Yiğit Bulut: Erdoğan ilk 5 yıl büyük savaş verdi
TRT Haber'de konuşan Yiğit Bulut, 1993 yılında esrarengiz bir şekilde hayatını kaybeden isimlerin, ölümlerinin perde arkasını değerlendirdi, günümüzle olan bağlantıları deşifre etti.
11 Yıl Önce Güncellendi
2015-01-28 05:08:54
TRT Haber kanalında Hasan Kurtulmuş'un sunduğu Derin Analiz programında Yiğit Bulut, çözüm sürecini ve yüksek faiz-yüksek enflasyon döngüsünü, arka planlarıyla birlikte değerlendirdi.
Çözüm sürecinin ve yeni Türkiye'nin temellerinin atılmaya çalışıldığı 1990-1993 yılları arasında yaşanan esrarengiz olayları hatırlatan Yiğit Bulut; Eşref Bitlis'in(17 Şubat 1993), Adnan Kahveci'nin(5 Şubat 1993), Turgut Özal'ın (17 Nisan 1993) ölümlerinin perde arkasında nelerin yattığını anlattı.
O yıllarda 180 gün içinde Türkiye'nin kaderini olumlu yönde değiştirecek çok önemli gelişmelerin yaşandığını, ancak 90 gün içinde söz konusu ölümlerin gerçekleştiğini belirten Bulut, aslında Turgut Özal'ın o dönemde hem Türkiye'nin bulunduğu coğrafya için, hem de Kürt meselesi için yeni bir denklem tanımında bulunduğunu ifade etti.
Yiğit Bulut şöyle konuştu:
90 GÜN İÇİNDE ESRARENGİZ ÖLÜMLER
3 Ocak 1993'te Çankaya Köşkü'nde bir toplantı yapılıyor. Eşref Bitlis, Adnan Kahveci, Turgut Özal o toplantıda. Uğur Mumcu yok, ancak aynı gün bir telefon görüşmesi yapıyor. Ergenekon'la örgüt (PKK) arasındaki bağlantıyı deşifre edebilecek bir rapor ortaya koyuyor. Devletin içindeki derin bağlantıların, aslında dış odaklarla birlikte nasıl terör örgütünü beslediğini ortaya koyuyor.
Bunu ilk kez söylüyorum, belki de paralel yapının o dönemki varlığının terör örgütüyle nasıl iç içe geçebilmiş olduğunu gösteren bir rapordu o.
ÖZAL YENİ BİR DENKLEM TANIMLAMIŞTI
Türkiye'deki Kürt denkleminin değişmesi gerektiğini, Kuzey Irak'ı da içine alan, hatta bütün coğrafyayı, Ortaasya'yı içine alan yeni bir denklemin tanımlanması gerektiğini ortaya koyan bir toplantı bu.
Türkiye'nin 1990-1993 arasında Suriye'yle, Irak'la, İran'la, Rusya'yla yapmış olduğu toplantılar var. Bu toplantılardan Sayın Süleyman Demirel'in bilgisi var, İsmet Sezgin'in bilgisi var, o dönemki bürokratların, komutanların bilgileri var. Bu toplantılar, Turgut Özal'ın ortaya attığı "yeni denklem" kavramıyla birlikte ortaya çıkan toplantılardı.
1993 yılında, 180 gün içinde bütün olaylar yaşanıyor ve 90 gün içinde bu isimler aramızdan ayrılıyor. Ve en önemlisi, çok önemli bilgilere haiz isimler bunlar.
Eşref Bitlis, örgütle ilgili çok önemli bilgilere haiz. Örgütün iç bağlantıları nasıl, içeride hangi sermaye yapısı tarafından destekleniyor gibi soruların cevabını biliyor Eşref Bitlis.
Adnan Kahveci, örgütün maddi imkanlarına, aradaki para akışına, içeride ve dışarıda hangi şirketler tarafından terörün desteklendiğine dair çok önemli raporlara ışık tutmuştu.
TURGUT ÖZAL TUZAK-PARAVAN ŞİRKETLER KURDURTMUŞTU VE...
Turgut Özal'ın talimatıyla, içeride ve dışarıda bu finansal yapının ve bu yapının terörle iç içe geçmiş kısımlarının deşifre edilmesi için paravan bazı tuzak şirketler kuruluyor. Bu tuzak şirketlerle onların bilgileri ele geçiriliyor. Bu şirketler sanki onlarla iş tutacakmış gibi ortaya çıkan şirketlerdi.
O dönem çok önemli bir dönemdi. O dönemde atılan adımların toplamına bakıyorsunuz, bugünkü çözüm sürecinin, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde tanımladığı denklem ve paradigmanın aslında ilk adımları atılıyor o dönem.
BUGÜN ATILAN ADIMLARIN YÜZDE 10'UNU TASARLAYANLAR O DÖNEMDE ORTADAN KALDIRILDILAR
Bugün atılan adımların yüzde 10'unu tasarlayanlar o dönemde ortadan kaldırıldılar. Ve arkasından, 1994 kriziyle birlikte devlet 90 gün vadeli, yüzde 50 net faizli hazine bonosu çıkarıyor. Ve bu isimler hayatını kaybettikten sonra Türkiye'de başbakan ve cumhurbaşkanı değişiyor.
Arkasından, Türkiye kendi Kürt kökenli vatandaşını yeniden tanımlamalı, yeniden onu ortaya koymalı tezini ortaya atanlar aramızdan ayrıldıktan sonra Türkiye eski ateş çemberine geri dönüyor ve taşeron örgüt tarafından kollanan o petrol ve gaz çizgisi yeniden hayata geçiyor. Bütün Ortadoğu denklemi tekrar karışıyor. 1994'ten itibaren 2003'e kadar çözümsüzlük içinde krizler, artan terör, develüasyonlar, siyasi bunalımlar, sosyolojik bunalımlar...
TRİLYONLAR 5 BİN TÜZEL VE GERÇEK KİŞİNİN CEBİNE AKTI
Bütün bunların döngüsü içerisine girmiş bir Türkiye'de trilyon dolar faiz+ana para, 5 bin gerçek ve tüzel kişinin cebine transfer ediliyor. Bakın tekrar ediyorum: Trilyon dolar faiz+ana para 1980'den başlayan, 2003'e kadar devam eden süreçte içeride ve dışarıda 5 bin yerleşik şirket+gerçek kişinin cebine transfer ediliyor. Ve 94 krizi dediğimiz olay (ki aslında kriz değildir o. Yerleşik düzenin ülkenin tamamını soymak için ortaya koyduğu bir senaryodur) devletin ve milletin varlıkları 90 gün vadeli hazine bonosu çıkartılarak yine 5 bin gerçek ve tüzel kişinin cebine transfer ediliyor. Ve bu dönemde devletin verdiği parayla bu ülkenin medya, sanayi el değiştiriyor.
BUGÜNÜN "SEÇKİNLERİ" O GÜNLERDE SEMİRDİ
Yani bugün ortaya çıkıp "x derneğiyiz, y derneğiyiz, biz seçilmişlerden daha kudretliyiz, şöyleyiz, böyleyiz" diyenler o 94 yılındaki yüzde 50 net faizli hazine bonosuyla alıyorlar ne alıyorlarsa. O günden bugüne, o yerleşik düzen daha da semirerek, daha da şişerek ve aynı faiz paradigmasını korumaya çalışarak bugünlere kadar gelmeye çalışıyor.
SAYIN ERDOĞAN İLK 5 YILINDA ÇOK CİDDİ BİR SAVAŞ VERDİ
Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın 2003'te ortaya koyduğu yeni denklemle, (açık konuşalım, o yeni denklemi hemen hayata geçiremiyor, çünkü o yerleşik düzen 80 yıldır süregelen bir yerleşik düzen) Türkiye'yi ayağa kaldırmak için adımlar atıyor ve 2008'e kadar ilk 5 yıllık süreçte bunlara karşı çok ciddi savaş veriyor.
İLK MEYDAN YENİLGİSİNİ IMF TÜRKİYE'DEN GİDİNCE ALDILAR
2008'de, Türkiye'nin IMF'den ayrılması, Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından biri. Çünkü yerleşik düzen en büyük meydan savaşı yenilgisini orada alıyor. Hatırlayın, bugün "faizi indirirseniz şöyle olur, böyle olur" diye tehdit eden aynı isimler, aynı kalemler, o günlerde de "IMF'yi Türkiye'den gönderirseniz şöyle olur böyle olur" diye aynı gazete köşelerinde yine aynı tehditleri savuruyorlardı.
O dönemde bürokraside çok önemli yerlerde olup, daha sonra gazetelere televizyonlara transfer olan isimler yine aynı devam ettirilmek istenen o yerleşik düzen tezlerini piyasaya pompalıyorlardı.
IMF GİDİNCE FAİZ YÜZDE 4.61'E KADAR DÜŞTÜ
Faiz yüzde 20-25 bandındaydı. IMF Türkiye'den ayrıldı, devletin borçlanma faizi 4.61'e kadar düştü.
Sayın Cumhurbaşkanımız Arap Ligi'nde bir konuşma yapmıştı ve şunu söylemişti: Yüksek faiz yüksek enflasyon getirir. Yüksek enflasyon da tekrar döngü şeklinde yüksek faizi körükler. Ve ortaya bir yüksek faiz - yüksek enflasyon konisi çıkar.
SAYIN ERDOĞAN O SÖZÜ SÖYLEYİNCE BAZI GAZETELER KIYAMETİ KOPARDI
Cumhurbaşkanımız bunu söylediği zaman Türkiye'de gazetelerde kıyamet koptu. Sayfalarca bunu yalanlamak için yazılar yazıldı. Ama bugün Merkez Bankası Başkanı'nın yaptığı açıklamalar, Sayın Cumhurbaşkanımız'ın Arap Ligi'nde yaptığı konuşmayı bire bir doğruluyor.
Merkez Bankası da çok uzun süre direndi. Başka söylemlere gitti. O paradigmanın peşinden gitmeye çalıştı. Ama bugünkü konuşma çok önemlidir. O konuşmada, Sayın Cumhurbaşkanımızın Arap Ligi'nde yaptığı yüksek faiz-yüksek enflasyon paradigmasının tanımlandığı net olarak ortaya çıkıyor.
"FAİZSİZ" KELİMESİNİ KULLANAMIYORUZ
O kadar korkutmuşlar ki bizi "faizsiz" diyemiyoruz. "Sıfır faiz" diyoruz konuşurken. "Sıfır faiz" ne demek? "Faizsiz" demek. Ama "faizsiz" dediğiniz anda o sistem tarafından afaroz edileceğiniz için o kelimeyi kullanamıyoruz. "Faizsiz" kelimesini herhangi bir cümle içinde dahi kullanamıyoruz.
Bakın konuşmalarımıza. Kimseyi suçlamıyorum. Buna ben de dahilim. "Sıfır faiz" diyoruz. Faizsiz bir ekonomi düşünemediğin için "faizsiz" diyemiyorsun. Sana verilen zihin kodlarıyla düşünüp, sana verilen zihin kodlarıyla konuşuyorsun.
Yüksek faiz-yüksek enflasyon döngüsünü Sayın Cumhurbaşkanımız o dönem tanımladığı zaman gazetelerde çok çirkin köşe yazıları yazdılar. "Muhtar bile olamaz" dediler. "Sen belediye başkanısın, ana akım iktisattan mı anlıyorsun" dediler.
Star
SON VİDEO HABER
Haber Ara