya'daki Toskana bölgesinin başkenti olan Floransa'da 1569–1859 yılları arasında varlık gösteren Toskana Büyük Dükalığı'nda dünyaya gelmiştir.

Nightingale, 13 Ağustos 1910'da 90 yaşında iken Park Lane'da İngiltere'nin başkenti Londra'da ölmüştür.

Kırım Savaşı, 4 Ekim 1853-30 Mart 1856 tarihleri arasında süren bir Osmanlı-Rus savaşıdır. Birleşik Krallık, Fransa ve Piyemonte-Sardinya'nın Osmanlı tarafında savaşa dâhil olmasıyla savaş, Avrupalı devletlerin Rusya'yı Avrupa ve Akdeniz dışında tutmak amacıyla verdiği bir savaş halini almıştır.

O sıralarda İstanbul ve bir çok yerde bulunan İngiliz, Fransız ve Piyemonte askerlerine yardımalrda bulunan Osmanlı Devleti. İşbirliği gereğince İstanbul, Üsküdar'da bulunan Selimiye Kışlasını İngiliz askerlerine tahsis eder. Çok sayıda yaralı askeri bulunan İngiltere askerlerini bu merkezi noktada toplar ve Birleşik Krallık'ın elinin uzandığı bir çok yerden genç kadınları biraraya getirerek hemşirelik eğitimi verdirir.

Bu eğitimi alan hemşireler 1854 yılında bir grup olarak kışlaya gelir. Nightingale de o hemşirelerin arasındadır. Nightingale'in durmadan çalışma azmi onu diğer hemşirelerden ayırır. Öyle ki geceleri de çalışangenç kadın, büyük ve geniş kışlada bir o tarafa bir bu tarafa gider gelir. Karanlıkta görülebilen tek şey elindeki lambası olan Nightingale, bu sebeple tarihe "lambalı kadın" olarak kalır...

Nightingale 1860'da ilk modern sivil hemşire okulu olan Londra'da St Thomas' Hospital'ı kurmuştur. Okul şu anda King's College London'ın bir parçasıdır. Yeni hemşireler tarafından anılan Nightingale Andı ile adı devam ettirilmiştir. Nightingale'in doğum günü her yıl "Uluslararası Hemşireleri Günü" olarak kutlanmaktadır.

Kendisi ayrıca, Avrupa'da kadınların hakları için mücadele etmiş bir aktivist ve yazardır. Eserleri, yaşamı boyunca yayınlanan eserlerinin çoğu yayılan tıbbi bilgilerle ilgili olmuştur. Yazınsal becerileri kötü olanlar tarafından kolayca anlaşılabilecek basit İngilizce ile yazılmıştır. Nightingale'in din ve mistisizm üzerine yoğunlaşmış çalışmaları sadece ölümünden sonra yayımlanmıştır.

3_23

2_23

1_27

Kırım Savaşı yıllarında Selimiye Kışlası'nın içerisinden bir resim:

1200px-Hospital_at_Scutari_2a

12 Mayıs 1871 Paris Komünü ayrılık halinde kadınlara nafaka hakkı tanıdı.

Paris Komünü Paris'te 18 Mart 1871'den (resmi olarak 26 Mart) 28 Mayıs 1871'e kadar, toplan 2 aya yakın hüküm süren sosyalist hükûmettir.

Komün, Fransızların yenilgisiyle sonuçlanan Fransız-Prusya Savaşı'nın ardından Paris'teki tüm devrimci eğilimlerin sivil bir ayaklanma başlatmasıyla kuruldu. 1870 yılında III. Napolyon tarafından başlatılan savaş, Fransızlar için bir felakete döndü ve Kasım ayıyla birlikte Paris kuşatma altına girdi. Ocak 1871'de, kuşatma dördüncü ayına ulaştığında, daha sonra Üçüncü Cumhuriyetin başbakanı olacak olan Adolphe Thiers ateşkes çağrısında bulundu. Prusyalılar Paris'i barış koşullarında işgal ettiler. Kuşatmanın kendilerine yaşattığı sıkıntılar nedeniyle birçok Parisli kızgındı, özellikle Prusyalıların kısa bir merasimle şehirlerini kuşatmasına izin verilmesine çok sinirlenmişlerdi. Bu sırada on binlerce Parisli “Ulusal Muhafızlar” adı verilen bir askeri birliğin silahlı üyesiydi ve bunların şehrin savunulmasında önemli katkıları olmuştu. Fakir mahallelerdeki taburlar kendi subaylarını seçtiler ve Paris'te bulunan topları ele geçirdiler. Şehir Ulusal Muhafızlarla birlikte Prusya birliklerine altı ay boyunca direndi. Paris halkının direnişi sonucu Prusyalılar şehrin küçük bir bölgesine hapsedildiler ve ilerleme gösteremedi. Ulusal Muhafızlar Merkezi Komitesi, 18 Mart'ta Thiers düzenli birliklere Montmarte tepelerindeki topları ele geçirmeleri emirini verdi. Bununla birlikte zaten moralleri çok yüksek olmayan askerler talimatları izlemektense Ulusal Muhafızlara ve yerli direnişçilere katıldı. Ayaklanma öyle çabuk yayıldı ki, Başbakan Thiers Paris'in askerler, polis ve her türden yönetici ve uzman tarafından boşaltılması emrini verdi. Kendisi de Versay'a kaçtı. Ulusal Muhafızlar Merkez Komitesi artık Paris'teki tek etkili yönetimdi: Komite derhal yönetimden çekilerek 26 Mayıstaki komün seçimlerini düzenledi.
Komünün (daha doğru bir deyişle “Komünal Konsey”in) 92 üyesinin içinde vasıflı işçiler, birçok profesyonel (doktor ve gazeteci) ve reformcu cumhuriyetçilerden, değişik sosyalist anlayışlara sahip insanlara, 1789 Devrimine özlem duyan Jakobenlere kadar çok sayıda siyasi eylemci vardı. Karizmatik sosyalist Louis Auguste Blanqui Konsey Başkanı seçildi fakat bu seçim Blanqui 17 Martta tutuklandığı ve gizli bir hapishanede tutulduğu için onun yokluğunda gerçekleşti. Yerel bölgelerin kuşatmadan kalan örgütlenmeyi sürdürmesine rağmen Paris Komünü 28 Martta ilan edildi.

Komün, 60 günden az bir süre iktidarda kalmayı başarabildi. Kadınlara nafaka hakkı tanıyan komün yalnızca birkaç kararı gerçekten uygulanabildi. Bu kararalar şöyleydi:

- Tüm kuşatma boyunca kiraların hafifletilmesi (çünkü kuşatma sırasına tarla sahipleri tarafından oldukça arttırılmıştı)
- Paris pastanelerinde gece işinin kaldırılması; giyotinin kaldırılması
- Devrim sırasında öldürülen Ulusal Muhafızların eşlerine, eğer varsa çocuklarına da aylık bağlanması
- Savaş sırasında tüm işçiler aletlerini rehine vermeye zorlandığından şimdi hepsinin karşılıksız iadesi
- Borçların ertelenmesi ve faizin kaldırılması
- Sahipleri tarafından terkedilmiş fabrikaları işçilerin işletmeye devam etmesi

Komün, 2 ayın sonunda merkezi Paris hükümetinin saldırısına uğradı. Sonraları çoüu kadın ve çocuk binlerce kişi Komün'ü destekledikleri gerekçesiyle idam edildi. Kadınlar için reformist adımlar atan ve sıcak savaşta kadınları da silahlandıran Komün'de bu imajına ters olarak kadınların oy hakkı yoktu ve Konsey'de hiç kadın üye de bulunmuyordu.

Paris Komünü sırasında Concorde Meydanı yanındaki barikatlar:
4_16

12 Mayıs 1881 Fransa Tunus'u işgal etti

Fransa Cezayir'e yerleştikten sonra İtalya'nın da istediği Tunus'u da işgal etmek istedi. Almanya ve İngiltere Fransa'yı destekliyordu. Çünkü İngiltere Kıbrıs'a yerleşmiş olması nedeniyle Fransa'yı Tunus'a yönlendirmeyi amaçlıyordu. Almanya ise Alsace-Lorraine'i Fransa'dan almış Fransızların dikkatini başka yöne çevirmeye çalışıyordu.

Osmanlı Devleti ise 1877-1878 Rus savaşının çöküntüsü içerisinde idi. Fransa bu müsait ortamı değerlendirdi ve bazı sınır olaylarını bahane ederek Tunus'u işgal etti. Tunus Beyi, Bardo Antlaşmasını imzalayarak Fransız himayesini kabul etti. Böylelikle Osmanlı Devleti Kuzey Afrika topraklarından önemli bir parçayı daha kaybetmiş oldu...

12 Mayıs 1916 İrlanda'nın İngiltere'den bağımsızlığını ilan eden Paskalya Ayaklanması'nın öncüsü ve İrlanda'nın ilk Marksist işçi önderlerinden James Connolly kurşuna dizildi. Connolly, Easter Rebellion bildirisinin altında imzası olan yedi kişiden biridir. 

james_connollyjames

12 Mayıs 1943 Alman ve İtalyan Kuvvetler, Kuzey Afrika Savaşını kaybetti

I.Dünya Savaşının başlarında İtalya Kuzey Afrika'da Mısır saldırısında İngilizler karşısında yenildiler. Bunun üzerine Hitler General Rommel komutasında bir kısım Alman kuvvetini bölgeye gönderdi. Başlangıçta Rommel başarılı oldu ve İskenderiye'ye kadar ilerledi. Fakat gerekli yardım gelmeyince Almanlar geri çekilmek zorunda kaldılar ve 12 Mayıs'ta da tarihinde de tamamen teslim oldular. Yaklaşık 150 bin civarında Alman ve İtalyan askeri esir alınmıştı.

12 Mayıs 1949 Olay Sovyetler Birliği'nin 11 ay süren Berlin ablukası kalktı. İhtiyaç maddelerinin havadan taşınması müttefiklere 200 milyon dolara mal oldu.

12 Mayıs 1951 Yıkıcı gücü Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan bombaların 100 katı büyüklüğünde olan ilk hidrojen bombası denemesi Pasifik Okyanusu'ndaki Eniwetok atolünde yapıldı.

12 Mayıs 1976 Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) Türkiye'de büro açma isteği kabul edildi.

12 Mayıs 1978 Liselerde okutulan ahlak dersi ve müfredat programları ile ders kitapları uygulamadan kaldırıldı.

12 Mayıs 1979 Türkiye Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) gazetelere "Gerçekçi Çıkış Yolu" başlıklı Ecevit hükümetini eleştiren tam sayfa ilan verdi. Bu olay uzun yıllar "TÜSİAD'ın bu ilanları sermayenin darbecilerle olan yakın temasının bir örneği" şeklinde okundu.

12 Mayıs 1992 Nelson Mandela Uluslararası Atatürk Barış Ödülü'nü reddetti.

Konu duyulduğunda ilk olarak Mandela'ya kızan çoğu Türk, işin iç yüzünü öğrendiğinde değişti. 5 Mart 2002'te Hürriyet'te kaleme alınan bir yazı aslında ne olduğunu şu şekilde anlatıyor:

"...Açıkçası Atatürk Barış Ödülü'nü reddettiği günden bu yana Mandela'ya ve ülkesine ‘sıcak' bakamıyordum. Ancak, gerçekleri öğrenince Mandela'ya olan kızgınlığım geçti. Kendimize olan kızgınlığım ise arttı. Güney Afrika ile Türkiye arasında pek de dostane olmayan ilişkilerin temelinde Turgut Özal'ın koyduğu bir bomba var. Güney Afrika'da ırkçı rejimin hüküm sürdüğü ve bütün dünyanın bu nedenle Güney Afrika'ya ambargo uyguladığı yıllarda Turgut Özal, bu ülkeye bir dostunu yollar ve ticaret yapmanın yollarını arar. Ve ambargoya rağmen bu ülkeye mal sattırmaya başlar. Hacim öyle atla deve bir miktar değildir ama ambargo delinmektedir. Daha sonra ırkçı rejim yıkılır. Mandela serbest kalır. Ülkenin başına geçer.Mandela'nın çalışma arkadaşları ise ırkçı rejim döneminde iç savaşların ve çatışmaların hüküm sürdüğü çevredeki ülkelerde sürgünde bulunan Güney Afrikalılardır.Bunlar ülkenin yönetimine geçince Mandela'ya rapor sunarlar. Bu rapora göre Afrika ülkelerindeki iç savaşlarda kullanılan silahlar bu ülkelere Türkiye tarafından satılmaktadır. Daha doğrusu Türkiye, İsrail yapımı bu silahların satışına aracılık etmektedir. Bunun üzerine Mandela Türkiye'ye bir temsilci gönderme kararı alır. Ve bu konuyu Türk yetkililerle görüşmek maksadıyla Thabo Mbeki Türkiye'ye doğru yola çıkar. Ancak temsilci Mbeki Türkiye'ye sokulmaz bile. Havaalanında kısa bir görüşmeden sonra adam ülkesine geri yollanır. Ve ilişkiler büyük darbe alır. Daha sonra Mandela'ya verilen ödül ile bu yara onarılmak istenir ama iş işten geçmiştir. Peki o gün Türkiye'ye sokulmayan Mbeki'ye ne oldu dersiniz!Söyleyelim. Bugün Güney Afrika Cumhuriyeti Devlet Başkanı o gün Türkiye'ye sokulmayan Mbeki'den başkası değil. Ne politika yapmışız değil mi!.." (http://www.hurriyet.com.tr/hepsi-ac-cogu-aids-ic-acitan-etiyopya-38703864)

Ayrıca Yıldıray Oğur, 8 Aralık 2013'te yuakrıdaki iddianın da içerisinde yer aldığı "Mandela 'Milli Barış Ödülü'müzü neden reddetti?" başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Yazıda şunları ifade etti:

"...

Ödül ertesi yıl Evren'e gitti. Kenan. Evren. Barış. Ödül.... Fazla uzatmaya gerek yok. 1991'de soğuk savaş bitti. Evren'in yerine Özal seçildi. Türkiye Kürt realitesini tanıdı. Pembe karakollar, değişim sinyalleri verildi. PKK'yla ilk temaslar başlamıştı. Ve ödül, devletten beklenmedik kadar muhalif, radikal bir isme, bir 'teröristbaşına" gitti. Örgütü Umkhonto we Sizwe'yle epey kanlı ve sert bir silahlı mücadele veren, ardından 27 yıl hapis ve sonra örgütünü hatta düşmanın üzerine benzin döküp, kibritle yakma talimatı vermiş karısı Winnie'yi bile karşısına alıp barış için masaya oturan Mandela'ya. Ödülün açıklamasından birkaç ay önce Davos'ta Başbakan Demirel'le "iki özgürlük savaşçısı" diye kucaklaşıp, ödülü alacağı sinyali verdiği Ankara Afrika Ulusal Konseyi'nin kısa açıklamasıyla sarsıldı:

"Mandela Tüm hayatını demokrasiye insan haklarına bakışların kaldırılması hizmet ederek geçirmiştir. Afrika Ulusal Konseyi Mandela'nın Atatürk Barış Ödülü'nü kabul etmediğini ve Türkiye'yi ziyaret etmeyi düşünmediğini açıkça beyan eder. Afrika Ulusal Konseyi'nin bu kararı modern Türkiye'nin kurucusu reformcu Mustafa Kemal Atatürk'e karşı hiçbir olumsuz görüşü yansıtmamaktadır." Çirkin Afrikalı manşetleri, "zaten vermek hataydı"lar, "kendi kaybeder"ler, "Atatürk'e ayıp etti"ler, Apartheid rejimin Ankara Büyükelçisi'nden Mandela karşıtı demeçler almalar...

Mandela, ilk açıklamasında "dünyadan ırkçılık karşıtı çevrelerden, hatta Türkiye'den çok tepki geldi, kayıtsız kalamazdım" dedi. Darbeci bir generale verilmiş ödülü alamazdım dediği rivayet edildi. Hürriyet'e "Afrika'da milyonlarca kişi sadece derilerinin renginden ötürü köle muamelesi görüyor. Bu nedenle Kürtlerin çektikleri eziyeti görmezden gelmemiz mümkün değildir' diye açıklama yaptı. Partisinin sözcüsü Afrika'da görev yapmış ırkçılık karşıtı sosyalist diplomat Mahmut Dikerdem'e Barış Derneği davasından verilen 12 yıllık hapis cezasını da listeye ekliyordu.

Başka bir iddiaya göre Mandela'nın ödülü reddetmesinin sebebi Afrika'daki iç savaşlara İsrail yapımı silahların Türkiye üzerinden satılmasına hükümetin göz yummasıydı. Hatta partinin iki numaralı ismi Mbeki'yi buna dur demek için Ankara'ya göndermiş, ama sonra Güney Afrika lideri olacak olan Mbeki, havalimanından ülkesine geri gönderilmişti. Halbuki ödülü red için sadece önceki kazananlar listesine bakması yeterliydi. Mandela 99'da fikrini değiştirip ödülü almak istediğini söyledi. Çünkü Türkiye artık değişmişti. Ama bu kez de bizimkiler vermedi... Mandela şoku iki yıl atlatılamadı. Daha sonra ödüller Kızılay, UNICEF gibi reddetmemesi garanti adreslere, bir barış ödülü alan ilk askeri birlik olması muhtemel Bosna Türk Barış Gücü'ne, 28 Şubat'ın şaşalı günlerinde, Neo-conların akıl hocası Bernard Lewis'e, Kafkasya'nın "barış" güvercini Haydar Aliyev'e, barış görüşmelerine barışçıl yollarla direnmesi yüzünden olacak Rauf Denktaş'a gitti. Dünyada başka ödül verilecek barış insanı kalmayınca da ödül ortadan kayboldu. Ama barış ödülü bir süre daha huzur kaçırmaya devam etti. 1992'de Mandela Atatürk ödülünü reddedince ona "İnsanlık tarihinin sayılı diktatörlerinden olan Mustafa Kemal adına konulan barış ödülünü reddetmemiz sebebiyle sizi tebrik ediyorum" diye kutlama telgrafı çeken Hasan Mezarcı 2002'de bu yüzden hapse girdi.

Ödülün 2015'ten itibaren yeniden verilmeye başlanacağı söyleniyor..."

12 Mayıs 1994 Kayıp olan Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Namık Erdoğan, başına iki kurşun sıkılmış halde ölü bulundu.

12 Mayıs 1998 İstanbul'da, Hollanda ve Türk polisinin ortak çalışması sonucu, deniz yoluyla İtalya ve Hollanda'ya gönderilmek istenen, uluslararası uyuşturucu kaçakçısı Hüseyin Baybaşin'in amcasının oğlu Nizamettin Baybaşin'e ait 10 trilyon lira değerinde eroin ve afyon sakızı ele geçirildi.

12 Mayıs 1998 İHD Genel Başkanı Akın Birdal, uğradığı silahlı saldırıda ağır yaralandı.

12 Mayıs 2008 Çin'de deprem

Çin Halk Cumhuriyetinin Siçuan eyaletinde 12 Mayıs 2008 tarihinde 7.8 şiddetinde büyük bir deprem yaşandı. Yaşanan felakette tahminen 70 bin kişi hayatını kaybetti. Sarsıntı bir çok çevre ülkeden hissedildi ve Çin'de üç gün ulusal yas ilan edildi.

Haber Ara