Dolar

34,9466

Euro

36,7211

Altın

2.977,22

Bist

10.125,46

İdama toplumsal vicdan 'evet' diyor

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-05-22 10:23:19

İdama toplumsal vicdan 'evet' diyor

Son günlerde ard arda yaşanan ve vahşi canavarları dahi yapılanlar karşısında geri bıraktıran malum çocuk cinayetleri ve istismarları toplumun vicdanını tam manasıyla derinden yaraladı ve vicdanlardan çıkan ortak ses idam çığlığı olarak duyuldu.
İdamın tekrar tartışıldığı bu günlerde, idam cezasının yaşam hakkıyla ve insan haklarıyla bağdaşmaz olduğunu savunanlar, dar ifadelerle mevzuyu kuşatamadan yaptıkları açıklamalarda idam tartışmalarının önüne set çekmeye çalıştılar.

Hak ve toplumsal maslahat ne ise, elhükm-ü lil ekser kaidesi gereği adalet, hikmet, hak ve toplumsal maslahat için idamın gerekli olduğunu, bu noktada toplumun menfaatine zarardan ziyade faydaya medar olduğunu izah etmekle sorumluyuz.
Bediüzzaman Said Nursi’nin şöyle bir vecizesini aktaralım;

“Bir şeyin zararı menfaatına galebe ederse, o şey mensuh ve gayr-ı muteber olur. Maslahat, o şeyi terketmekte olur.” İşarat-ülİ'caz ( 82 )

Devleti oluşturan, toplumun hukukunu muhafazaya memur olan hükümetin, adalet sisteminde, ceza kanunlarının topluma olan caydırıcılığı, menfaatten çok zarara sebep oluyorsa, kanun koyucunun toplumun maslahatı ve menfaati gereği o uygulamaları terketmesi gerektir ve bununla mükelleftir.

Şimdi gerçekten idamın (bu cezayı hak edenlerin) yaşam hakları ve insan haklarıyla bağdaşıp bağdaşmadığını sorgulamamız gerekiyor. Bu husus izah edildikten sonra, idam yasasının idamı hak eden şahıslar için ve toplumun selameti noktasında adaletin gereği olduğunu göreceğiz.

Adalet iki kısımdır, birinci kısmı müsbettir ki her hak sahibine hakkını vermekten ibarettir. İkinci kısmı ise menfi adalet diye tabir edilir ki haksızları terbiye etmek yani haksızların hakkını tazip ve ceza ile vermektir. Ve şu unutulmamalıdır ki, zarara kendi razı olanın lehinde bakılmaz ve ona şefkat edip acınmaz. Bu düsturlar ışığında şöyle bir analiz yapabiliriz; Cenab-ı Hak tarafından mükerrem kılınan insanın ruh cevherinde, hesapsız istidatlar, kabiliyetler, meyil ve fikirler vardır. Maddi ve manevi cihazlarla donanmış, insan su-i ihtiyarıyla kendisini ifsad etse vicdanını çürütse toplum hayatı için bir zehir olur. Böyle insanlar karakterlerini canavar hayvanlarının karakterlerine çevirir. Şahsi ve umumi haklara tecavüz ederler. Fıtratı bozulmuş ve vicdanı çürümüş insanların zulme kabiliyetleri çok dehşetli olabilir. Üstelik benlik, gurur, inat gibi insanın zulüm meyline intizam verecek haller de mevcutsa o insanı yaptıklarıyla hayvandan daha aşağı düşürür.

Konumuzla ilgili Bediüzzaman’ınLem’alar tefsirinde şu ifadeleri aktarayım; “Malûmdur ki: A'lâ bir şey bozulsa, edna (adi) bir şeyin bozulmasından daha ziyade bozuk olur. Meselâ: Nasılki süt ve yoğurt bozulsalar, yine yenilebilir. Yağ bozulsa, yenilmez, bazan zehir gibi olur. Öyle de: Mahlukatın en mükerremi, belki en a'lâsı olan insan, eğer bozulsa, bozuk hayvandan daha ziyade bozuk olur. Müteaffin (kokuşmuş) maddelerin kokusuyla telezzüz (lezzet alan) eden haşerat gibi ve ısırmakla zehirlendirmekten lezzet alan yılanlar gibi, dalalet bataklığındaki şerler ve habis ahlâklar ile telezzüz ve iftihar eder ve zulmün zulümatındaki zararlardan ve cinayetlerden lezzet alırlar; âdeta şeytanın mahiyetine girerler. Evetcinnî şeytanın vücuduna kat'î bir delili, insî şeytanın vücududur.” Lem'alar ( 82 )

Bozulmuş insanın mahiyetine bu noktadan bakarsak idam yasasının uygulanması ve haksızın, hakkının bu surette verilmesi hakiki adalete ve şefkate aykırı değildir. Aksine adaletin, şefkatin, hikmetin gereğidir.

“Nasıl bin masumların hukukunu çiğneyen bir zalimi cezalandırmak ve yüz mazlum hayvanları parçalayan bir canavarı öldürmek, adalet içinde mazlumlara bin rahmettir. Ve o zalimi afvetmek ve canavarı serbest bırakmak, bir tek yolsuz merhamete mukabil yüzer bîçarelere yüzer merhametsizliktir.” Şualar ( 230 )

Yukarıdaki nakilden de anlaşılacağı üzere, idam cezası yerine farklı caydırıcı metodlarla ceza vermek yolsuz bir merhamet olduğu gibi, hukuku zaten çiğnenmiş şahıslar için tamamen bir merhametsizliktir. Dolayısıyla böyle bir durum şefkatin su-i istimaline sebeptir.

Şefkatin kötüye kullanılmasını yada şefkat hissinin yanlış sarfedilmesini de ruhi ve kalbi bir hastalık olarak gören Üstad Bediüzzaman eserinde şu ifadeleri kullanıyor;

“Şefkat-i insaniye, merhamet-i Rabbaniyenin bir cilvesi olduğundan; elbette rahmetin derecesinden aşmamak ve Rahmeten-lil-âlemîn Zât'ın (A.S.M.) mertebe-i şefkatinden taşmamak gerektir. Eğer aşsa ve taşsa o şefkat, elbette merhamet ve şefkat değildir; belki dalalete ve ilhada sirayet eden bir maraz-ı ruhî ve bir sekam-ı kalbîdir.” Kastamonu Lahikası ( 75 )
Bu ifadelerden de anlaşılacağı üzere toplumu zehirleyen, masumların hukukunu heder eden, insan suretindeki canavarların hak ettiği cezalara şefkat nazarıyla bakılmaz, onların lehinde onlara acınmaz. Üstelik bu tarz cezaları hak etmiş şahıslar da vicdani rahatsızlık gereği kendisine uygulanacak tazip ve cezaya taraftar olacaklardır.

“Cinayetin lekesini izale veya hacaletini tahfif  veyahut icra-yı adalete iştiyak için cezayı hüsn-ü rıza ile kabul etmek, ruhun fıtrî olan şe'nidir. Evet dünyada çok namus sahibleri, cinayetlerinin hicabından kurtulmak için, kendilerine cezanın tatbikini istemişlerdir ve isteyenler de vardır.” İşarat-ülİ'caz ( 81 )

Bu asırda idam mı olur, hangi çağda yaşıyoruz diyenlere şunu hatırlatalım ki, fıtratta esas olan hak ve maslahattır.

Bir kaidedir ki hayr-ı kesir için (birçok hayır, güzellik ve kemalat için) şerr-i kalil (az zararlar) kabul edilir. Mesela kangren olmuş parmak kesilir ki taki el kesilmesin. İdamın uygulanmasıyla ilgili bazı noktalar şer gibi görünse de ehven-ü şerr’dir. Ehven-ü şerr ise bir adaleti izafiyedir. Çünkü bu alemin her halinde hayr-ı mahz (bütünüyle hayır, iyilik) olamaz.

İdam cezası yaşam hakkıyla insan haklarıyla bağdaşmaz. Bu asırda idam mı olur, hangi çağda yaşıyoruz diyenlere bütün bu izahları göz önünde bulundurmalarını tavsiye ederek biz de şöyle diyoruz; Bu asırda haksız yere insanlar öldürülüyorsa, hem de en alçak ve vahşi surette, bu asırda çocuklar istismar ediliyor ve cinayetlere kurban gidiyorsa, hem de en canavarca bir surette, bu asırda vahşi canavarların bile yapamayacağı dehşetli hak ve hukuk ihlalleri varsa, toplumsal adalet, toplumsal rahmet, toplumsal hikmetin iktizası bu asırda İDAM’dır. Eğer insanlar melekler gibi sabit makamda olsaydı, eğer herkes elmas ruhlu olsaydı, kömür ruhlu şeytanlar siretindeolmassaydı bütün bu tartışmalar olmazdı. Ama maalesef imtihanın gereği olarak dünyada hayır-şer, güzel-çirkin, fayda-zarar vb. zıtlar sürekli çarpışma halinde olduğundan bu asırda idam mı olur, idam yaşam hakkı ve insan haklarıyla bağdaşmaz ifadeleri toplumsal maslahat noktasında geçerliliğini yitiriyor.

İdam cezasının hükümet tarafından kanun koyucunun uygulama sahasına koyması toplumsal fitnenin ve kargaşanın önünü alması noktasından büyük bir faydaya medar olacağı şüphesizdir.

Adaletperver bir hükümet, ihkak-ı hakk’la yani her hak sahibine layık olduğu hakkı vermekle mükelleftir. Buda mazlumların hakkını vermek, dolayısıyla zalimi cezalandırmak mazlumun intikamını almakla olur.

Bediüzzaman’ın dediği gibi zaman yaşlandıkça Kur’an gençleşiyor. Rumuzu tevazzuh ediyor. 1400 sene önce Kur’an bize şöyle hitab ediyor; “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz.” (Bakara 179) Hitabı, meselemizi aydınlatan zaman ve mekanlar üzerindeki evrensel mesajıyla toplumsal hastalıkların reçetelerini ortaya koyuyor.
Konumuzla ilgili geniş ve detaylı ifadelere sahip olmak isteyenler için Üstad Said Nursi’nin Hutbe-i Şamiye eserinin 75-76. Sayfalarındaki tesbitlerine muhakkak bir surette müracat etmelerini önemle ifade etmek isterim.

Araştırmacı; ALİ SUNGUR

Haber Ara