IŞİD, Suriye'deki 'muhacirlerin' imajını nasıl bozdu?
İşgale ya da saldırıya uğrayan Müslüman ülkelerde uluslararası terminolojide 'yabancı savaşçılar' olarak bilinen 'mücahidlerin' ya da 'muhacirlerin' gittikleri ülkelerdeki saygınlığı ve kabul görmesi hep üst düzeydi. Ancak IŞİD sonrası bu imaj ciddi şekilde zedelendi. 'Muhacirlerin' Suriye hikayesini Timetürk için Furkan Azeri kaleme aldı:
11 Yıl Önce Güncellendi
2015-02-06 14:57:21
TİMETÜRK | HABER MERKEZİ | @furkan_azeri
Bu hayatta her şeyin bir anlamı, karşılığı ve değeri olduğu gibi muhacirlerin de ümmetin içinde, ümmet coğrafyasında bir değeri, karşılığı ve saygınlığı vardı. Bu saygınlık, ilk olarak 24 Aralık 1979'da Sovyet Rusya’nın Afganistan’ı işgal etmesinden sonra ümmet coğrafyasından Afgan Müslümanlarına yardıma gelen muhacirlerin cesaretleri, ahlakları ve fedakârlıkları sayesinde kazanılmıştı. Afganistan cihadını takip eden 1992-1995 yılları arasında da Bosna Hersek’te insanlık dışı zulümler yaşanırken Müslümanlar, Bosna’daki kardeşlerinin yardım çığlığına ses vermişler, onlara yardıma koşmuşlardı. Dolayısıyla orada da onlara muhacir adı verilmiş, eşsiz fedakârlıklarıyla büyük bir nam salmış ve saygınlık kazanmışlardı. 1994–1995 yılları arasında Rusya’nın Çeçenistan’ı işgâl etmesiyle beraber özellikle muhacir Hattab’ın Kafkasya coğrafyasında yaptığı büyük hizmetler sonucunda muhacirler büyük kazanımlar elde etmiş isimleri dünyaya dalga dalga yayılmıştı. Kafkasya savaşı dünyanın her köşesinden gelen muhacirler için büyük bir mektep olmuştu. Hatta sevgi o kadar doruk noktasındaydı ki, doğan çocuklara bile muhacirlerin ismi veriliyordu. 2001’in Ekim ayında Amerika, Dünya Ticaret Merkezi'ne (İkiz kuleler) yapılan saldırıları bahane ederek Afganistan’a saldırdı. Saldırmadan önce Taliban lideri molla Ömer’e; muhacirleri topraklarından çıkarmasını ve liderlerinin de iadesini istemişti fakat Taliban liderinin muhacirlere büyük bir sevgisi ve saygısı olduğu için kendi devletlerinin yıkılması pahasına bütün dünyayı hatta kendi bakanlar kurulunu bile karşısına alarak muhacirleri iade etmemişti. Hatta zayıf olduğu bir zamanda Çin 16 muhacir Uygur Türkü'nün iadesini istemiş bunun karşılığında da Afganistan’ın yollarını yapacağı taahhüdünü vermişti. Fakat Taliban lideri bunu kabul etmeyerek onları kovdu. Bundan sonra Afganistan işgal edilmiş, şiddetli bir savaş başlamıştı. İslam topraklarına yapılan her müdahalede olduğu gibi burada da muhacirler Müslümanların yardımına koşmuş, yine büyük fedakârlıklar göstermişlerdi.
Bilirsiniz, Afgan halkının muhacirlere saygısı ve sevgisi çok büyüktür hatta muhacirlere Ensar olmayı kendilerine bir şeref bilirler. Öyle ya muhacirler şerefi, haysiyeti, yardımlaşmayı ve fedakârlığı temsil ediyorlardı her yerde ve daima Müslümanların ön saflarında durarak ölüme meydan okuyorlardı. Ama her zaman hadlerini bilmişlerdi. Örneğin Bosna Hersek’e giden muhacirler, oradaki yerel liderlere biat etmişler, onların liderliğinde Bosna Hersek’teki kardeşleriyle omuz omuza savaşmışlardı. Çeçenistan’a gelen Hattab; bilgisi, tecrübesi, maddi ve manevi gücüyle orada belki de en yetkin şahıs olmasına rağmen hiçbir tereddüt göstermeden yerli emirlere biat ederek onların liderliğinde çalışmalar yapmış, onların bütün hatalarını ve yanlışlıklarını bu yolda yeni olmalarına vererek hoş görmüş ve onları güzel bir üslupla eğitmişti. Bu yüzden de halkın sevgisini kazanarak büyük zaferler elde etti ve İslam tarihine ismini altın harflerle yazdırdı. Bu kural dünyanın her yerinde bu şekilde olmuştur. İşte tüm bunlardan dolayı bütün tartışmalarda, konuşmalarda ve yazılan risalelerde muhacirler her zaman dokunulmaz kabul edilmiş, kendi vatanlarını ailelerini ve çocuklarını terk edip Müslüman halkın yardımına koştukları için onlar hep ümmetin içinde en zirve tabakasında yerlerini almışlardır. IŞİD BU İMAJA GÖLGE DÜŞÜRDÜ Malumunuz olduğu gibi 4 sene önce Esed’e karşı Suriye’de başlayan kıyama muhacirler; Bosna Hersek’ten, Çeçenistan’dan, Afganistan’dan edindikleri büyük askeri ve İslami birikimle katıldılar. Bölgenin yakın ve ulaşılabilir olması, Esed’in zalimliğine karşı İslam dünyasında yapılan ittifak, Şia blokunun karşı tarafta olması ve Esed ordusunun hava gücünün Amerika’ya kıyasla çok zayıf olması muhacirler için büyük bir şans oldu. Bugüne kadar yakalayamadıkları fırsatı yakaladılar. Gün geçtikçe yeni zaferler kazandılar. Genelinin fakir olduğu bilinen muhacirler Esed güçlerinden ele geçirdikleri imkanlar sayesinde evler, arabalar hatta şehirler bile kazandılar. Muhacirlerin bu cesaretini, fedakârlığını ve daima ön safta olduğunu gören Suriye halkı da bunlara büyük bir sevgi ve muhabbet besledi. Her şey çok güzel gidiyordu muhacirler için. Bugüne kadar bulundukları bölgelerin uzaklığı ve ulaşım zorluğu sebebiyle bir türlü kendilerini ifade edemeyen muhacirler için yabancı basın sürekli 'terörist' propagandası yapıyordu. İşte bu ön yargının kırılması, tüm ümmetle bütünleşmenin ve kaynaşmanın tam da yeri olmuştu Suriye toprakları. Batı için de en korkulan şey oluyordu: direnişçilerle Müslüman halk kaynaşıyor ve bütünleşiyordu. Bu kadar kısa bir zamanda organize olan, zaferler elde eden, Esed’e büyük darbeler vurup Suriye’nin en kritik yerlerinin özgürleşmesinde büyük emekleri olan muhacirler hem halkın hem de dünya Müslümanlarının takdirini topluyordu. Muhacirlerin büyümesi ve ilerlemesi karşısında Batı şaşkına dönmüştü. Hele hele Körfez ülkelerinin bazı kralları Suriye’de yaşanan bu zulümleri unutmuş "Muhacirleri nasıl imha ederiz?" sorusunun üzerine çalışmaya başlamışlardı. Ama bütün planlarına rağmen muhacirlere karşı herhangi bir saldırı organize edemediler çünkü Suriye halkı için muhacirler dokunulmazdı. Her şeyi terk edip Allah için ölümü göze alarak hicret eden, bu yolda ölen ve Suriye’deki mazlum halka yardım etmekten başka hiç bir gayeleri olmayan muhacirlere kim dokunabilirdi ki? Fakat her şeye rağmen muhacirlerin genelinin zayıf noktaları vardı ve bazı şeylerin inceliklerini, yaşanan hadiselerin detaylarını bilmiyorlardı hatta hangi sınırların içerisinde olduğunu haritada gösteremeyen, vahametini kavramayan emirler bile vardı aralarında. Avrupa’dan, Orta Asya’dan ve Rusya coğrafyasından gelen gençler, kendi ülkelerinde gördükleri zulüm ve baskıdan sonra bir anda kendilerini özgürlüğün denizinde bulmuş gibi oldular ve ciddi bir zafer sarhoşluğu yaşadılar. Tarihin her devrinde olduğu gibi bu zamanda da maalesef savaş baronları genç muhacirlerin saf ve heyecanından istifade ederek onları ‘İslam devleti, şeriat kuralları, kimseyi tanımamak’ gibi bir takım sloganik kelimelerle kandırdılar. Hiçbir alt yapısı olmadan, kimsenin desteğini almadan özellikle Suriye halkının onayını almadan devletçilik oynadılar. Ve Suriye de en büyük güç olan yerel unsurlara ve diğer yerli İslami hareketlere karşı kullanıldılar. Bunun altını çizerek belirtmek lazım ki; Suriye de yükselen ve gün geçtikçe İslami yapıya bürünen Suriye direnişin önünü kesmek ve gücünü kırmak için karanlık eller, muhacirleri kullanarak bu korkunç oyunu oynadılar. İşte fedakârlıklarıyla, yardımlarıyla, adanmışlıklarıyla bilinen muhacirlerin maalesef çoğu bu devlet tuzağına ve oyununa düştüler. En acı olanı ise onlara inandıkları davayı anlatan, bu yola senelerini vermiş olan, saçları başları bu yolda ağarmış insanların bütün ikazlarına rağmen; dinlemediler, yapılmaz denen şeyleri yaptılar ve bu sinsi oyunu göremediler. Doğal olarak temeli hata üzerine kurulan bina ne kadar yüksek de olsa çökmeye mahkûm kaldı ve büyük bir fitneye sebebiyet verdi. İşte çöken bu binanın altında muhacirler kaldı, Suriye İslami hareket kaldı. Muhacirlerin uzun yıllar emek vererek kazandıkları imaj ve prestij Suriye’de toprağa gömüldü. Herkes muhacirlerden korkar oldu. En büyük musibet de pusuda bekleyen din düşmanlarının ve saray âlimlerinin bu olayı fırsat bilerek “Bakın biz yıllardan beridir söylüyorduk, bunlar ümmeti düşünmeyen sadece kendilerini ve kendi çıkarlarını düşünen azmış insanlardır” söylemi bir nebze de olsa hak kazandı. Muhacirler yıllarca gayret edilse bile toparlanamayacak bir şekilde geri düştüler, dokunulmazlıkları kırıldı, kendileri hakkında kırılması güç ön yargılar oluştu. "Kurunun yanında yaş da yanar" misali bu tuzağı önceden görüp bunlardan beri olan diğer muhacirler ve İslami cemaatler de büyük zarar gördü. Son olarak vurgulamak lazım ki; muhacirlere ve Suriye direnişine bu oyun; Esed için "Artık bitti" denilmekteyken yapıldı. Her şeyin çok mükemmel olduğu, yerli cemaatlerle muhacir cemaatlerın birleşme konuşmaları yaptıkları özel bir zamanda bu fitne tedavüle sokuldu. Batı basınında "Suriye'de teröristler var" söyleminin en çok konuşulduğu, Suriye mücadelesini köşeye sıkıştırmak, karalamak ve şeytanlaştırmak için durmadan kara propagandanın ve komplo teorilerinin üretildiği bir zamanda yapıldı. Artık bu tablo hepimiz için düşünmeye değer bir tablodur ve bunun üzerine hep birlikte tefekkür etmek icap etmektedir.
SON VİDEO HABER
Haber Ara