Şahımerdan Sarı neden hala mahkum?
28 Şubat'ta mağdur edilip cezaevine konulan Şahımerdan Sarı'ya yapılan zulüm devam ediyor
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-08-29 10:06:32
Adıyaman Besnili olan Şahımerdan Sarı Hoca, 30 yıldır irşat faaliyetlerini sürdüren bir ilim ehli.
Ehl-i Sünnet akaidi ve fıkhı konusunda sergilediği hassasiyetle bilinen Şahımerdan Sarı’nın Türkiyenin bir çok bölgesinde sevenleri bulunuyor. 2007 yılında yazdığı kitabın akabinde aleyhinde linç Kampanyası başlatan Sarı, bu kapsamda Gülen Örgütünün hedefi olarak sayısız operasyona maruz kaldı. Dijital dinlemelere dayalı komplo ile 13 yıl hapse mahkum edilen Şahımerdan Sarı ile Hoca ile birlikte 2 oğluda aynı komplonun kurbanı oldu.
Gerçekleştirdiği 17 ve 25 Aralık operasyonlarından sonra Ak Parti hükümetinin birinci hedefi haline gelen Gülen Örgütünün 12 yıllık Ak parti hükümeti ile kurduğu ittifakın en büyük mağdurları Türkiyeli Müslümanlar oldu.
Etkin olduğu Polis-Yargı eliyle tüm İslami çevrelere yönelik terör estiren Gülen çetesinin kirli yüzü iktidardan daha fazla pay alma adına başlattığı operasyonla gün yüzüne çıktı.
Hiçbir ahlaki teamül gözetmeden gerçekleştirdikleri dinlemelerle şantaja dayalı bir iktidar alanı oluşturan Gülenciler, bir çok İslami cemaat müntesibi ile fikir önderini onlarca yıllık hapse mahkum ettiler.
Bu isimlerden birisi olan ve cumhuriyet savcısının, oluşturulan iddianemenin hukuki olmadığını dile getirmesine rağmen 13 yıl hapsine hükmedilen Şahımerdan Sarı’nın uğradığı yargı linçi, Şanlıurfa Kardelen Eğitim derneğinde konuşuldu.
Gazeteci Yılmaz Bilgen’in katıldığı toplantıda yaşanan süreç ve yürütülen linç kampanyası Şanlıurfalı Müslümanlar ile paylaşıldı.
Yılmaz Bilgen hiçbir suç unsuru olmadığı halde sahte belge ve illegal dinlemelerle oluşturulan dava dosyası ve verilen cezalarla ilgili şunları söyledi:
Geride bıraktığımız 12 yıllık Ak Parti süreci gerçekten önemli hadiselere tanıklık ettiğimiz bir dönem oldu. Türkiyenin içerisinden geçtiği dönem en fazla Müslümanlar ve İslami çalışmalar adına sosyal dokunun etkilendiği bir süreç oldu. İlginç savrulmalar ve daha fazla konforla buluşan çevrelerin durduğu yer ve ürettiği faaliyetler muhafazakar bir iktidar erkinin bizi nereye götürdüğü yada götürebileceği ile ilgili önemli ipuçları verdi.
Daha önceleri büyük bir heyecanla tebliğ edilen Tevhidin mahiyeti maalesef muhafazakar demokratlığa indirgenirken bu süreçte uzun soluklu tutarlılığı ve gelecek vizyonu olmayanların nasıl savrulduklarına şahitlik ettik.
Türkiyeli Müslümanların bu hazırlıksızlık halinden faydalanan ise hiç şüphesiz davetin ve Tevhidin mahiyeti ile çokta hemhal olmayan pragmatist (çıkarcı) yapılar oldu.
Dünyaya dair yoğun bir motivasyon biçimi geliştiren ve her alanda Kuran’ı ve Sünneti rehber edinmekten çok menfaat eksenli ilişkiler ağı tesis eden bu yapıların en şerlisi ve etkin olanıda Fetullah Gülen’in öncülüğünde teşekkül etti.
Düzenlediği ilginç ağlama senasları ile kendisini maneviyatı yüksek bir veli olarak kabul ettiren Fetullah Gülen, ciddi Kuran-Sünnet okumalarından ve İslami ilim geleneğinden uzak tuttuğu kitlesini kendi görüşlerinden ibaret bir koşullanma ile büyüttü.
Kelami bir tarzda ve kimliğin abartılı şüphe ile gizlendiği iç eğitim metodu Gülencilerin hedefledikleri kurum ve makamlara rahatça ulaşmalarını sağladı.
İşte bu şekilsiz yapı, Ak Partinin iktidar olması ile kendisini daha açık ederek bürokraside iktidarla birlikte gücü paylaşan bir konuma yükseldi.
Kemalist kadroları kendilerine has usullerle tasfiye eden Gülenci yapı, dini olmaktan çok liberal-demokrat bir tebliğ ve pratik modelinde ısrarcı oldu.
Gülenin ağlayarak anlattığı İslamın erken dönemine ait kahramanlık öykülerinden öte, hiçbir İslami söylem ve eylem biçimi (namaz, oruç v.b hariç) bu grubun gizli açık ajandasında yer almadı.
En iyi Mümin, ‘Hizmet’e en fazla katkıyı yapandı. Çark büyüdükçe dev bir liberal şirket yapısı Cemaat kurgusu ve kabullerinin önüne geçti.
Yargı ve polis teşkilatında sahip oldukları yetkinliği, Kemalist geçmişten edindikleri tecrübeyle büyük bir şantaj ve sindirme aracına dönüştürerek herkesi önlerinde diz çöktürebilecekleri intibaını oluşturdular.
Hiçbir İslamı iddia ve metodik çerçeve sahibi olmamasına rağmen İslami yapılar bu grup tarafından en büyük tehdit ve rakip olarak görüldü.
Geçtiğimiz 12 yılda Türkiye’de İslami çalışma yürüten Tevhidi gruplar arasında düzmece iddia ve iftiralarla bu ‘ Çete ‘ tarafından gözdağı verilmeyen kalmadı desek mübalağa olmaz.
İşte bu isimlerden birside 2007 yılında Kemalist yargı ve cunta çetesinin tertbiyle 10 yıl cezaevinde yattıktan sonra 2009 yılında Gülencilerin tertibiyle 13 yıla mahkum edilen Şahımerdan Sarı oldu.
Oğlunun düğününden hemen bir gün sonra evine yapılan baskında tüm aile fertlerine insanlık dışı muamele yapılarak gerçekleşen aramaların aktörleri Gülenci polisler olmuştu.
Hiçbir suç unsuru olmamasına rağmen hukuksuz dinlemelere dayalı gerekçeler yine Gülen Çetesine bağlı yargıçlar tarafından fahiş bir cezalandırma biçimine dönüştürüldü. 2 oğlu halen cezaevinde bulunan Şahımerdan Sarı ise halen sürgün hayatı yaşamakta.
Sesleri çok çıkan Sol-Kemalist Gülen mağdurlarından bir çoğunun zıddına Müslümanlardan bu çetenin hışmına uğrayanlar halen kimsenin ilgisini çekmiyor. Cumhurbaşkanı ve Başbakan düzeyinde varlığı ve yasadışılığı ilan edilen çete mensbu yargıç ve hakimlerin kararları halen mağdur edilen insanlar düzeyinde geçerliliğini koruyor.
Hiçbir ahlaki teamül gözetmeksizin kendilerine işaret edilen hedeflere saldıran bu karanlık ve kirli yapı,söylem düzeyinde hükümet ve aydınların boy hedefi haline gelmiş olmasına rağmen onların mahkum ettiği binlerce mazlum niçin kimsenin hatırına gelmemektedir.
Büyük fırtınalar kopartılarak gerçekleştirilen Ergenekon, Balyoz gibi davalardan tutuklu kimsenin kalmadığı bir vasatta Şahımerdan Sarı ve diğer Müslümanlar kimsenin gündemini niçin işgal etmiyor.
Başbakan Erdoğan bu çetenin tüm kirli işlerini bildiğini ifade ediyor. Ve nasıl bir şantaj çarkı kurduklarının devlet tarafından görüldüğünü söylüyor. Bu çetenin mağdur ettikleri arasında acaba bir çifte standartmı uygulanıyor ki bunca ifade ve itirafa rağmen İslami kimlik ve duruş sahibi insanlar görmezden gelinmeye devam ediyor.
Kişisel fikrim, Şahımerdan Sarı ve diğer mağdur edilen ve aileleri darmadağın olan insanlardan devlet düzeyinde özür dilenmelidir. Evli olan 2 oğlu cezaevinde 2 yıldır F.Gülencilerin keyfi kararları ile cezaevinde yatan Sarı ve ailesinin vebalini kim ödeyecek. Halen aynı suçtan farklı cemaatlere mensup Müslümanlar da aynı kaderi paylaşmaya devam etmekteler. Bu insanların suçları Gülenin uşaklık ettiği merkezlerle ve karanlık mahfillerle kavgalı olmaktan başka bir suç değildir. Kuran okuyan ve Rabbimiz Allah demekten öte suçları bulunmayan hemen her ilden mağdur kardeşimizin aldığı cezalar yeniden yargı yoluyla adil bir çözüme kavuşmak zorundadır.
Menfaati dini olan bir şantaj çetesinin tasfiye edilmeye çalışıldığı günlerde kardeşlerimizin sesini duyurmaya çalışmak ve her platformda onların haklarını savunmak hepimizin üzerinde elzem bir farzdır.
Geriye dönük olarak ifsad çetesi olan Gülencilerin basın yayın organlarında yer alan alçakca karalamalar karşımızda duran belanın mahiyetini zaten açıkca ortaya koymaktadır. Kemalist zorbalarla aynı dili ve yöntemi kullanan bu yapı Müslümanlar için birincil tehlike özelliğini sürdürmektedir. Miadı dolan Kemalizmin yerine ikame edilmeye çalışılan Gülenizm hepimizi kendisine tehdit olarak gördü ve bu tavrı devam etmekte. Yeniden eski imtiyazlarını kazanmak amacıyla CHP de dahil her türden iğrenç ittifaklara açık bir şebekenin kardeşlerimizi mağdur eden kararlarını toplumla daha fazla paylaşmak anlatmak zorundayız.
Cezaevinden çıktıktan sonra dijital dinlemelerle ihdas ettikleri ‘Vasat’ örgütü suçlamasında örgüt lideri olarak günlerce yayın yaptıkları Şahımerdan Sarı'nın herhangi bir silahlı eylem geçmişi yada hazırlı olmadığı ortadadır.
Tek suçu vardır. O da Tevihin esenliğine oluşturulan ders halkalarında insanları davet etmek. Bu büyük suç başta Zaman gazetesi olmak üzere ‘ terör örgütü çökertildi’ olarak günlerce verildi. İsrailin çocukları Musa’nın kıssalarının anlatılmasından korkuyordu. Tüm bu olup biteni Tevhid ve şirk bağlamında görerek ve çekilen çilenin Allah indinde ecrinin heba olmayacağına inanarak kardeşlerimize daha fazla sahip çıkmamaız gerekiyor.
Gülen Çetesine mensup polisler haram yemedik diye slogan atıyorlar. Reza Zarraf özelinde bu hakkı kendilerinde görenlere sormak istiyorum Sadece Şahı Merdan Sarı’ nın oğlu olmaktan öte suçu olmayan ve 2 yıldır cezaevinde tutulan Muhammed Ve Suheyl Sarı’ nın hakkını yiyen kim ?
Ben devlette başta KPSS ve diğer sınavlarda yaptıkları olağanüstü hırsızlıkları burada zikretmeyi gereksiz görüyorum. Lakin onlarca mazlum halen bu şantaj çetesinin mağduru olarak cezaevlerinde yatmaktadır.
Abdullah Öcalan gibi bir tescilli katille anlaşma yolu arayan hükümet PKK’ nın ifsad faaliyetlerini Kürdistan’da engelleyecek en önemli çalışmalara imza atan Şahımerdan Sarı ve benzeri alimleri cezalandırmaktan vazgeçmek zorundadır.
Allah’u zülcelal İslamın ve adaletin egemen olduğu günler adına üzerimize düşen çabayı sergileme bilincinden bizi beri eylemesin. Kardeşlerimize karşı sorumluluklarımızı yerine getirmek ve onların acısını acımız bilmekte zulmün son bulması adına önemli bir adımdır. İnşaAllah yakın zamanda, Türkiyeli Müslümanların geriye dönük hukuk garabeti işlenerek maruz bırakıldığı sıkıntılar sona erecektir. Bu yolda çaba sarfetmeye ve iyi olanı, güzel olanı, hak olanı anlatmaya devam etmeliyiz.
islahhaber.net
SON VİDEO HABER
Haber Ara