Ferguson’dan yükselen siyah öfke
Yeni Şafak yazarı Merve Şebnem Oruç: Alevler tüm ülkeyi şimdi sarar mı bilinmez ama eninde sonunda Amerika’nın riyakârlığıyla yüzleşmek zorunda kalacağı gerçeğini gözler önüne seriyor.
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-12-01 11:45:26
ABD’nin Missouri eyaletindeki 20-25 bin kişilik nüfusa sahip Ferguson kasabasında Ağustos ayında başlayan olaylar durmak bilmiyor.
Bu yaz 18 yaşındaki Michael Brown isimli siyah gencin yolda arkadaşıyla yürürken, beyaz bir polis memuru (Darren Wilson) tarafından kenara çekilmesiyle başlayan münakaşa, Wilson’ın silahını 12 kez ateşlemesiyle sonuçlanmıştı. Otopsi raporunda kurşunların Brown’a en az altı kez isabet ettiği sonucu çıkmıştı.
24 Kasım’da soruşturma kurulunun Darren Wilson hakkında dava açılmamasına karar vermesi, Ferguson’daki olaylara benzin döktü. ABD’de 170’ten fazla şehirde binlerce insan sokaklara döküldü. Kanada ve İngiltere gibi ülkelerde de eylemlerin yapılmasıyla gösteriler uluslararası bir boyut kazandı. Protestocular, Noel alışveriş sezonunun ilk günü anlamına gelen Black Friday gününü protesto etme çağrısı yaptı.
25 Kasım günü, 20 yaşında bir genç, DeAndre Joshua Brown’ın öldürüldüğü yerin birkaç blok ötesinde park halindeki bir araçta ölü bulundu. Kafasından vurulmuş ve yakılmıştı. Tüm baskılara rağmen, Vali Nixon, polis memuru Wilson hakkındaki kararın yeniden değerlendirilmesi çağrılarını reddetti.
Ağustos ayından bu yana gerçekleşen gösterilerde yoğun biber gazından plastik mermiye göstericilere karşı kullanılan polis şiddeti anormal seviyelerdeydi. ABD’nin SWAT timleri (Özel Silahlar ve Taktikler Birimi) dahi Ferguson’a gönderildi. Medyaya yansıyan görüntüler o kadar rahatsız ediciydi ki, Obama’nın Irak ve Suriye’ye asker göndermeye karar verdiği ancak Amerikan askerlerinin yolunu şaşırarak Ferguson’a gittiği bile düşünülebilirdi. Sivillere ve medya mensuplarına karşı ‘Tango ve Cash’ filminden fırlama yerel unsurların ve eyalet polisinin aldığı tutum aşırı derecede sertti.
24 Kasım’la beraber olaylar gibi polis şiddeti de ABD geneline yayıldı. Sadece Oakland Kaliforniya’da bir gün içinde kundakçılık, yağma ve vandalizm nedeniyle 90 kişi tutuklandı. En sonunda Darren Wilson’ın avukatları, olayın yaşandığı günden beri süresiz izinde olan müvekkillerinin nihayet istifa ettiğini açıkladı. Bu olayların gidişatını ne ölçüde etkiler bilinmez ama ABD’de ilk siyah başkan döneminde siyahların aylar süren bir eylemler silsilesi içinde ayaklanmış olduğu gerçeğini değiştirmez.
Amerikan Başkanı Obama, olaylar başladığından beri, protesto hakkını kullanan göstericilere uygulanan şiddetin ve göstericilerin nezarethaneye alınmasının Amerikan yasalarıyla örtüşmediği, işlerini yapan gazetecilere uygulanan şiddet ve gözaltı işlemlerinin yanlış olduğunu söylese de, açıkçası kimsenin onu taktığı yoktu. Daha ötesi, kendisi bu cümleleri kurarken yanına ‘çapulculuk ve vandalizm’e asla göz yumulamayacağını söylerken de kimse tarafından diktatör falan ilan edilmedi. Lakin ‘Amerikan demokrat diktatörlüğü’ kendi bildiğini okumaya devam etti.
Meseleyi ‘ABD’de olunca demokrasi bizde olunca diktatörlük’ perspektifinden ele almayacağım. Zira her gün Amerikan polisinin elinde benzeri şekilde ölüme, işkenceye, yargısız infaza ve aşağılanmaya maruz kalan Afrikalı Amerikalıların maruz kaldıkları şiddete, ‘ABD Başkanı bile siyah, daha ne istiyorsunuz’ şeklinde verilen cevaplarla boyun eğdirilmeye çalışıldıkları gerçeğini de gözden kaçırmamak gerekiyor.
TurkeyAgenda.com yazarlarından Dr. Hatem Bazian’ın “On Ferguson’s Verdict, Violence and Colonial Conditioning” (Ferguson Kararı, Şiddet ve Kolonyal Koşullandırma) başlıklı yazısında belirttiği üzere, ABD’de her 28 saatte bir, bir siyah, polis tarafından öldürülüyor ve nadiren suça karışan polis memurlarına karşı suçlama getiriliyor. Bir polis memurunun işlediği bu suçtan ötürü hüküm giymesi ise aşırı derecede olağandışı bir gelişme oluyor.
Bugün Amerikan Başkanı’nın siyah olması, siyahların tamamının mutlak özgürlüğe kavuşmuş olması gibi bir yanlış algılamayı getiriyor. Özellikle düşük gelirli siyahların (buna İspanikleri de ekleyebiliriz) devlet tarafından hala ciddi manada ayrımcılık ve ırkçılık içeren muameleye maruz kalması ve bu duruma dikkat çekmek isteyen insan hakları örgütlerinin tezlerine Obama’nın başkan olduğu cevabını alması, bana AK Parti döneminde 28 Şubat’tan başörtüsüne haklarını arayan Müslümanlara ‘İktidar oldunuz ama hala mı mağdursunuz?’ diyen alaycı İslamofobikleri hatırlatıyor. Bugün Amerika’da da, siyasal olarak kendisiyle
aynı ten rengini taşıyan biri tarafından temsil edilmek, bir denklemde tüm mağduriyetlere eşdeğer bir değermiş gibi sunuluyor, tüm ırkçı uygulamalar ve davranışlar için ‘hafifletici sebep’ haline geliyor.
Yani Ferguson’da biriken ve diğer eyaletlere yayılmaya yer arayan siyah öfke, aslında en çok bu ‘lütfetme’ye, bu ‘seçildiniz işte, gözünüz doysun’culuğa, bu ucuz pazarlığa karşı yükseliyor. Alevler tüm ülkeyi şimdi sarar mı bilinmez ama eninde sonunda Amerika’nın riyakârlığıyla yüzleşmek zorunda kalacağı gerçeğini gözler önüne seriyor.
SON VİDEO HABER
Haber Ara