Dolar

32,5004

Euro

34,6901

Altın

2.496,45

Bist

9.693,46

17 Aralıkta Arapların tavrı ve nedenleri

Bir evi yangın yuttuğu zaman o evde oturanlar evin sağlam kalmış olan odasını evin restorasyonu için bir temel olarak kullanırlar. Ateşin sardığı bölgenin iyileşmesi, alevlerin, yangından kurtulmuş olan alanlara gitmesine engel olunmasından başlar.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-03-28 22:18:53

17 Aralıkta Arapların tavrı ve nedenleri
 
17 ARALIK... ARAPLARIN TAVRI VE SEBEPLERİ

Rabee Al-Hafidh -aljazeera

Türk hükümetini düşürmeye çalışan hasımları, Türk politik çevrelerinde “17 Aralık olayları” olarak bilinen hadiseler üzerinde hükümeti kavgaya çekmek istiyorlar. Türk insanına da “Araplar da bu savaşta bizimle aynı safta yer alıyorlar” demek istiyorlar. Arapların, yeterli düzeyde kültürel teması olmayıp içinde bulunduğu buhran döneminde Arap insanının görüşü sorulduğunda, okullar ve yetim yurtları inşa eden bir organizasyona mı, yoksa devleti ve ekonomiyi iyi idare eden ve en aşağı seviyelerden alarak büyük devletler düzeyine çıkaran bir rejime mi iltifat edeceğini Türk insanı bilemez. Seçim/halk oylaması, kesin surette ikinci seçenek lehine gelişmiştir. Bunun sebebi ise birinci seçeneğin zaten hâlihazırda mevcut bulunması; ikinci seçeneğin ise mevcut olmamasıdır. İkinci seçeneğin yokluğu da, sözü edilen rejimsizlik süresince devam edecek olan buhranların ortaya çıkmasının ve giderek ağırlaşmasının nedenidir.

Bir sebep de siyasal felaketlerle geçen ve coğrafyaya bağlı düşünüşün ötesine geçmesine neden olan bir on yılın ardından Arap insanının düşünce yapısında yaşanan dönüşümdür. Bu dönüşümün göstergelerinden biri, bölgesel başarıların yerel buhranlara çare olmaya davet edilmesi ve bizatihi kendisi muhalif davransa ve canı, namusu ve malı konusunda bu değerlere güven duymasa da -ki içinde bulunduğu krizin temel nedeni de budur- sahip olduğu değerlerle ahenk içinde olan bölgesel politik bir güç özlemi duyulmasıdır. Ortaya çıkan bu yenilikler, söz konusu değerlerin bölgedeki son temsilcisi olan, her sabah haberleri takip edilen ve önemli yönlerinin bir bölümünü de istikrarının oluşturduğu bir ülkenin siyasal rejiminin isabetli olduğunu gösteren pusulanın parçaları konumundadır.

Bunlar aynı anda hem kavramların hem de enstrümanların bölgesel bir modele dönüşmesidir ki Arap insanı, ulusal düşünce temeli lehine kültürel enstrümanlar yoluyla değil dış kaynaklı askerî bir yolla (I. Dünya Savaşı) ve ardından da himayesinin ortadan kalkmış veya kalkmakta olan ulus devletin üstlendiği kültürel kalıplar yoluyla söz konusu bölgesel modelin dışında tutulmuştur. Bunlar kavramlarla ilgili dönüşümdür. Enstrümanlarla ilgili dönüşüm ise iyileşme hali yaşayan bölgesel politik yapı ile aradaki köprülerin yeniden kurulması/restore edilmesi ve bu yapının, devletleri ellerinden gitmiş toplum kalıntılarının sürüklenip gitmesine mani bir çıpaya dönüştürülmesinde kendini göstermektedir. Her iki dönüşüm de doğal birer olay olup engelin ortadan kalkmasıyla meydana gelmelerine izin verilmiştir.

Arap insanının, nereden geldiğini ve bu noktaya nasıl ulaştığını görmek üzere bugün büyük bir iştahla evirip çevirdiği yakın geçmişe ait defterler; bölgesel zihniyetten ulusal zihniyete geçişin veya coğrafi büzülme yanında düşünsel büzülmenin kültürel bir sıkıntı/yara olduğunu haber vermektedir. Oysa hayat tecrübesi, bölgesel zihniyetin geri kazanılmasının veya zihinsel genişlemenin daha büyük bir zorluk olduğunu, tek bir nesille gerçekleşmeyecek bir emel olduğunu göstermektedir. Sosyal teoriler de bunu desteklemektedir. Fakat bu halin en kestirme yolu olan buhranlar ya da “kanaatlerin gerilemekte olduğu sosyal durum” yoluyla gerçekleştiğini görecektir. Bölgesel olarak sahnelenen durum budur. Hâlihazırdaki politik rejimiyle Türkiye’nin temsil etmekte olduğu şey de bu sahnenin kalbi ve nabzıdır. Başkaları bugün safları ilerletmek isterken Türkiye’nin politik rejimi, hayatiyetini bu dönemde geri kazanmıştır.

İlginçtir, Arap insanı, Arapların ve Türklerin ortak buhranlarda birbirlerine yönelik siyasal ve toplumsal davranışlarını anlatan, sağlıklarını geri kazanmalarını sağlayacak aygıtlardan söz eden stratejinin, verilen toplum içinde yol göstericilik görevini gerine getiren aydınların gözlerden nasıl gizlendiğini sorgulamaktadır. Meydana gelen çok sayıdaki yenilik, gündelik haberleri takip edenlerin gözlerinden nasıl saklanmaktadır? Arap insanı soruyor; hükümetin hasımlarının, kendilerine inanacak olan normal vatandaşa yöneltilmiş konuşmasında bu ayıplanmayacak mı?

Arap insanının sorgulamaları Türkiye dışında, Türk şehirlerinden ve Türk piyasalarından uzakta bir insanın hayal mahsulü sorgulamaları değildir. Türk toplumu; bugün fertleri aydınlardan, toplumun çeşitli kesimlerinden ve hükümete karşı savaşta başı çeken Fethullah Gülen Cemaati veya “Hizmet” olarak bilinen örgütün yandaşlarından ve sözün vicdanla kaynaşmasının ahlaki bir konu olduğu gerekçesiyle bir gazeteden diğerine intikal ettiklerini okurlarına duyuran parlak yazarlardan oluşan geniş çaplı edebi bir sisteme karşı bir düzen alış yaşamaktadır. Yeni Türk kamuoyunun hakiki doğumunu temsil eden bu yeni vaziyet alışın; yönetimdeki partiyle, herhangi bir dinle veya içinde Türk, Kürt ve Ermeni’nin yer aldığı etnik yapıyla hiçbir ilgisi yoktur. Bu bir protestodur. Söz konusu kamuoyunun ülkeye siyasal ve toplumsal anlamda büyüklük vakarı ile bugün fark edilir durumdaki ekonomik rahatlığı kazandıran siyasal rejimi tehdit eden politik bir bozulma olarak kabul edilen duruma karşı ahlaki bir protestosudur.

Yerel protesto; hükümet hasımlarının, “Hizmet”in sponsorluğunda “Arap-Türk Düşünürler Forumu” adı altında ve “İslamcıların Yönetim Tecrübesi” başlığıyla İstanbul’da yapılan bölgesel bir konferansa Arapları davet etmeleri suretiyle kavganın çerçevesini genişletmeleri sebebiyle bölgesel planda genişlemiş oldu. İslam hukukçusundan Arap resmi rejimlerinin eski bakanlarına kadar çeşitli unvanlara sahip misafirlerin en büyük paydası, Türk hükümetini yolsuzlukla itham etmek ve hükümetin düşürülmesine yönelik entelektüel bir söylemi formüle etmektir.

Konferansın yeri ve başlığı Arap çevrelerinde ani bir edebi provokasyona neden olmuştur. Arapların kendi ortamlarında konuşulan konulardan biri, İstanbul’daki havaalanından hareket ederek köprüleri, tünelleri, yerüstü, yeraltı ve sualtı demir yollarını, hastaneleri, Japon ve Güney Kore çocuklarının dahi bilmediği en modern dijital eğitim araçlarıyla donatılmış okulları, zengin ailelerin çocuklarından esinlenerek ihtiyaçlarını satın alabilmeleri için çocuklarına para kartları verilmiş olan fakir mahalleleri geçip katılımcıların bütün icraattan sorumlu hükümetin düşürülmesine çağrıda bulunacakları konferans merkezine ulaşacak olan katılımcılardan oluşan konvoydu… Şimdi bu, Arapların sorgulayacakları tutarlı bir davranış mı?

Sorguluyorlar: İslam tarihine hiçbir yolsuzluğun olmadığı bir siyasi dönem geçmiş midir? Beşeriyet tarihinde siyasî teori ile pratiğin birbirine uyduğu raşid dönem bunun tek istisnasıdır. Bazı dönemlerde sapmalar, istikamet üzere bulunmanın önüne geçip baskın duruma gelmiştir. Bununla birlikte Müslümanlar siyasi takvimlerinin tamamıyla övünürler. Tabii ki nazar-ı itibara alınacak olan, istisnalar değil sonuçlardır. Hem ayrıca nabız atışları devam eden capcanlı bir çevredeki yolsuzluğu konuşmak üzere yolsuzluk içindeki politik çevrelerden çıkıp gelmenin kendisi bizatihi yolsuzluk değil midir?

Türk insanının öz kardeşi olan Arap insanına şunu sorması hakkıdır: Bizim ülkemize, hükümetimizi kınamak üzere uçarak gelen bu insanlar kendi toplumlarında ne yapmışlardır? İçinden çıkıp geldikleri bozuk siyasî çevreleri düzeltmek adına ileri sürdükleri entelektüel tezleri nelerdir? Toplumları o insanları hangi özellikleriyle tanımaktadır? Uzmanlık alanları, görev tecrübeleri nedir ki bir devleti yönetmek kadar büyük ve girift bir mesele hakkında söz söyleme ehliyetini kendilerinde buluyorlar?

Hükümet hasımlarının Türk insanına yönelik mesajları; siyasal dünya haritasının kendi çıkarlarını koruyacak bölgesel bir rejimden yoksunluk, uluslararası blok yapılanmalar karşısında geri kalmışlık ve hatalarına rağmen coğrafi bütünlüğünü, şahsiyetini muhafaza etmiş olan geçmiş bölgesel rejimini –en ağır bedellerle faturasını kendisi ödediği halde- restore etmekten geri durmak gibi özelliklere sahip bölgesinde yeni ortaya çıkan bölgesel gerçeklerle çatışmaktadır. Bu mesaj, henüz boy verip güçlenmemiş olan bölgesel çimenlerin kalın topuklarla ezilmesidir; ilim adamlarına güven duyan, onları mutlak anlamda sözleri dinlenecek kişiler olarak gören Türk insanının aklına yönelik bir saldırıdır. Aynı zamanda bu mesaj, değerlerin ayaklar altına düşürüldüğü, savaşın bölgesel ana başlıklarının oluşturulduğu potaya katılacak hammadde olarak görülen Arap insanın duygularının da hiçe sayılması demektir.

Arap-Türk ortak entelektüel eşgüdümünün oluşturulması zor bir şey değildir. Uzun süreden beri gözlerden uzak olan olgu, insanların belirtilerini yaşadıkları bölgesel reel kültürün, değişimlere ayak uyduramayan, politik, bazen de akademik yönlendirme kültürüne baskın gelmesini temsil etmektedir. Bu değişim, bölgesel kişilik yönünde önemli bir değişim olup aynı zamanda bölgenin siyasal haritasının dünya üzerindeki yeni kültür haritasına katılması yolundaki erken bir işarettir.
Arap çevrelerinin bölgedeki son devletteki siyasal rejimin yanında saf tutmaları henüz ortaya çıkmamış siyasal haritaya kültürel anlamda tutunulması demektir. Buna mukabil bu saf tutuş, siyasal rejim için oldukça önemli bir olayı da temsil etmiştir ki, medya organlarının, bu kriz esnasında ortaya çıkan, çatışmayı farklı anlatımla besleyen ve kavganın kıvrımlarında ortaya çıkarak hükümetin bölgeden izole edilmesinde neredeyse başarılı olan stratejik derinlikle irtibatlı olmak amacıyla süratli bir şekilde Arapça ve İngilizce olarak gazete ve internet sitesi kurmaya yönelmeleri bu olayı yansıtmaktadır.
Sebeplerin saf tutması... Çağrışımları saf tutması…

17 Aralık sahnesi karşısında Arapların ve Türklerin saf tutmaları, sebeplere dayalı bir saf tutuş idi. Birkaç ay sonra yeniden bir saf düzeni alma ihtiyacı tekerrür etti. Bu kez aynı sahnenin çağrışımlarının karşısında…Bu sahne, Türk insanı için ülkeyi sayıları 60’a ulaşmış güçsüz koalisyon hükümetleri döneminden çıkarmış, bütün şekilleriyle kötürümlükten kurtarıp istikrarın her türünü tattırmış olan ve Türkiye tarihindeki ilk çoğunluk hükümetinin düşürülmesini hedefleyen bir sahneydi. Hasımları ise alternatifine sahip bulunmadıkları hükümete karşı darbe projeleri geliştiriyorlardı. Kavgada başı çeken örgütün oy oranı %4’ü geçmemektedir. Yani bu durumun tek bir anlamı vardır: Ülkenin yeninden koalisyon hükümetleri dönemine kayması, zayıflaması veya muhalif bölgesel projelere göre dağılması ve bölgedeki derin politik değişimlere uğraması…

Türk tarihçiler devlet teşkilatına sızma ve siyasal rejimi içten sarsma veya “Hizmet”in itham edilmekte olduğu “paralel devlet” olarak bilinen yöntemle Osmanlı Devleti’ni kemiren, en nihayetinde devletin çöküşüyle, siyaset, emniyet ve kültürel açıdan felaket sarsıntılarla sonuçlanan ve İttihat ve Terakki Cemiyeti ile temsil olunan gizli örgütler arasındaki benzerliklerden söz etmektedirler. Artık devlet elden gittikten sonra ortaya çıkan duruma karşı koymak, toplumun pusulasına yön vermeye çalışmak konusunda görüş sahibi kimselerin hiçbir güçleri olmaz. O anda sahneyi pragmatistler alırlar. Hâlihazırdaki siyasal rejimle oynamanın felaket düzeyi, dünkü sahneden daha aşağı değildir.

Arap insanı bu sahneyi bölgedeki son devletin siyasal rejiminin yıkımı olarak okumaktadır. Bu sahne bir öncekinden, yani Osmanlı bölgesel rejiminin çökmesinden ayırt edilmesi mümkün olmayan bu devlete indirilmiş son darbedir. Önceki seferde Araplar da, Türkler de hep birlikte geri kalmışlık olumsuzluğunu yaşadılar ve ulusçuluk temeli üzerinde yeni bir vaziyet alarak ulus devlet kurdular. Bugün geri adım atılacak ne toprak parçası var ne de altında yeniden saf tutulmaya imkân verecek hazır bir ideolojik sancak var.

Bu son devletin sarsılmasının çağrışımları yerel planda kalmayacaktır. Tehlikesi -her ne kadar faktörler farklı da olsa veya daha ileri düzeyde de olsa- İttihat ve Terakki’nin oluşturduğu çağrışımlara nazaran daha aşağı düzeyde olmayacaktır. Osmanlı Devleti kırıntılarının önünde kendini yeniden yapılandırma fırsatı vardı. Bu kırıntılar, yeni toplumlara kültürel şahsiyeti restore etme ve vatandaşlık kavramının ortaya çıkmasına imkân sağlayan ulus devletlere dönüştüler. Ama bu son devletin yıkılması, bölgesel mekanizmaların doğal yollardan iyileşmesini sağlayacak amillerden bölgeyi yoksun bırakacak, Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği bir süreye dek yeniden vaziyet alınmasını temin edecek enstrümanlardan da soyutlayacaktır.

Arap-Türk coğrafi bölgesi yeniden bölgesel bir evreye girmiştir. Bu evrenin çalışma alanını toplumlar; enstrümanlarını ise sivil toplum kuruluşları oluşturmaktadır. Hedefi ise rejimlerdeki çatlakların neden olduğu stratejik boşlukların telafi edilmesi, bölge toplumlarının sahip oldukları güç faktörleri, bölgesel ıslahın arka plandaki temeli sayılan bir kesimi üzerinde gerçekleştirilen siyasal, ekonomik ve toplumsal başarıların savunulması konusunda bilinçlendirilmesidir.

Hasımların kaybettikleri her bir turda anayasa, kanunlar ve yasalar hazır birer kılıç mesabesindeydi; hükümetin turu kendisiyle sonlandırdığı bir kılıç… İşaretler hasımların kültürel ve kadifemsi bir ortamdan uzak olarak bir sonraki çatışma alanına çekildiklerini göstermektedir. Çatışma, akılla yönetilen bir çatışma olma doğasından çıkıp el ve ayaklarla idare edilen bir çatışmaya doğru değişmektedir. Alanı tiyatro sahnesi olan çatışma olmaktan çıkıp yerel isyanın bölgesel isyanla buluştuğu sokakların çatışma alanı haline döndürüldüğü bir duruma gitmektedir.

Bu öyle bir çekişmedir ki hasmın akılsız olduğunu kabul etmek yeterli gelmez. En büyük icraatların üzerinden on yıl geçtikten sonra Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti, bölgesel kültüre yatırım yapma ve ilerideki kültür savaşlarının yumuşak hedefi haline gelen bölgedeki entelektüel akış halinin sağlanması ihtiyacı duydu. Ayrıca devletin yolsuzlukla suçlanan projeler karşısındaki gediklerini kapayacak olan ve son anın değerlendirilmesini sağlayacak kültürel bir kola muhtaçtır.
Arap-Türk ilişkileri kusursuz değildir. Ancak Müslümanın dürüstlüğü ile yönetimsel yeterliliği, birbirine kardeş kılan, sosyal tabaka ve etnik sınırları aşan ve toplumu kuşatan bir şemsiye görevi gören siyasal rejim, Arap insanının devletin yok olup gittiği, ıslah aygıtlarının kaybolduğu kendi çevresinde ihtiyaç duyduğu bir şeydir. İşte Arap insanıyla Türk hükümetinin hasımları arasındaki anlaşmazlık noktası burasıdır. Yüksek sesle şunları söylemek Arap insanının hakkıdır: Bölgesel devletin istikrarı yerel bir konu değildir. Eylemleriniz de bölge çıkarlarını oyuncak edemez.

Bir evi yangın yuttuğu zaman o evde oturanlar evin sağlam kalmış olan odasını evin restorasyonu için bir temel olarak kullanırlar. Ateşin sardığı bölgenin iyileşmesi, alevlerin, yangından kurtulmuş olan alanlara gitmesine engel olunmasından başlar.
 
Aljazeera'da yayımlanan bu makale Timetürk iiçin tercüme edilmiştir

Haber Ara