TİMETURK | CİHAD KAYGISIZ
Bir restorantta müşteriden artan patatesleri yediği için mağaza müdürü tarafından saldırıya uğrayan küçük Halil'i ziyaret eden Ak Parti Gençlik Kolları Başkanı Abdurrahim Boynukalın'la ziyaretin detaylarını, AK Parti ile ilgili toplumsal algıyı ve Gençlik Kolları Başkanı olduktan sonra içeriden gördüğü AK Parti fotoğrafını konuştuk.
- Şuradan başlayalım isterseniz, Suriyeli küçük Halil'e ve ailesine yapmış olduğunuz ziyaretin detaylarını anlatır mısınız?
Halil'in iki kardeşi daha var. Babası Zekeriya Bey ve annesi Hülya Hanım. Dedelerini ve babaannelerini savaşta kaybetmiş sonrasında Halep'ten kaçmışlar. Evin içerisinde babası, annesi ve Halil'in teyzesi birlikte yaşıyor. Halil'in teyzesinin eşi de Suriye'de katledilmiş.
Düşünün; insan hayatına ve tüm canlılara öyle bir değer veriyorlar ki; savaştan kaçarken yanlarında kuşlarını da getirmişler. Evde eşya namına çok bir şey yok fakat kuşların olduğu kafesler duvara monteli bir şekilde eve girerken sizi karşılıyor. Böyle güzel ve naif bir aile.
'ÇOK GURURLU BİR AİLE'
Aslında bizim Suriyelilerin buradaki hayatından pek haberimiz yok maalesef. Aile hiç kimseden yardım istemiyor. Hiçbir yardımı da kabul etmiyorlar. İstanbul'da Suriyeliler için açılmış iki tane okul var. Biz Halil'den ve ağabeyinden okula gitmelerini istedik. Ağabeyi okula gitmek istemiyor. Biraz zorladık ve kendisini ikna ettik. Halil'i de koluna takıp beraber okula gidecekler inşallah. Gerçekten böyle bir aileyi ziyaret etmekten, tanımaktan çok mutlu oldum.
-AK Parti Gençlik Kolları'ndan bahsedelim isterseniz biraz da... Yeni projeleriniz var mı,varsa bunlar neler? Biraz bahsedebilir misiniz? Özellikle AK Parti Gençlik Kolları eskisine göre daha görünür olacak mı?
*Şu an inanılmaz yoğun bir kongre sürecindeyiz. Seçim sürecinde bütün teşkilatı yeniden yapılandırıyoruz. 919 ilçe ve 81 ilde yeniden organize oluyoruz. Başlı başına büyük bir iş bu. Sabahın erken saatlerinden akşam saatlerine kadar muhtelif arkadaşlarımızla toplantılar ve mülakatlar yapıyoruz. Hatta gecenin geç saatlerine kadar merkezde bulunmak durumundayız. Hafta sonları da il ve ilçe kongrelerine katılıyoruz.
Aslında gerçekleştirmek istediğimiz pekçok proje var ama seçim süreci geçtikten sonra bunlara yoğunlaşacağız. 2015 sonrası 2019'a kadar seçim yok. Dört yıl boyunca Türkiye'de hiç seçimin olmayacağı bir aralık olacak bu. Eğer yanılmıyorsam; tam demokrasiye geçildikten sonra yani 1950'den sonra böylesi bir aralık ilk kez oluşuyor. Belki arada bir anayasa referandumu olabilir. Biz bu dört yılı gençlik kolları için de Hocamızın ve Başbakanımızın dediği gibi bir restorasyon dönemi olarak görüyoruz. Allah bize bu anlamda güzel bir zamanda görev nasip etti.
AK Parti Gençlik Kolları'nı sahaya indirmek istiyoruz. Mesela göreve gelir gelmez hemen Suruç'a gittik. Geçtiğimiz günlerde Halil'in yanındaydık. Ancak biz bunu Genel Merkez Gençlik Kolları'na has tutmak istemiyoruz. İl ve ilçe teşkilatlarını da hep beraber bu anlamda sahaya indirmeyi hedefliyoruz. Bunu yapacak güç ve motivasyon Allah'ın izniyle buradaki gençlikte sonuna kadar var.
-Gençlik Kolları için özellikle "mahalle"de bir ''Burjuva'' algısı oluşmuş durumda. Lüks takımlar, gösterişli kafeler ve eskisine göre daha modern ve belki de dünyevi bir gençlik olduğu yönünde eleştiriler var. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
*AK Parti teşkilatlarında değilken aslında bu algı bende de vardı. Aynı eleştirileri aşağı yukarı ben de yapıyordum. Bu eleştirileri yaparken aslında bir anlamda maalesef kocaman bir yapıya zulmetmişiz. Şimdi bunu görüyorum. Kongre süreçlerinde hem adayları hem de teşkilatları görüyoruz. Gerçekten bu algıyla ilgileri yok. Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi ve sonrasında hangi Anadolu çocukları bu döneme kadar bayrak astıysa, koşturduysa, apartman apartman insanları ikna etmeye çalıştıysa; bugün de aynı gençler aynı işi yapıyor. Buradaki herkes hiçbir maaş almadan, gönüllü olarak burada bulunuyor. Aslında bizim en büyük problemimiz burada olan bitenden yeteri kadar haberimizin olmamasıydı. Karşılıklı bir iletişim sorunu var. Ben de aynı durumdaydım.
'BİZ MALCOLM X'i TAKIM ELBİSESİ ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRMİYORUZ'
Malcolm X de takım elbise giyiyordu. Kravat takıyordu. Çok şık giyinen bir adamdı. Ama biz Malcolm X'i takım elbisesi üzerinden değerlendirmiyoruz. Aliya İzzetbegoviç kadar şık giyinen bir lider belki de daha dünyaya gelmemiştir. Şapkasından, kepinden, montlarına kadar. Hasan el Benna'nın fotoğraflarına bakın; aynı şeyi göreceksiniz. Mesele bence takım elbise, kravat veya benzeri şeyler değil. AK Parti gençliği bugüne kadar topluma kendisini anlatacak fırsatı bulamadı. Çünkü temel kaygısı yaşam kaygısıydı. Düşünün daha geçtiğimiz yıl iki darbe girişimi atlattık. Gezi sürecini hep beraber yaşadık. 2007'de e-muhtıra sürecini beraber gördük. Artık nispeten daha sakin bir sürece geçiyoruz. Güzel hikayelere vaktimiz yoktu bugüne kadar. Artık güzel hikayeleri yazacak ve yaşayacak vaktimiz var. Başbakanımız ve Hocamız Ahmet Davutoğlu, artık inşa ve restorasyon sürecine girdiğimizi söylüyor. Artık insanlara bir şeyleri daha iyi anlatacak vaktimiz var. Bu noktada şüphesiz bu gerilimli, yaşam-ölüm kavgasında benzersiz bir liderlik örneği gösteren Reis'e büyük borcumuz var
-Son dönemde AK Parti'nin daha İslamcı bir çizgiye kaydığı yönünde bir kamuoyu algısı var. AK Parti sizce de kurulduğu döneme göre daha ideolojik bir tavır takındı mı? İçeriden baktığınızda da aynı algıyı onaylıyor musunuz?
*Ben açıkçası çizginin hiç değişmediğini düşünüyorum. Reis de Hoca da kendi dönemlerinde sürekli medeniyet tasavvuru üzerine konuşmalar yaptılar. Sürekli yeni bir kimlik inşasını anlattılar. Tabii ki 28 Şubat sürecinden çıkmış bir partinin çıkıp kendisini oluşturan aklı, dümdüz bir dile dönüştürmesi mümkün değildi. Ancak süreç içerisinde kendisini de yeniden inşa etti AK Parti. Bu dilin kendisine zarar vermediğini AK Parti'nin keşfetmesi belki biraz uzun sürdü. Aksine bu düşünce hep vardı ama kimliğini inşa ederken veya kendisini halka anlatırken bu dili fazla kullanmıyordu. Artık bu dili biraz daha fazla kullanıyor. Bu dili "İslamcı" olarak etiketlemeye de lüzum yok. "İslamcılık" da aslında bu dilin doğal bir parçası. Hoca, evrensel bir doğruyu anlatırken "Denetçiler denetlemeye gittikleri yerde çay içerlerse bu haramdır." diyor mesela. "Etik değildir." demiyor "Haramdır." diyor. Çünkü bu kendi dili. Yabancı bir dili konuşmuyor. Cumhurbaşkanı çıkıyor "Eğer siz Müslümanlar olarak birleşmezseniz aramıza Lawrencelar girer." diyor. İslami bir referansla anlatıyor meramını. Suriye meselesinde Müslümanlar bir arada olmazsa neler yaşandığını görüyoruz. Bunu İslami referanslara başvurarak anlatmaktan hiç kaçınmadılar bence. 2011 süreci sonrası, Gezi sonrası bu dille birlikte AK Parti bambaşka bir fenomene dönüştü. Türkiye de bu süreçte Suriye'de ve Mısır'da doğruyu çekincesiz ifade eden tek ülke haline geldi. Tek söyleyen ülke haline geldiğinde "ABD'den izinsiz kimse birşey yapılamaz." algısı da yıkıldı.
'BAZI İSİMLER HALA ABD'DEN DARBE BEKLİYORLAR'
Amberin Zaman çıkıp ABD'den "Washington'dan bakınca Erdoğan kalıcı." diyebiliyor. Yani hala ABD'den bir darbe, bir müdahale herhalde bir suikast filan bekleyebiliyor hala bu isimler. Cumhurbaşkanı da Başbakan da doğruları çekinmeden söylemenin gücünü keşfetti. Bunu ciddi bir güce dönüştürdü. Türkiye baktı ki doğruları söyleyince mazlumların umudu haline geliyor, bu dilde ısrar etmeye başladı. Artık Türkiye zincirlerinden kurtuldu diyebiliriz. Bu bir özgürleşme süreciydi. AK Parti de Türkiye de artık bu prangaların tümünden kurtuldu.
TÜRKİYE ÖZGÜRLÜĞÜN TADINI ALDI
Suriye'de bu eylemler yeni başladığında El Cezire'ye Suriyeli bir genç bağlandı ve şunu sordular ona. "Sizi öldürmeye başlarlarsa duracak mısınız?" sorunca genç "Ben hayatımda ilk defa bu sokaklarda özgürce Esed'in zalim olduğunu söyledim. Artık özgürlüğün tadını aldım. Bundan ölsem de vazgeçmem." demişti. Türkiye artık bu özgürlüğün tadını aldı. Mesele artık ne söylenileceği değil. Bu özgürlüğün tadının alınmış olması. Artık yeni bir Türkiye olduğunu herkes kabullenmeli çünkü yeni Türkiye'nin dili bu.
Not: Bu haber aktif link verilmeden alıntılanamaz