YAHYA BOYLU’NUN SESİNE SES VERİLSİN
BABASI FİKRİ BOYLU’NUN MAĞDURİYETLERİ GİDERİLSİN, TALEPLERİ KARŞILIK BULSUN
Yahya Boylu, Diyarbakır Çocuk Hastalıkları Hastanesi’nin Sağlık Kurulu Raporu’na göre “Sp Tetraparezi, Mental-Motor Gerilik ve Ağır düzeyde MR teşhisiyle %99 vücut fonksiyon kaybı”na maruz kalmış bir kardeşimiz. Sağlık durumu günden güne kötüye gitmekte. Önce muhterem annesi Şüheda Hanımın kamuoyuna da yansıyan sözlerini aktaralım:
“Eşim Fikri, 1995 yılından bu yana cezaevinde. Eşim cezaevine girdikten 6 ay sonra ikiz çocuklarım oldu. Bunlardan Yahya bedensel engellidir. Küçükken babasını ziyaret ettikten sonra ağır beyin felci geçirdi. Evde sık sık nöbet geçirmeye başladı. Her nöbet geçirişi kemiklerine vuruyor ve kasları birbirinden ayrılıyor. 4 defa ameliyat geçirdi. Felçten sonra beyni su toplamaya başladı. Beyninin sol tarafında şişme ve zedelenme vardı. Bu yirmi yılda çok zorluklar çektik sıkıntılarla bu çocukları büyüttüm. Çocuğum yüzde 99 engellidir. Eğer bir derece daha yükselirse artık bitkisel hayata girecek ve Allah korusun onu kaybedebiliriz de. Benim çocuklarım babasız büyüdüler, babanın ne demek olduğunu bilmediler. Hep fotoğraflarda, demir parmaklıklar ardında babalarını tanıdılar”
Yahya Boylu’nun sağlığı daha kötüye gitmeden ve maazallah günden güne eriyen hayati fonksiyonları tükenmeden önceki talebi babasını yanında görmek. Bu meselenin ahlakî-vicdanî bir vechesi; lakin 1995 yılından bu yana cezaevi şartlarının içeride ve dışarıda tüm yüklerini yüklenmiş bir aile açısından çok ama çok önemli bir yönü.
Diğer taraftan, Türkiye’nin o günkü olağanüstü şartlarında, hukukun vesayetçi yapıların elinde oyuncak olduğu, JİTEM’in İslami ya da değil tüm kesimler üzerinde terör estirdiği, işkencenin, delilsiz, hukuksuz kararların rutinden sayıldığı dönemler göz önüne alındığında Fikri Boylu gibilerin durumlarının yeniden ele alınması, yeniden yargılanma taleplerinin karşılanması adalet mekanizmalarının ve bu ülkenin yöneticilerinin üzerinde ağır bir vebal olarak durmaktadır. Hele ki Ergenekon-Balyoz gibi süreçleri siyasi-hukuki zeminde yaşamış bir ülke olarak, malum kesimlerin medya ve siyasi partiler yoluyla mağduriyetlerinin giderilmesinin siyasetin neredeyse baş gündem maddesi haline getirilmesine şahit olurken, 1990’lı yıllarda, 28 Şubat süreci öncesi ve sonrası dönemlerde siyaseten verilen mahkeme kararlarının, insanların ve özellikle İslami kesimlerin hayatlarını nasıl kararttığı herkesin malumudur. Bugün ülke yönetiminde bulunan insanların da o yıllara ait mağduriyetleri bilinmektedir.
1992 yılında işlediği iddia edilen onbir ayrı bıçaklı saldırı iddiasıyla hakkında açılan davada, bu eylemlerden beşine katıldığı sabit olduğu iddia makamınca dile getirilen ve müebbet hapis cezasına çarptırılan Fikri Boylu özelinde de mesele, tam da bu duruma tekabül etmektedir.
Oysa o dönemde (1995) -dava dosyasına da geçtiği üzere- tüm sanıklara yüklenen eylemlerin mağdurlarından sekiz kişi dinlenmiş; bu mağdurlar, sanıkların müsned eylemleri işlediklerini ortaya koyacak beyanlarda bulunmamışlardır. Hatta bazı mağdurlar çok açık ve net bir şekilde kendilerini yaralayan şahısları gördüklerinde teşhis edebileceklerini fakat sanıkları tanımadıklarını, müvekkil sanıkların kendilerini yaralayan kişiler olmadıklarını beyan etmişler ve bu beyanlarını da yemin ile teyid etmişlerdir. Sanık Fikri’nin katıldığının sabit olduğu ileri sürülen eylemlerden hiçbirinin mağduru dinlenmemiştir. Bu eylemlerle ilgili hiçbir delil de yargılama süresince dosyaya girmemiştir. Yani iddia soyut kalmış ve basit bir iddia olmaktan öteye geçmemiştir.
Sanığın, mağdurları dinlenen ve hakkında delil toplanan eylemlere katılmadığı anlaşılınca, hakkında hiçbir delil toplanmayan eylemlerin sabit kabul edilmesi, “savunmanın ispatlanması gerekir” mantığına dayandırılmıştır ki bu mantık yanlıştır. Ceza yargılanmasında kural savunmanın aksinin ispatlanması değil midir? Üstelik Fikri Boylu’nun, isnad edilen eylemlerin gerçekleştiği tarihte köyünde olduğuna dair tanık beyanları mevcuttur. Bu nedenle de Fikri Boylu’nun mahkumiyeti hukuksuzdur, siyasidir, kesinlikle yeniden yargılanmayı gerektirecek hukuki niteliklere haizdir. Bütün bunların yanında gerek şahitlerin dönemin adlî ricalince tehdit edilmeleri, gerekse Fikri Boylu’ya günlerce yaşatılan işkence seansları, bu işkencecilerden bir kısmının suçlarının sonradan hukuken tescillenmesi gibi sebepler de eklenince, bu hukuk katliamı katlanarak büyümüştür. Üstelik Fikri Boylu bu uzun mahkumiyet sürecinde defalarca mahkemelere başvurarak, adalet makamlarına mağduriyetlerinin giderilmesi yönünde taleplerde bulunmuş ama “red kararları”yla muhatap olmuştur. (Ekte kendisinin yaşadıklarını anlatan veriler, kendi el yazısıyla yazdığı bir mektuba dayanarak sunulmuştur.)
Avukatı Rahmi Kurt beyle yaptığımız görüşmede, özellikle işkenceci polislerin yargılanıp kötü muamele ve işkence suçlarının subuta erip tescillenmiş olmasının dahi başlı başına yeniden yargılanma konusunda hukuki hakları beraberinde getirdiğini vurgulamıştır. (Polislerin 4616 sayılı yasanın 5. maddesinden istifadeyle dava ve cezaları ertelense de, bu gelişme Fikri Boylu’nun hakları açısından durumu değiştirmemektedir.)
Netice-i kelâm, Fikri Boylu’nun -avukatı aracılığıyla- “hukuk ve adalet”e ve oğlu Yahya Boylu’nun “vicdanlar”a seslenişinin sizler ve adli makamlar tarafından duyulup harekete geçilmesi de başta Müslümanlar olmak üzere tüm kesimlerin arzusu ve duasıdır.
--
FİKRİ BOYLU’NUN CEZAEVİNDEN TARAFIMIZA GÖNDERDİĞİ MEKTUP
Fikri Boylu, oğlu Hüseyin Boylu vasıtasıyla hukukunu savunacak duyarlı kesimlere bir mektup gönderdi. Aşağıdaki mektup, -Hüseyin Boylu’nun ifadesiyle- cezaevi yönetimi ve gardiyanlardan çekinilerek bazı bölümleri sansürlenmiş olarak yollandı. Lakin mektubun sonuna eklediğimiz bir sonraki bölümde Hüseyin’in tarafımıza yolladığı detaylar var.
(Not: Mektup el yazısıyla gönderildiğinden bazı bölümleri okumakta güçlük çektim. Noktası virgülüne dokunmadan yayınlıyorum. Oluşabilecek tashih hataları tarafıma aittir. B.K.)
“Her türlü işkenceye maruz kaldım. 12 gün gözaltında kaldım. Ne aileme ne de avukatıma haber vermediler. Seni öldüreceğiz diyorlardı. Elektrik ve iğrenç işkenceler yaptılar. Doktora çıkardılar. Mahkemeden önce doktor hiçbir yerimi kontrol etmeden polislere kağıt verdi belli ki arkadaştılar. Ben gözaltında iken benden iki gün önce Murat Bildik adlı müslüman katl edilmişti ve bir kadın öldürülmüştü benimle aynı dosyada olan Celal Özdemire cesetler gösterilmişti ve seni öldüreceğiz demişlerdi. O da beni tanımadığı halde tanıdığını söylemişti. Celal Özdemir 17 yaşında bir çocuktu ve çok korkutmuşlardı. O da benim üzerime ifade vermişti.
Ben cezaevinden tekrar gözaltına alındım ve işkenceye bir hafta tabi oldum. Polisler hakkında dava açtım. 10, 12 polisin işkence yaptığı kanıtlandı ama savcılık 5 yıl içinde suç işlemeseler ve filan yasaya göre takipsizlik kararı verdi. İki sayfalık işkenceci polislerin ismini de gönderiyorum. Ben eylemlerin yapıldığı tarihte köyde idim. Köydeki köylüler de gelip mahkemede benim köyde olduğumu söylediler. Ama mahkeme önem vermedi ve lehime kullanmadı. Tutanaklara da almadı. Çünkü askeri hakim Mehmet Soykam emekli yarbay ceza vermek için kendi kendine karar almıştı. Bana ceza verirken kahkaha atıyor, seni çürüteceğiz diyordu.
Halbuki tüm mağdurlar gelip bunlar değildi dedi. Hakim mağdurları tehdit ediyordu bak bunlardı de! Dedi! Sonra siz yok deseniz de kamu davasıyla ceza vereceğiz diyordu.
Hakim Yb. Mahmut Soykan, 1979 – Yd- 6 (Askeri Yarbay)
C.Savcısı Haydar Sami Kuzu 25962
Ayrıca Ben Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinde 28 Şubat davasına müdahil oldum. Onlardan şikayetçiyim. Çünkü bana ceza veren hakim yarbay Mehmet Soykan İsmail Hakkı Karadayının adamıydı. Onun emriyle Ankaradan derinlerden gelen emirle ceza aldım. Ankaradan emir aldıklarını söylüyorlardı. Ben de 5. Ağır Ceza mahkemesine gittim ifade verdim davacı olduğumu belirttim. (D.bakırda)
Size bu kadar mağduriyetlerimi ve kanunları anlatan haklarımı da daha önce gönderdim.”
--
Bu mektupta anlatılamayan hususlarla ilgili Fikri Boylu’nun oğlu Hüseyin Boylu ile yaptığım görüşme sonrası, tarafımıza, buradaki ayrıntıların babası tarafından kendisine iletilen bölümlerini mail yoluyla gönderdi. İşte -noktasına virgülüne dokunmadan- o ayrıntılar:
“babam gözaltındayken 10 ila 12 arası polis babamın gözleri kapalı olduğu için ya 1 ya yada 2 polisin demek sen muhterem fethullah hocayı sevmiyorsun ona karşı çıkıyorsun öylemi diyerek diğer arkadaşlarıyla birlikte babama işkence yapmak üzre onu işkence odasına aldılar ve her biri birbirlerine birşey ısmarlarcasına :
-elektiriğe verelim tamam hadi elektireğe verelim.
-canım sıkıldı filistin askısına asalım tamam hadi asalım
-elektriğe verdikten hemen sonra soğuk su içirelim organları kül olsun geberip gitsin pislik herif.
-çırılçıplak soyalım hem soğuk suyla hem joplarla üstüne düşüp günün acısını çıkaralım
-testislerine ip bağlayıp çekelim hadi çekelim.
-penis yumurtalıklarını geberene kadar sıkalım.
-hepimiz aynı anda dövelim kimin elinde düşerse o kazanır ona göre sert vurun ha inletin ineği.
-yakın sigaraları küllüğümüz burda tadını çıkara çıkara içelim söndürelim şunun üzerinde. taki paketlerimiz bitene kadar.
-bu adam çok dayanıklıymış (küfürler ettikten sonra).. seni getirmeden önce 1 pkk'li kadını geberttik burda birde islamcı bi iti sıra sende pilin bitene kadar süren varsa ya şu önünde dosyaları imzalar herşeyi ben yaptım dersin yada sende diğerleri gibi eşşek cennetini boylarsın. ne sen uğraş ne de bizi uğraştır otur paşa paşa imzala hem bak imzalarsan hakim ve savcıya ifadelerde bize yardımcı oldu itiraf etti pişmanım dedi ayrıyeten örgüt evlerinin adreslerini üyelerinin isimlerini ve planlarını verdi deriz 3-5 yılda çıkarsın.
bu işkencelerden sonra cumhuriyet savcısı ve hakim babama cezayı verirken kahkaha atıyor seni çürüteceğiz ordan anca leşin çıkar. hakim babamı tanımadıklarını söyliyen sanıklara dönüp onca olayı bu yaptı değil mi onlar hayır bu değildi dedikten hemen sonra hakim bağırarak ! bana itiraz ediyorsunuz öylemi ! evet demezsiniz kamu davasından sizi içeri tıkarım. ardından korkarak evet oydu dediler. babam defalarca benim hiç illegal ve legal örgütlerle uzaktan yakında alakam yok hele hele hizbullah örgütüyle hiç yok demesine rağmen! hakim ve savcı tekrar gülerek babamın kalemini kırdılar ve idam cezası verdiler. ! o zamanlar idam cezası yeni kalktığı için cezası 36 yıl cezaya dönüştürüldü . -hadi yine iyisin idam yok ama pisi pisine ölmek var diyerek babamı 36 yıl cezaya mahkum kıldı.”
Nihai olarak İslami kamuoyunun bu konudaki vicdani ve hukuki talepleri şunlardır:
Fikri Boylu’nun Olağanüstü Şartlarda Yaşadığı İşkence ve Hukuksuzluklar Dikkate Alınsın; Yeniden Yargılanma ve Tahliye Talebi Kabul Edilsin!
Kaynak : HAKSÖZ-HABER