Dolar

32,4375

Euro

34,7411

Altın

2.439,70

Bist

9.915,62

Nasıl profiterol olunur?

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-05-06 13:01:04

Nasıl profiterol olunur?

Doğduk.

Fıtri kaynaklarımıza ek olarak doğumdan ölüme kadar şemalar (kavram kümeleri) kurarak yaşıyoruz.

Şematik sistemi iki parçada ele alalım. Birincisi bireysel kazanım, diğeri çevresel kazanım. Yine hatırlatmamız gerekir ki doğumdan ölene kadar bireysel kazanımlarımızı şekillendirirken çevre tarafından etkileniyoruz.

Dışarıdan bakıldığında birinci kazanımda aktifken diğerinde pasif gözüküyorsunuz.

Birincisinde kaptan olarak tahkik ediyor karşılaştığınız mevzuları süzgeçten geçiriyor ona göre kabul ediyor ya da etmiyorsunuz. İkincisinde size ne yapmanız gerektiği anlatılıyor. Karşı tarafın çizdiği koordinatlarda uçuyor ya da geminizi yüzdürüyorsunuz.

Modern akıl bu iki sistemden birini tercih etmenizi istiyor. İlk bakışta birinci sistemin daha makul olduğuna kanaat getirmiş olabilirsiniz. Kendi fikir hayatınızın patronu olmak, neye inanıp neye inanmayacağınızı sizin belirlediğiniz hayat, egonuzu besleyebilir. Fakat ego doyar mı?

İnsanoğlu kurduğu şemaların aksine bir olay/bilgi/tecrübe ile karşılaştığı zaman sakin olup “Tamam, ne yapalım. Bunu da yeni öğrendik” demiyor. Bir nevi denge sıkıntısı yaşıyor. Bahsi geçen “yeni”yi sindirmek için zaman gerekiyor. Bu zaman içinde insan savunmasız kalıyor. Savunmasız kalması elbette bağışıklık sistemi ile ilgili değil. Fikri dünyası ile yaşamını koordine eden insan yeni şemaya adapte olma esnasında fikir ile yaşam arasında irtifa kaybı yaşıyor, türbülansa girebiliyor.

Bu izaha yukarıdan baktığınızda seküler tavrın sizi yalnızlığa ittiğini görürsünüz. Fikir dünyanızı idare etme iradesi elinizde ama yalnızsınız. Tek başınıza yol bulmaya çalışıyorsunuz. Oysaki iki sistemi beraber işleten insanlar cemaat olup ayakları kaymadan kaybettikleri güzergâhı tekrar bulabiliyor. Birinci sistemi tek başına işleten insanın kafası karışıyor. Çözüm ararken daha da düğümleniyor. Fakat ikinci sistem ile beraber yürüyenlerin kafa karışıklığı “kontrollü” gerçekleşiyor. Düğüm olmadan çözülüyorsunuz. Düğüm olan çözülme işleminde başkalarına “dolanırken” düğüm olmadan çözülen başkasının ipine bağlanarak cemaat oluyor. Safa geliyor, saflaşıyor.

 “Çevre” dediğimiz şey teslim olacağınız bir sistem değil “ahlâk” kazanacağınız bir alan oluyor. Çünkü ahlâkı okuyarak ya da kendi zihinsel çabamız ile kazanamıyoruz. Ahlâk görerek öğreniliyor. Okurken hayret ettiğimiz birçok ahlaki meziyetin uygulanabilirliğini görmeden kavrayamıyoruz. Buradan anlıyoruz ki çevre sosyalleşmek değil birinci sistemin abdest alması gereken bir musluktur.

Musluk nerede?

Dostlar su var hem temiz hem temizleyici su var onunla abdest almak yasak. O yüzden muslukların nerede bulunduğunu ve hangi musluğun kullanılması gerektiğini dinimiz İslâm “Salih insan” kavramıyla bize yol gösteriyor. Salih insan ve onların bulunduğu mekânlardaki musluklar birinci sistemin abdest alarak ahlâk kazanmasını sağlayacaktır.

Peki, sular kesikse vaziyet ne olur?

1- Tevhid ahlâkından mahrum kalırız. Senin sistemine uymayan/örtüşmeyen Müslümanlar Müslüman olur ama “akıbetleri problemli” olur. Senin delille ortaya koyduğun mevzuyu kabul etmeyenler “uydurmuş olur”. Sorsak bir olalım dersin ama sen konuşunca uydurmuşlar ve siz olarak ayrılırsınız.

2- İbadet ahlâkından mahrum kalırız. Kulluğunu yapmadığın dinin vaizi olursun. Nutuk atarsın. Görüldüğünü, izlendiğini unutur gördüklerine tabi olursun. Kalp gözüne bilgi kaçar. Kör olursun. Kafa gözüyle idare edeyim derken nefsin tarafından idare edilirsin. Nefsini tezkiye etmek yerine başka nefislerde dolaşır kendi nefsine yabancı kalırsın. Senin meşgul olman Sünneti terk etmen için gerekli bir neden olur. Çünkü o sırada dinimizi kurtarıyorsundur! Yaşayarak tebliği olan İslâm'ın konuşarak anlaşılmasını beklersin. Çok beklersin!

3- Eleştiri ahlâkından mahrum kalırsın. Ön yargılarının mahkûmu olursun. Hüküm verirsin. Her hükmünde haklı olmanın ispatı ile boğulursun. Bu bir süre sonra mesleğin olur. Kınadığın başına gelmeden ölmeyeceğini unutursun.

4- Çalışma ahlâkından mahrum kalırsın. İş yapamazsın. Üretmek yerine tüketmeye konsantre olursun. Müslüman kardeşlerinin emeğinden gündem devşirirsin. Mezara kadar oyalanırsın.

5- İlim ahlâkından mahrum kalırsın. Bilginin ahlâk ibriği ile yıkandıktan sonra ilim olacağını unutursun. Doğru olanı alalım, yanlışı bırakalım hezeyanıyla kudemanın itibar katili olursun. Senin imajın onların itibarıyla yükselir. Ama bilmezsin ki onların itibarı dindi. İtibarlarını sömürerek devşirdiğin imaj ile dini sömürdüğünü unutursun. Rivayetler İslâm için engel, dersin. Kur'an'ın aracısız anlaşılacağını izah edersin. Ama bir buçuk saat tefsir dersi yaparsın.

6- Siyaset ahlâkından mahrum kalırsın. İslâm'da siyaset var diye adrenalin dolu konuşmalar ile üfürürsün. Siyaset dedikodu önünde paravan şirket olur. İslâm'da siyaset vardı ama “senin” siyasetin dinin olmuş olur.
Hâsılı kelâm: Kendi kendine yettiğini sanırsın. Çevre/mürşit/tarikat beni Allah'tan alıkoyuyor diyerek “özgür” olduğunu düşünürsün. Fakat aslında züccaciyeye giren fil hassasiyeti ile  “serbest” kalırsın.

Bir kısaltma var: “Prof.”

Kimine profesör kimine profiterol.

Müslümanların tarihi yanında ömrün kısacık.

Kısacık  ömrün Müslümanların tarihine yazıldığında ne anlaşılacak düşün. Ya profesörsün ya da profiterol.

Birinin ürünü ilim ve insanlığın ruh azığı. Diğeri mide azığı.

Yersen…

Haber Ara