26 Ekim 2014 Pazar… Tunus yakın tarihinde önemli bir gün. Ülke tarihinin ve devrim sonrası Tunus’unun ikinci parlamento seçimi dün yapıldı. Devrim sonrası, Ocak 2014’de teknokrat hükümeti kurulana kadar ülkeyi yönetmeye başlayan üçlü koalisyon hükümetinin büyük ortağı en-Nahda oylarında kayda değer bir düşüş olurkan, koalisyonun diğer ortakları Muhammed Munsif Marzuki’nin Cumhuriyet İçin Kongre Partisi ve Mustafa b. Cafer’in Emek ve Özgürlük Bloğu Partisi de aynı şekilde ciddi oy kaybı yaşadılar. Seçin sonuçlarına dair AA’nın geçtiği haber şöyleydi:
“Resmi olmayan sonuçlara göre, Nida Tunus Partisi oyların yüzde 38.24'ünü alarak parlamentoda 83 sandalyeye ulaşırken, Nahda Partisi oyların yüzde 31,33'ü ile 68 sandalyeye sahip oldu. Tunus Cumhurbaşkanı Munsif el-Merzuki'nin Nida Tunus Partisi'ni hükümeti kurmakla görevlendirmesi bekleniyor ancak partinin parlamentoda çoğunluğu sağlamak için siyasi taraflarla koalisyon oluşturması bekleniyor.”
Kuşkusuz bu kesin sonuç değil. Resmi sonuçlar önümüzdeki günlerde netleşecek. Tunus Yüksek Seçim Kurulu’na “açık oylama” da dahil olmak üzer yüzlerce hile başvurusu yapıldı.
en-Nahda Hareketi Partisi lideri Raşid el-Ganuşi’nin faaliyet alanının merkezinde olan demokrasi, diktatörlükten henüz çıkmış ortalama Tunuslu için pek bir şey ifade etmiyordu. Aksine demokrasi kaos ve “anarşikliğin” sebebi olarak görülüyordu.
Sözgelimi, meydanlardaki protesto toplantıları Gannuşi nezdinde demokratik bir eylem olarak görülürken bu eylemler karşısında ortalama Tunus vatandaşı, “devrimden sonra devletin heybeti kayboldu”, “sallandıracaksın bunları Burgiba Meydanı’nda”modundaydı. Bin Ali döneminde “devletin heybeti” olduğunun altını çizen Tunusluları, devrim sonrası meydanlarda sıklıkla şahit oldukları gösteriler tedirgin ediyordu.
Onlarca yıldır geçim sıkıntısı ve işsizlikten bezmiş geniş halk kesimlerinin devrim sonrası hemen refaha kavuşacakları beklentisi de en-Nahda liderliğindeki hükümet için büyük bir handikaptı.
Uzlaşı politikaları ortalama Tunuslu nezdinde abartılı bulundu.
Anayasa yapım sürecinde, en-Nahda’nın Anayasanın kaynakları arasında Kur’ân ve Sünnet’in yer alması tekliflerini reddetmesi, İsraille ilişkileri suç sayan kanun maddesi teklifine parlamentoda hayır oyu kullanması en-Nahda tabanı içinde ciddi kırılmalara yol açtı.
Öte yandan, halkın önemli bir çoğunluğu en-Nahda’yı Devrimi Koruma Komisyonları Birliği (TAMB)’ne sahip çıkmamak, dahası devrimin kazanımlarını koruma konusunda yavaş davranmak, devrim öncesi süreçte mağdur olanların haklarını geri vermek (Geçiş dönemi adaleti) gibi konularda ayak sürümekle itham etti.
Ülkede yaşanan terör ve şiddet olayları, siyasi cinayetler, katı laik muhalefetin kesintisiz grevleri ve en en-Nahda hükümetini halk nezdinde başarısız kıldı.
Muhalefet, nerdeyse hergün düzenlediği gösterilerle, sendikalar sık sık düzenlediği grevlerle en-Nahda’ya “bu ülkeyi yönetmenize müsaade etmeyeceğiz” mesajı vermekteydi.
Kamuoyu desteği olmamakla birliikte özgül ağırlığı olan kesimler, ellerinde tuttukları stk, medya, barolar birliği vb aygıtlarla kesintisiz algı operasyonları yaparken en-Nahda’nın medyadaki eksikliğini çok geç farketmiş olması da bu oy kaybının bir başka sebebi.
Öte yandan bölgesel ve uluslararası bir takim güçler gerek büyükelçiliklerii gerekse stkları üzerinden Tunus’ta çok operasyonel işler yaptı. Suudi Arabistan ve İran’ın ülkenin yerleşik dini dokusunu tahrip etmeye yönelik faaliyetleri, BAE’nin tunus medyasına verdiği mali destek, Fransa, Almanya ve ABD’nin rolü…. bu ülkenin istikrarına ve milli güvenliğine ciddi anlamda zarar verebilecek neticeler hasıl etti. Türkiye gibi Tunus dostu ülkelerin çabalarının ve Tunus’a yaptığı katkıların ise stratejik olduğunu söylemek oldukça güç. Türkiye-Tunus ilişkilerindeki PR eksikliği ise ayrı bir konu.
Tek sesli medya:
Tunus medyası halkı, Şükri Bi’l-İyd ve İbrahimi cinayetlerini en-Nahda’nın organize ettiği şeklinde bir kanaat oluşturmayı başardı. Nitekim sokak gösterilerinde “Vampir Gannuşi, Katil Nahda” sloganlarının atılması bu algı operasyonunun başarılı olduğunu gösteren en bariz göstergelerdendir.
Muhalefet bülteni gibi çıkan ve mali kaynağını büyük oranda kimi körfez ülkelerinden alan Tunus medyası bu gün ortaya çıkan seçim sonuçlarının bu şekilde ortaya çıkmasına önemli katkıda bulundu. O kadar ki en-Nahda liderliğindeki üclü koalisyon hükümeti ülkeyi yönetirken devletin haber ajansı TAP, abonelerine devletin iflas ettiğine dair bir yalan haber bile geçti. Neyse ki gelen yoğun tepki üzerine haber iki saat içinde geri çekildi. Devletin tv kanalları bile muhalefetin yayın organı gibi çalıştı. Dönemin başbakanı Hammadi el-Cibali bir basın toplantısında devlet televizyonunu hükümete dair hiç olumlu haber yayınlamadığı gerekçesiyle halka şikayet etti ve hükümetin icraatlerini anlatmak için bir kanal kurulacağını duyurdu.
Katı İdeolojik kutuplaşma:
Bütün bunların yanısıra Tunus’ta farklı ideolojik gruplar arası geçişgenliği sağlayacak liberal bir sınıfın oluşmamış olması da Tunus’taki ideolojik esnekliğin sağlanamamasının önemli bir sebebi.
Halkın iktidara gelmesinden rahatsız olan siyasi oluşumlar, bölgesel ve uluslararası kimi ülkelerin örtülü desteği, Tunus Emniyet istihbaratı, Ensaru’ş-Şeria gibi örgütlerin desteği sonuç verdi. Ancak bütün bunlara rağmen en-Nahda’nın %33 oy almış olması Nahda açısından çok kötü bir sonuç değil. En azından Tunus devriminin inkitaya uğramamış olması çok önemli.
Çağdaş İslamcı Hareketlerin yumuşak karnı ya da en-Nahda’nın yerlilik sorunu:
Çok eğilimli (Selefi, Eşari/maliki, Neoliberal) bir parti olan en-Nahda içindeki özellikle selefi kanadın dini çerçeve içinde ürettikleri siyasi söylem, Mısır’da olduğu gibi Tunus’ta da laik muhalefet tarafından manipüle edildi. “en-Nahda aslında, “kökü dışarıda” vehhabi/selefi bir harekettir. Yerli bir hareket değildir” şeklindeki propaganda etkisini gösterdi. en-Nahda’ya dair bu algı, geleneksel dindar kesimleri ciddi anlamda tedirgin etti.
Habibü’l-Levz ve Sadık Şoro gibi parti içindeki selefi kanadı temsil eden önderlerin Ensaru’ş-Şeria örgütünün kimi programlarında görüntü vermiş olması Tunus basınında yoğun biçimde köpürtülmüştü.
Bundan sonra ne olacak?
Sandıktan zaferle çıkan Nidau Tunis Partisi, Tunus’ta 2012’de kurulduğundan bu yana Bin Ali’nin Anayasal Demokratik Birlik partisi, Sendika (UGTT) ve diğer sol grupların örtülü koalisyonu olarak bilinir
Nidau Tunis tek başına hükümet kuracak çoğunluğa ulaşamadığı için bir koalisyon hükümeti kuracak. İkinci büyük parti olması hasebiyle en-Nahda ile koalisyon kuracak ki bu şimdilik imkansız omakla birlikte uzak bir ihtimal olarak gözükmekle birlikte siyasetin pragmatik sürprizlerine hazırlıklı olmak gerektiği de akıldan çıkarılmamalıdır.
Büyük bir olasılıkla Nidau Tunis, diğer laik ve sol partilerle bri koalisyon hükümeti kuracak.
Bunun böyle olması Tunuslular için bir risk midir? Bence yer yer sıkıntılar ve küçük çaplı hak ve özgürlük kısıtlamaları şeklinde yan etkileri muhtemelse de Tunus’un yeni anayasası, en-Nahda’nın anamuhalefet olarak meclisteki güçlü varlığı, Tunus toplumu içindeki vatansever dinamik unsurlar, Tunus’un dini dokusunu temsil eden Zeytune iradesinin garazsızlığı buna çok müsaade etmeyecektir.
Tunus ordusunun siyasete müdahil olmayan geleneği ise çok önemli olmakla birlikte emniyet teşkilatı içindeki bazı odaklar üzerinden bir takım karanlık operasyonların yönetilme ihtimali da çok uzak değil.
Bu günler nasıl gelindi?
Tunus: devrim sonrası süreç-Kronoloji:
14 Ocak 2011: Tunus Devrimi
Muhammed Buazizi’nin 17 Aralık 2010'da yönetime tepkisini ifade etmek için kendisini yakmasının ardından patlak veren gösteriler, 23 yıldır iktidarda olan Zeynel Abidin bin Ali'nin 14 Ocak 2011'de ülkeyi terk etmesiyle sonuçlandı.
Bin Ali rejimi Başbakanı Muhammed el-Gannuşi, Anayasanın 56. Maddesine istinaden Cumhurbaşkanının yetkilerini geçici olarak deruhte ettiğini ilan etti. Ancak Anayasa Konseyi bu durumu reddederek 57. Maddenin cari olduğuna karar verdi ve bunun gereği olarak 15 Ocak 2011’de Meclis Başkanı Muhammed Fuad el-Mubezza Cumhurbaşkanlığı yetkilerini deruhte etti.
17 Ocak 2011: Bin Ali’nin başbakanı Muhammed el-Gannuşi ulusal birlik hükümeti kurduğunu ilan etti.
27 Şubat 2011: Muhammed el-Gannuşi, halkın güvenini kazanamadığı gerekçesiyle istifa etti.
27 Şubat 2011: Baci Kaid es-Sipsi –ki o zaman partisini kurmamıştı- Meclis Başkanı Muhammed Fuad el-Mubezza tarafından Hükümet başkanı olarak görevlendirildi.
23 Ekim 2011: Ülke tarihinin ilk demokratik genel seçimleri yapıldı. Raşid el-Gannuşi liderliğindeki en-Nahda Partisi bu seçimlerden mutlak bir zaferle çıktı. Geçiş dönemi demokrasilerinde %51’in %49’u yönetmesi sağlıklı ve gerçekçi değildir savından hareket eden Gannuşi, Muhammed Munsif Marzuki’nin Cumhuriyet için Kongre Partisi ve Mustafa b. Cafer’in Emek ve Özgürlük için Demokrasi Bloğu partileriyle bir koalisyon hükümeti kurdu.
23 Ekim 2011: Ülke tarihinin ilk demokratik genel seçimleri yapıldı. Raşid el-Gannuşi liderliğindeki en-Nahda Partisi bu seçimlerden mutlak bir zaferle çıktı. Geçiş dönemi demokrasilerinde %51’in %49’u yönetmesi sağlıklı ve gerçekçi değildir savından hareket eden Gannuşi, Muhammed Munsif Marzuki’nin Cumhuriyet için Kongre Partisi ve Mustafa b. Cafer’in Emek ve Özgürlük için Demokrasi Bloğu partileriyle bir koalisyon hükümeti kurdu.
Kurulan bu hükümet, cumhurbaşkanlığı görevine Munsif el-Marzuki'nin getirilmesi, Nahda Partisi genel Sekreteri, Hammadi el-Cibali'nin de başbakan olması konusunda uzlaştı.
6 Şubat 2013: Demokrat Yurtseverler Partisi Genel Sekreteri Şükrü Bi’l-İyd esrarengiz bir suikast sonusu hayatını kaybetmesiyle birlikte ülke yeni bir siyasi krizin eşiğine geldi. Nitekim Hammadi el-Cibali başbakanlıktan istifa etti. Krizi aşabilmek için siyasi düzeyde yürütülen görüşmelerin ardından başbakanlık görevi, Cibali hükümetinde İçişleri Bakanlığı yapan Ali el-Arayyıd'a verildi.
6 Şubat 2013: Demokrat Yurtseverler Partisi Genel Sekreteri Şükrü Bi’l-İyd esrarengiz bir suikast sonusu hayatını kaybetmesiyle birlikte ülke yeni bir siyasi krizin eşiğine geldi. Nitekim Hammadi el-Cibali başbakanlıktan istifa etti. Krizi aşabilmek için siyasi düzeyde yürütülen görüşmelerin ardından başbakanlık görevi, Cibali hükümetinde İçişleri Bakanlığı yapan Ali el-Arayyıd'a verildi.
15 Mart 2013'de Cumhurbaşkanı Marzuki, Cibali hükümetinin İçişleri Bakanı Ali el-Arayyid’ı yeni hükümeti kurmakla görevlendirildi.
25 Temmuz 2013: Muhammed el-Brahimi cinayeti:
25 Temmuz 2013: Muhammed el-Brahimi cinayeti:
Arayyıd hükümeti, ülkedeki ekonomik sıkıntıların gölgesinde görevini yerine getimeye çalışırken, 25 Temmuz 2013'de muhalif lider Muhammed el-Brahmi'nin öldürülmesi, Tunus'ta yeni çalkantılara neden oldu. Ülkenin çeşitli kentlerinde düzenlenen gösterilerde, Urayyıd hükümetinin istifası, Ulusal Kurucu Meclisi'n dağıtılması talep edildi.
17 Eylül 2013: “Ulusal Diyalog Müzakereleri” başlatıldı
17 Eylül 2013: “Ulusal Diyalog Müzakereleri” başlatıldı
Tunus Barosu, Meslek Odaları Birliği, Sendika (UGTT) ve Tunus İnsan Hakları Birliği, ülkede yaşanan siyasi krizi çözmek amacıyla, 17 Eylül 2013’de "Ulusal Diyalog Müzakereleri”ni başlattı. Müzakereler sonucu iktidarın seçilmişlerden alınarak teknokratlara devredilmesi kararı çıktı ve seçilmiş Başbakan Ali el-Arayyıd istifa etti (13 Aralık 2013).
10 Ocak 2014: Cumhurbaşkanı Marzuki, Arayyıd hükümetinin teknokrat Sanayi Bakanı Mehdi Cuma'yı yeni hükümeti kurmakla görevlendirdi.
10 Ocak 2014: Cumhurbaşkanı Marzuki, Arayyıd hükümetinin teknokrat Sanayi Bakanı Mehdi Cuma'yı yeni hükümeti kurmakla görevlendirdi.
27 Ocak 2014: Tunus Devrimi anayasasını yaptı
28 Ocak 2014: Mehdi Cuma başkanlığındaki teknokrat hükümeti Ulusal Kurucu Meclis’ten güvenoyu aldı.
26 Ekim 2014: Tunus Genel Seçimleri
Faruk Tokat