Dolar

32,4808

Euro

34,9341

Altın

2.434,45

Bist

9.716,77

Hizmet/Camia’nın tabanına bazı sorular

Bahadır Kurbanoğlu, 17 Aralık operasyonuyla başlayan Hükümet-Güler grubu arasında başlayan olaylar ve süreç üzerine ele aldığı makaleyi sizlerle paylaşıyoruz.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-01-11 22:40:30

Hizmet/Camia’nın tabanına bazı sorular

İşte Bahadır Kurbanoğlu`nun Haksözhaber`de ele aldığı makale

Bazı samimi soruların bizatihi ‘Hizmet’, ‘Camia’ ya da ‘Cemaat’e yıllardır gönül vermiş insanlar tarafından sorulup cevaplandırılmasının elzem olduğunu düşünmekteyiz.

Tozun dumana katıldığı bu süreçte, “Paralel Yapılanma”; “Paralel Devlet”; “Çete”; “Küresel Operasyon” gibi tartışmaların insan zihnini ve psikolojisini yoran boyuttaki tartışmalarına girmeden, bazı samimi soruların bizatihi ‘Hizmet’, ‘Camia’ ya da ‘Cemaat’e yıllardır gönül vermiş insanlar tarafından sorulup cevaplandırılmasının elzem olduğunu düşünmekteyiz.

Bu sorulara cevap bulmaktan kaçınıldığı sürece hem olan biteni doğru kavrama hem de gerçeklerle yüzleşmekten kaçınılacağı aşikârdır.

1- “Hakikat bizde. En iyisi, en doğrusu, en sahihi biziz özgüvenini hizmet ehline bahşeden nedir? Eğer Allah ise -haşa- O, hakikatin yegane kaynağıdır ve ancak o hakikati tek başına temsil edebilir. Bizler ise ictihad ederiz, tefekkür ederiz, fehmederiz, fikrederiz, akıl, vahiy ve tecrübeye dayanmaya çalışırız. Yok eğer bu özgüveni bahşeden insan ise, maazallah bu şirktir! Hakikatin tecellisini layusel/sorgusuz sualsiz tek bir insanda, onun şahsı manevisinde ve bilumum kerametlerinde görmek, vahye ve sünnetullaha aykırıdır; hatta helaka kadar götüren müsebbiplerdendir.

2- 8-9 yıla yayılmış “Erdoğan sevgi”si nasıl olup da kısa süre içerisinde “Erdoğan nefreti”ne dönüştü? Niçin seviyordunuz? Niçin nefret etmektesiniz? Buna sizler mi karar verdiniz yoksa sizlerin hayrını sizlerden daha fazla düşündüğüne inandığınız hikmetinden sual olunmayan akîl insanlar mı? Sevgi ya da nefret fark etmez, bu sevgi ve nefret ölçüsü doğru mu, ahlaki mi, ilkesel mi, vahye uygun mu?

3- Aynı şekilde, Türkçe Olimpiyatlarının kapanış gecesinde “Mavi Marmara şehitleri için” siyah kurdela taktırtan ve onları şehit olarak gören kalpleriniz nasıl bir anda ters istikamete seyir aldı. Komşularla, dostlar, arkadaşlar, Müslümanlarla selamı sabahı kesmeye kadar götüren ilkesellik(!) ve olayların arka planına tutulan hikmetinden sual olunmaz projeksiyonlar hakkında bugüne dek sağlıklı bir şekilde tefekkür edebildiğinizi düşünüyor musunuz?

4- “Beddua” konusu hakkında ne düşünüyorsunuz? “Ağabey” ve “üstadlarınız” çok şeyler söyledi, yazıp çizdi. Sizler “dini konuları yorumlamada biz yetkin değiliz” cevabıyla kendinize yönelik eleştirileri püskürttünüz. Belki vicdanlarınızda kendinizce makul bir mecraya oturttunuz. Peki bu bedduanın ülke insanı tarafından nasıl algılandığı hakkında hiç gözlemlerde bulundunuz mu? Ya da camianız dışındaki ilim ehlinin Vahyi mübinden yola çıkarak bu konuda yapmış oldukları açıklamalara hiç göz attınız mı?

5- “Biz” derken gerçekten dünya üzerindeki tüm Müslümanları mı kastediyorsunuz, yoksa dünya üzerindeki bütün “hizmet ehlini” mi? Cevabı vermekte acele etmezden evvel birkaç kez düşününüz!

6- Gazete ve dergilerinizi okurken, size yakın televizyon kanallarını izlerken, sahip olduğunuz vicdan gereği rahatsız olduğunuz hususlar olduğunda hiç eleştirme ihtiyacı hissettiniz mi? Yoksa bu hissiyatınızın köreldiğini düşünüyor musunuz? Cevap “evet” ise, sebepleri hakkındaki hükmü araştırdınız mı? Ölçüsüz bağlanma, adalet, kıst, denge, hikmet düzlemi hasara uğramış olabilir mi?

7- Takip ettiğiniz medya organlarında, özellikle Gezi olaylarından bu yana Erdoğan’ın “Tek Adam” olduğuna ilişkin eleştiriler sizleri tatmin etti mi? Ettiyse yine aynı soru: Hangi ölçü muvacehesinde? Mesela Hocaefendi’nin yazı ve konuşmalarının Zaman ve Samanyolu başta olmak üzere Camia’nın herhangi bir yayın organında eleştirilebilmesi mümkün müdür? Soruyu ileri götürelim: Hocaefendi eleştirilebilir mi? Cevap “hayır” ise, onu diğer insanlardan ayıran bu ölçüyü kim, hangi kriterlere göre koymuştur? “Evet” ise, buna küçük bir örnek gösterebilmek mümkün müdür?

8- Malumu olduğu vechiyle İslam istişare, şura ve icmayı temel ilkelerden sayar. Durum böyle iken dünya bir yana Hocaefendi/Hizmet bir yana gibi bir anlayışla, görüşlerini tüm beşeri görüşlerin üzerinde görme tavrı, hem onun açısından, hem de tüm hizmet ehli açısından yanlış ve zararlı değil midir? Dünya üzerindeki bunca müslümanın, mütefekkirin, ulemanın görüşleri ve hatta üzerinde icma ettikleri konular bir yana, bizim görüşlerimiz diğer yana tavrının sahihliğine İslam tarihinden ve vahyi mübinden delil getirebilmek mümkün müdür?

9- Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı gibi organlardan sadır olduğu, medyaya ve hizmetin “Abileri”nin görüşlerine yansıdığı üzere Erdoğan’ın 2011’den sonraki anti-demokratik tavır ve kararlarından ötürü kendisi eleştirilmekte; hatta bu eleştiriler “Milli Menfaatler”e zarar noktasına kadar götürülmektedir. Hizmet ehlinin bu süreçteki cevvaliyeti de bu hassasiyetlere bağlanmaktadır. Bu açıklamaların inandırıcılığı üzerinde hiç düşündünüz mü? Saldırı alanlarının gayrı milli sonuçlar doğurması hakkında hiç şüpheleriniz oluştu mu? Halkbank, “Hedef 2023” projeleri vb.’nin hedef alınması acaba sadece Erdoğan taraftarlarının “algı operasyonu” olarak görülebilir mi?

10- Hizmet bu kavgadan galip çıktığında bile, nelerin kaybedilmiş olacağı hakkında hiç düşündünüz mü? Haklı haksız bir yana, bu kavganın ülkeye verdiği zarar hakkında hesaba girişmeyi düşündünüz mü? Erdoğan’ın bu ülkeye -tek başına- ciddi manada zarar verdiğini düşünenler, son süreçte Cemaat’in verdiği ve kimlerin hanelerine yazıldığı çok açık olan zararların düzeyini hesaplayabilmekte midirler?

11- Daha önce hiçbir camiaya, partiye, lidere, çevreye gösterilmeyen bu öfkenin normal ve kontrollü olduğunu, haklı ve adil bir çerçeveye oturduğunu gerçekten düşünüyor musunuz? Yoksa sadece hocaefendi kızmışsa yine bir hikmeti mi vardır? Bugüne dek hocaefendinin neden George W. Bush’a, Ariel Şaron’a, -hadi onlardan çekinildi diyelim- Budist çetelere iki çift sözü, geçtik bedduayı bir sitemini, serzenişini, -yine geçtik İslami literatürü- İnsan hakları bağlamında bir sigaya çekişine rastlamalı değil miydik? Mesela sizler dünya Müslümanlarına ve diğer halklara zulmedildiğinde birer mümin olarak “mazlumların ahına kim yetişecek” mi diyorsunuz yoksa teenni ve tedbir dairesinde sadece “biz intikamımızı sevgi ve merhamet içre yıllara yayılan çalışmalarımızla alacağız” mı? İkincisiyse eğer, ağabey ve üstadlarınıza Erdoğan’a neden aynı tahammülü göstermedikleri, onun hışmı ve zararına uğramamak için tedbir ve suhulet politikasını aynen sürdürmediklerini sordunuz mu?

12- Yani Erdoğan’a da sabredilse olmaz mıydı? Seçim kaybetmesi beklense, ya da ameliyat masasından bir daha kalkamayacağı günlere bırakılsaydı beklentiler, geçmiş 40 yılla karşılaştırıldığında daha tutarlı olmaz mıydı?

13- Ağabeyleriniz, üstadlarınız, mütefekkirleriniz İslamcılık ile aralarına mesafe koymuş olabilirler; hiç kimseyi bir düşünce ya da akımı kabullenmeye zorlayamazsınız. Eleştirirler, yerden yere vururlar, öldüğünü ilan edip, kitleleri cenaze namazına davet edebilirler. Hele ki elde medya gücü var ise, bunu gür bir seda ile gerçekleştirebilirler. Ancak buna karşıtlık “Dindar Nesil-Altın Nesil”; “Ümmet-Biz”; “İslam Coğrafyası-Türkiye”; “Birinci Lig-İkinci Lig”; “Reel Politik-Ütopyacılık” vb. tüm İslam dünyasına haddini bildirircesine ve dahi pusuda bekleyenleri harekete geçirircesine gerçekleşmekte ise, burada sizlerin de üzerine sorumluluklar düşmekte değil mi? Düşündüğünüzden tembellik edip düşünmediğinizden, yaptığınızdan yapmadığınızdan, farkındalık içinde olduğunuzdan geçiştirdiklerinizden, ve adeta “Bizim ümmiler üzerinde bir sorumluluğumuz yoktur” emareli davranışlardan Müslümanlar olarak kaçınmamız ve gidişatı doğru okuma çabası içerisinde olmamız gerekmez mi?

14- Suçu, vebali, sorumluluğu sadece “karşı taraf”a yıkmak belki “nefsimizi temize çıkarmaya” yarayabilir. Ama “karşı taraf”a kimleri, hangi kesimleri, hatta hangi geniş kitleleri/yığınları koyduğumuzun farkında değilsek eğer, bugünlerden geçen Türkiye ve başındaki hükümet için neden tüm dünya Müslümanlarının duaya durduğunu da anlayamayız, kendi kendimizi “ötekileştirmiş” oluruz.

15- Kendinize soracağınız son soru bu olsun: Neden tüm dünya Müslümanlarının duaya durdukları bir zamanda bizler aynı hedefe dönük bedduaları sahiplenmek zorunda kaldık! Birçok sorunun düğümü burada.

Bahadır Kurbanoğlu / HAKSÖZ-HABER

Haber Ara