Dolar

32,4375

Euro

34,7411

Altın

2.439,70

Bist

9.915,62

Dün Taşnak Partisi ve mebusları ve bugün PKK ve vekilleri

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-10-20 10:03:50

Dün Taşnak Partisi ve mebusları ve bugün PKK ve vekilleri

İster buna tarihin tekerrürü deyin, ister insanın tercihi, sonuç aynıdır. Yani, üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin ve kullanılan araçlar ne kadar değişirse değişsin, insanların söylem ve eylemleri genelde birbirinin zıddı olan iki ana mecrada seyretmektedir. İnsanlar bunu tarihin tekrarı gibi görür, ama buna insanın tercihi de diyebiliriz. Örneğin, bir şahıs başka bir şahsın söylem veya eylemlerinin aynısını yapıyorsa, bu bir tekrar değil, bir tercihtir. Çünkü tekrar sadece aynı kişi tarafından ve birden fazla yapılan eylemlerdir. Bu tercihlere “tarihin tekerrürü” denmesinin nedeni, daha önce yaşananlarla aynı olmaları, onlarla örtüşmeleridir.

Taşnak Partisi ve mebusları ile PKK ve vekillerini birbiriyle karşılaştırmamızın nedeni de budur. Çünkü üzerinden yüz küsur yıl geçmiş olmasına rağmen her ikisinin de bazı söylem ve eylemleri aynıdır. Aynı söylem ve eylemlerin –her zaman olmasa bile genelde- aynı sonuçlar doğurduğunu da yine tarihteki ve günümüzdeki örneklerden anlıyoruz.

Nasıl ki dün Taşnak Partisi kendi halkının refahını, huzurunu, güvenini ve barış içinde yaşamasını sağlamak adına büyük güçlerle olup onlardan medet umduysa ve onların safında savaşa girdiyse, bugün PKK aynısını yapmaktadır. Hatta PKK'da fazlası da var. Şöyle ki, sosyalist Taşnak Partisi Ermenilerin dinine karışmazken, sosyalist PKK en büyük ve aynı zamanda çok yönlü savaşı Kürtlerin dini olan İslam'a karşı vermektedir.

“Millet-i Sadıka” olarak da tanımlanan Ermenilerin bağımsızlık talebinde bulunmaları XIX. Yüzyıldadır. Bu talebi haklı veya haksız bulabiliriz. Ama önemli olan bu talebin haklı temellere dayanıp dayanmadığıdır.  Diğer halklar gibi, Ermenilerin de sorunlarının olduğu bir gerçekti. Ama bu sorunlar devletin bütünlüğü içerisinde çözülebilecek türdendi. Karşılıklı samimiyet ve sabırlı görüşmelerle her iki tarafın da kabul edeceği şartlarda anlaşmak mümkündü.

Zaten 1878 Berlin Antlaşması da Ermenilerin sorunlarını reformlarla, dolayısıyla devletin bütünlüğü içinde çözmeyi öngörüyordu. Fakat Taşnak Partisi, Hınçak Partisi ve Ermeni cemaatinin diğer bazı ileri gelenleri tercihlerini bağımsızlık mücadelesi yönünde yaptılar. Bizce bu tercihe de saygı göstermek gerekir. Ancak onlar bağımsızlık mücadelelerini emperyalistlerle giriştikleri işbirliği ile kirlettiler. Çünkü Ermenilerin haklı talepleri ile emperyalistlerin emelleri ayrı idi.

Taşnak Partisi, Ermenilerin taleplerinin emperyalistlerin çıkarlarıyla örtüşmediğini bildiği halde Ermenileri emperyalistlerin safına kattı.

Ermeniler şiddet ve terör eylemlerine başladılar. Bütün bir Anadolu'yu bir cephaneliğe dönüştürdüler. Saldırılarında sınır da tanımadılar. Padişah II. Abdülhamid'de suikast de dâhil, on binlerce kanlı eylem gerçekleştirdiler.

1878 Berlin Antlaşması gereği reformlara nezaret etmesi gereken ülkeler Osmanlı Devleti'ni reformları yapması için teşvik edecekleri ve Ermenileri itidale çağıracakları yerde, reformların yapılmaması ve Ermenilerin saldırılarını daha da arttırmaları için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Taşnak Parti'sinin başından beri düşüncesi ve dolayısıyla yanıldığı en büyük nokta, bu savaşın er ya da geç kendilerine bir devlet kazandıracağı idi.

Nitekim Birinci Dünya Savaşı başladığında, Taşnak Partisi ve mebusları ve dahi on binlerce Ermeni tercihlerini Osmanlı Devleti'nin düşmanlarından yana yaptılar. Bunlardan on binlercesi de fiilen düşmanın saflarında yer aldı. Bu ihanet Osmanlı Devleti'ne karşı olduğu kadar Ermenilerin kendisine idi de. Çünkü Ermeniler hem vatanlarından oldular ve hem de yüzbinlerce masum canlarından.

Bugün PKK ve vekilleri de Kürtleri büyük bir felakete doğru sürüklemektedirler. Emperyalistlerin ellerine tutuşturdukları silahlarla kantonlar kuruyorlar ve bağımsızlık hayalleri kuruyorlar. İçlerindeki kin ve düşmanlık gözlerini ve dahi bütün benliklerini o kadar bürümüş ki, emperyalistler için bir damla petrolün bir Kürt2ten daha değerli olduğunu göremiyorlar.

PKK-HDP'nin Kürtlerin bir kesimini iğfal ettiği, onları dinlerinden, değerlerinden ve insaniliklerinden uzaklaştırdığı ve artık kendi çapında bir güç olduğu doğrudur. Bu gücünü kendisi dışındaki herkese kullandığı ve dahası artık emperyalistlerin emrinde olduğu da bir sır değil.

Emperyalistler bugüne kadar Kürtler arasında kendi emellerine hizmet edecek bir kimse veya kimseler bulamadılar. İlk olarak PKK emperyalistlerin emelleri doğrultusunda hizmet etmeye amade olduğunu kanlı eylemleriyle ispatlamış oluyor.

Emperyalistler de PKK'yi ve onun gibi yapıları bütün imkânlarıyla destekleyecekler, onlara yeni alanlar açacaklar, istedikleri devletlere ve gruplara saldırtacaklar ve Kürtlerin temsilcisi olarak muhatap alacaklardır.

Irak, İran ve Suriye'de olduğu gibi Türkiye'deki Kürtlerin de sorunları var. Ancak Türkiye için söyleyecek olursak, sorunlarımızım hepsi de devletimizin bütünlüğü içerisinde çözülebilecek niteliktedir.  Evet, cumhuriyet rejimi ile birlikte birliktelikte ve kardeşlikte bir fetret dönemine girdiğimiz doğrudur. Fakat son yıllardaki birkaç samimi adımda da görüldü ki, çözülemeyecek kadar büyük bir sorunumuz yoktur. Nasıl ki, Kürtlerin inkâr edildiği dönemi geride bıraktıysak, diğer sorunlarımızı da Yeni Türkiye'nin inşa sürecinde çözebiliriz.

Elbette ki arzumuz, PKK ve vekillerinin tarihten ders almalarıdır. Fakat hem devletin ve hem de toplumun temel insani hakların temini yönünde yol aldığı ve dönüştüğü bir süreçte dahi savaşı tercih ettiler. Bu tercihleriyle Kürtlerin hakları uğrunda savaştıkları türündeki iddialarını da çürüttüler. Gemileri yakmış ve gemi azıya almış gibiler; tıpkı dün Taşnak Partisi ve mebuslarının yaptıkları gibi, onlar da saldırılarını hem yaygınlaştırıyorlar ve hem de yoğunlaştırıyorlar. Türkiye'de neredeyse her gün masum insanların canına kast ederken, Irak ve Suriye'de de emperyalistlerin şövalyeliğini yapıyorlar. Hâlbuki şunu bilmeleri gerekir ki, dün Taşnak Partisi ve mebuslarının izlediği yol Ermenilere ne kazandırdıysa, bugün PKK ve vekillerinin izlediği yolun da Kürtlere getirisi aynı olacaktır. Bu durumda biz Kürtlere düşen görev; PKK ve vekillerini, bir damla petrolü bir damla kandan daha önemli gören ve bu uğurda her türlü vahşeti yapmaktan geri durmayan efendileriyle baş başa bırakmak ve hepsine karşı koymaktır.

Emperyalistlerin gelişine dikkat edin! Çok vahşiler, çok yakıcılar, çok yıkıcılar ve çok öldürücüler! Hedefleri biziz ve sahip olduğumuz her şeydir. Gelişleri bize diz çöktürüp zenginliklerimize konmak içindir. Kendi eserleri olan DAEŞ ile savaş ise kandırılmışlardan başka kimsenin inanmadığı bir iddiadır.

Emperyalistlerin ilk hedefi de Kürtleri herhangi bir şekilde bertaraf etmektir. Kimilerini yanlarına alarak ve kimilerini de karşılarına alarak bunu başarmaya çalışıyorlar. Ümidimiz ve dahi inancımız o ki, dün olduğu gibi bugün de Kürtlerin tercihi Richard değil, Selahaddin olacaktır. Hem de içlerindeki hainlere rağmen!

Emperyalistlerin İslam dünyasına yönelik çok yönlü saldırıları bir Postmodern Haçlı Savaşıdır. Çünkü kendileri ne derse desinler, hepimiz biliyoruz ki, emperyalistlerin gelişlerinin ve işgallerinin nedeni, bize diz çöktürmek, medeniyetimizi tahrip etmek ve kaynaklarımızı gasp etmektir. Ama inanıyoruz ki, bu ümmet aldığı yaralara ve yediği darbelere rağmen yeniden doğrulabilecek ve iç ve dış düşmanların saldırı ve ihanetlerini savabilecek güçtedir.

Haber Ara