Molla Muhammed Doğan'dan 14 Aralık operasyonu yorumu
2010 yılının Ocak ayı sonlarında yapılan operasyonla evleri basılıp, gözaltına alınan insanların uyuşturucu ticareti yaptıkları, kadın pazarladıkları gibi çirkin iftiralar dahil her türlü karalama ve itibarsızlaştırma furyasına maruz kalan Risale-i Nur talebesi ve Doğu'da Molla Muhammed olarak anılan Mehmet Doğan 14 Aralık'ta paralel yapıya karşı gerçekleştirilen operasyonu nasıl yorumladı?
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-12-23 08:52:11
TIMETURK / HABER MERKEZİ
İşte Molla Muhammed Doğan'ın açıklaması
1-) Şahsî ahvalim
1944 Ağustos ayında Muş’un Varto kazasının Kers köyünde dünyaya geldim. Kimlikteki doğum tarihim, 16.12.1951’dir. 7 yaşımdan 10 yaşıma kadar babamın yanında ilim tahsilime devam ettim. 10 yaşımdan sonra değişik illerde ilim tahsilimi sürdürdüm. Yaklaşık 18 senede medrese tahsilimi bitirdim. Arapça tahsilimden sonra bazı köylerde tedrisat vazifesini yaptım. 1973 yılında Muş Merkez İstasyon Camii’nde resmi olarak imam-hatiplik vazifesine başladım. 1998 yılında emekli oluncaya kadar aynı camide bu vazifeme devam ettim. 1963 yılından itibaren Kur’an’ın manevi tefsiri olan Risale-i Nur’u okumaya başladım. 1967 yılında Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin varisi ve Risale-i Nur’un birinci talebesi olan Hacı Hulusi Bey ile tanıştım. Vefat senesi olan 1986 yılına kadar bu Zat’ın derslerine katıldım.
2003 yılından itibaren Risale-i Nur’u şerh, izah, tahşiye, tekmil, tanzim, tashih maksadıyla eserler te’lif ettim. Ayrıca Kur’an’ın bazı ayetlerine yanlış mana verilmek suretiyle tahrif edilmeye çalışıldığı bir zamanda, bazı ayet-i kerimelerin tefsirini yaptım ve bu çalışmalarım halen devam etmektedir. Te’lif ettiğim eserler, BMB Yayıncılık Limited Şirketi tarafından basılmakta ve neşredilmektedir. Halen Muş ilinde ikamet etmekteyim ve tedrisatla meşgulüm. MS hastasıyım ve görme özürlüyüm.
2-) Hizmet Tarzım
1963 yılından itibaren Kur’an, Hadis, İcma-i Ümmet ve Kıyas-ı Fukahayı ve İslam’ın bu dört kaynağının bürhanlı bir tefsiri olan Risale-i Nur’u beraber ders vermekteyim.
3-) Mehdilik, kutupluk, gavslık, velilik gibi bir davam yoktur. Ben, Kur’an hadimiyim. Üstad Bediüzzaman Hazretleri ve Nur’un birinci talebesi Hacı Hulusi Bey Merhum’un da böyle bir davaları yoktu. Bir tek davam mevcuttur. O da bütün kusurumla beraber Kur’an’ı, Sünneti, İcma-ı Ümmet’i, Kıyas-ı Fukaha’yı ve Risale-i Nur’u müdafaa etmektir. Hakkın müdafaası için fedaîyim. Başka bir davam yoktur.
4-) Resul-i Ekrem (sav) zamanından ta üç yüz seneye kadar, bütün Müslümanların maksad ve gayesi, Kur’an ve Hadisi anlamak ve hayatın her safhasında Kitab ve Sünnet’e tabi olmak idi. Bu asırda ise, Din-i Mübin-i İslam’a hizmet eden bütün cemaatlerin, İslam’ın temel kaynağı olan Kitab ve Sünnet’i, lafız ve manasıyla beraber ders vermeleri, kendi meslek ve meşreblerini Kitab ve Sünnet’i anlamaya vesile kılmaları lazım gelirken; maalesef bugün, Alem-i İslam’da, bahusus Türkiye’de cemaatler, kendi meslek ve meşreblerini birinci derecede müdafaa ve muhafaza etmekte, onu revaca vermekte, Kitab ve Sünnet’i ise ikinci, üçüncü derecede bırakmaktadırlar. Hâlbuki bütün mü’minlerin davası ve ittifak noktası, Kur’an ve Sünnet’tir. Madem hakikat budur. Öyle ise bütün meslek ve meşrebler, Kur’an ve Sünnet’e hâdim, ayine ve dellal olmalı; vekil ve gölge olmamalı ve bunların yerine ikame edilmemelidir.
5-) Takriben elli senedir iman ve Kur’an hizmetinde bulunuyorum. Münzevî yaşayan bir insanım. Silahlı-silahsız, siyasî-gayr-ı siyasî, yeraltı-yerüstü, gizli-aşikâr hiçbir örgütle alakam yoktur. Bütün örgütlerden âri ve beriyim. Sergüzeşt-i hayatım, bunun şahididir.
6-) Kur’an-ı Hakîm, وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلَا تَفَرَّقُوا ayet-i kerimesinin sarahatiyle, bütün mü’minlerin Hablullahi’l-metin olan Kur’an’a temessük etmelerini ve Kur’an’ın etrafında yek vücud haline gelip tefrikaya düşmemelerini şiddetle emretmektedir. Bu ayet-i kerimeye binaen “ci”, “cu” tabirleri tefrikaya sebebiyet verdiği için, ulema-i İslam bu tabirleri reddetmiştir. Bu sebeble “Nurculuk”, “Tahşiyeci” gibi tabirleri kullanmak muvafık değildir. Zira bu tabirler, Müslümanlar arasında tefrikaya sebebiyet vermek için, dış güçler tarafından içimize atılmıştır. Ben Kur’an şakirdiyim. Nurcu ve Tahşiyeci değilim. Hem “Tahşiyeciler” diye bir gurup da yoktur. Bu tabiri, o malum gurup icad etti. Tahşiye, BMB Yayıncılık Limited Şirketi Yayınları’nın bir markasıdır.
7-)Zındıka Komitesi’nin Âlem-i İslam içindeki faaliyetleri: Yaklaşık iki yüz elli seneden beri dünyâda dînsizliğe revâc veren, bahusus İslâmiyyet’i tahrîf etmek için çalışan, kökü ecnebî diyârında ve bir dalı Alem-i İslam içinde bulunan temelde üç yüz kişiden oluşan gizli bir zındıka komitesi vardır ki; dünyâya hükmeden bu gizli komite, İslâm’ın nûrunu âlemde söndürmek için her türlü fitne kaynaklarını işletmektedir. Bu komite, fasid ve batıl te’villerle Kitâb ve sünneti tebdîl ve tahrîf etmeye çalıştığı gibi; bu asırda Kur’ân’ın manevi bir tefsiri olan Risâle-i Nûr’u da hem lafız, hem de mana, yani tarz-ı telakki cihetinde tahrîf etmek için çalışmaktadır. Bu faaliyetleriyle Müslümanların inancını bozmak ve böylece onlar üzerinde hâkimiyyet kurmak istemektedir.
Hususan o gizli zındıka komitesi, 1970 tarihinden itibaren plan değiştirerek “Ilımlı İslâm” adı altında Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi muharref dinleri, İslâm gibi hak dîn olarak gören ve bu üç dine “İbrâhîmî Dinler” namını veren, “hoşgörü ve diyalog” adı altında yapılan toplantılarla bu muharref dîn mensûblarının ehl-i necât olduklarını da’vâ eden, “Muhammedü’r-Rasûlullah” demeseler bile, Yahûdî ve Hıristiyanların da Cennet’e gidebileceklerini ve onlara rahmet nazarıyla bakılabileceğini her fırsatta i’lân eden ve bu maksadını tahakkuk ettirmek için dâhilde bir gurubu maşa olarak kullanan ve halen iş başında olan dehşetli bir komitedir.
Kur’an, Hadis ve Risale-i Nur eserlerinden istihraç ederek, 1964 yılında bu komitenin Türkiye’deki gizli faaliyetini hissettim. 1970-71 yıllarında ise, gizli olan bu faaliyetin su üstüne çıktığını müşahede ettim. Bu tarihten itibaren o örgüte karşı ilmî mücadelede bulunmaya başladım. 2005 tarihinde kaleme aldığım “Rumuzu’l-Kur’an 4” adlı eserimde, Al-i İmran Suresi’nin 64. ayet-i kerimesinden istihraç ederek, o gizli zındıka örgütünün dehşetli bir planı olan “Hoşgörü ve Dinler Arası Diyalog” adı altında Âlem-i İslam’da, bahusus Türkiye’de 1971 yılında başlayan bu batıl fikrin, 2013’ün sonu, 2014’ün başında yavaş yavaş silineceğini ve neticede söneceğini ve inkıraz edeceğini beyan ettim.
Kur’an, Hadis ve Risale-i Nur eserlerinden istihraç ederek, 1964 yılında bu komitenin Türkiye’deki gizli faaliyetini hissettim. 1970-71 yıllarında ise, gizli olan bu faaliyetin su üstüne çıktığını müşahede ettim. Bu tarihten itibaren o örgüte karşı ilmî mücadelede bulunmaya başladım. 2005 tarihinde kaleme aldığım “Rumuzu’l-Kur’an 4” adlı eserimde, Al-i İmran Suresi’nin 64. ayet-i kerimesinden istihraç ederek, o gizli zındıka örgütünün dehşetli bir planı olan “Hoşgörü ve Dinler Arası Diyalog” adı altında Âlem-i İslam’da, bahusus Türkiye’de 1971 yılında başlayan bu batıl fikrin, 2013’ün sonu, 2014’ün başında yavaş yavaş silineceğini ve neticede söneceğini ve inkıraz edeceğini beyan ettim.
8-) Zındıka Komitesinin ve dâhilde bulunan maşasının bu sinsi ve dehşetli faaliyetlerine sed çekmek maksadıyla yaptığım ilmî çalışmalar: Mü’minleri, bu dehşetli zındıka komitesinden ve o komiteye âlet olanlardan kurtarmak, ulema-i İslam’ın en mühim vazifesidir.
İşte Müslümanların i’tikadlarını düzeltmek, o gizli zındıka komitesinin fâsid te’villerine kapılmamalarını ve istikameti muhâfaza etmelerini te’mîn etmek için Allah’ın tevfîk ve inâyetiyle -yaklaşık yirmi yıldan beri- bazı eserleri kaleme aldım. Ehemmiyetine binaen bu eserlerden bir kaçını nümune olarak zikredeceğim:
1- “Rumûzu’l-Kur’an Serisi” (5 eser) ve “Onuncu Söz Haşir Risalesi İkinci İşaret’in Şerh ve İzahı” adlı eserlerim ile “hoşgörü ve diyalog” adı altında ortaya atılan ve kelime-i tevhidin ikinci kısmını ikrar etmenin şart olmadığını neşreden, böylece ehl-i kitabın da ehl-i necat olduğunu müdafaa eden o gizli zındıka komitesinin bu batıl fikrini ilmen ibtal ettim.
2- Erkan-ı imaniyeden biri olan haşr-i cismanî rüknü, Âlem-i İslam’da inkâr edilmeye başlandığı ve bu konudaki ayet ve hadislerin te’vilat-ı faside ile te’vil edildiği bir zamanda, “Onuncu Söz Haşir Risalesi’nin Şerhi”, “Yirmi Dokuzuncu Söz’ün Şerhi”, “Rahman Suresi’nin Tefsiri”, “25. Mektub Yâsin Suresi’nin Tefsiri”, “Dokuzuncu Şua’nın Dokuz Âlî Makamı” gibi eserlerimle haşr-i cismani hakikatini delillerle isbat edip bu batıl fikri de Allah’ın izniyle ibtal ettim.
3- Kur’an-ı Kerim, İslam’ın beş temel esasından biri olan zekâtın kimlere verileceğini bizzat beyan ettiği ve bu konuda Hazret-i Peygamber (asm)’a bile herhangi bir yetki vermediği halde; zekât, mecrasından çıkarılıp tesbit edilen sınıfların dışındaki yerlere sarfedildi. Böylece fakir ve miskinlerin hakları gasp edilmek suretiyle onlara zulmedildi. Zekât ve sarfiyatı ile alakalı üç ciltlik bir eseri Kitab, Sünnet, İcma ve Kıyas-ı Fukaha esaslarına dayanarak te’lif ettim. Allah’ın havl ve kuvvetiyle bu gizli zulmü de bertaraf ettim.
4- Takrîben 300 âyet-i kerime ve pek çok ehâdis ve tatbikat-ı Nebeviye ile sâbit olan cihâd gibi muhkem bir esas, inkâr edildi. Mü’minlerin maddî cihâd konusundaki i’tikadlarını tashîh etmek, bu konuda serdedilen yanlış ve bâtıl fikirlerden Müslümanların inançlarını muhâfaza etmek maksadıyla üç ciltlik “Mir’atu’l-Cihad” adlı eserimi kaleme aldım.
Ülkemiz, Daru’l-İslam’dır. Daru’l-İslam’da cihad, manevîdir; yani ilmîdir. Ben de bu ilmî faaliyeti, eserlerimle ortaya koydum. Hiçbir Müslüman’ı maddi cihada, silahlı mücadeleye davet etmedim. Bu hususta bana nisbet edilen sözler asılsızdır, iftiradır.
5- Kadınlar için bir emr-i Kur’anî olan tesettür-ü şer’i hakkında -Haşa!- “Füruattır.” gibi ifadeler kullanıldığı bir zamanda, “Yirmi Dördüncü Lem’a Tesettür Risalesi’nin Şerhi” adlı eserimle, bu batıl fikri de inayet-i İlahiye ile reddettim.
6- Üstâd Bedîüzzamân Said Nursî Hazretleri’nin bazı makalelerine, mektûblarına ve Risâle-i Nûr’da geçen bazı mücmel cümlelerine, edille-i şer’iyye denilen Kitâb, Sünnet, İcmâ-ı Ümmet, Kıyâs-ı Fukahâ ve Risâle-i Nûr’un mufassal yerleri mihenk yapılmadan, o mücmel ifâdelere yanlış manâlar verildiği ve bu bâtıl manâların Âlem-i İslâm içinde neşredildiği ve böylece Risâle-i Nûr’u menhûs emellerine âlet ettikleri bir zamanda, tevfik-i İlahi ile “Münazarat Risalesi’nin Şerhi”, “Reddü’l-Evham Serisi” (5 eser) gibi eserlerimle, Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin kaleme aldığı Risale-i Nur eserlerinin, onların verdiği o batıl manalardan beri olduğunu ehl-i hak inancı dâhilinde isbat ettim.
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, o gizli zındıka komitesinin sinsi ve dehşetli planlarını fark etmiş, eserlerinde bunu açıkça ifade etmiş, hayatı boyunca bu mücadelesine devam etmiş, onların bu planlarına alet olmamaları ve aldanmamaları için Müslümanları ikaz etmiştir. Vefatından sonra da bu mücadelenin devam etmesi sadedinde, kendi zamanında niyet ettiği halde yazamadığı Risale-i Nur Külliyatı’ndan bazı eserlerin ileride te’lif edileceğini, Risale-i Nur’un şerh ve izah edileceğini haber vermiş; o haber de -gayet aciz, hasta, yaşlı, perişan bir vaziyette olduğum halde- kader-i İlahi’nin sevkiyle kaleme aldığım ve alacağım eserlerle tahakkuk etmiş ve edecektir. Bu eserlerim, Bediüzzaman Hazretleri’nin haber verdiği eserlerin bir masadakı, bir ferdi, bir nümunesidir.
Bu ilmî mücadeleye mukabil, o gizli Zındıka Komitesi’nin ve maşasının sindirmek, susturmak ve itibarsızlaştırmak için türlü türlü hilelere başvurmaları ve tuzak kurmaları, neticede 17 ay hapsime sebebiyet vermeleri:
Zındıka Komitesi ve maşasının Kitab, Sünnet ve Risale-i Nur’u tahrif planlarına mukabil, ortaya koyduğum bu ilmî mücadeleye karşı, o komite ve maşası ilmen mukabelede bulunamayınca, maddi güç kullanarak on yedi ay hapsime ve halen devam etmekte olan mahkememize sebebiyet verdi. Gülen Efendi, bu mevzuyu hem televizyon kanalıyla bizzat ifade etti. Hem gazetelerinde bu hususta yazılar yazıldı. Hem de kanallarında yayınlanan “Tek Türkiye” adlı dizide buna yer verildi. Bundan kısa bir süre sonra fiziki takibat ve ardından gözaltılar başladı. İşte hapsimize sebebiyet veren komplonun kısa özeti budur. Ben Kur’an, Hadis ve Risale-i Nur’u müdafaa ettim; o Zındıka Komitesi ve maşasının fasid te’villerini bertaraf ettim. Bu nedenle 17 ay hapse mahkum edildim.
Hükumetin o gizli zındıka komitesinin emri altında çalışan o gurubun (maşanın) planlarını sezmesi ve bunun için mücadele vermesi de bizi cidden mesrur ve müferrah etmektedir. Ben, hayatım boyunca Müslümanların birlik ve beraberliğini temin etmek için çalıştım ve devlet ricalinin Kur’an’a ve hakka hadim olmaları için devamlı dua ettim ve etmekteyim.
Haber Ara