Gül intifadadan sonra ilk kez konuştu
Uzun süredir sessizliğini koruyan Hayrünnisa Gül, Al-Monitor sitesinin sorularını yanıtladı.
11 Yıl Önce Güncellendi
2015-03-19 15:10:12
İşte Hayrünnisa Gül'e sorulan sorular ve cevapları:
- Başörtüsü yasağı nedeniyle öğreniminizi yarıda bırakmak zorunda kaldınız (AİHM'e hukuk mücadelesini götürdünüz), ama şimdi Boğaziçi Üniversitesi’nde yeniden kayıt yaptırdınız, ders alıyorsunuz. 18 Kasım’da başladınız, dersler nasıl gidiyor, memnun musunuz?
Eğitim hayat boyu devam eden bir süreç. İnsanın her yaşta ve her şartta kendini geliştirebileceğine, dahası geliştirmesi gerektiğine inanıyorum.
Ülkemizin en saygın üniversitelerinden biri olan Boğaziçi Üniversitesi’nin 150. yıl etkinliklerinden biri olarak başlatılan İkinci Bahar Akademi’yi duyduğumda çok ilgimi çekti. Zaten uzun zamandır böyle bir programa devam etmek istiyordum. Önce Psikoloji ve Güzel Sanatlar modüllerini aldım, çok memnun kaldım. Şu an Türk Siyasetine Bakış modülüne devam ediyorum. Bizzat şahidi olduğum bazı olayları ders olarak işlemek oldukça ilginç geliyor.
Üniversiteler özgür düşüncenin yeşerdiği, geliştiği yerler. Gerçi ülkemizde yakın zamana kadar üniversiteler yasaklarla anılırdı. Geçmişte bu yasaklar yüzünden benim gibi pek çok insan eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Çok şükür ki, Türkiye o günleri aştı. Bugün artık üniversitelerimizde, olması gerektiği gibi, özgürlük ortamı hâkim. Ancak kaybolan nesilleri, kaçırılan fırsatları, çekilen acıları telafi etmek mümkün değil ne yazık ki. Dilerim, bir daha asla bu özgürlük ve demokrasi ortamından geriye dönüş olmaz.
- Sanata büyük sevginiz var, Çankaya'daki çalışmalarınız çok kapsamlıymış, çok sayıda önemli eser restore edilmiş, hatta yemek estetiği ve hazırlanan yemeklerin sunumundaki zarafet meşhur olmuş. Çankaya'da olmazsa bile, bu tür faaliyetlere farklı bir şekilde devam etmeyi düşünüyor musunuz?
Cumhurbaşkanı eşlerinin sorumlulukları olduğu gibi görevleri de vardır. Ben de eşimin Cumhurbaşkanı olarak görev yaptığı 2007-2014 yılları arasında Köşk’ün şartlarını iyileştirmek ve her açıdan Cumhurbaşkanlığı’na yaraşır bir temsil niteliği kazandırmak adına gece gündüz demeden çalıştım dersem abartmış olmam. Bütün bu söylediklerim ancak birinci elden sahiplenme ve takiple oluyor. Ben bu sahiplenmeyi gerçekten çok inanarak yaptım.
Şunu da belirtmek isterim ki, yaptığımız her işte sistem kurmaya, kurumsallaşmaya, insan yetiştirmeye ve sonraki dönemlere hafıza bırakmaya büyük özen gösterdik. Biz pek çok şeyi uzun uğraşlar neticesinde, çoğu zaman tecrübe ederek keşfetmek durumunda kaldığımız için açıkçası, bizden sonra gelenler aynı zorlukları yaşamasın ve bu birikimden istifade etsinler istedik.
Bundan sonraki süreçte de, kültür ve sanat alanındaki bu birikimimi kamu yararına kullanmaya devam edeceğim.
- Başörtülü ilk First Lady olarak Köşk’te özellikle ilk yıllarınızın kolay geçmediğini biliyoruz. Neler yaşadınız o dönemde?
Aslında Cumhurbaşkanlığı’ndan önce, 1996’da eşimin Devlet Bakanı olmasıyla birlikte başörtülü bir eş olarak ilk defa ben, devlet protokolünde aktif olarak yer almaya başladım. Dönemin Başbakanı merhum Erbakan Hoca’nın eşi rahmetli Nermin Hanım da başörtülüydü, ancak kendisi geri planda kalmayı tercih ederdi. Hatta o dönemde yurtdışından gelen heyetleri çoğu zaman Başbakan adına bizim ağırladığımızı hatırlıyorum. 2002’den itibaren de sırasıyla Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı eşi olarak karşılaştığım bütün engellere rağmen üzerime düşen görev ve sorumlulukları titizlikle yerine getirmeye çalıştım.
Hatırlayacağınız gibi, Abdullah Bey’in Cumhurbaşkanı adaylığı sürecinde en büyük tartışma konularından biri, benim başörtülü olmamdı. O dönemde bazı kesimler başörtülü bir First Lady’yi kabullenmek istemedi. Eşim Cumhurbaşkanı seçildikten sonra da bu direnç bir anda yok olmadı elbette. Devlet geleneğinde örneği olmayan uygulamalar hayata geçirildi. Bu, hem bizim açımızdan oldukça zor ve yıpratıcı bir süreçti hem de ülkemize hiç yakışmayan görüntülere neden oluyordu. Ancak zaman içinde insanlar bizi tanıdıkça, yaptığımız doğru işleri, olaylar karşısındaki tepkilerimizi gördükçe her şey normalleşmeye başladı ve bugünkü noktaya gelindi.
KÜTÜPHANE KONUSU İÇİMDE KALAN BİR UKDE
- Adımınızı atığınız andan sonuna kadar Çankaya Köşkü için çalışıyordunuz. Uzun zamandır çok çeşitli sosyal sorumluluk projeler üzerine çalıştınız. Hayallerinizden biri Çankaya Köşkü’nde modern bir kütüphane oluşturmakmış. Gelecekte bu fikir başka bir lokasyonda gerçekleştirebilir mi?
Yapılan tüm işler arasında sosyal sorumluluk projelerimizin yeri çok ayrı tabii ki... Bu dönemde hem yurtiçinde hem de yurtdışında örnek gösterilen çok başarılı projeler hayata geçirildi. Projelerimizin hemen hemen tamamı, hedeflenenin üstünde bir başarıyla tamamlandı.
Kütüphane konusuna gelince, içimde kalan ukdelerden biridir. Çankaya Köşkü’ne modern bir kütüphane kazandırmayı çok istedim. Her türlü planlama yapılmış ve projesi hazır olmasına rağmen bazı nedenlerden dolayı hayata geçirilemedi. Bu hayalimizi, Kayseri’de kurulma çalışmaları devam eden kütüphane ve müzede gerçekleştirme imkânı bulacağız inşallah. Eski cumhurbaşkanları adına, dünyadaki örneklerine benzer, müze ve kütüphaneler kurulmasına ilişkin düzenleme, eşimin cumhurbaşkanlığı döneminde yapıldı. Bu kapsamda şu an Kayseri’de Cumhurbaşkanlığı Abdullah Gül Kütüphane ve Müzesi kuruluyor. Bu anlamda Türkiye’de bir ilk olacak.
KIZLARINIZI MUTLAKA OKUTUN
- Şimdi biraz kadınları konuşalım. Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan Global Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda 142 ülke arasında Türkiye eşitlikte 125’inci sırada yer aldı. Özellikle ekonomiye katılım ve fırsat eşitsizliğinde Forum’un baktığı işgücüne katılım oranı, aynı işe eşit ücret ve toplam gelir eşitsizliği gibi veriler Türkiye’nin her daim eşitsizliğin en yüksek olduğu alanlar. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu bir gerçek ki, ülkemizde son 20 yılda kadınlarımızın güçlendirilmesi anlamında ciddi ilerlemeler kaydedildi. Devlet ve sivil toplum kuruluşları tarafından sağlanan destek ve yapılan teşviklerle kız çocuklarımızın okullaşma oranında önemli bir artış sağlandı. İş dünyasına baktığımızda, değişik sektörlerde faaliyet gösteren çok başarılı iş kadınlarımızı görüyoruz. Dünya çapındaki birçok şirketlerimizin başında kadın patronlar, yöneticiler var. Çalışan, üreten kadınlarımızın sayısı gün geçtikçe artıyor. Yıllardır evlerinin içinde çalışıp didinen ve yeterli imkâna sahip olmayan kadınlarımız artık mikro kredilerle, İş Geliştirme Merkezleriyle kendiişlerini kuruyorlar; iş sahibi oluyorlar. Her alanda başarılı kadınlarımız var: Öğretim üyeleri, bilim kadınları, hukukçular, diplomatlar, siyasetçiler, doktorlar, öğretmenler... Ancak gelinen bu nokta yeterli mi? Elbette ki değil.
Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi ülkemizde de kadının güçlendirilmesi konusunda hala kat edilmesi gereken uzun ve zorlu bir mesafe var. Bu da bir gerçek. Alınan tüm tedbirlere rağmen kadınlar hala eğitim imkânlarından hak ettikleri ölçüde faydalanamıyor. Eğitim alamayan kadınların çalışma hayatına eşit payla katılmalarını; siyaset ve bürokraside karar mekanizmalarında etkin şekilde rol almalarını beklemek gerçekçi değil elbette. Aslında kadın sorunları dönüp dolaşıp tek bir meseleye dayanıyor, o da eğitim…
Ben bu konuda da kadınların gücüne inanıyorum ve yıllardır ailelere, özellikle de ailenin temel taşı olan annelere sesleniyorum: “Çocuklarınızı okutun, hele kızlarınızı mutlaka okutun. Onlara bırakacağınız en büyük miras, iyi bir eğitim olacaktır. Ancak eğitimle onları hayata hazırlayabilir; gelecekte karşılaşacakları zorluklara dayanıklı hale getirebilirsiniz. Kızlarınızı okutmazsanız onları hayat boyu her türlü sömürüye, istismara karşı savunmasız bırakırsınız. Onları eğitimle güçlendirin.”
ÖZGECAN ASLAN'IN ANNESİNİ ARAYIP BAŞSAĞLIĞI DİLEDİM
- Özgecan Aslan gaddarca ve vahşice öldürüldü, Türkiye ayağa kalktı. Siz nasıl değerlendirirsiniz bu tür korkunç olayları?
Üstelik sanki gittikçe her anlamda şiddetleniyoruz, şiddet sanki sıradanlaşıyor.
Hepimiz dehşete düştük. Toplumsal bir travma yaşadık belki de bu vahşet karşısında. Allah ailesine sabır versin. Annesini arayıp başsağlığı diledim. Gerçekten çok metanetli, asil insanlar. Allah dayanma gücü versin.
Şiddet konusu tüm dünyanın kanayan yarası. Ülkemizde de özellikle son yıllarda kadına karşı şiddet olayları sıkça gündeme geliyor ne yazık ki. Bu konuda toplumsal rehabilitasyona ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Şiddeti meşru gören, özendiren hatta zaman zaman kutsallaştıran bir alt kültürün var olduğu ve toplumun belli kesimlerinde kabul gördüğü inkâr edilemez. Bunun rehabilite edilmesi lazım.
ÇOK ÇALIŞTIM VE YORULDUM
- Çok yoğun tempoyla çalışmışsınız, şimdi o tempoyu özlüyor musunuz? Ailenize daha çok vakit ayırabilir misiniz?
2002’den bu yana Başbakan, Dışişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı eşi olarak hep kamuoyunun önünde olmak durumunda kaldım. Bu süreçte tek gayem bulunduğumuz mevkilerin hakkını verebilmek oldu. Daima sorumluluk duygusuyla hareket ettim. İçeride ve dışarıda insanımızı en iyi şekilde temsil etmeye çalıştım. Gerçekten çok çalıştım ve yoruldum açıkçası. Şimdi artık biraz daha ailemle, çocuklarımla ve torunlarımla vakit geçirmek istiyorum.
MUTFAĞA ÖZEL BİR İLGİM VARDI
Mutfakla da yakından ilgilendiğinizi biliyoruz. Yemek yapar mısınız?
Eskiden beri mutfağa özel bir ilgim vardı. Yıllarca ülkemizi ziyarete gelen en üst düzey zevatı ağırlamak durumunda kaldığım için bu ilgi daha da arttı. Yemeğin, mutfak kültürünün ülke tanıtımında, hatta uluslararası ilişkilerde önemli bir yeri olduğunu gördüm bu süreçte.
KENDİ EVİMİN BAHÇESİYLE YAKINDAN İLGİLENİYORUM
Derslerin yanında, özel hobileriniz var mı, nasıl dinleniyorsunuz?
Bahçeyle ilgilenmek beni çok dinlendiriyor. Cumhurbaşkanlığı döneminde hem Çankaya’daki hem de Tarabya’daki bahçelerin peyzajı ile yakından ilgilendim. Arkadaşlarımızla birlikte çok güzel peyzaj çalışmaları hayata geçirdik. Şimdi de kendi evimin bahçesiyle yakından ilgileniyorum.
Kitap okumayı çok severim. Artık okumaya daha fazla vakit ayırabiliyorum ve bu beni çok mutlu ediyor.
SON VİDEO HABER
Haber Ara