İslam'a karşı İslam Projesi?
Sonuç olarak “İslam’a karşı İslam” projesi bütün aşamalarıyla iliklerimize kadar hissediliyor. Bir taraftan IŞİD ve benzeri örgütlerin oluşturduğu algı, diğer taraftan cemaatlerin devletleştirilmesi, İslam Dünyası kurmay aklının oluşturulmaması, Nakşîliğin seleflileştirilmesi ve dindarların sekülerleştirilmesi projenin hem uygulama hem de sonuçları itibariyle karşımızda duruyor.
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-10-19 01:14:29
TIMETURK / NEVZAT ÇİÇEK
İslam Dünyası kendisine karşı yapılan bütün saldırıların “Kurmay akıl” ile yapıldığını göremeyip sürekli olarak “Yerel akıl” ile bu saldırılara karşı koymağa çalıştığı sürece sürekli olarak bir yenilmişlik ve dizayn projesinden kurtulma şansını ele geçirmesi zor görünüyor
İslam Dünyası’nın saldırılardan kurtulabilmesi ve “İslam’a karşı İslam” projesini boşa çıkarabilmesinin temel yolu kendi “Kurmay aklını” üretebilmesinden ileri geliyor, ne yazık ki bu kurmay aklın üretilmesi ve hayata geçirilmesi esas dizaynı yapanlar tarafından sürekli olarak engellendiği için ve dindarlar dindarlara karşı savaşmaya başlatıldığı için şimdilik çok görünüyor.
Peki, “İslaméa karşı İslam” projesi neyi amaçlıyor, nasıl yürürlüğe konuyor ve uzun vadede Müslümanları nasıl bir tehlike bekliyor.
Bu projenin esas adımını son dönemlerde öğrenmek istediğimizde özellikle karşımıza RAND Corporation raporları çıkıyor. Özellikle 2003 yılında hazırlanan “MEDENİ, DEMOKRATİK İSLAM – Ortaklar, Kaynaklar ve Stratejiler adlı rapor’ bu projenin nasıl uygulanabileceğini bize net olarak ortaya koyuyor.
Raporun ana temasına baktığımızda aslında “Batı kültürünü hazmedemediğinden “Çağdaşlaşma, Demokratikleşme ve Ekonomik gelişmeden” nasibini alamadığı için Batı için gittikçe artan bir biçimde “tehlike” arz eden Müslümanları nasıl medenileştirir, tehlikesizleştirir, manupile eder ve de nihayet Batı’nın lehine kullanabiliriz tezi yatıyor.
“Rapor, bir taraftan İslam dinini, Batının Hıristiyanlığa yaptığı gibi, bir şekilde bir inanç olmaktan çıkarıp eskimiş bir kültür haline gelmesinin gerektiğini ima ederken diğer yandan 1.5 milyarlık İslam dünyasının içindeki çok çeşitli fikir, politika, ideoloji farklılıklar ve de bunlar arasında çeşitli mücadeleler bulunduğundan söz ederek bu mücadelenin tarafları arasındanABD’ye yakın ve de kullanabilecek kişi ve grupların nasıl seçilip, yetiştirilip diğerlerine üstün kılınabileceğinin formülünü ortaya koymaya çalışıyor. Bu meyanda Müslümanları dört gruba ayırarak her birine karşı neler yapılması gerektiğini anlatıyor. Söz konusu gruplar arasında Fundementalistlerden ve de Laiklerden mümkün olduğunca uzak durup, Gelenekçiler veÇağdaşlıkçılar üzerine konsantre olunması, bu yolla İslamın “lightlaştırılabileceği” savı ile bu gruplar ve de nasıl ele alınmaları gerektiği özeti de şu şekilde oluyor…( Demir İnal’ın çevirisi ve Abdurahman Dilipak’ın yazısı)
"İslam’a karşı bir İslam", "muhafazakar muhalefet" yada "Protestan İslam" ne derseniz deyin ama sonuç itibariyle dindarlar dindarların karşısına dikilmiş bir proje olarak karşımıza çıkarıldı.
“İslam’a karşı İslam” ismini verdiğim bu projenin bana göre üç temel saç ayağı var:
1-Mezhebe karşı mezhep
2-Coğrafyaya karşı coğrafya
3-Ilımlı İslam’a karşı radikal İslam
İslam dünyasındaki sorunlara baktığımız zaman esas olarak bu üç saç ayağı üzerinden krizlerin üretildiğini, Müslümanların Müslümanlara kırdırıldığını, yönetimlerin bu şekilde kontrol altına alındığını görebiliriz.
Örneğin bu proje Mısır’da şu şekilde görülüyordu:
Seçimle iş başına gelen ve ağırlıklı olarak İhvan üyelerinin desteklediği Mursi’ye karşı askeri darbe yapılıyor ve bu askeri darbe sonrasında İhvan’a karşı öldürmeler başlıyor, tutuklama furyası estiriliyor ve İhvan yasaklanıyordu.Ellerinden Kur’an’ı Kerim’i düşürmeyen Mısır ordusu, hanımı peçeli olan Genelkurmay Başkanı Sisi önce abdest alıyordu sonra katliam yapıp kanlı ellerini yıkıyordu…Yetmiyordu Selefi gruplar “İslam” adına İhvan’a karşı cephe aldıklarını ifade ediyorlardı ve sonuçta Mısır’da Müslümanlar Müslümanları iktidardan indiriyordu. Bati Türkiye’dekinde olduğu gibi sessiz sessiz olup biteni izliyor ve kendileri adına yönetime el koyanları tebrik ediyordu…
Mısır’da yaşanların bir benzeri Bangladeş’te yaşanıyordu. Müslüman muhalefet yine Müslüman iktidar tarafından en ağır cezalara çarptırılıyordu. Yıllar önceki dosyalar tek tek indiriliyor ve idam cezaları veriliyordu. Göstermelik seçimlerle iktidar uzatılıyor, Müslümanlar Müslümanları siyaset sahnesinden silmek için uğraşıyordu…
Tunus’ta Nahda Hareketi karşısına “Selefi” grupların yaptığı olaylar çıkarılıyor, ülkede muhalefet lideri öldürülüyor, % 43 oy almış olan Nahda Hareketi’ne iktidar bırakılmıyordu. Müslümanların bir kısmı gerek Fransa adına olsun, gerek eski rejim kalıntılarının uzantısı olarak yine Müslümanlara karşı konumlanıyordu. “Seyyid Malboro” gibi karakterler Batı’nın istediği görüntüleri Tunus’ta veriyordu. Gannuşi’nin “İslam ve demokrasi” bağlamındaki bütün fedekarlıklarına rağmen Tunus Nahda Hareketi üzerinden “Radikal İslamcı” korkusuna büründürülüyor ve Nahda iktidarı teknokratlar hükümetine bırakmak zorunda kalırken, İslam adına savaştığını iddia edenler Tunus’ta eski rejim kalıntılarını, baş örtüsü yasağı uygulamış, Zeytuna Medresesi’ni kapatmış laik partileri tehdit etmiyor, İslamcı bir gelenekten gelen Nahda’yı tehdit ediyor ve yaptıkları eylemlerle Nahda karşısında bir blok oluşturarak Nahda’yı iktidardan indirtiyordu. Bütün bu gelişmeler ışığında Ekim sonu itibariyle seçime gidecek olan Tunus’ta gençler bilinçli bir kampanya ile IŞİD’e gönderiliyor ve “Arap Baharı”nın yaşandığı Tunus IŞİD’e en fazla katılımın olduğu ülke olarak karşımıza çıkarılıyordu
Libya’da aşiretler yine kendi aralarında yönetime karşı savaşıyordu. Müslüman’ın Müslüman’a karşı muhalefet olarak oluşturulduğu bu ülkede yine iktidar oyunuyla birbirine düşürülen aşiretler birbiriyle savaşmaya devam ediyordu.
“İslam’a karşı İslam” projesinin belki de en iyi uygulanan yerlerin başında Somali geliyordu. Somali’de Federal Geçiş Hükümeti’ni ortadan kaldırmak için 2006’dan bu yana mücadele veren silahlı grup Eş Şebab, bu tarihte Etiyopya askerlerinin Somali'ye müdahalesiyle dağılan İslami Mahkemeler Birliği’nin (İMB) mirasçısı olarak doğdu. İMB’nin dağılmasıyla ortaya çıkan bir diğer grup olan Hizbul İslam’ı, Ekim 2009’da liman kenti Kismayo’dan attı ve 2010’da Hizbul İslam, Şebab bünyesine katıldığını açıkladı. Şubat 2012’de, Usame Bin Ladin’in ABD tarafından Pakistan’da düzenlenen operasyonla öldürülmesinin ardından örgütün liderlik görevini üstlenen Eymen El Zevahiri, Şebab’ın El Kaide’ye katıldığını açıkladı. Somali’de Müslümanların Müslümanlarla savaşı devam ederken, Somali açlığa mahkum olmuş bir halde perişanlık yaşamaya başlarken geleneksel eğitim metodu olan “Duksi” eğitim sistemi de gündem güne zayıflamaya başladı. Medrese eğitimi ve kültürü ile ortaya çıkan ve asırlardır devam eden “Duksi” eğitim sistemi Somalilerin İslamla en büyük psikolojik bağını oluşturuyor
Daha önce yazdığım bir yazımda “İslam’a karşı İslam” projesinin uygulandığı diğer bölgeleri kısaca şöyle ifade etmiştim:
“Pakistan’da askeri darbelerle, Veziristan’la Müslümanlar zaten uzun süredir bir biri ile uğraşıp duruyorlardı. Müslümanlar Müslümanları terbiye etmek için kah askeri darbeyi, kah bombalamaları, kah kurtarılmış bölgelerle birbirlerini “Hain” ilan ederek savaşıyordu…
At sırtında Mücahitlerin Sovyet askerlerini kovduğu Afganistan’da önce mücahitler bir biri ile savaştı, sonra yönetimler el değiştirildi, idamlar baş gösterdi. Taliban yine Batının desteğini alan Müslümanlar tarafından iktidardan uzaklaştırıldı.Aşiretlerin etkin olduğu bu bölgede Müslümanlar Müslümanlara bilendi…
Bu coğrafyalar dışında çok sayıda coğrafyayı da saymak mümkün…Irak’ta Sunni ve Şİİ gerilimi, Suriye ve Irak’ta Irak Şam İslam Devleti ve diğer muhalifler arasındaki çatışmalar, İran’da Sunni kesimin rahatsızlığı,Filistin’de Hamas-El Fetih gerilimi Bahreyn’de Sunni rejime oluşan tepki vs vs vs…Kısacası saydığımız coğrafyaların birçoğunda “İslam’a karşı bir İslam” var…
Bu proje amaç olarak;
“1-Müslümanlar arasındaki ayrılıkları kaşıma üzerine oluşturulmuştur
2-Bu projenin uygulama alanları ağırlıklı olarak Müslüman ülkelerdir
3-Proje özellikle enerjinin olduğu yada enerji taşımacılığında etkin olacak ülkelerde özellikle hızlı bir şekilde uygulanmaktadır
4-Yavaş yavaş uygulanan bu proje, “Arap Devrimi” olarak isimlendirilen Arap Halk hareketleri sonrasında kısaca şöyle formüle edilmiştir; İslamcı partilerin tek başına iktidara gelmesinin önüne geçilecek, eski rejim kalıntıları ile iş birliği yapmaları istenecek, dindarların kendi aralarında parçalanması sağlanacak ve uzun vadede iktidardan uzak tutulmaları amaçlanacak. Eğer dindarlar iktidara gelmişse askeri darbelerin mümkün olduğu yerlerde askeri darbeler, mümkün olmadığı yerlerde ise toplumsal muhalefetle ve ekonomik istikrarsızlıkla bunlar sağlanacak…
5-“İslam’a karşı İslam” projesinde ana hedef dindarlar olduğu için dindarların birbirlerini ahlaki olarak yıpratılmasına çalışılacak, “dindar” kelimesinin içerisi boşaltılacak ve “Medeniyet şuuru yerle bir edilecek”
6-Özellikle ekonomik istikrarsızlıkla hükümetler kuşatılacak ve istenilen yapılacak
7-Etkin olan gruplara destek verilerek bunların hareket etmesi sağlanacak ancak asla ön planda olunmayacak”
Bu maddeleri aslında çok fazla uzatmak mümkün ancak ana ile olarak formül,” kamplaştır, bölüştür ve vuruştur” şeklinde. Eskiden bunlar sağ-sol vb kavramlar üzerinden yapılırken şimdi bu kamplaştırmalar cemaatler, şirketler, topluluklar ve finans ve ahlaki değerler üzerinden yapılıyor…Sivil toplum ayağı bu işin olmazsa olmazı...Cemaatlerin artık sivil toplum üzerinden değerlendirildiğini düşündüğümüzde sanırım oyunu daha iyi anlayabiliyoruz, neden hedefteler görebiliyoruz
“Rand Corporation tarafından hazırlanan çalışmada, Türkiye'de AKP yönetimi ile devam eden dindar demokratik laiklik modelinin önümüzdeki 10 yıllık süreçte diğer senaryolara nispetle Amerikan çıkarlarına daha uygun olduğu ve sorunlu da olsa Türkiye'yi ABD'nin müttefiki olarak muhafaza etmenin ancak bu yöntemle veya uzlaşmayla mümkün olacağı belirtilmiş oluyor.
Ayrıca İslamlaşma senaryosuna göre adeta Türkiye'nin İranlaşacağı, buna karşı da askeri müdahale ihtimalinin güçleneceği, askeri müdahale durumunda Laikler ve İslâmcılar arasında çatışmalar çıkacağı ve Türkiye'nin adeta bir Orta Doğu ülkesi haline geleceği ve istikrar açısından küresel kapitalizmin en önemli köprüsünü büyük ölçüde elinden kaçıracağı öngörülüyor.
Raporda … zorunlu olarak AKP ile ilişkilerin iyi tutulmasından bahsediliyor. AK Parti'ye biçilen bu soft dindar çerçeve ile ABD'nin Türkiye'de ve dolayısıyla Orta Doğu'da yerinin sağlam ve değiştirilmeden kalabileceği vurgulanıyor "(Hamza Türkmen-)
Sonuç olarak “İslam’a karşı İslam” projesi bütün aşamalarıyla iliklerimize kadar hissediliyor. Bir taraftan IŞİD ve benzeri örgütlerin oluşturduğu algı, diğer taraftan cemaatlerin devletleştirilmesi, İslam Dünyası kurmay aklının oluşturulmaması, Nakşîliğin seleflileştirilmesi ve dindarların sekülerleştirilmesi projenin hem uygulama hem de sonuçları itibariyle karşımızda duruyor.
Bu projenin arka planını anlamak için Avrupa’nın 100 yıl din savaşlarına ve sonrasına bakmak gerekiyor. Avrupa kendi arasında bir din savaşı verdikten sonra “Seküler” bir din anlayışında karar kıldı. Bugün” islam’a karşı İslam” projesini yürüten iç ve dış kurmay akıl Müslümanların da sekülerleşerek “Ilımlı ve kendi istedikleri bir dinde” birleşmelerini amaçlıyor. Amaçlanan burada İslam değil, geleneğinden, ittikatından koparılmış bir din algısı ve tanımlarıdır.
Bu yazı Nevzat Çiçek tarafında Özgün İrade Dergisi için kaleme alınmıştır
SON VİDEO HABER
Haber Ara