Dolar

42,8460

Euro

50,6630

Altın

6.171,93

Bist

11.340,10

Ali Bulaç 'devletin İslamcıları'nı yazdı

Zaman yazarı Ali Bulaç, 70'li yıllarda polis tarafından kendisine ajanlık teklif edildiğini aktararak, kendisinin bu teklifi kabul etmediğini ama 'kabul eden bazı İslamcıların' hızla yükseldiğini söyledi.

11 Yıl Önce Güncellendi

2015-07-06 12:00:37

Ali Bulaç 'devletin İslamcıları'nı yazdı

Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç, bugünkü köşesinde, bir başka Zaman yazarı Mümtaz'er Türköne'nin dün isim vermeden aktardığı “Ajanlık teklif edilen İslamcı” anekdotunu hatırlatarak, “Sözünü ettiği şahıs benim. Hikâyeyi anlatacağım” diyerek başladığı bir yazı kaleme aldı.

Bulaç, polis ve başka istihbarat örgütlerinin İslamcı camiayla ilişkilerine ilişkin bazı başka anekdotlar aktardıktan sonra, “Kısaca devlet zaten içimizdeymiş, sırası gelince bizim mahalleyi devreye sokmuş” diye yazdı.

Ali Bulaç'ın "Neden devletin İslamcısı olmadım?" başlıklı yazısı şöyle:

Dünkü yazısında Mümtaz'er Türköne “kendisini hâlâ İslâmcı olarak tanımlayan, yaşça benden büyük bir dostundan dinlediği” bir olayı anlatıyordu: “70'lerin başına ait bir hikâye. Üniversitede okurken polisler sebepsiz yere Siyasî Şube'ye alıyor; iyi polis-kötü polis muhabbeti ile korkutucu bir sorgudan geçiriliyor. En nihayetinde üçüncü bir kişi “bize çalışacaksın” diye meseleyi bağlıyor. İslâmcı dostum, “Ben reddettim, ama çevremde aynı tezgâha düşüp teklifi kabul eden çok sayıda tanıdığım olduğunu anladım” diye bitirdi hikâyeyi.”

Okuyucularımızın merakını gidereyim. Sözünü ettiği şahıs benim. Hikâyeyi anlatacağım.

Ben son yarım asırlık İslami mücadelenin hem içinde yer almış bir özneyim, hem gözlemcisi, şahidiyim. İmam Hatip'te okurken gözümü İslamcı olarak açtım; hiçbir zaman ne sağcı ne solcu oldum. Atatürk milliyetçiliğinden hazzetmedim, Anadolu milliyetçiliğini anlamaya çalıştım. Ancak Türk, Kürt veya Fars milliyetçiliği ile aramdaki mesafe neyse Arap milliyetçiliğiyle de mesafem aynıdır. Müslümanların en büyük hastalıkları milliyetçilik, mezhepçilik ve dünyevileşmedir; bu illetlerden kurtulmaları son derece güç. Kapitalizme, faşizme ve komünizme en ufak bir yakınlık duymadım ama dine saygılı sol ve sosyalizme sempati duydum. Duam, başladığım çizgide son nefesi vermektir.

İlk yazılarıma 15 yaşımda iken mahalli gazetelerde başladım. Yarım asırdır bu mahallenin içindeyim. Kendimi hiç bu kadar ağır bir baskı altında hissetmemiştim. Defalarca yargılandım ama dava arkadaşlarımın iktidarında böylesine sıkıntılar çekeceğimi beklemiyordum. Kırk yıllık arkadaşlarımı kaybettim ama elhamdülillah en ufak bir pişmanlık duymuş değilim, bir iktidar uğruna mangalda kül bırakmayan İslamcıların nasıl savrulduklarını, devletin denetimine nasıl girdiklerini görünce esef ettim. Meğerki devlet İslamcıların sadece midelerine değil, ruhlarına kaçmış. Kalplerini zulüm üzere ayakta duran bir iktidarın ateşine kaptıranlara sadece acıyorum.

1972 veya 73'te bir gün okul müdürümüz Nuri Ünlü, beni makamına çağırdı ve “Gayrettepe'ye gidip bir polisle görüşmemi” söyledi. Ertesi gün oraya gittim, ismini verdiği polisi buldum. Beni hışımla alt kata indirdi, loş bir masaya oturttu. Üç polis beni sorgulamaya başladı. Biri hayli sert, aksi ve suçlayıcıydı. Benim ne tehlikeli ve zararlı biri olduğumu söyleyip içeri atılmamı istiyordu. Diğeri “Yok canım, Ali iyidir, yanlış düşünüyorsun” diyordu. Üçüncüsü sorguyu gözlüyor, ara sıra kısa cümlelerle sorular soruyordu. Sorgu yaklaşık iki saat sürdü. Sonunda bana, “Tamam, dediğini kabul edelim ama bize yardımcı ol.” dediler. “Nasıl yardımcı olabilirim?” diye sorunca, “Yüksek İslam'daki Nurcular hakkında bize ara sıra bilgi ver” diye cevap verdiler. Kabul etmedim. “Bak baban sana para gönderemiyor, sana burs buluruz, harçlık veririz. İnat etme” diye ısrar ettiler. Ben “Allah'ım! Bu adamlar beni Müslümanlara karşı kullanmak istiyor, bana güç ver” diye içimden dua ettim. Cesaretimi toplayarak, “Beni bu işten muaf tutun, bunu yapamam” dedim. İyi polis “Valla sen bilirsin, görüyorsun, seni içeri attırmaya can atıyor” deyip kötü polisi işaret etti. Yine direttim. Beni saldılar. Sonradan öğrendim ki, gözlerine kestirdikleri birkaç kişiyi çağırmışlar. Ve o arkadaşlar iyi yerlere geldiler.

Bir arkadaşım konusunda 1977'de uyarıldım “Bu polistir” diye. İnanmadım, arkadaşıma konduramadım. Meğer polisin önde gideniymiş. Tepelere tırpandı. Çocuk yaşta birini getirip bana teslim ettiler. “Bu çok yetenekli biri, ilgilen yetiştir, iyi bir entelektüel olur” dediler. Meğerki askerlerin en has adamıymış, tepelere çıktı. Hayli maruf bir zat artık MİT'le birlikte çalıştığını açıkça telaffuz ediyor. İslami harekette etkili bir başkasına “Senin ne işin var bunlarla?” diye sorduğumda “İstihbarattan korkmamak lazım. Kendine güvenirsen yararlanırsın, onlar da senden yararlanır” dedi. Kısaca devlet zaten içimizdeymiş, sırası gelince bizim mahalleyi devreye sokmuş.

Mümtaz'er Türköne'nin bir tezine ihtirazi kayıtla katılıyorum: Tam zaaf içinde iken devlet İslamcılarla kuvvet buldu, ayağa kalktı. Bu doğru. Ama bunların yaptıkları İslam'a aykırı. Ben bunlara “eski İslamcı” diyorum. İslamcılığın sorunları çok büyük. Üzerinde kafa yormaya devam edeceğiz.

Mümtaz'er Türköne: Devletin İslamcıları

Mümtaz'er Türköne'nin Zaman'ın dün yayımlanan “Devletin İslamcıları” başlıklı yazışı şöyle:

Ali Bulaç, “İslâmcılığın devlet sorunu”nu, yol açtığı pratik bütün arızalarıyla birlikte tarif edip yorumlarken meseleyi tam kalbinden yakalayıp masaya yatırıyor. Modern ulus devlet hem diğer devletlere hem de vatandaşlarına karşı kendisini var eden egemenlik yetkilerini, sınırları çizilmiş belirli bir toprak parçasına ve o sınırlar içinde teşekkül eden “irade”ye bağlarken bütün eski siyasî kurumları da alt-üst etmiş oldu. 1648 öncesine ait bu alışkanlıklar sadece Müslümanlar arasında değil bütün dünyada aynıydı. 800 sene öncesine kadar devlet, bizde sultanın çocukları arasında pay ediliyor Batı'da aristokrasi ile paylaşılıyordu… Âlimlerin ilgilendiği emir ve yasakların uygulanması, halkın aradığı ise adaletti. Hâlâ devam eden kafa karışıklığı, gelenek oluşturan İslâmî düsturların ve araçların, egemenlik üzerine inşa edilmiş modern devlet ile uyuşmazlığından neşet ediyor. Modern devlet, ulus devletler çağında kendi toprakları ve vatandaşları üzerinde inşa ettiği gökkubbeyi dışarıya karşı da bir kalkan olarak kullanıyor. İslâmcılar gelip kafalarını bu duvara tosluyor ve bir çıkış yolu bulamıyor.

Teoriden, en kestirme yolu bulup pratiğe geçelim. Pratik, İslâmcıların devletle iç içe oluşmuş kimlikleri, kişilikleri, fikirleri ve alışkanlıkları ile şekillendi. Kendisini hâlâ İslâmcı olarak tanımlayan, yaşça benden büyük bir dostumdan dinlemiştim. 70'lerin başına ait bir hikâye. Üniversitede okurken polisler sebepsiz yere Siyasî Şube'ye alıyor; iyi polis-kötü polis muhabbeti ile korkutucu bir sorgudan geçiriliyor. En nihayetinde üçüncü bir kişi “bize çalışacaksın” diye meseleyi bağlıyor. İslâmcı dostum, “Ben reddettim, ama çevremde aynı tezgâha düşüp teklifi kabul eden çok sayıda tanıdığım olduğunu anladım.” diye bitirdi hikâyeyi. İslâmcıların devletle ilişkisi sadece teorik bir açmaz değil, pratik olarak aynı zamanda kirli bir ilişki. Bugünün “Devlete nasıl karşı gelirsiniz?” diye mangalda kül bırakmayan kelli-ferli İslâmcılarının önemlice bir kısmının 70'li yıllarda “haber elemanı” olarak devşirilmeleri kimseye tuhaf gelmemeli. Devletimiz o günlerde “şeriat devleti” heyulası yaratmış, Ceza Kanunu'nun 163. maddesi ile kendini koruma altına almış, memurlarını da bu işle görevlendirmişti. Memurlar da, serseri mayın gibi ortalıkta dolaşan İslâmcıları bu iş için seferber etmişti. Devleti ele geçirdikten sonra aynı resmî merkezlerde ve resmî toplantılarda karşılaşmaları, aralarındaki yakınlık duygusunu ve devlete bağlılıklarını mutlaka artırmış olmalı. Hiç eksiği yok: Bugün herkesi kesip biçen, sağa-sola çamur atan ve tek kişiye hitap eden yazılar kaleme alan “havuz kalemleri”nin tamamının haber elemanlarından ve “devlet tecrübesi” ile ruhlarını şekillendirmiş olanlardan seçilmeleri size garip gelmemeli. En çirkefleri bilin ki, asıl mesleğinde en ileri olanlar.

İstihbarat işi ciddi bir iştir, ince bir zekâ gerektirir. İki yüzlü bir haber elemanı olarak yaşamak ise doğal olarak insanı yozlaştırır, soysuzlaştırır. Sırtını sağlam yere dayayıp yağıp gürlüyor, bir sürü insanı yoldan çıkartıyor ve sonra da yüzüstü bırakıyorlar. Ahlaksız olmadan bu hayat nasıl sürüp gider? Bugün sağda solda duyduğunuz düzeysiz polemikleri bu bataklıkta ancak bu çiçekler açar diye okumalısınız. Ayrıca, bu düzeysizliğe mahkûm olan iktidar oyununun da bir hikmeti var. Otokrasiler emre amade adamlar arar. Güce hizmet etmeyi hayat biçimine dönüştürmüş adamlar dururken nitelikli olanlara sıra gelir mi? Düzeysizlik mi? O tencereye uygun kapağı başka nereden bulabilirsiniz?

Ekrem Dumanlı'nın “bitti” hükmünü verdiği İslâmcı gazetecilik, işte bu yoz ve soysuz ortamda serpildi. “Haber elemanı” etiketi taşımayan bildiğiniz bir “havuz şöhreti” var mı? Artık hepsi, bir zamanlar emrinde çalıştıkları “devlet”in karanlık koridorlarında, şimdi emir sahibi oldukları zehabıyla İslâmcılığın üzerinde tepiniyorlar. Devletin İslâmcıları, bugün aynı hiyerarşi ve disiplin içinde, birbirlerinin iç yüzünü bilmenin rahatlığıyla otokrasiye hizmete giriştiler. Bu çamurun içinde hasbî İslâmcılığın yaşama şansı olabilir miydi?

44
Ali Bulaç'ın 'Bir Aydın SApması mı' yazısını yayınlarsanız çok iyi olur.
El. Huseyni
Ali bulacin,teori ve pratigi,birbirine zid oldugu,icin,elestrileri bostur,partiye,odaklanmiyan,muslumanlardan bu elestri gelmis olsa,olumlu olurdu,alinin,emperyalist usaklarina usaklik ettigini bilmezmi?partiye odaklanan islami kesim,emperyalizmin gudumunde olan,insanlara,malzeme verirseniz,iste,bu malzemeyle,sizi vurmaya calisirlar,kendilerini islama nisbet eden,muslumanlar,musluman olduklari icin,elestrilse,hedef tahtasina oturtulsa,hic onemli degil,minnetide yok.
MESUT TÜRKOĞLU
Sayın BULAÇ ı uzun süredir tv tartşmalarında izlemişimdir.Suriye sorununun başlamgıç döneminde bir tartişma programında Türkiyenin RUSYA, İRAN VE SURİYE ile birlikte hareket etmesinin daha uygun olbileceğini söylediğinde diğer tartışmacılar hayret etmişti.Doğrusu bende hayret etmiştim.SN TÜRKÖNE son zamanlarda hep şaşırttı zaten. Onu pek dikkate alamıyorum ama Sn BULAÇ ın hala grubunda olduğu yapı, bahsettiğim önerisine şimdi nasıl bakıyordur merak ediyorum.
hanifi sarıhan
Ali bey;Sadece İslamcılara değil Ülkücülere,Solculara ve Fethullahçılara da ajanlık teklif edilmiştir.Hatta akademisyenlere de.Bu guruplardan ajanlığı kabul edip devlet ricalinde yükselenler olduğu gibi, kabul etmeyip zindanlara girenler de vardır.Yükselen tipler görülüyor da zindana girenler niçin görülmüyor.Ali bey İslamcıların sırtından yükselirken dava arkadaşı Selahaddin Eş 30 yılı aşkın yurt dışında sürgün yaşadı ve mağdur oldu.
saltanatbahcesi
Devletin teklifine red,ABDnin teklifine EVET!...
Murat AKIN
Eger islamcilar devleti donusturmeyi basarmis iseler buna dua etmesi gerekir bu adamin. Ama bu adam devlet butun muslumanlara zulm etsin kendiside sosyolojik yazilar yazarak hem ekmek yemek, hemde filozof ayaklarina yatmak istiyor. Birde sormak lazik kendisi neyin ve kimin islamcisi diye? Ali BULAC FETHULLAH GULEN'in ISLAMCISI FARKINDA MI?
güneş
BU İSLAMCI ALİ BULAÇ DA KESER GİBİ HERŞEYİ KENDİNE YONTMUŞ.DEVELETİN OTORİRETİSİNDEN BİR CEMAATİN OTORİTESİNE GEÇMİŞ HABERİ YOK
faruk
Kendi cümlen seni ne güzel anlatıyor : 'bir iktidar uğruna mangalda kül bırakmayan İslamcıların nasıl savrulduklarını....' demişsin. İktidarı yalnızca hükümet olarak anlamayacak kadar sosyologsunuzdur ama her zamanki gibi kulağınız üstüne yatmışsınız. Peki mensup olduğunuz cemaatin bir iktidar odağı olduğundan haberiniz yok mu? Ya da her zamanki gibi düştüğünüz çamura bizi de mi çekmeye çalışıyorsunuz? üstelik Fetullah'ı çok önceleri çok iyi analiz etmiş birisisiniz . Sakın bu siz veya çevrenizle ilgili bir takım şantajlardan kaynaklanmasın..
ahmed nureddin
Maalesef dunun islamcilari bugunun ihalecileri ve rantcilari oldu. Dunun imam hatip mezunlari bugun zenginleri .artik para imandan daha cok gecer akce olmus.Artik islami kullanan bu eski islamcilar bugunun laik kemalist insanlari olmus.
Müslüm kılıç
Ali bulaç,gençlik yıllarımızda saygı duyduğumuz ve sevdiğimiz birisiydi.Ben ve Beşir Eryarsoy da zaman zaman konuşştuğumz biriydi ne oldu da ilerki zamanda durumu dahada netleşecek olan bir kurmu içinde yer aldı. Ali Bulacı; ben 1978 yılarında mttb urfa şubesinde başkan yaedımcısı görevini yaptığmız yılarda Ali Bulcı tanırdım.Daha sonra Beşir Eryasola tanıştıktan sonra da kitaplarını gençlerimize tavsiye ederdik onlarda alır okurdu. Ne oldu benim ferastlı dediğim kişiye ne halegelmiş, eski ve yeni islamcılar diyede yazmiş garibim.Bir an önce tövbe edip,istğfar dilerim.
gerçek
Bu türköne devletin dışında biriymiş gibi yazıyor. Derin devletin hası türköne. 80 öncesi ülkücüleri dolduruşa getiren türköne şimdi devletin elinden çıkmaması için canhıraş çalışıyor
kotsukenosuke
esadın destekçisi olan bir kişiden islamcı olur mu* sanmıyorum.
fethullah
Bulaç Kardesım hem ıslamcıyım diyorsun..anladık sana göre zulüm ıktıdarıda var...ama kardeşim Zalimin önde gidenlerının ve küresel zalimlerle iş tutanların her kesime zulmetmıs olanların yanında ne işin var? Bari bağımsız takıl takıl.Ki söylediğini söylediğinin olsun.i harbiyesi olsun
Murâd
Sayın Bulaç 90 lı yıllardaki anlayışınız, yaşayışınız mı yoksa bugün bulunduğunuz konum doğru? İkisinden birine tövbe etmelisiniz. Çünkü o kadar uçurum farkı var ki, ben ve sizi tanıyan herkes şunu kendine soruyor. Insan ACABA başka bir gazetede yazmaya başlayınca bu kadar mı değişmesi lazım diye? Kalp krizi geçirdiğinizde vefat etse idiniz sevginizle beraber yüreğimizde yaşayacaktınız ama şimdi zerre kadar bile bir iz yok. Haberiniz ola. Allaha havale ediyorum.
abdullah
savrulan islamcıların en başında bence ali bulaç geliyor.ama farkında değil...ya da çok iyi farkında fakat bize numara çekiyor....yemezler yemezler..

Yorum Yap

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
SON VİDEO HABER

Topkapı Sarayı'ndaki 'Mabeyn Yolu Çini Sanat Galerisi' ziyarete açıldı

Haber Ara