Dolar

42,6945

Euro

50,1592

Altın

5.898,49

Bist

11.311,31

Suriye’de büyük hesaplaşmaya doğru!

14 Yıl Önce Güncellendi

2013-02-21 14:47:44

Suriye’de büyük hesaplaşmaya doğru!
Uluslar arası sistemin Suriye devrimini çalmaya yönelik tüm diplomatik girişimleri başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra Amerika Suriye muhalefetini Şam kasabı ile görüşme masasına oturtmaya çalışarak şimdiden helak olmuş başarısız bir hamleye daha kalkıştı. Bu hamleler ABD’nin sahneye sürmek için dokunduğu her piyonu Suriye halkı gözünde sakata çıkartan, çaresizce sonunu hızlandıran hamleler serisine dönüşüyor. Bunun en son örneğini SGMK Başkanı Muaz Hatib’in Esed rejimi ile görüşebileceğine dair demeçleri oldu. Hatip, Suriye devriminin gizli açık bütün düşmanları ile görüştükten sonra şimdi de Şam kasabı ve en önemli destekçisi Rusya ile görüşme girişimi ile cephede Müslümanların kazanmak üzere olduğu savaşı masada teslim etmeye yönelik hamlenin basit figürü olarak tarihe geçmeye pek hevesli görülüyor.

ABD’nin direnişçi saflarında çatlak oluşturmak amacıyla kimi muhalif gruplara “İslami Devlet talep eden gruplarla savaşmaları karşılığında” silah ve para desteği vaat ettiğine dair haberler ayyuka çıkmışken Suriye devriminin gerçek liderliğini yürüten içerideki muhalifler artık Şam kasabının başkanlık sarayının duvarlarını havan topları ile dövmekteler.

Ayrıca Suriyeli Müslümanlar yukarıda örneği verildiği gibi durmadan devrimlerini çalma aparatları üreten ABD diplomasisinin kirli oyunlarını da deşifre ederek müthiş bir siyasi uyanıklık göstermişlerdir. Bu durumu BM Suriye Özel Temsilcisi Brahimi bir televizyon programında şöyle ifade etmişti: “Suriye’deki durum Tunus, Libya ve Mısır’da olduğu gibi kolay (?) olmayacağa benziyor”
Bu durumun ABD ve müttefiklerini ne ölçüde çıldırttığı Lahtar Brahimi’nin BM’nin sunduğu "siyasi çözüm"e yanaşmamaları halinde Suriye halkına "cehennem" yaşatacaklarına dair tehdit siyaseti gütmesinden anlaşılmaktadır. Esasında Suriyeli Müslümanlar aylar önce bir Cuma gününü “Ey Amerika! Kinin kanımızı emmeye yetmedi mi?” şeklinde isimlendirerek karşı karşıya kaldıkları cehennemin arkasında siyasi çözümlerine razı olmadıkları ABD’nin olduğunu deşifre etmişlerdi.

Suriye devriminin gerçek sahipleri; içerideki muhalif direnişçi guruplar her geçen gün Kelime-i Tevhid sancağı altında güçlerini birleştirmekte ve devrimlerini ancak ve ancak İslami bir devletle sonuçlandıracaklarına dair güçlü bir irade beyanında bulunmaktadırlar.

Suriye’nin BM temsilcisi Beşşar Caferi 30 Kasım 2012 tarihinde BM Genel Kuruluna hitaben yaptığı konuşmada “Suriye’de İslam Devleti kurmayı arzulayanlar var ve bunlar bedeli ne olursa olsun rejimi değiştirmek istiyorlar” şeklinde uluslar arası toplumu bilgilendirmişti.

Batı Suriye’deki devrimin kapitalist uygarlığı ebediyen bu topraklardan kazıyacak ölçüde devasa sonuçlarının olacağını idrak etmiş ve parmak ısırmıştır. Bunu en iyi şekilde açık eden Beşşar Esad olmuştur. Esad Russia Today televizyonuna verdiği röportajda program sunucusunun Batının Suriye krizini yönetememesi durumunda olası gelişmelerin ne olacağına ilişkin sorusuna şu şekilde cevap veriyor:

“Şayet Batı bu savaşı kaybederse bunun kendisi için çok pahalıya mal olacağını düşünüyorum. Batının bu krizi yönetememesinin dünyanın hayal edemediği kadar sarsıcı etkileri olacak. Biz Suriye olarak laikliğin, bölgede istikrarın ve birlikte yaşamanın en son kalesiyiz. Suriye’de oluşacak kriz Atlas okyanusundan Hint okyanusuna bütün dünyayı etkisi altına alan gerçekten domino etkisi meydana getirecek hakiki bir krizdir. Artık dünyanın geri kalanı üzerindeki etkisini siz düşünün!”
Atlas okyanusundan Hint okyanusuna, bu geniş coğrafyada yaşayan insanları birleştirecek İslam’dan başka ortak bir payda var mı?
Daha önce demeçlerinden birisinde Beşşar “Suriye bir fay hattı üzerinde bulunuyor. Şayet burada bir kırılma olursa bütün bölgede deprem meydana gelir” derken de benzer bir tehlikeye; kuvvetle muhtemeldir ki; çevresindeki ülkeleri de içine alacak bağımsız güçlü bir devletin, dünyanın en kritik bölgesinde bir anda ortaya çıkabileceğine işaret etmişti.

Amerikan aklının Suriye meselesinde geldiği nokta tıpkı Rasulüllah (s.a.v.)’in tam da hicret edeceği günün gecesinde onu öldürerek ondan kurtulacakları noktasındaki Mekke müşriklerinin geldiği nokta ile aynıdır. Zira Mekke müşrikleri Akabe’de Medine’nin ileri gelenlerinin Rasulüllah (s.a.v.)’e biat ettiklerini, onu devlet başkanı olarak seçtikleri istihbaratını almışlardı. Hicretin İslami bir devletle sonuçlanacağını biliyorlardı. Yarım adada kurulacak böyle bir devletin kendi jeopolitik eksenini zayıflatacağını belki de dönüp Mekke’yi de içine alarak hinterlandını genişleteceğini düşünen Mekke elitlerinin elindeki tek seçenek, ambargo, işkence ve tecrit politikalarından sonra Rasulüllah (s.a.v.)’i öldürmekti.

Benzer şekilde ABD ve müttefikleri Atlas okyanusundan Hint okyanusuna yeni bir jeopolitik dünyanın kurulma imkan ve kabiliyetine sahip Suriye devrimini çok iyi okudukları için bu ülkeyi demir ağlarla kuşatıyor. Ortadoğu’nun merkezinde stratejik öneme sahip Suriye’yi yerel unsurların eline geçmeden kendi jeopolik ekseninde tutmak için bir yandan kendi siyasi çözümlerini kabule zorlarken öte yandan “kontrolsüz” gelişmelere karşın bu ülkeyi çevreliyor.

Sekiz bombardıman uçağı ve 8 bin asker barındıran Amerikan uçak gemisi (USS Eisenhower) Mısır’ın Süveyş kanalından geçerek Laskiye açıklarına demirledi bile. Fransız ve Rus savaş gemileri de Akdeniz’e geldi. Uluslar arası güçler adeta Akdeniz’i bahriye üssü haline getirdiler.

Amerika Suriye devrimini kuşatmak için çok uluslu bir koalisyon oluşturuyor. Aylar öncesinde Amerikan özel operasyonel birliklerinin Suriye Ürdün sınırında bir üsse konuşlandığı haberleri gelmişti. Yine Irak Suriye sınırına ABD’nin Kuveyt’teki üssünden getirilen 3000 Amerikan askerinin konuşlandırıldığı ifade edilmektedir. İsrail zaten burnunun dibinde İslami bir devletin kurulmasını hiç istemeyecek doğallığında düşman bir devlettir. Türkiye’ye yerleştirilecek olan patriotlar ve beraberinde gelen 100’lerce Nato askeri… Son tahlilde bu ülkelerdeki askeri hareketlilik Suriye’yi çevreleme operasyonunun öteden beri koordineli bir şekilde yürütüldüğü izlenimini vermektedir.

Böylesine kapsamlı bir operasyon bölgenin tansiyonu dikkate alındığında doğuracağı riskler açısından ABD’nin hiç hesap etmediği bir durumdu. Ancak sömürge imparatorluğunu jeopolitik ve jeoekonomik imkanları ile bugüne kadar besleyen Ortadoğu’nun kontrolünü elinden kaybetmesi ve hatta 21. Yüzyılda çökmüş bir uygarlık olarak Kapitalizmin tarihin çöp sepetine atılmasına neden olacak bir İslami devletin tarih sahnesine çıkması karşısında oynayacağı son oyunudur.

Diplomatik sahada bütün kartlarını tükettikten sonra böyle bir askeri operasyona girişmesi sadece Suriye halkını değil bütün ümmeti içine alacak büyük bir hesaplaşma olacaktır. Tıpkı hak ile batılın, dost ile düşmanın ayrıldığı o Furkan gününde Büyük Bedir harbinde olduğu gibi. Ta ki “helak olan (Rabbimizin) açık müdahalesiyle (düşmanlığı ve ihaneti deşifre olmuş bir şekilde) helak olsun, hayatta kalan da (yine Rabbimizin) açık müdahalesiyle (yardımı ile) hayatta kalsın diye.” (Enfal. 42)

Bu öyle bir hesaplaşmadır ki, ümmetin hiçbir ferdi buna kayıtsız kalamaz. O gün bütün Müslümanların Rasulüllah (s.a.v.)’in hadisi şeriflerinde buyurduğu gibi Şam’ı, İslam diyarının merkezi yapmak için çabalayan Suriyeli kardeşlerinin yanında olmaları kaçınılmazdır.

Ebu Derda (r.a.)’ın rivayet ettiği bir hadisi şeriflerinde Rasulüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Büyük savaş gününde Müslümanların karargâhı el-Guta denilen yer olacaktır. Orada Dimeşk denilen bir şehir bulunur. Orası Müslümanların konaklarının en hayırlısıdır!” (Hâkim 4/486, 8496)

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Haber Ara