"Toplumda 'Psikolojim bozuldu' diyenlerin sayısı tırmanırken, kendini 'hastalık hastası' addedenlerin sayısı da yükselişte.
Evinde cinnet getiren gençler, bunalıma giren ihtiyarlar, ofiste çalışma arzusu duyan işkoliklerin psikolojik durumu pek ekrana yansımıyor" diyen Mehmet Yavuz, 'yeni kontrollü yaşamda' yaşananlara kapı araladı.
İşte Yavuz'un o yazısı:
Ülke olarak oldukça hassas bir süreçten geçiyoruz. Koronavirüs pandemisi tüm dünyayı olduğu kadar bizleri de maddi manevi etkiliyor.
Ülkeler birbirini ardına ulusal ekonomilerini ayakta tutabilmek için seferber olurken vatandaşlar da bu illete yakalanmamak için sıkı koruma güdüsüyle hareket ediyor.
Avrupa, Asya, Amerika hatta dünyanın dibindeki Avustralya'da yaşananlar ortada;
Hastaneler entübe hastalarla dolu yani solunum cihazına bağlı insan sayısı pek azalmış görünmüyor.
Aşı bulundu mu bulunmadı mı tartışmaları sıcaklığını koruyor.
Vaka sayısını bitirdiklerini ilan eden ülkelerde vakalar yeniden hortlamaya başladı.
Kısacası; bu salgın hayatımızın içine öyle bir işledi ki bizi uzun süre terk etmeyecek görünüyor.
Hastalığa yakalananlar ve atlatanlar ortaya çıkıyor ama taşıyıcılar hala aramızdalar.....
Toplumda "Psikolojim bozuldu" diyenlerin sayısı tırmanırken, kendini "hastalık hastası" addedenlerin sayısı da yükselişte.
Evinde cinnet getiren gençler, bunalıma giren ihtiyarlar, ofiste çalışma arzusu duyan işkoliklerin psikolojik durumu pek ekrana yansımıyor.
Siz "Türkiye bu krizi zaferle atlattı", "Sağlıkta destan yazdık" diyenlere de "Biz bu pandemiyi iyi yönetemedik", "Devlet vatandaşını sahipsiz bıraktı" cümlesi kuranlara da itibar etmeyin. Onlar farklı bir dünyadalar.
Hastalıkla mücadelede dini, milli, siyasi argümanları kullananlara yüz çevirmeyin.
Mücadele bilimle, ilimle, rasyonel yaklaşımla, soğukkanlı duruş ve apolitik eylemlerle olur.
Sağlık bakanı yüz yüze ya da twetter ile, bakanlık ise kendi sitesinden günlük verileri duyuruyor.
Bilim kuru üyeleri toplantı üstüne toplantı yapıyor.
Televizyonlar koronavirüs uzmanlarıyla dolup taşıyor.
"Salgın küresel, çare ulusal" denilerek kurallara harfiyen uyulması için beyan üstüne beyan veriliyor.
Derken 1 Haziran itibarıyla "yeni kontrollü hayata" geçtik.
Uzmanlar ve yetkililer "Artık hayat eskisi gibi olmayacak" diye uyarırken yeni sürece ayak uydurabiliyor muyuz peki?
İşte ipler burada kopuyor...
Bakkaların önünde domatesleri vıcıklayanlar, kafelerin üst katında dip dibe sigara telleyenler, mangal dumanlarını yelleyerek sohbeti koyulaştıranlar, ailecek buluşarak sahile üşüşenler, dolmuşlara doluşarak hava almaya çıkanlar azalmadıkça kendimizi emniyette görmeyelim.
Sokakta insanlara, yollarda trafiğe baktığınızda eski hayata döndüğümüzü söyleyebiliriz. Peki gerçekten öyle mi?
En ufak bir gevşeme bu mücadelede geriye dönüşe götürecek ve ikinci dalgaya kapı aralayacak
"Yeni kontrollü hayat"ta kontrolü elden bıraktığınızda işler kontrolden çıkacak.
