İslam Medeniyetine saldırı

Allah Teâlâ, sadece Müslümanların değil bütün âlemlerin rabbidir.

Rasulullah aleyhisselam, sadece Müslümanlara değil bütün âlemlere rahmettir.

Rabbimiz (Azze ve Celle), mealen "Eğer Allah insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmeseydi manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çok anılan mescidler elbette yıkılırdı" buyuruyor.

Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) mâbedlere sığınanlara dokunmamayı emretti.

Ömer Bin Hattab (radıyallahu anh), fethettiği Kudüs'te bir kilisenin bahçesinde namaz kılması için önüne seccade serildiğinde "Emir'ül Mü'minîn burada namaz kıldı diye kiliseye el koyarlar" diyerek orada namaz kılmaktan geri durmuştu.

Savaşta haddi aşmamaya dönük ilahi buyruklar ve nebevî talimat, muharip olmayan (sivil) gayrimüslimler ve onların ibadet yerleri için tartışılmaz bir emanname hükmündedir.

Cephede bulunmayan, aktif düşman olmayan, gayrimuharip kimselerin -dinleri ne olursa olsun- öldürülemeyeceği Kur'an ve Sünnet'te apaçık ortaya konulmuşken, Hulefâ-i Raşidîn de o hassasiyeti gözetmişken ve Hanefi, Şafi, Malikî ve Hanbelî fıkıhlarının hepsi de bu hususta 'Zinhar!' derken ve gayrimüslimlere ait ibadethanelere en zalim Emevi sultanları bile -fıkıh çerçevesine sokulan satın alma işlenleri haricinde- dokunmamışken, güya İslam şeriatına dayalı bir devlet kurmak isteyen Pakistan Talibanı, dün, Lahor'da Krist ve Katolik kiliselerinde bomba patlatarak ibadet halindeki Hıristiyan vatandaşlarını hunharca öldürdü ve bunu göğsünü gere gere itiraf etti.

Şeriatı bombalayarak şer'î düzen kuracaklarmış; ne korkunç bir akıl tutulması!

Bu saldırılar, sadece Hıristiyanlara yahut Hıristiyanlığa değil, aynı zamanda İslam Medeniyetine ve Dar'ul İslam'ın izzetine yönelik saldırılardır.

Dünyada hiç kimsenin -Müslümanların bile- Müslümanlardan emin olmaması projesine hizmet eden IŞİD yahut Pakistan Talibanı gibi hareketlerde yer alan, ıslah ediciler olma iddiasındaki bir kısım bozguncu insanlar, elbette başka bir kısım insanlar tarafından defedilecek ve Müslümanların idaresine emanet edilmiş olan ülkelerde manastırlar, kilisler ve havralar, mescitlerle beraber hürriyet ve esenlik içinde varlıklarını sürdüreceklerdir.