Dolar

32,2449

Euro

34,6713

Altın

2.403,96

Bist

10.247,75

İslamcılığın yeniden inşası

Eskiden çay ocaklarında dünya meselelerine kafa yoran aydınlarımız bugün köşelerinde İslamcılık kaldı mı bitti mi tartışmasını yapıyor. Görülen o ki tartışma daha da büyüyecek.

13 Yıl Önce Güncellendi

2012-08-12 04:37:16

İslamcılığın yeniden inşası

AKİF KURUÇAY:


Eskiden çay ocaklarında dünya meselelerine kafa yoran aydınlarımız bugün köşelerinde İslamcılık kaldı mı bitti mi tartışmasını yapıyor. Görülen o ki tartışma daha da büyüyecek. Önce mahalle içinde başlayan tartışma yavaş yavaş mahalle dışına taşmaya başladı bile. Tabi bir de tartışmanın seyrine göre lafa girmeyi bekleyen 'aydın'lar var.

Biz de Ali Bulaç ile Mümtazer Türköne'nin fitillediği İslamcılık tartışmasında hem bugüne kadar neler konuşulduğuna göz attık hem de henüz tartışmaya girmemiş isimlere İslamcılık konusunu sorduk. Bakalım bu tartışma bizi nereye götürecek

Cumhuriyet'ten sonra ortaya atılan İslamcılık anlayışı bugün bambaşka bir boyutta yeniden tartışmaya açıldı. İran devriminin ardından ülkemizde hızla yükselen değerlerden biri olan İslamcılık 90'lı yılların ortalarına kadar tabiri caiz ise 'altın çağı'nı yaşadı. 70'li yılların aksine 80'lerden sonra fikir tartışmaları, muhalif duruş İslamcılık üzerinden yürütüldü. Edebiyat, şiir, fikir yazıları 'İslamcılık' kanalından daha güçlü beslenmeye başladı.

Sadece fikri ve edebi anlamda değil sosyal yaşantı üzerinde de kendinden söz ettirdi. Siyasi söylemlerin ana malzemesi 'din' üzerinden başarılı bir şekilde yürütüldü. Ta ki 28 Şubat sürecine kadar. 28 Şubat süreciyle birlikte önce 'siyasi dil' ardından da sosyal yaşantıda 'islamcılık' dışarıya doğru evrilmeye başladı. AK Parti dönemiyle birlikte eski 'İslamcı'lar merkezde yerini alırken, siyasi dil de bambaşka bir hal aldı.

Peki İslamcılık bitti mi yoksa yeni bir dil ve görüntü altında hala varlığını koruyor mu? Değişim mi yaşanıyor yoksa bir bitiş mi? İşte bu tartışmayı fitilleyen ilk isim İslamcılık denince akla gelen birkaç isim arasında yer alan Ali Bulaç'tı. Bulaç, Zaman gazetesindeki köşesinde ard arda yazdığı İslamcılık yazılarıyla bugün iktidarın da gücüyle İslamcılığın farklı bir dili olduğunu ortaya attı.

Doktorasını "İslamcılık" üzerine yapmış olan yazar Mümtaz'er Türköne bu yazılara hemen tepki gösterdi. Çünkü Türköne'ye göre İslamcılık ömrünü çoktan tamamladı. 2000'li yıllarda İslamcılıktan söz etmek çok da mümkün değildi. Yani tabir-i caizse islamcılığın ruhuna 'fatiha' okumanın vakti gelmiş geçiyordu bile.

Bu tartışma için gerçekten geç mi kalındı bilinmez ama tartışmaya her geçen gün yeni bir isimlerin katılması gösteriyor ki 'İslamcılık' konusu daha uzun süre tartışılacak. Önce mahalle içinde başlayan tartışma farklı çevrelerin de yorumlarıyla önümüzdeki günlerde daha da büyüyeceğe benziyor.

Şimdilik tartışma kadının giyim kuşamından, sosyal yaşantıdaki değişiklikten başlayıp İslamcılık nedir, kimlere İslamcı denilir gibi sorular çerçevesinde ilerliyor. Hatta böyle bir tartışmanın gerekli olup olmadığını düşünenler bile var. Ama her geçen gün yeni yeni isimlerin katılımı ve bu konuyu tartışmaktan duydukları memnuniyeti sık sık dile getiren isimleri okuduğumuzda görüyoruz ki bu tartışma çok farklı bir kıvama ulaşacak. Zaten bu konuda henüz söz söylemeyi tercih etmeyen İsmail Kara, Dücane Cündioğlu gibi isimlerin de şimdilik izlemekle yetinmeleri bu yüzden.

Ali Bulaç ve Mümtazer Türköne'nin başlattığı tartışmaya Etyen Mahçupyan, Ömer Lekesiz, Yasin Aktay, Yusuf Kaplan, Lütfi Bergen, Sibel Eraslan, Cihan Aktaş, Nihal Bengisu Karaca, Mehmet Ocaktan, İbrahim Kiras, Mustafa Akyol, Özlem Albayrak, Murat Güzel gibi isimler girdi. Takip edemeyenler için biz de hem bugüne kadar yazılan yazılarda neler konuşulduğuna kulak verdik hem de hala tartışmaya girmeyen isimlere İslamcılık tartışmasının neresinde durduklarını sorduk. Öncelikle tartışmanın seyrine bakalım:

ESKİ İSLAMCILARI KIRPIP POLİTİKACI YAPIYORLAR

Tartışmanın işaret fişeği başta da dediğimiz gibi Ali Bulaç'ın İslamcılığın seyrinden bahsettiği köşe yazısı oldu. Bulaç İslamcılığı 3 nesle ayırdı ve İslamcılığın 1850'li yıllarda tarih sahnesine çıktığını ifade etti. Ali Bulaç'ın kronolojik tasnifine göre birinci nesil İslamcılık 1850-1924; ikinci nesil İslamcılık 1950-2000; üçüncü nesil İslamcılık 21. yüzyılın ilk yıllarıyla başlayıp halen sürüyor. Sonraki yazısında ise İslamcılığın tanımını yaptı ve "Kitabın bir bölümüne inanıp bir bölümünü inkar etmeyi' göze alamayan her Müslüman bittabi ve bizzarure İslamcıdır" diyerek tartışma içinde yeni bir tartışma konusunu ortaya koydu.

Doktora tezinin 'İslamcılık' üzerine yapan Mümtaz'er Türköne ise İslamcıların Türkiye'yi ve devleti, devletinse İslamcıları değiştirdiğini söyleyip İslamcılığın ideolojik olarak çöktüğünü iddia etti. Bulaç'ın "Her Müslüman bizzarure İslâmcıdır" hükmüne karşı "Müslüman" sıfatının neden İslâmcılara yetmediğini soran Türköne, "Eski İslâmcıları kırpıp kırpıp politikacı yapıyorlar. Bu arada İslâmcılık politikada yukarılara tırmanmak için kullanılmış ve işi bitmiş bir uçan halı olarak, özenle çerçevelenip duvara asılıyor. Ali Bulaç, aksi görüşte ama müzeye kaldırılmış bir obje olarak yeterli saygıyı görüyor." dedi.

LAİKLİK ŞARABI İÇİP İSLAMCI DÖVMEYE ÇIKMAK


Bu konuda bir yazı yazan Etyen Mahcupyan Türkiye'de daha fazla kişi kendisini 'dindar' olarak tanımlasa da, aslında yaşanan temel dinamiğin sekülerleşme yönünde olduğunu ve Müslümanların önemli bir yüzdesinin kendi hayatlarını dinin gereklerine adapte etmenin değil, dinin gereklerini kendi hayatlarına uydurmanın peşinde olduklarını yazdı.

Tartışmaya Yasin Aktay, Türköne'nin İslamcılığı kabul etmediğini ama Bulaç'ın gösterdiği 'İslamcılık' anlayışını benimsediğini söyleyerek katıldı. Aktay, Bulaç'ın her Müslümanın bizzarure İslamcı olduğu önermesini doğru buluyor ve Türköne'ye "Müslümanın Müslümandan başka bir isminin veya vasfının olamayacağı hükmünü nerden çıkarıyorsunuz?" diye soruyor.

Tartışmaya dahil olan bir diğer isim Ömer Lekesiz İslamcılığa ömür biçilmesine kızarak "İslamcılığa üç vakte kadar ömür biçen bilimsel falcıların hali içki içirilince dağa kurt aramaya çıkan keçinin hali gibidir. Onlar da vaki tepkileriyle laiklik şarabını içip İslamcı dövmeye çıkmaktan başka bir şey yapmış olmuyorlar." diye sert çıktı. Lekesiz tartışmaya giren liberallerin Bulaç tarafından İslamcılık planında dillendirilen meselelerin üzerine bir helva karıcının gayret ve iştahıyla balıklamasına atlamalarını, aslında kendi varlıkları için karılmış helvanın üç vakte kadar yenmesini önlemeye çalışmak olarak değerlendiriyor.

İSLAMCILIK DEĞİL POPÜLER İSLAMCILIK

Yusuf Kaplan, İslâmcılığın en büyük zaafının, siyasî bir ideoloji olarak takdim edilmesi ama bunun Müslüman toplumlarda, yaygın olarak, sorgusuz sualsiz kabullenilmesi olduğunu yazdı. İslâmcılığın, siyasî bir ideoloji değil, topyekûn bir varoluş yolculuğu olduğunu ifade eden Kaplan, "Eğer İslâmcılık biterse, Türkiye biter. Eğer İslâmcılık biterse, Kürt meselesi hiçbir zaman bitmez; üstelik de yeni 'Kürt' meseleleri zuhur eder.

Eğer İslâmcılık biterse, medeniyet fikri de, evrensellik fikri de biter. Eğer İslâmcılık biterse, ufkumuz kararır, umutlarımız söner, geleceğimiz suya düşer." diyor.

Tartışmaya bu noktada Star Gazetesi yazarları İbrahim Kiras ve Mehmet Ocaktan katıldı. İslamcılığın 1924'te bittiğini iddia eden İbrahim Kiras, günümüzde "İslamcı" adlandırması yapılan ve "kimliğin muhafazası" temelinde şekillenen ama özellikle "öze dönüş" fikrine mesafeli duran birtakım toplumsal eğilimlere "Popüler İslamcılık" demeyi tercih ettiğini yazdı. Star gazetesinden Mehmet Ocak'tan ise " Türkiye'de askeri vesayet devam etseydi, Ergenekon yapılanması yargı önüne çıkarılmasaydı, faili meçhuller devam etseydi Ali Bulaç çok daha mutlu olacaktı." sözleriyle Ali Bulaç'a yüklendi.

İSLAMCIDAN UMUT KESİLMEZ

Sibel Eraslan ise Star Gazetesi'ndeki "Şimdi, kim İslamcı değil?" başlıklı yazısında, "Niçin Müslümanım demekle yetinmiyorsunuz da İslamcı gibi bir laf çıkarıyorsunuz?" şeklindeki eleştiriye başından geçen şu çarpıcı hadiseyle yanıt veriyor. Eraslan: 1996'da katıldığı Uluslararası Diyaloglar Enstitüsü'nün Hollanda ve Ürdün'deki oturumlarında ben de benzeri itirazlar getirince Margot Bedran işi şöyle kolaylaştırmıştı; "Sizin Demirel'iniz de Müslüman'dır örneğin, ama onun Erbakan'la bir farkı var, bunu ayırt etmek için böyle şeyler söylüyoruz..." Cihan Aktaş da Lekesiz'in İslamcılık için kullandığı küllerinden yeniden doğan simurg metaforuna şu cümlelerle katkıda bulunuyor:

"İslamcılık dönemsel bir refleks; bir gelir, bir gider ve muhafazakârlaşan, donuklaşan İslam algılarını hayattan gelen sesleri dikkate alarak Kur'an ahkâmıyla sorgulayıp tazelemeye çalışır." Tartışmaya yeni katkıda bulunan Özlem Albayrak ise İslamcılığın dinden arındırılmış Batı medeniyetinin, "İslam toplumları geri bırakmaktadır" tezine karşı verilmiş bir refleks olduğunu ve bu refleksin Batı'nın dili, kavramları, dünyayı algılama biçimi ve yöntemiyle verildiğini yazdı.

Sonucun ise sekülerleşmede zıddına benzeme olarak ortaya çıktığını iddia etti. Nihal Bengisu Karaca da alakasız isimlerin İslamcılık ölüyor sevinçlerine anlam veremedi. İslamcı değilim dindarım ifadesindeki dindar sözcüğünün apolitikliğe işaret ettiğini söyleyen Karaca İslamcı'dan ümit kesilmez, dahası hakkı hiç yenmez. Şimdilik uyku modunda" dedi.

ÖZELEŞTİRİMİZİ YAPALIM

Peki bu tartışmalara sessiz kalmayan diğer isimler ne diyor? Bazıları İslamcılığın ölümünü ilan ederken, bazıları öze dönmekle sorunun çözüleceğini, bazıları ise herhangi bir sorun olmadığını söylüyor. Fakat İslamcılık cephesinde de her şeyin dört başı mamur olduğunu söylemek de imkânsız. Evvelemirde kavram etrafında başlayan ve sürmekte olan tartışmanın odağına yerleşen bütün soruların cevaplanması; Ali Bulaç'ın mensubu olduğu ikinci kuşak adına gündeme getirdiği özeleştirilerin İslamcılığın ölümüne, "Hayır, ölmedi yaşıyor" diye yanıt verecek kimseler ve hususen üçüncü kuşak genç İslamcılarca kritik edilmesi gerekiyor.

Zira yeni coğrafyada da İslamcılığı donuk bir ideoloji olmaktan ayıran, ona bir hareket kazandıran hayati vasıfları, "muhalif ve (öz)eleştirel" tavrı olacaktır.

İslam, başka kaba sığmaz

ABDURRAHMAN ARSLAN:


"Kişisel olarak en başta Türkiyedeki İslamcılığın iki döneme ayırıyorum. Bu ayrımda kullandığım ölçü "bilgi" ve "toplumsal önderlik" meselesidir. Bu dönemlerden biri başlangıçtan 1960'lara kadar olan devredir. Bu zaman içinde islamcılık bilgi düzeyinde islamın ilim geleneği ve toplumsal önderlik meselesinde bu geleneğin temsilcisi olan "Alim"in öncülüğüne her şeye rağmen sadık kalmaya çalışmıştır. Diğer ikinci devre ise 1960 sonrasından günümüze gelenidir.

Bu devreyi öncekinden ayıran, İslami bilgi ve zihnin pozitivist bilginin egemenliği altına girmesi ve toplumsal önderliğin de entellektüellerin, bilhassa mühendislerin ele geçirmesidir.

Bu haliyle sayın Ali Bulaç'ın yaptığı dönemleştirmeye katılamıyorum.Öte yandan İslamcılığı, sayın Türköne'yle ilgili olarak, ideolojiye benzetmek mümkün olabildiği gibi, ona bir son biçmekte mümkündür. Ancak bir şartla, bu şartta İslamcılığı nasıl tanımladığımızla ilgilidir.

Bunun yanında ideoloji kavramının müphem içeriği ve neredeyse seksenin üzerinde yapılmış ayrı tanıma sahip olduğu dgöz önüne alındığında islamcılığa bir son biçmek mümkün görünmüyor. Aksi durum müslümanları modern dünyaya teslim olmaya çağırmak demek olur. İslamcılık bilindiği gibi "harici"olan bir "duruma" karşı girişilmiş bir "nefsi müdafaa" hali olarak ortaya çıkmıştı. Kanımca bugün islamcılığı var eden şartlar ortadan kalkmadı, ama ciddi bir dönüşümden geçti. İslamcılğın bu dönüşen şartlar karşısında yeniden inşa edilmesi gerektiğine inanıyorum.

NEFSİ MÜDAFACILIKTIR

İslamcılık harici olan bir duruma yani modern duruma karşı girişilmiş bir "nefsi müdafaa" hali olarak ortaya çıktı. İslamcılık bu harici durum karşısında müslümanın aldığı tavır ve takındığı tutumdur. Bu anlam çerçevesi içinde İslamcı olmayan bir müslümandan söz etmek kanımca mümkün olmaz.Bunun neticesinde de İslamcılık bir tercih olmaktan çıkar. Kanımca islamcılığı müthiş şekilde cazip hale getiren, fakat aynı zamanda da onu en büyük zaafını teşkil eden şey, siyasete en ön sırada yer vermesidir.

Yani iktidara yaptığı sürekli vurgu ve taleptir. Öncelik anlamında başlangıçta İslamcılığın böyle bir meselesi olduğu söylenemez. İslamcılığı kısmen de olsa tanımlamaya, ama yanı zamanda da onda ciddi şekilde hedef sapmasına sebep olan bir hususun kanımaca en önemli sebebi Hilafet'in ilgası olmuştur. Hilafetin kaldırılmasıyla beraber kendilerini açıkta kalmış hisseden müslümanlar için bu defa devlet ve siyaset öncelikli mesele halini almıştır. İslam inanç olarak da, hayat tarzı olarak ta, siyaset olarak da kendi kabının haricindeki başka bir kaba sığmaz.

İslamcılık çok şey öğretti

CİHAN AKTAŞ

"İslamcılığı, Müslümanların hayat tarzları ve tefekkürleri etrafında dini kaynaklara ve kavramlara başvurmak suretiyle yaşadıkları mekan ve zamana özgü açıklamalar ve eleştiriler öne süren dönemsel bir refleks olarak anlıyorum. Tabii bu refleks yine de biriktirilmiş sorulara ve makul açıklamalara sahip. O nedenle de açıklamaların ve eleştirilerin tamamlanmasını takip eden bir geri çekilme yaşanması anlaşılır geliyor bana.

Yenilgiden söz edebileceğimize ise emin değilim, çünkü İslamcılık Türkiye toplumuna çok şey öğretti, Müslümanları olduğu kadar laik çevreleri de etkiledi. AKP'nin üstlendiği Türkiye'yi toparlama vazifesi, iktidar tarafından dönüştürülme işlemine açıklığı oranında elbette sorunlu. Uludere'den tutun sicilinde işkence yazan emniyet görevlilerinin atamalarına varıncaya kadar belirginleşen hatalar, referansları İslam'la açıklanamayacak, Türkiye'ye özgü devlet refleksi diyebileceğimiz tutum ve kabullerle ilişkili diye düşünüyorum.

Tabii İslamcılık salt AKP icraatlarıyla da sınırlandırılamaz

Tartışma henüz kıvama eremedi


NECDET SUBAŞI:


İslamcılık, teolojiden sosyolojiye, nostaljiden ütopyaya hemen her alana sarkan bir çeşitlilikte tartışılmaya devam ediyor. Ali Bulaç'la başlayıp Mümtazer Türköne'yle ilerleyerek derinleşen tartışma aslında Türkiye'nin son iki yüzyıllık politik ve dinsel serencamının belli başlı merhalelerini özetliyor.

Tartışma henüz kıvamına ermiş sayılmaz. İslamcılık tartışmalarının bugün çoğunluğu akademisyen ve yazarlardan oluşan katılımcılarının ortaya koyduğu hissiyat, alanın gerçek sahip ya da muhataplarıyla buluşmayı başarmış değil. Tartışma müzakere tadında devam etse de sürecin gerçek bileşenleriyle, temsil ve paydaşlarıyla gerekli buluşmayı sağlamaktan hala uzak.

Oysaki İslamcılık tartışmalarını bir pehlivan tefrikasına dönüştürmeme söz konusu aktörlerin tartışmaya dahil edilmeleriyle ancak mümkün olabilir. Bizde esaslı bir tartışma adabının mesela İslamcılık gibi yer yer yol ayrımı noktasına varan temel ve derin konularda bile işlemediğini görmek acı verici.

Haber Ara