Türkiye Tiranlara teslim olmadı
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-12-15 12:04:53
TİMETURK / FURKAN AZERİ
Bundan yaklaşık 13 sene evveldi ve Dünya tek kutupluydu. Bütün İslam âlemi; Yahudi lobisi, Neo-Conlar, İslam karşıtı batılılar, Vatikan, CİA, İngiltere ve bazı batı ülkelerinin gizli merkezlerinde kurulan birimler tarafından yönetiliyordu. Bir buçuk milyar ümmettin bütün yer altı ve yer üstü kaynakları, petrol rezervleri kısaca bütün doğal kaynakları sömürülüyordu.
1922-2001 yılları İslam dünyası için, en sancılı, en acılı ve en dibe vurmuş yıllardı. Bunun tam aksi olarak da batı dünyası en parlak yıllarını yaşamaktaydı. Bir zamanlar Avrupa’nın ortasına kadar gidip fetihler yapan dünyada hüküm süren bu izzetli ümmet ne yazın ki bu dönemde solmaya mahkûm bir gül gibi soluyor ve kuruyordu. ABD basta olmak üzere batı ve İslam düşmanları bu iş bitti artık Muhammed ümmeti ayağa kalkamaz doğrulamaz diyorlardı. Kendi kirli kulislerinde Hangi bölgeyi kimin alacağı ve sömüreceği planlarını yapıyorlardı. Ümmet ise ağlıyordu. Kafkasya, Türk dünyası, Körfez ülkeleri, Afrika, Ortadoğu kısaca âlemi İslam yukarıda saydığım kurumlar ve ülkeler tarafından atanan sözde başbakanlar tarafından yönetiliyor ve sömürülüyordu. Mısır, Türkiye, Suriye, Pakistan, Afganistan vs. bütün İslam ülkeleri hiçbir ilerleme gösteremiyor; sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasi yarışta bir mil ilerleyemiyordu. Daha doğrusu ilerlemesine müsaade edilmiyordu. Bunu en görkemli İslam ülkesinde bir gün en fakir sayılan batı ülkesinde de birkaç gün kalarak ve basit bir kıyaslama yaparak fark edebilirsin. Aradaki refah düzeyini, şehir yapılanmasını, hastaneler, yollar, adalet sistemi, insan hakları ihlalleri, özgürlük vs. kısaca bütün sosyal ve ekonomik yaşamdaki farklılıkları dikkate alarak değerlendirebilirsin. Ne yazık ki, bir buçuk milyar ümmettin nerdeyse tamamına yakını ( körfez ülkelerinin diktatör kiralıkları hariç) günlük 12 saat köleler gibi çalışıyor olmalarına rağmen geçinemezken, biz açlıktan ölürken batı dünyasında obezite hastalıklarına çare aranıyordu.
Meşhur İslam âlimlerinden ve fikir önderlerinden Seyyit Kutup’un bir batılı gazetecinin ne istiyorsunuz sorusuna” Sizde hayvanların sahip olduğu haklara biz de sahip olmak istiyoruz” diye cevap vereceği kadar vahimdi durum. 1969'da İsrail askerleri Mescid-i Aksa'da büyük bir yangına sebep olduklarında dönemin İsrail Başbakanı Golda Meir şunları söylüyor: "O gece sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Zannediyordum ki, Müslümanlar dört bir taraftan İsrail'e girecekler. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. İşte o zaman idrak ettim ki: BİZ DİLEDİĞİMİZİ YAPABİLİRİZ, ZİRA BU ÜMMET UYUYAN BİR ÜMMETTİR"
Günlük 12 saat çalışmaya mecbur edilen; bu yüzden düşünmeye ve üretmeye geçim sıkıntısından dolayı zaman bulamayan bütün sosyal hakları elinden alınan, korkutulan, sindirilen, aşağılanan, Hollywood filmleri ile algısı değiştirilen bir ümmet olmuştuk. Durumun farkında olanlar içimizden Selahaddinlerin çıkması için dua ediyorlardı. İslam ümmetinin bu zilletini görüp kahrından ölenler bile vardı; doğru ya bir buçuk milyar İslam âlemi bir buçuk milyon Yahudi’ye hizmet eder olmuştu. Ama her şeye rağmen, 1,5 milyar, İslam âlemi uykusunda mışıl mışıl uyurken, uyutulurken adanmış bazı insanlar büyük bir aşkla çalışıyorlardı;
Acaba denizlere karşı damlalar,
Dağlara karşı tepecikler
Fillere ve Ebrehe’lere karşı kuşlar
Ve asrın firavunlarına karşı bu ümmetin bağrından, kendi içinden çıkan Anadolu insanı başarılı olabilir miydi?
Ayağımıza vurulan bu prangaları kırabilir miydi?
Bu ümmet eski günlerdeki gibi uygarlıkta hak ettiği yeri alabilir miydi?
2001-2014 yılar arasında muhteşem üçlü olan; İslam dünyasının kalbi Türkiye, Mısır ve Biladüş-Şam da bazı erdemli insanlar ümmetin üzerinde oynan bu haince oyunu gördüler ve ayaklandılar. İlk başta Türkiye’de 80 senelik Kemalist sistemin Müslümanlar üzerinde kurduğu baskıcı rejim kırıldı ve gün geçtikçe Müslümanlar güçlenmeye, kalkınmaya ve özgürleşmeye başladılar onlar kalkındıkça otomatik olarak İslam dünyası da ve mazlum halklar da kalkınıyordu. Ardından Arap Baharıyla beraber bu halkanın Mısır ayağı özgürleşti ve Biladüş-Şam’ın özgürlüğüne çok az kalmışken Dünya patronları, faiz lobileri, Müslüman Milletlerin kanını emen baronlar toplandılar ve bir karar aldılar. Türkiye-Mısır ve-Şam yani bu muhteşem üçlü Müslümanların eline geçerse İslam âlemi toptan uyanışa geçer ve eski günlerdeki gibi şahlanıp bizim sonumuzu getirebilirler. Onun için hedef gözetmeksizin hiçbir kural hukuk tanımaksızın kendi varoluşları için karar verdiler: saldırın, vurun, öldürün yakalayın, yok edin, imha edin, bölün parçalayın dediler. Senelerce içimize yerleştirdikleri uyuyan hücrelerine de bu emiri gönderdiler.
Maalesef bu halkanın mısır ayağı bu korkunç adaletsiz ve hukuksuz taarruza dayanamadı ve düştü. Bu halka düşerken, bu kadar haksızlığa ve züllüme uğrarken en çok belki de sadece Türkiye ağladı çünkü Türkiye oynanan bu hain oyunu çok net görüyordu ama yalnızdı, adına İslam dünyası denilen ülkeler, Arap krallıkları ve Türk dünyası… kimse yoktu Türkiye’nin bu haklı haykırışına ses veren. Nitekim de başarılı da olamadı kendi başına yapa yalnız kaldı. Sonra tutunduğu ümit beslediği ikinci halka vardı: Biladüş-Şam ama burada da Türkiye yapayalnız kaldı, yalnız bırakıldı. Türkiye’nin haklı haykırışlarını zalimlerin gürültüsü bastırdı çünkü artık bir tarafını kaybetmiş yaralı kuş gibiydi. Bu oyunda en karşı gibi görünen İran, ABD ve Batı; İslam ümmetine ve esasında Türkiye’ye karşı birleştiler. Çünkü Suriye’de bir zafer olursa, bu en çok İslam ümmetinin ve Türkiye’nin hayrına olacaktı. Ve son halka kalmıştı Türkiye! Her tarafından yaraladıkları, vurdukları Türkiye’ye 17-25 aralıkta saldırdılar. Onu bitireceklerini, bu halkayı da düşürüp ardından otomatik olarak da Suriye’yi kontrol altına alıp İslam ümmetinin boynuna ipi takacaklarına inandırmışlar kendilerini. Ama hesaba katmadıkları iki şey var Allah’ın yardımı ( Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır ENFÂL - 30) ve Anadolu.
Haber Ara