Dolar

32,4375

Euro

34,7411

Altın

2.439,70

Bist

9.915,62

Moro'da gelen barışın bilinmeyen öyküsünü Hüseyin Oruç anlattı

Bu bir milli mücadeleydi ve barışla birlikte kazanılmış oldu. Dünyanın diğer bölgelerindeki krizler için örneğin Filistin, Keşmir, Arakan, Patani, Doğu Türkistan için çok önemli bir örneklilik teşkil ediyor. Benzer yapılar teröristlikle suçlanırken Moro İslami Kurtuluş Cephesi Filipinler devleti tarafından muhatap kabul ediliyor.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-05-09 11:40:09

Moro'da gelen barışın bilinmeyen öyküsünü Hüseyin Oruç anlattı


Röportaj: Zümrüt Sönmez

Filipinler Devleti ile Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MILF) arasında 40 yıldır devam eden ve 120 bin kişinin ölümüne neden olan iç savaş 2012 yılında imzalanan barış anlaşması ile son buldu. Bazı dönemlerde kesintiler olsa da yaklaşık 15 yıl süren müzakerelerin ardından ülkenin güneyinde özerk bölge kurulmasını öngören bir yol haritası üzerinde mutabakata varıldı. Bugünlerde taraflar arasında kapsamlı anlaşmanın imzalanması ve bununla birlikte hazırlanan temel yasanın kongreden geçmesi bekleniyor. Böylece otonom bölgenin yönetimi kurulacak geçiş hükümetine devredilecek. 2016 yılında yapılacak seçimlere kadar görevde kalacak olan bu hükümet ile geçiş süreci fiili olarak tamamlanmış olacak.
  Bölgede yaşanan gelişmeleri başından beri takip eden İHH İnsani Yardım Vakfı sürecin başlamasıyla birlikte oluşturulan Bağımsız Gözlemci Heyeti’nin üyeleri arasında bulunuyor. 15 Ekim 2012'de Bangsamoro'da imzalanan Genel Çerçeveli Anlaşma çerçevesinde kurulan Bağımsız Gözlemci Heyeti, Moro barış sürecinin tarafları arasında imzalanan bütün anlaşmaların uygulanmasını gözlemleyip değerlendirmelerde bulunuyor.

Şubat ayının son yarısını gözlem ve incelemelerde bulunmak üzere heyetle birlikte sahada geçiren İHH Başkan Yardımcısı Hüseyin Oruç ile heyetin çalışmalarını, barış sürecini ve Moro’nun geleceğini konuştuk.


  Filipinlerde uzun zamandır süren çatışmaların ardından bugün barış heyecanı yaşanıyor. Süreç hakkında bizi kısaca bilgilendirir misiniz?

Filipinlerde Müslüman halkın mücadelesi uzun yıllara dayanıyor. Biz sadece son 40 yıllık süreci biliyoruz, aslında daha öncesi de var. Uzun süren görüşmelerden sonra iki taraf arasında 2012 yılında Çerçeve Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmanın söylediği eklerle ilgili çalışmalar devam ediyordu. Aradan geçen yaklaşık 2 yıl içerisinde çok önemli iki problemle ilgili ek maddeler üzerinde çalışıldı. Biri normalleşme eki, diğeri de Bangsamoro kara sularının nasıl paylaşılacağıyla ilgili eklerdi. Ocak ayının son haftasında bunlar üzerinde de anlaşma sağlandı ve imzalar atıldı. Mart ayı içerisinde Filipinler Devleti ve İslami Cephe arasında konuşulan tüm maddeleri kapsayan ve yol haritasını ortaya çıkartacak olan “Kapsamlı Anlaşma” imzalanacak. Anlaşmanın imzalanmasıyla birlikte geçiş komisyonunun hazırladığı, aynı zamanda kurulacak otonom bölgenin anayasasını da teşkil edecek olan “temel yasa”nın kongreden geçmesi ve fiili aşamanın başlaması bekleniyor.

Bu anlaşma bölgede yaşayan Müslümanlara ne getiriyor?

Bu yeni süreçle geniş yetkileri olan bir otonomi kuruluyor. Bu bölgenin ismi Bangsamoro olacak. Dışişlerinde ve genel güvenlik konusunda merkezi hükümete bağlı, iç işlerinde çok geniş yetkilere sahip, seçimle belirlenecek bir parlamentosu olacak, buradan seçilecek bir başbakanın kuracağı hükümet ülkeyi yönetecek. İslam hukukuna göre hazırlanan bir temel yasası olacak. Gene aynı şekilde İslam hukukuna uygun mahkemeler kurulacak. Güvenlik, bütçe, eğitim, sağlık gibi temel tüm hizmetler tamamen Bangsamoro hükümetinin sorumluluğunda olacak. Filipin askeri sadece ülke güvenliği için gerekli olan miktarda ve yerlerde sınırlı olarak varlık gösterecek. Toplanan vergilerin ve diğer gelirlerin %75’i otonom bölgenin bütçesine gelecek. Fosil madenlerin gelirinin de %50’si bölge bütçesine dahil olacak. Kendi geliri olan, güvenliği kendi elinde olan, İslami kanunlarla yönetilecek yaklaşık 5 milyon nüfuslu ve yaklaşık 25.000 km2’lik bir otonom bölge kurulmuş olacak.
  Bangsamoro yönetimi nasıl şekillenecek?

Filipinler devleti bu yıl sorumluluğu geçiş komisyonuna verecek. Komisyonun 2016 seçimlerine kadar iş başında kalması, bu arada geçişin fiili olarak tamamlanması planlanıyor. Eş zamanlı olarak yürütülecek olan silahların bırakılması ve karşılığında ordunun bölgeden çekilmesi süreci bağımsız komisyonlar aracılığıyla yürütülecek. Bu süreç İslami Kurtuluş Cephesi’nin silahlı güçlerinin sivilleşmesi ile ordunun sadece ulusal güvenlikle alakalı belli üslere çekilip sokaktaki asayişin sorumluluğunun polise bırakılmasını içeren bir normalleşme süreci aynı zamanda. Temel yasanın kabul edilmesiyle birlikte referandum aşaması da başlayacak. Şu anda beş bölgenin Bangsamoro içerisinde yer alacağı belli, ayrıca diğer bölgelerden bazı şehirlerin buraya bağlanması bekleniyor. Referandum yapılacak şehirlerden biri de Kotobato. Referandumda evet çıkarsa Kotobato Bangsamora’ya katılacak. Bizim görüşmelerimiz biraz da bununla alakalıydı. Referandum yapılacak şehirlerde genel havanın ne yönde olduğunu gözlemlemeye çalıştık. Kotobato’daki görüşmelerimizde hava genel olarak olumluydu. Görüştüğümüz kişiler büyük bir çoğunluğun katılım taraftarı olacağını, olumsuz olanların, sürece iyi bakmayanların referanduma katılmayacaklarını düşünüyorlar.



Filipinler halkı barış süreci hakkında ne düşünüyor?

Genel inisiyatife baktığımızda, her iki taraf da barışı istiyor. Halk artık barış zamanının geldiğini söylüyor. Filipinlerde yaşayan Müslümanlar, Hıristiyanlar ve diğer azınlıklar artık ne olursa olsun barış istiyor. Geçmişle karşılaştırdığımızda da yapılan bu anlaşmanın bölgenin gerçekliklerine daha uygun olduğunu görüyoruz. Çünkü otonom hale getirilecek olan bölge ağırlıklı olarak Müslüman nüfusun yaşadığı bir bölge. Yani zaten oradalar, zaten varlar ve mevcudu alıyor olacaklar. Elbette iki taraftan da bu anlaşmayı bozma eğilimi olan, kabul etmeyenler var. Bu süreci Filipinler devletinin bölünmesi olarak gören ve karşı çıkan bir kesim de var ama büyük bir çoğunluk değil. Bangsamoro bölgesinin Müslümanların kontrolünde bir otonom haline getirilmesinin Filipinlilere de faydası olacağını söyleyenlerin oranı çok fazla. Diğer yandan hükümet de bürokrasi de devlet başkanı da barıştan yana tavır koymuş durumdalar. Barış süreci olumlu bir havada devam ediyor. Sadece Müslüman çoğunluğun bulunduğu bölgelerde değil Filipinlerin diğer şehirlerinde de incelemelerde bulunduk. Mesela İligan 300 bin nüfuslu, çoğunluğu Hıristiyanların oluşturduğu, Müslümanların azınlıkta olduğu bir şehir. Orada belediye başkanıyla, üst düzey yöneticilerle, sivil toplum kuruluşlarıyla ve halkla görüşmeler yaptık. Filipinlerin genelinde hakim olan atmosferi burada daha yoğun bir şekilde hissettik. Barışı isteyenler çoğunlukta, ama istemeyenler de çok net bir şekilde “ülkeyi bölüyorsunuz” diyerek karşı çıkıyorlar. Ancak bu muhalefet süreci olumsuz yönde etkileyecek gibi görünmüyor çünkü tüm taraflar buna karşı hazırlıklı durumdalar.
  Bağımsız Gözlemci Heyeti sahada neler yapıyor?

Bağımsız bir kurum olan TPMT, iki ayda bir veya gerektiğinde toplanarak, başta Bangsamoro’daki Genel Çerçeveli Anlaşma ve ekleri olmak üzere Moro barış sürecinin tarafları arasında imzalanan bütün anlaşmaların uygulanmasını gözlemleyip değerlendirmelerde bulunuyor. Normalleşme sürecinin gözlemlenmesi ve raporlanması da üyesi bulunduğumuz Bağımsız Gözlemci Heyeti tarafından yapılacak. Saha çalışması için bölgeye gittiğimizde ordunun bölgeden çekilip çekilmediği ve hangi noktalardan çekildiği ile ilgili ziyaretler yapacağız ve raporlar hazırlayacağız. Heyet iki ayda bir bölge ziyaretleri yaparak her seferinde iki haftalığına sahada olacak. Görüşmelerimiz sadece Kotabato merkezli değil. Sürecin tüm taraflarıyla görüşüyoruz. Farklı şehirleri ziyaret ediyoruz.
  Moro’daki mücadelenin İslam dünyası için anlamı nedir, nasıl değerlendiriyorsunuz?

Moro’daki mücadele gücünü kendisinden alan, büyük bir halk desteğine sahip, yerel ve milli bir özgürlük mücadelesi örneği. Silahlı mücadelesi içerisinde de hiçbir şekilde sivilleri hedef almamış, dışarıdan yabancıları içerisine kabul etmemiş. Ekonomik imkanları oldukça sınırlı kalmış. Bir devletin desteğini almamış, yurtdışından kurumlar, büyük yapılar ya da Körfez sermayesi gibi bir akış olmamış. Halk bir yandan tarlasında çiftçilik yapıp ya da balıkçılıkla geçimini sağlayıp bir yandan da mücadelesine devam etmiş. Bu insanlar üç kuruş kazanıyorsa bir kuruşunu mücadeleye ayırmış. İlme yatırım yapmış, Müslüman kimliğini hiçbir zaman bir kenara bırakmamış. Filipinler devletine de barış için kendisini muhatap alması gerektiğini göstermiş.  Devlet de zaten bunu görünce doğru adreste, doğru insanlarla, doğru zamanda bir müzakere ortamı yakalayınca barış süreci belli bir noktaya gelmiş. Elbette riskler de var. İslami Kurtuluş Cephesi orada mücadelesini her an devam ettirecek konumda olmak istiyor. Bunu Filipinler devletine de söylüyorlar. Yapılan antlaşmaların önemli maddelerinden bir tanesi silahlı mücadelede geri çekilmenin karşılıklı denge içerisinde yürütülmesi. Önümüzdeki süreç oldukça kritik gibi gözüküyor. 



MORO BENZER KRİZ BÖLGELERİNE ÖRNEK OLACAK

Bu bir milli mücadeleydi ve barışla birlikte kazanılmış oldu. Dünyanın diğer bölgelerindeki krizler için örneğin Filistin, Keşmir, Arakan,  Patani, Doğu Türkistan için çok önemli bir örneklilik teşkil ediyor. Benzer yapılar teröristlikle suçlanırken Moro İslami Kurtuluş Cephesi Filipinler devleti tarafından muhatap kabul ediliyor. Masada karşılıklı imzalanan anlaşmalar var. Bu dünyanın da kabul ettiği bir süreç ve biz de bu sürecin bir parçasıyız. Başarılabilirse Müslümanların Müslümanca yaşadıkları, kendi hukuklarını işlettikleri, kendi eğitim sistemlerini kurdukları, çok geniş yapılı bir özerklik içerisinde kendilerini ifade edebildikleri bir örnek ortaya çıkacak. İHH’nın bu süreçteki rolü nedir? Biz İHH olarak bu süreçte heyetin ajandası içinde hareket ediyoruz. Anlaşma maddelerinin ne kadar uygulandığını dünyaya söyleyen ağızlardan bir tanesi İHH olacak. Bir aksaklık varsa bunu önce taraflara söyleyeceğiz. Düzeltilip düzeltilmediğini izleyecek, aksi takdirde bununla ilgili raporumuzu hazırlayacağız. Rapor yine öncelikle taraflarla paylaşılacak, sonuç olumlu olmazsa dünyaya sunulacak. Raporlar 3 aylık ve yıllık periyotlarla hazırlanacak. Diğer yandan İHH olarak bölgedeki insani yardım çalışmalarımızı da sürdürüyor olacağız.

 Türkiye ülke olarak ne gibi katkılar sağlayabilir?

Türkiye’nin bu konuda inisiyatif alması gerekiyor. Gerek devlet olarak gerekse kurumlarıyla bölgede olması gerekiyor. Diğer Müslüman ülkeler ve gruplar da bölgede Moro’nun yanında yer almalı. Buna yönelik mutlaka bir şeyler yapmak lazım. Bu konu yapılan antlaşmalara da girdi. Antlaşmalarda eğer birileri bölgeye yatırım yapmak isterse, destek vermek isterse,  Filipinler devletinin buna engel olmaması zikredildi. Yani bütün kapılar açık olacak. Ortak bir fon oluşturulabilir ve o fonla burada yatırımlar yapılabilir. İHH’nın ya da Türkiye’nin asıl yapması gerekenlerinden bir tanesi de Moro’nun dünyaya açılmasına, İslam dünyasına açılmasına katkıda bulunmak. Hem siyasi anlamda, hem sivil toplum olarak böyle bir destek vermek lazım ki Morolu Müslümanlar masada kazandıklarını fiiliyatta kaybetmesinler.

  Avrupa Birliği Eski Filipinler Büyükelçisi Alistair Mac Donald’ın başkanlık ettiği Bağımsız Gözlemci Heyeti (Third Party Monitoring Team – TPMT) üyeleri arasında İHH İnsani Yardım Vakfı Başkan Yardımcısı Hüseyin Oruç, Mindanao İnsan Hakları Eylem Merkezi Başkanı Zainuddin Malang, Asya Vakfı Ülke temsilcisi Steven Rood ve Barış Enstitüsü Başkanı Gaston Z. Ortigas bulunuyor.

İHH İNSANİ YARDIM VAKFI TARAFINDAN YAYIMLANAN "MORO ÖZERKLİK AREFESİNDE" RAPORUNU OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ 

Haber Ara