Dolar

34,8742

Euro

36,6669

Altın

3.034,49

Bist

10.125,33

Dink davasının ihlal gerekçesi Resmi Gazete'de

Anayasa Mahkemesinin, Dink ailesinin, Hrant Dink cinayetiyle ilgili yaptığı bireysel başvuruda ihlal kararının gerekçesi, Resmi Gazete'de yayımlandı.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-11-12 13:10:42

Dink davasının ihlal gerekçesi Resmi Gazete'de


Anayasa Mahkemesinin, Dink ailesinin, Hrant Dink cinayetiyle ilgili yaptığı bireysel başvuruda, "etkili soruşturma yapılmadığı" gerekçesiyle verdiği ihlal kararının gerekçesi, Resmi Gazete'de yayımlandı.

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in ailesi, Dink'in öldürülmesine ilişkin davada etkin soruşturma yapılmadığı, yürütülen soruşturma hakkında kendilerine bilgi verilmediği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştu. Aile, başvurusunda, cinayetin işlenmesinde ihmali bulunan kamu görevlilerine ilişkin soruşturmanın bitirilmemesini de şikayet etmişti.

Anayasa Mahkemesi heyeti, öldürülen Hrant Dink'in eşi Rakel Dink, kardeşi Orhan Dink ve çocukları Delal, Arat ve Sera Dink'in bireysel başvurusunu 17 Temmuz 2014'te sonuçlandırarak, Dink cinayetinde "etkili soruşturma yapılmadığı" gerekçesiyle Dink ailesinin haklarının ihlal edildiğine karar vermişti.

Anayasa Mahkemesi heyetinin oy birliğiyle aldığı kararının gerekçesi, Resmi Gazete'de yayımlandı.

Birinci Bölüm'ün kararında, Hrant Dink'in 19 Ocak 2007'de uğradığı silahlı saldırı sonucu öldürülmesiyle ilgili başlatılan soruşturma, olayla ilgili sivil kişiler ve öldürme eylemindeki ihmalleri nedeniyle kamu görevlileri hakkında yürütülen adli işlemler anlatıldı.

Dink ailesinin, yaşam hakkının maddi ve usuli yönlerden ihlal edildiği iddiasıyla 2008 ve 2009 yıllarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) de başvuru yaptığı hatırlatılan kararda, AİHM ihlal kararına, AİHM kararından sonra kamu görevlileri hakkında yürütülen adli işlemlere ve Cumurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Raporu'na yer verildi.

Başvuruyla ilgili Bakanlık görüşünde, "AİHM'in verdiği ihlal kararından sonra yargılama süreçlerinde yeni gelişmelerin kaydedildiğinin belirtildiği, yürürlükteki mevzuat hükümlerinin AİHM kriterleri ile büyük oranda uyumlu olduğu, yaşam hakkının usuli bakımdan ihlal edildiği yönündeki şikayetlerin değerlendirilmesi konusunda takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu"nun belirtildiği aktarıldı.

Devletin sorumluluğu

Kararda, devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında can kaybının gerçekleştiği durumlarda, Anayasa'nın, devlete elindeki tüm imkanları kullanarak, yaşam hakkını korumak için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin gereği gibi uygulanmasını ve bu hakka yönelik ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklediği belirtildi.

Üçüncü kişilerin eylemleri sonucunda ortaya çıkan öldürme olaylarına yönelik devletin kapsamlı ve etkin bir cezai soruşturma yürütmesi yükümlülüğü bulunduğu vurgulanan kararda, şu tespitler yapıldı:

"Bu gibi davalarda, yetkili makamlar büyük bir gayretle ve ivedilikle çalışmalı ve ilk olarak olayın meydana geliş koşulları ile denetim sisteminin işleyişindeki aksaklıkları ele almalı, ikinci olarak da söz konusu olaylar zincirinde herhangi bir şekilde rol oynayan devlet görevlileri ya da makamlarını tespit etmek için resen soruşturma açmalıdır. Dolayısıyla devletin yaşam hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüklerin bir de usuli yönü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmi bir soruşturma yürütmek durumundadır."

AİHM kararı

AİHM'in, Dink ailesinin başvurusunda, "Hrant Dink'in yaşamı üzerinde açık ve yakın bir tehlikenin mevcudiyeti konusunda güvenlik güçlerinin, ilgiliye karşı olası bir saldırının yüksek olduğunu bildikleri ya da bilebilecek durumda oldukları, fakat öngörülen tehlikenin vücuda gelmesini engellemek için başvurulması gereken önlemleri almadıkları sonucuna vardığı" aktarıldı.

Kararda, AİHM'in, maddi yönden Avrupa İnsan Hakları Sözleşme'nin 2. maddesinin ihlal edildiğine karar verdiği ve ihlal nedeni oluşturan diğer bir kısım hususları da dikkate alarak somut olayın koşullarında, başvurucular Rahil Dink, Delal Dink, Arat Dink ve Sera Dink'e birlikte 100 bin, başvurucu Hasrof Dink'e 5 bin Avro ödenmesine hükmettiği hatırlatıldı.

Kamu makamlarının önlem almadaki başarısızlığı nedeniyle cinayetin işlenmesi sonucu gerçekleşen hak ihlali ile ilgili başvurucuların mağduriyetinin AİHM kararıyla ortadan kalktığı ifade edilen kararda, başvurucuların mağdur sıfatı sona erdiğinden aynı ihlal nedeninin ikinci bir kez Anayasa Mahkemesince incelenmesinde hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varıldı.

Etkin soruşturma yürütülmediği iddiası

Kararda, AİHM'in aynı kararında, Hrant Dink'in ölümünde ihmali olabilecek kamu görevlilerinin tespitine yönelik etkili bir soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle yaşam hakkının usuli boyutunun da ihlal edildiğine karar verdiği anımsatıldı.

Bu kararın gereğini yerine getirmenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre devletin ödevi olduğu vurgulanan kararda, Hrant Dink ile ilgili bu karara uygun davranılıp davranılmadığının Bakanlar Komitesi'nce denetlenmesi gerektiği ifade edildi.

Kararda, AİHM'in ihlal kararı ile başvurucuların mağdur sıfatının sona erdiğinin söylenemeyeceği vurgulanarak, AİHM'in kararı üzerine Cumhuriyet Savcılığınca, Hrant Dink'in yaşamını korumada ihmalleri görülen veya cinayetin işlenmesi organizasyonunda yer alan kamu görevlilerini belirleme ve bu eylemleri yaptırım altına alma amacıyla etkili bir soruşturma yürütülüp yürütülmediğini incelemek gerektiği vurgulandı.

"Soruşturmanın etkililiğini zayıflatmıştır"

Soruşturmada, bazı Trabzon Jandarma görevlileriyle ilgili somut adli işlemler dışında, olayla ilgileri tespit edilen diğer kamu görevlileri yönünden kovuşturma ya da işlem yapılmasına yer olmadığı kararları verildiği hatırlatılan kararda, şöyle denildi:

"Buna göre, Hrant Dink ile ilgili AİHM kararında da vurgulandığı üzere, cinayetin ardından İstanbul Cumhuriyet Savcılığınca, maktulün yaşamının korunması yükümlülüğünün yerine getirilmesinde ihmali bulunan memurların kimliğinin de belirtilerek, İstanbul ve Trabzon'daki soruşturma birimlerine iletilmesine rağmen, cinayetin gerçekleştiği tarihten bireysel başvurunun inceleme tarihine kadar halen olayla ilgili ihmalleri olduğu ileri sürülen kamu görevlilerinin bağımsız adli birimlerce soruşturulmamış ve olaydaki rollerinin belirlenmemiş olması soruşturmanın etkililiğini zayıflatmıştır.

Özellikle Hrant Dink'in öldürülmesi sürecinde sorumluluğu olduğu iddia edilen kamu görevlileri ile ilgili soruşturmaların sistemik ve uygulamadan kaynaklanan bazı sorunlar nedeniyle istenilen seviyede tarafsız, etkin, düzenli ve hızlı sürdürüldüğünü söylemek mümkün değildir."

AİHM dikkate alınmadı

Devlet Denetleme Kurulu Raporu'nda işaret edilen ve AİHM'in de ihlal nedeni olarak saptadığı hususlarda etkili bir soruşturmanın yapılmadığının görülmediği ifade edilen kararda, ihlale dayalı mağduriyetin de giderilmediğinin anlaşıldığı belirtildi.

"AİHM değerlendirmelerinin gereği gibi dikkate alınmadığı, sistem sorunları ve yöntem yanlışlıklarının giderilmesi çabalarının gerekli özen, ivedilik ve sorumluluk içinde yürütülmediği, buna ilişkin belirtilerin de tatmin edici olmaktan uzak olduğu" tespitleri yapılan kararda, şu değerlendirmeler yapıldı:

"Soruşturma sürecinde ilgili kamu görevlilerinin ifadelerine bile başvurulmadan verilmiş takipsizlik kararlarının başlı başına ihlal nedeni olması karşısında, soruşturmanın takibi için geçen süreyi makul kabul etmeye yarayacak kabul edilebilir, şeffaf bilgilere ve bulgulara ulaşılamadığı da dikkate alındığında, soruşturmanın, devletin pozitif yükümlülüğüne uygun olarak etkili bir şekilde yürütüldüğü söylenemez.

Buna göre, gerek kamu görevlilerinin yargılanmasına ilişkin mevzuatın

uygulanmasında gerekli özenin gösterilmemesi ve kamu görevlilerinin soruşturulması hususunda izlenen yöntemlerdeki hatalar gerekse de adli birimlerin yeterince hızlı ve özenli davranmamaları sebepleri ile olay kapsamında ihmalleri olduğu ileri sürülerek kimlikleri tespit edilen İstanbul ve Trabzon'daki kamu görevlilerinin, cinayetin üzerinden uzunca bir süre geçmiş olmasına rağmen halen ifadelerinin bağımsız adli birimlerce alınamadığı, olaydaki rollerinin saptanamadığı, öldürülenin yakınlarının ancak kendi çabalarıyla soruşturma sürecinden haberdar olabildikleri ya da katılabildikleri, soruşturmanın makul bir özen ve hızla yapılamadığı anlaşılmış olduğundan, hakkın özüne zarar verecek şekilde yürütülen bu soruşturmanın bir bütün olarak etkisiz olduğunun kabul edilmesi gerekir."

Haber Ara