Bülent Arınç, Polonya'da
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 'Türkiye ve AB'nin birlikte ve beraber küresel sorunlar karşısında kalıcı çözümler üreteceğine inanıyorum. Ben, geleceğe ümitle bakıyorum' dedi.
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-06-05 19:26:12
Başbakan Yardımcısı Arınç, Polonya'nın başkenti Varşova'da, "Küresel Sınamalar Karşısında AB ve Türkiye" konulu konferansta konuştu.
Türkiye'nin, Avrupa'ya yük olan değil, yükünü alan bir konumda bulunduğunu ifade eden Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İşte bu ve benzeri küresel sınamalarda, Türkiye ve AB'nin pozitif ilişkilerini geliştirmesi ve artık üyeliğin önündeki engelleri kaldırmanın vakti gelmiştir. Keza Ankara Anlaşması, Türkiye'nin AB üyeliği için verilen bir sözdür. Bu anlaşma, Pacta Sunt Servanda -ahde vefa- ilkesi gereği üyelikle sonuçlanmak zorundadır. Bunun haricinde bir ortaklığı Türkiye olarak kabul etmemiz mümkün değildir. Türkiye, ekonomisiyle ve bölgesel etkisi ile Avrupa'yı yükseltecek bir konumdadır. Polonya için de AB üyeliği sürecinde benzer eleştiriler yapılmıştı. Avrupa kamuoyundaki statükocu bazı kesimler, dışlayıcı söylemlerini her yeni üye ve genişleme dalgasında dillendirmiştir. Elbette, her genişleme bir hazmetme kapasitesi ve süreci de içermektedir.
Ancak bu süreç tamamlandığında, karşılıklı çıkarlar ve müşterek kazanımların somutlaştığı bir bütünleşme ortaya çıkmaktadır. Polonya bunu başarıyla tamamlamış ve bugün dış yatımlarda kırdığı rekorlarla Avrupa Birliği ülkeleri arasında ekonomik olarak en hızlı büyüyen bir ülke olmuştur. Polonya örneği, Avrupa Birliğinde genişlemenin üyelik statüsü ile anlamlı ve sonuç alıcı olduğunu göstermektedir. Avrupa Komşuluk Politikası ise birçok örnekte çok fazla başarılı olamamıştır. Bu bağlamda, Türkiye ile AB'nin üyelik sürecini hızlı bir şekilde tamamlaması gerekiyor."
"Avrupa'da yabancı düşmanlığı, göç politikası ve iç politika söylemleri"
Son yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonuçlarının, Birlik ruhunun toplumda ciddi şekilde zayıfladığının işaretlerini verdiğine dikkati çeken Arınç, şunları kaydetti:
"Avrupa Parlamentosu'nun son seçim sonucunu, özellikle ulusal hükümetlerin iç politikalarına yönelik ucuz popülist politikalarının bir sonucu olarak görüyorum. Fransa'da Jean Marine Le Pen'in aşırı sağcı Ulusal Cephesi (FN), İngiltere'de AB karşıtı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP), Danimarka'da aşırı sağcı Danimarka Halk Partisinin (Dansk Folkeparti) ülkelerinde en yüksek oyu alması tesadüfi ve şaşırtıcı değildir. Keza, Avusturya'da aşırı sağcı Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ), Macaristan'da da yüzde 14'lük oy potansiyeliyle aşırı sağcı Jobbik Partisi, Yunanistan'da Radikal Sol İttifak (Syriza) ve yasaklama sorunları yaşayan Altın Şafak partilerinin aldığı oylar ciddi bir oranı temsil etmektedir. Bu sonuç, Avrupa'da yabancı düşmanlığı, göç politikası ve iç politika söylemlerinin tekrar gözden geçirmesini zorunlu hale getirmiştir.
Türkiye olarak, bu aşırı sağ ve karşıt grupların önyargılarını kırmaya hazırız. Açıkçası, Sarkozy dönemi Fransa'sı, Türkiye'nin AB sürecini kara bulut gibi örtmüştü. Sarkozy, iç politika malzemesi olarak sağa doğru kaydıkça, Le Pen daha da sağa kaymak zorunda kaldı. Diğer bir ifadeyle Fransa iç politikası Sarkozy döneminde dibe doğru gitti. Sayın Hollande'ın cumhurbaşkanlığı döneminde ise ilişkilerin normalleşme yolunda ilerlediği bir dönem yaşıyoruz."
"Seçimler, demokrasinin turnusol kağıtlarıdır. Biz de 13 yıldır seçimlerden aldığımız başarılarla yolumuza devam ediyoruz" diyen Arınç, şöyle konuştu:
"Avrupa Parlamentosu seçimleri, aşırı milliyetçi akımların ve Birlik karşıtı tabanın taleplerine çözüm üretme ve dikkate alma mecburiyetini ortaya koymuştur. Ancak bu çözüm ötekileştiren yöntemlerle değil, Birlik mantığının, idealinin ve hedefinin daha iyi anlatılması ile mümkündür. AB'nin geleceği, dinsel, ırksal, kültürel dışlayıcı politikalarda değil, hep beraber uyum içinde yaşayabilecek bir Avrupa'da saklıdır. Chopin'in noktürnleri sadece Polonya'nın veya Avrupa'nın değil tüm insanlığın beğenisine sunulmuştur. Benzer şekilde, Avrupa değerleri de tüm insanlığın beğenisini sunulduğu ölçüde değerli ve anlamlıdır. Bu konuda, entegrasyon yaklaşımlarının yeniden canlanması gerektiğine inanıyorum."
"Avrupa bütünleşmeye biraz da mecburdur"
"AB'nin med-ceziri ekonomik bütünleşme ve siyasal entegrasyondur" ifadesini kullanan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şu sıralar, ekonomik entegrasyona doğru bir çekilme yaşanıyor olabilir. Bu, geçici bir durumdur. Önemli olan bu gel-gitlerde beraber yaşamak, saygı ve bütünleşmeye olan inancımızı korumaktır. Açıkçası Avrupa bütünleşme biraz da mecburdur. Açıkçası, Avrupa bütünleşmeye biraz da mecburdur. Avrupa'da 50 milyona yakın Müslüman nüfus yaşamaktadır. Yine, Yahudi ve farklı dinlere mensup insanların varlığı, geniş bir coğrafyaya yayılan Birliğin, vatandaşlarının uyum içinde yaşamasının önünü açacak politikaların öncelikli olmasını mecbur kılmaktadır. Gettolaşma, bu konuda ilk ve öncelikli ele alınması gereken bir konudur."
"Türkiye bu fotoğrafın olmazsa olmazıdır"
"Kültürel özcü bir Avrupa yeniden soğuk savaş rüzgarlarının estiği bir dönemde, küresel bir aktör olamaz. Tam aksine çeşitlendirilmiş kozmopolit bir Avrupa büyümenin ve gelişimin teminatıdır" diyen Arınç, şunları söyledi:
"Türkiye bu fotoğrafın olmazsa olmazıdır. Türkiye olarak, biz AB ailesi içinde yer almak istiyoruz. Birliğin, küresel siyasi denklemde, özellikle dış politika ve güvenlik alanında Türkiye ile birlikte çok önemli bir aktör olacağına inanıyoruz. Şu anda, Bosna-Hersek'te EUFOR-ALTHEA, Kosova'da EULEX ve Filistin'de EUPOL COPPS olmak üzere 3 AB operasyonuna katkıda bulunmaktayız. Bugüne kadar toplam 9 AB operasyonu ve misyonuna katıldık. EUTM-Mali, EUBAM Libya ve EUFOR RCA misyonlarına da katkıda bulunmayı kararlaştırdık."
"AB, çözüme zorlasaydı bugün çok farklı bir Kıbrıs ve Akdeniz görebilirdik"
Arınç, AB ve Türkiye'nin küresel sınamalarından birinin de Kıbrıs meselesi olduğuna değinerek, 2004 yılında Kıbrıs konusunda yaşananları anımsatarak, şöyle konuştu:
"Annan Planı, Kıbrıs adası için şu ana kadar ortaya konmuş en ileri çözüm aşaması idi. Türkiye ve Adadaki Türk tarafı tüm siyasi risklere rağmen, büyük bir farkla çözüme 'evet' dedi. Rum tarafı ise tam aksine 'hayır' dedi. Normalde, AB değerleri çözüme, barışa ve uzlaşmaya prim verirken, Rum tarafı Kıbrıs adına tek taraflı AB üyesi yapıldı. Bu durumun kabul edilemez olduğunu defalarca tekrarlamamıza karşın, AB yönetimi dinlemedi. Rum kesimi ise bu üyeliği Türkiye aleyhine bir politik yaklaşıma döndürdü. Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin veto ettiği 6 faslımız hala kapalıdır. Bakınız 2009 ekonomik krizinde en büyük zararı da Rum kesimi gördü. AB, 2004'de Rum kesiminin olumsuz tavrını ödüllendireceğine, çözüme zorlasaydı bugün çok farklı bir Kıbrıs ve Akdeniz görebilirdik."
"Kıbrıs sorununda çözümden yanayız"
Kıbrıs meselesinde bugünlerde yine olumlu bir süreç işlediğini dile getiren Arınç, şöyle dedi:
"ABD Başkan Yardımcısı Sayın Joe Biden'ın ziyaretinin de faydalı olduğuna inanıyorum. Biz, her şeye rağmen ve hala Kıbrıs sorununda çözümden yanayız. AB, Kıbrıs konusunda iyi bir sınav veremedi ancak hala geç değil. Kıbrıs, AB'nin ve Türkiye'nin hem içsel hem de küresel sınamalarından biri olarak çözümü bekliyor. Bir başka açıdan, Kıbrıs sadece siyasi değil, enerji politikaları açısından da hem Türkiye, hem de AB için acil çözümlenmesi gereken bir konumdadır."
Enerji politikalarına da değinen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, şunları kaydetti:
"Bakınız, bugün Ukrayna sorununda AB'nin zayıf bir politika izlemesindeki en büyük sorunlardan birisi enerji arzı konusudur. Şu an Gazprom'un enerji ihracatının üçte biri Avrupa ülkelerinedir ve bu transferin büyük kısmı Ukrayna üzerinden yapılmaktadır. Esasen Ukrayna'da siyasi bir kriz vardır ve AB buna karşı sadece ekonomik yaptırımlarla cevap veriyor. Haliyle ekonominin girdisi olan enerji konusunda bağımlı olduğunuz bir devlete yaptırımınız geçici ve etkisiz olacaktır. Avrupa'nın enerji bağımlılığı, yakın gelecekteki en önemli sınaması olacaktır.
Bu sebeple, Avrupa Birliği ülkelerinin enerji çeşitliliği konusunda adımlar atması gerekiyor. Bu konuda, Türkiye büyük bir cazibe merkezi olarak gözüküyor. Türkiye 3 koldan enerji transferi ülkesi haline gelmektedir. Birincisi, Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP) ayrıca Azerbaycan gazı 2018 itibarıyla Avrupa'ya taşınmak için hazır hale gelecek. Yine bir hafta önce Türkiye, Şahdeniz-2 Projesindeki ortaklığını yüzde 19'a çıkardı. Diğer taraftan, Kuzey Irak'taki petrolün satışı da ciddi bir aşamaya geldi. Bu rezervlerin dünyaya pazarlanması ve herkesin kazanması için çabalıyoruz. Bir başka önemli saha ise Kıbrıs başlığında aktardığım, Doğu Akdeniz'de ortaya çıkan enerji rezervleridir. Bu konuda, Türkiye çıkarlarını koruyacak şekilde akıllıca stratejiler uygulayacaktır. Bu üç bölgenin önemli enerji rezervlerinden hem Türkiye'nin hem de AB'nin hakları ölçüsünde faydalanması büyük bir değişim ve gelişimdir. Bu kadar olumlu bir görüntü karşısında, ne acıdır ki Türkiye'nin AB üyelik müzakerelerinde enerji faslı hala açılamamıştır. Ortak müştereklerin bize söylediği Türkiyeli Avrupa Birliği'nin enerji sınaması karşısında çok avantajlı olacağıdır."
"Natolin Avrupa Kolejinin kursiyerleri olarak Avrupa'nın geleceğinde birçoğunuzun önemli görevler üstleneceğine inanıyorum" diyen Arınç, şöyle konuştu:
"Ortak bir gelecek kurmak adına hepimize büyük görevler düşmektedir. AB'nin temellerini atan Schuman, Adenauer, Monnet gibi siyasetçiler vizyoner davranarak sorunlu geçmişe değil, müreffeh bir geleceğe odaklanmışlardı. Sizler Avrupa Birliğini oluşturan farklı ülkelerden gelmiş, değişik niteliklerdeki kişilersiniz. Ama hepimizin çıkarı güçlü, birlikte hareket eden bir Avrupa Birliği'dir. Biz, bu birlikte eksiğin Türkiye olduğuna inanıyoruz. Türkiye'nin de tam üye olarak yer aldığı bir Birlik içinde yakın gelecekte hep beraber olacağımıza yürekten inanıyorum. Türkiye ve AB'nin birlikte ve beraber küresel sorunlar karşısında kalıcı çözümler üreteceğine inanıyorum. Ben geleceğe ümitle bakıyorum."
(Sürecek)
AA
Haber Ara