Aile sempozyumu gerçekleştirildi
Medeniyet Vakfı tarafından organize edilen ‘‘Aile Sempozyumu’’ konularında uzman akademisyen, araştırmacılar ve yazarların katılımıyla Ankara Kocatepe Kültür Merkezi’nde yoğun bir katılımla gerçekleşti.
11 Yıl Önce Güncellendi
2014-05-18 11:00:38
Sempozyumda "Aile ve Din", "İslam'da Aile", "Günümüzde Aile", "Küreselleşme ve Aile", "Aile ve Eğitim", "Ailede Çözülme", "İslami Hayat ve Aile" oturumları yapıldı.
"Semavi Dinlerde Aile", "İslam Ailesinin Belirleyici Özellikleri", "İslam Hukukunda Kadın Hakları", "Çalışan Kadın ve Aile", "Modernleşme ve Ailenin Dönüşümü", "Sosyal Medya ve Aile" gibi çeşitli başlıkların yer aldığı sempozyumda 26 bildiri sunuldu.
Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başlayan programda selamlama konuşmasını gerçekleştiren Ali Kaçar, teşekkür ederek başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü.
"Aile müessesi Adem ve Havva (as)'dan başlayıp, Kur'an-ı Kerim ayetleri ile tamamlanmıştır. Emperyal güçler işgale aileden başlar çünkü bu hem ucuz hem de en kolay yoldur. Askeri güç kullanarak kanlı devam ettikleri işgal de kansız işgal aileleri çökertmeye yöneliktir. Ülkenin sağlamlığı toplumlara, toplumların sağlamlığı ailelere bağlıdır. Aile bağları kuvvetli olan toplumlar daima güçlü kalır. Bu yüzden aileyi kuvvetlendirmek için çalışmalar yapmalıyız."
Medeniyet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi İsa Arı, sempozyumda yaptığı konuşmada, Avrupa'da aile yapısının çöktüğünü belirterek, Almanya, Fransa gibi ülkelerde aile yapısını canlandırmak için evlenmeye ve çocuk sahibi olmaya teşviklerin olduğunu bilindiğini kaydetti. Arı, modern yaşamı benimseyen batının çocuk sahibi olmayı karşılayacak maddi imkanların vaat ettiğini söyleyerek, bu teşviklerin çekici olmadığını kaydetti. Arı, İslam toplumlarının batıcı modernleşme etkisinin altında bulunduğunu aktararak, küresel anlamda ailede yaşanan değişimlerden etkilendiğini belirtti.
I. OTURUM
Oturum başkanlığını Prof. Dr. Mustafa Ağırman’ın yaptığı ilk oturumda Prof. Dr. Ömer Faruk Harman’ın yurtdışında olması hasebiyle “Semavi Dinlerde Aile” konulu tebliğini Medeniyet Vakfı'ndan Ekrem Afşar sundu.
Semavî, İbrahimî ve İlahî dinler tanımlamasının Avrapa menşeili olduğunu söyleyen Prof. Dr. Ömer Faruk Harman Hıristiyan ve Yahudi isminin sonradan ortaya çıktığını belirterek dinlerin aile değerlendirmelerini ele aldı.
Yahudilikte aile ilgili olarak evliliğin zorunluluğu olduğu ve evlilik dışı ilişkilerin sıkı bir biçimde cezalandırıldığından belirterek şunlara değindi: ‘‘Talmut’a göre hamımı olmayan erkek mutluluktan uzak yaşar ve hanımı olmayan erkek tam erkek değildir. Yahudilikte nesli arttırma bir zorunluluk olarak görülür.’’
Yahudilikten sonra Hristiyanlığın aile değerlendirmesine geçen Harman Hıristiyanlığın aile bakışını şöyle ifade etti: ‘‘Aile, Hıristiyanlıkta Allah ile kul arasındaki ilişkisinin bir tezahürü olarak görülür. Aile’de erkek egemendir ve kadın rabbine ibadet ettiği gibi kocasına itaat etmek zorundandır. Hristiyanlıkta boşanma yasağının doğurduğu bir çok sıkıntılar meydana gelmiştir.’’
Prof. Dr. Ömer Faruk Harman’ın tebliğinin ardından Prof. Dr. AhmedTaşgın, ‘‘Kur’an’da Aileyi Oluşturan Arka Plan’’ başlıklı bir tebliğ gerçekleştirdi.
Kur’an’da aile kavramının nasıl ele alındığına değinen Taşgın, iki parçanın birbirine bağlanması Allah’ın yaptığı işin mükemmelliğini gösterdiğini ifade etti. Taşgın tebliğinde yeni dünyanın aile kavramını yok ettiğini ve vahyin de her zaman böyle kriz zamanlarında imdada yetiştiğini söyleyerek, tüm dönemlerde firavunun, benzerlerinin ve onların bürokratlarının bize dayattıklarından ancak Kur’an’ı çokça zikrederek ve onun emirlerini uygulayarak aşabileceğimizi belirtti.
Kuran’da ailenin anlatıldığı konuların sürekli yaratılışla beraber anlatılan konular olduğunu kaydeden Taşgın, Aile konusu insanın yaratılışı çamurdan oluşu, kendisine üflenen ruhun ve yaşayışıyla birlikte bir bütün olduğunu söyledi.
‘‘Ailenin Korunmasında Dini Değerlerin Etkisi’’ tebliğini sunan M. Beşir Eryarsoy ise neslin korunmasının bütün dinlerin ortak gayesi olduğunu dile getirdi.
Aile kurumunun neslin korunmasında önemli olduğunu söyleye Eryarsoy, aile kurumunu bir zaruret ve Allah’ın bir ayeti olduğu değerlendirmesinde bulunarak şunları ifade etti: ‘‘İslam akaidesine, akrabalık bağına, Allah sevgisi ve sünnete ittiba, ailede karşılıklı sevgi ve saygı yapılan vurgu dini değerlerin aileyi korumada etkinliğini göstermektedir. Aile, fert, toplum birbirini tamamlayan bir zincirin halkaları gibidir. Bu zincirin gücü en zayıf halkası kadardır.’’
Kur’an’ı Kerim’de ailenin korunması için biri müminin doğrudan Allah ile ilişkisinden kaynaklanan, diğeri toplumu ile ilişkilerinin vakıasından kaynaklanan iki temel değerinin olduğunu ortaya koyduğunu belirten Eryarsoy, bu ilişkilerin vakıasının temelinin ise, ilâhî hükümlere en üstün ve güzel derece riayet etmenin göstergesi olan Allah’tan korkmak/takvâ esası olduğunu söyledi.
Oturumun dördüncü ve son tebliğini Prof. Dr. Faruk Beşer,‘‘İslam Ailesi’nin Belirleyici Özellikleri’’ başlıklı tebliği ile gerçekleştirdi.
Tebliğinde erken evlilik tavsiyesinde bulunan Beşer, geç evliliklerin birer musibet olduğunu ifade etti. ‘‘İslam ailesi hukuk üzerine değil ahlak üzerine kurulur. Aile bir mekteptir, bu mektepte Rasulullah’ın sevgisiyle çocuklarımızı yetiştirmeliyiz.’’ Dedi. Ailenin en önemli özelliklerinden birinin de sükûn ve huzur üretmesidir.” diyen Faruk Beşer bunların oluşması için de ana kaynağın sevgi olduğunu ve karşılıklı sevgiye giden yolunda imanda olduğunu dile getirdi.
II. OTURUM
15 dakikalık aranın ardından 2. oturuma geçildi. Başkanlığını Prof. Dr. Hamdi Döndüren’in yaptığı oturumda 20 dakikalık zaman dilimlerinde tebliğciler sunumlarını gerçekleştirdi.
II. oturumun ilk tebliğini ‘‘İslam’da ve Günümüzde Kadın’’başlığı ile Doç. Dr. Mustafa Tekin gerçekleştirdi.
Tekin, Batı’da insan ile Allah arasında bir çatışmanın var olduğunu ifade ederek batıda feminist ideolojinin ötesinde feminist bir teolojinin var olduğunu belirtti. ‘‘Allah ile kul arasındaki çatışma feminist teolojinin etkisiyle ailede kadın ve erkeğin çatışmasına dönüşmüştür. Kur’an’ı Kerim ‘‘Mümin erkekler ve mümin kadılar birbirlerinin velileridir.’’ Ayeti ile kadın ve erkeğin birbirinin yardımcıları olduğunu ve birbirleri ile üstünlük mücadelesine girerek didişmemeleri gerektiğini belirtir.’’ İslamcı feminizmden var olduğunu ve bundan uzak durmamız gerektiğini belirten Tekin Kuran ve sünnette kadın ve erkek hakkında söylenenleri kabul etmeli ve bundan sonra bunların altındaki hikmetleri aramamız gerektiğini ifade etti.
Doç Dr. Mustafa Tekin’in tebliğinin ardından ‘‘Asr-ı Saadetten Günümüze Aile’’ başlıklı tebliği ile Prof. Dr. Mehmet Mahfuz Söylemez gerçekleştirdi. Söylemez cahili dönemde, Asrı saadette ve günümüzde ailenin hangi niteliklere sahip olduğunu belirttiği tebliğinde kısaca şunlara değindi.
‘‘Asr-ı saadeti anlamak için geçmişe gitmek gerekir. Aile anne baba çocuktan oluşmayan geniş bir aile vardır, aile bağlılığı kabileye kadar varmaktadır. Ata ve baba temelli, güven ve emniyet merkezli bir aile esas alınmıştır. Kızlar için verilen değer onu öldürmeye kadar götürmektedir. Erkeğin evlenmede sınırı yoktur. Kadının tanrısal yapıya kavuşması için on erkek çocuk doğurması gerekir. Babası vefat ederse kişi annesiyle evlenebilir. Hanımı öldüğü için kimse taziyeye gelmezdi.
Hz. Peygamberin risaletinden sonra ailenin merkezinde Allah’ın dini vardır. Aile bireylerinin her birinin hakları ve sorumlulukları vardır. Ailede eğitim bayana aittir. Savaşlarda hanımları erkeklerin yanında bulursunuz. Ailenin hiçbir bireyi tanrılığa öykünmemiştir.
Günümüzde aile küçüldü, yaşlılar bize yaşlanacağımızı anlattığı için olsa gerek yaşlılar huzur evlerine bırakıldı. Hz. Peygamber yaşlıların bir ailenin içerisinde bulunmasını sağlayarak onların birikimlerini genç nesillere aktaracağı bir sistem geliştirmiştir.
Ev ortamı sadece istiharat ettiğimiz bir mekân değildir. Aile ve evlilik haz merkezlidir olduğu zaman 2 yıl sonra tartışmalar, geçimsizlikler başlıyor, 3 yıl sonra ise boşanmalar başlıyor.’’
‘‘Aile’de Huzurun Sebepleri’’ başlıklı tebliği ile Bekir Sağlam savrulmakta olan aileyi ayakta tutmanın ve huzuru yakalamanın başlıklarını sıraladı. Sunumuna Aliyaİzzetbegoviç’in ‘‘Batı hayatımızın bütün kalelerine oturdu, sadece geriye ailemiz kaldı’’ tespitine yer veren Sağlam, son dönemde gelişen teknoloji, iletişim araçları ile ailenin kıskaca alındığını belirtti. ‘‘Aile batıda bittiği gibi İslam dünyasında da zor durumla karşı karşıyadır. Savrulmakta olan ailenin ayakta tutma başlıkları şunlardır:
‘‘Anlamak, anlamak ve yine anlamak’’ eşler birbirini anlamayı ahengini yakalamalıdırlar. Dünya yıkılsa da aile hayatının ayakta kalması için anlamak lazımdır.
Konuşabilen aile olmak durumundayız. Aile birbiriyle ne kadar çok kaliteli konuşurlarsa iletişim kurarlarsa huzur o oranda iyidir. İletişim araçları maalesef her birimizi kendi hayatımıza gömüyor.’’
III. OTURUM
Başkanlığını Prof. Dr. Hacı Duran’ın yaptığı III. Oturumun ilk tebliğini ‘‘Çalışan Kadın ve Aile’’ başlığı ile Prof. Dr. Abdullah Özbek gerçekleştirdi.
Tebliğinde sosyal cinsiyet kavramı üzerinde duran Özbek, kadının yapacağı işler bugün dışarıda olduğu tespitinde bulunarak tebliğine başladı. ‘‘Kadının asli görevlerini ihmal etmeden fıtratına uygun bir çalışma ortamına sahip olmasının mümkün olup olmadığını kendi metinlerimizi, sünneti bozmadan yeni zamanı göz önünde bulundurarak tekrar değerlendirmeliyiz. İşi fıtrata götürmek gerekiyor. İnsan fıtratındaki duygu ezmek, tamamen mahkum etmek mümkün değildir. Çalışan kadının aileyi ihmal ettiği bir gerçektir. Çalışmayan kadının da evde çocuklarıyla gerektiği gibi ilgilenebildiğini maalesef ki söyleyemiyoruz.’’
‘‘Kentleşmenin Aile Üzerindeki Etkisi’’ tebliğini sunan Celaleddin Vatandaş insanlığın temelinde bireyin değil ailenin var olduğunu dile getirerek ‘‘Din ve aile kazanılmış değil insana verilmiştir. Modern dönem insanı dinden kopardığı gibi insanı insandan da koparmıştır.’’ tespitinde bulundu
Batı kültürü aileyi parçaladığını ifade eden Vatandaş ‘‘Aşk ve sevgi kavramına çokça değinen William Shakespeare’in eserinde 9 defa aile geçiyor. Ünlü eseri Romeo ve Juliet’de ise aile kavramı hiç geçmiyor.’’ dedi.
‘‘Kadının fıtratını bozarsanız erkek bu fıtrattan çok daha kolay çıkar. Kadının değeri bedene indirgenen bir varlığa dönüştürülmüştür. Modern kültür bütündinlerin cem eden unsurlarını tahrip etti. Kentte cami aileyi atomize olmaktan korur. Geçimini sağlayamayan erkeğin olduğu kentte önce kadın çalışmaya sonra çocuk çalışmaya başladı. Çalışmaya başlayan çocuk mahalle kültürünü değil sokak kültürünü öğrendi. 1950’de kentli nüfus %25 iken günümüz de bu oran şuan% 79-80 civarına gelmiştir.’’
III. oturumun son tebliğini ‘‘Aile’nin Dönüşümü ve Yeni Bağlar’’ başlıklı tebliği ile Dr. Necdet Subaşı gerçekleştirdi. Konuşmasına ‘‘Konuşurken, tartışırken içinde bulunduğumuz durumu inkar edemeyiz’’ diyen Subaşı ‘‘İçe kapanarak mı korunacağız yoksa katılım sağlayarak mı korunacağız.’’ Sorusuna cevap vermeliyiz dedi. Konuşmasında Soma’da hayatını kaybedenleri de anan Subaşı ‘‘Soma’da parçalanan 300 aile için ne gibi referanslar sunabileceğimizi düşünmemiz gerekir’’ dedi. Subaşı tebliğinde ayrıca şunlara da yer verdi: ‘‘Yeni dünyanın değerlerini kavramamız gerekiyor. Bu yeni dünyanın kavramlarını kabullenmek demek değildir. Eğer bunu yapmazsak gerektiği gibi bir hesaplaşmayı gerçekleştiremeyiz.’’
‘‘Geçmişi ya da geleceği abartarak nostaljik ya da ütopik savrulmalar yaşıyoruz. Geçmişte aile bireylerinin hayatlarından çok da memnun olduğunu söyleyemeyiz.’’
‘‘Daha somut verilerden hareket etmeliyiz. Geleneksel aile inşa etmek güç ve mantıksız. Önemli olan benim uyguladığım müfredatla nasıl bir birey yetiştiriyor olduğumdur. Bu birey marjinal mı olacak yoksa kabullenilir mi durumda olacak, önemli olan budur.’’
IV. OTURUM
Ali Kaçar’ın başkanlığını yaptığı ‘‘Küreselleşme ve Aile’’ başlıklı IV. oturumun ilk tebliğcisi ‘‘Küreselleşen Dünyada Aile’’ başlıklı tebliği ile Ömer Küçükağa’ydı.
Küreselleşmeyi fikirlerin, nesnelerin, eşyaların hızlı ve sınır tanımayan dolaşımı olarak tanımlayan Küçükağa, ‘‘Küreselleşme ile hakim Batı medeniyetinin baskısı artıyor.’’ dedi. Karşı karşıya kalınan meselenin sadece aile meselesi olmadığını ifade eden Küçükağa, ‘‘Bu bir ümmet meselesi, bu bir medeniyet meselesidir. Ümmetin tarihi, sosyolojisi, kültürü, siyaseti yükselirse toptan bir yükseliş sağlanır.’’ dedi. Küreselleşmenin en çok etkilendiği alanın kadın erkek ilişkilerinde sapma olduğunu dile getiren Küçükağa ‘‘Batı medeniyeti belki ağır bir tabir olacak ama bir zina medeniyetidir. Cinsel özgürlüğün insanları mutlu edeceği iddiası cinsel sapıklığın önüne geçilemez bir hale getirdi.’’ dedi
Ömer Küçükağa’nın tebliğinin ardından ‘‘Modern Ailenin Dönüşümü’’ başlıklı tebliğini sunan Prof. Dr. Yasin Aktay ‘‘Tarihin her dönümünde aile dönüşmüştür. Üretim tarzındaki değişmelerle bu başlamıştır. Tarımın üretimdeki payın fazla olduğu toplumda çocuk sayısı önemli olmuştur. Sanayi toplumunda çocuk bu kadar önemli değildir. Anne ve baba çalıştığı için çocuklar kreşlere verilmektedir. Bunlar yeni kurumsallaşma biçimleri ve yeni sorunlar oluşturmuştur.’’ dedi.
Dünya tasavvuru oluşturmada hangi aile modeli ile hareket edildiğinin önemini anlata Aktay, ‘‘Bakabilecek kadar çocuk Müslümanca bir bakış, düşünce biçimi değildir.’’ dedi. Aktay Tebliğinde kısaca şunlara da değindi: ‘‘Geleneksel olan her şeyi kutsamanın anlamı yok. Geleneksel olan cahili olabilir. Biz İslami olana talip olmalıyız. Har çocuğun doğduğunda rızkını getirdiğine iman etmiş olmalıyız. Müslümanca aile çokça çocuk olan bir ailedir.’’
Sempozyumun ilk gününün son tebliğini ‘‘Sosyal Medya ve Aile’’ tebliği ile Prof. Dr. Hacı Duran gerçekleştirdi.
Tebliğine ‘‘Aile adetullah gereği vardır. Sosyal hayatta sünnetullah aile tarzında ortaya çıkar. Aile aralarında duygu, biyolojik, hukuk bağı bulun ve tarihsel faaliyetlerle kurulan anne baba ve çocuktan oluşan kurumdur.’’ şeklinde başlayan Duran ‘‘İnsan olarak doğmamız insan olma imkanına sahip olduğumuzu ifade eder.’’ dedi.
Tebliğini yapılan deneyler üzerinden konuyu anlatan Duran sosyal medya; insanların birbirini duymadan sıcaklığını hissetmeden bir iletişim yaşandığı tespitinde bulundu. Tebliğinde aile hayatında birebir gerçekleşen sıcak duygusal bağların önemine değinen Duran, ‘‘Sosyal medya sosyal ilişkilerin düzeyini arttırır ancak sosyal medyanın ailevi ilişkilerde mevcut olan duygusal bağların yerini alması bir çok sıkıntı doğurmaktadır.’’ dedi.
Prof. Dr. Hacı Duran’ın tebliğinin ardında iki günlük sempozyumun ilk günü sona ermiş oldu.
http://www.medeniyetvakfi.org/vakif/index.php?option=com_content&view=article&id=276:aile-sempozyumu-ankara-kocatepe-kultur-merkezinde-gerceklesti&catid=82
SON VİDEO HABER
Haber Ara