Acılarınızı içinize atmayın
Soma’da yaşanan maden faciası, 1999 depreminden sonra Türkiye’nin yaşadığı en büyük toplumsal travma. Şüphesiz bu travmanın hem bu olaya yakından tanık olan bireyler hem de toplum açısından sarsıcı etkileri olacak. Biz de bu etkileri Davranış Bilimleri Enstitü Başkanı psikolog Emre Konuk ve EMDR Derneği İnsani Yardım Programları Koordinatörü psikolog Şenel Karaman ile Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Profesör Ali Ergur’a sorduk.
12 Yıl Önce Güncellendi
2014-05-17 06:52:07
Akşam'ın haberine göre; Yas yaşanması gereken doğal bir süreçtir. Kişi ‘yasını tutabilmeli’ ve yas sürecini tamamlayabilmelidir. Başlarda kaybı kabullenmeme, isyan, bazen kaybı reddetme yaşanır. Yoğun üzüntü, çaresizlik, kızgınlık ve öfke sık yaşanan duygulardır. Zamanla kaybın yaşamın kabullenilmesi gereken doğal bir parçası olduğu hissi hâkim olur. Yas sürecinde yaşananları, kişinin çaresizlik içinde başvurduğu savunma mekanizmaları olarak görebiliriz ve bunlar kişiye göre değişiklikler gösterebilir. Örneğin, bazen kişi yasın doğal davranış ve duygularından kaçınmaya çalışır. Komik fıkralar bile anlatabilir.
Bu kişilerin zamanla normal yaşamdan uzaklaştıklarını ve uyku bozuklukları, iştahla ilgili sorunlar, bazen alkol ve madde kullanımı gibi değişik psikolojik sorunlar yaşadıklarını görebiliriz.
ACININ AZALMASI MÜMKÜN
Yas sürecinin gereksiz uzamaması için yapılabilecek pek çok şey vardır. Bu konuda özellikle yakınlara ve arkadaşlara çok iş düşer. Her şeyden önce rutin yaşamın sürmesine özen göstermek gerekir. Üç öğün yemek, uyku düzeni, rutin ev işleri, düzgün giyinmek, yıkanmak, hijyen, kendine bakmak gibi davranış kalıplarını sürdürmek, arkadaşlarla buluşmak ve bunun gibi rutin faaliyetleri aksatmamak önemlidir. Paylaşmanın engellenmemesi gerekir. İyi kötü anıların gündeme gelmesi ve kişinin etrafındakilerle paylaşabilmesi önemlidir. Bu sürecin pek çok durumda aile birliğini güçlendirdiğini gözlemleriz. Kaybedilen kişiyi hatırlatan durumlardan, örneğin; fotoğraflar, cenaze, mezar ziyaretleri, ölüm yıldönümleri, ölenin sevdiği bir giysiyi hatıra olarak saklamak veya giymek gibi davranışlar acının giderek azalmasına ve yasın doğal seyrini izlemesine yardımcı olacaktır. Kaybı hatırlatan durumlar ve uyarıcılardan uzak durmaya çalışmak, anlaşılabilir doğal bir savunma mekanizması olarak görülse de, sürecin ve acının sürekli hale gelmesine neden olacaktır. Kişinin acıyı azaltmak için başvurduğu çarenin kendisi, acının devam etmesine neden olan bir faktör haline gelir.
MEZAR ZİYARETLERİNDEN KAÇINILIYORSA
Yas doğal bir süreçtir, ancak bazen soruna dönüşür. Kaybı inkâr etme uzarsa, yoğun duygusal iniş ve çıkışlar, uyku ve yemekle ilgili sorunlar yaşanıyorsa, kâbuslar görülüyorsa, kayıp öncesi var olmayan psikolojik ve psikiyatrik sorunlar yaşanıyorsa, öfke patlamaları, şiddet, alkol ve madde kullanımı başlamış ya da artmışsa, mezar ziyaretlerinden kaçınılıyorsa, bu davranışları normal yas olarak görmememiz gerekir. Yas doğal sürecini izliyorsa genel eğilim ilaç kullanmamaktır. Ancak yukarıda saydığımız durumlar söz konusu olduğunda yani yas süreci uzuyorsa bir psikiyatrla görüşerek ilaç kullanılmalı. İlaç, semptomların azalmasına ciddi katkıda bulunur. Bu gibi durumlarda yasa ve yaşanan sürece travma açısından bakan ve ona göre müdahalede bulunan bir terapistle görüşmeye başlamak gerekir. Sorunlu seyreden ve uzayan yasın kısa sürede aşılmasına yardımcı olan terapi yaklaşımları mevcuttur. Kişinin bundan kaçınmaması ve yakınları tarafından desteklenmesi gerekir.
FELAKETE MÜDAHALEDE ÜÇ AŞAMA
Kurtarma: İnsanlar Devletin ve lokal otoritenin (Valilik, Kaymakam, Belediye) ‘elinden geleni’ yaptığını, ihmal edilmediğini, ‘terk edilmediğini’ görmek ister. Soma’da bunun gerçekleştiğini görüyoruz. Mağdurlar, yasal sürecin işlediğini ve varsa sorumlulardan ‘hesap sorulduğunu’ görmek isterler. Bu kızgınlık ve öfkenin tırmanmasına engel olan en önemli etkendir.
Travmaya Erken Müdahale: Pek çok araştırma, felaket-travma sonrasında yapılan ‘erken müdahalelerin’ daha sonra gelişecek olan ve kişileri çok zorlayacak olan TSSB’den (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) koruyacaktır. Bu amaçla pek çok kuruluş ve meslek örgütü (Türk Psikologlar Derneği, Çift ve Aile Terapileri Derneği, EMDR Travma Derneği, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Derneği) hemen bir araya gelerek alana yönelmiş durumdadır. İlk değerlendirme aşamasından sonra bu konuda eğitimli ve deneyim sahibi profesyoneller alana gidecek ve hizmet verecektir.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu: Soma’da yaşananlardan birinci derecede etkilenenlerin sayısının yaklaşık 5 bin kişi olduğunu, tüm etkilenenlerinse 10 bin civarında olduğunu söyleyebiliriz. Hiçbir şey yapılmasa bir yıl içinde TSSB tanısı alabilecek 3 bin ila 5 bin kişi olacağını söyleyebiliriz. Kilis Göçmen kampında insanlar yaklaşık 1.5 yıldır güvenli bir ortamda yaşadıkları halde TSSB oranı yüzde 65’ti.
Soma’daki mağdurların binlercesi üçüncü aydan itibaren artık TSSB tanısı alacaktır. Eğer profesyonel bir müdahalede bulunulmazsa maalesef çok uzun yıllar kalıcı olacak ve ek ruhsal sorunlar geliştireceklerdir (depresyon, şiddet, alkol ve daha pek çoğu). Bu nedenle Soma’da uzun zaman faaliyette bulunacak bir çalışmanın yapılması gerekecektir. Halen alanda çalışan ve travmayla uğraşacak profesyonellerin, soruna travma perspektifinden yaklaşmalarını sağlayacak eğitimler oldukça kısadır ve süpervizyonla kısa sürede hizmet verebilir duruma gelebilirler. Halen bu hizmeti verebilecek çok sayıda profesyonel, Manisa ve İzmir’de her gün travmayla uğraşarak mesleklerini sürdürmektedirler.
ÇOCUKLAR İÇİN NE YAPMALI?
EMDR Derneği İnsani Yardım Programları Koordinatörü Psikolog Şenel Karaman da yaşanan sürecin çocuklar için de zorlayıcı olduğunu ve bu dönemde çocukların küçük yaşlarda normal görülen parmak emme ve altını ıslatma gibi davranışlara geri dönebileceklerini ifade ediyor. Kâbuslar görebilir, yalnız yatmaktan korkabilirler. Okul başarıları etkilenebilir. Daha sık öfke nöbeti gösterebilir ya da içlerine kapanıp yalnız kalmak isteyebilirler. Peki, bu süreçte çocuklar için neler yapabiliriz?
- Aileler çocuklarla daha çok zaman geçirsin.
- Çocuklar bu durumda anne yahut babadan ayrılmak istemeyebilir, sık sık ellerini tutmak, kucaklarına gelmek, sarılmak isteyebilir. Bu tür ihtiyaçlar son derece normaldir. Önemli olan çocukların güvende olduklarının hissettirilmesidir. Bu nedenle ebeveynler, anlayışlı davranmalı, fiziksel temas kurmalı ve güvende olduklarını hissettirmeliler.
- Gerginliklerini azaltmak için oyun oynayın.
- Yaşadıklarını resme dökmeleri sağlanabilir.
- Anne-babalar ve öğretmenler özellikle bu dönemde çocukların duygu ve düşüncelerini ifade etmelerine daha çok izin ve olanak vermeli, onları desteklemeli ve yüreklendirmeli.
- Sorularını doğru ve anlayabilecekleri şekilde cevaplamak önemlidir.
- Yetişkinler sık sık onları sevdiklerini, korkularını ve kaygılarını anladıklarını hissettirmeli.
- Uyku, yemek, oyun gibi faaliyetlerin aynı rutinde devam etmesi önemlidir. Böylece hayatın normale dönmekte olduğu duygusunu vermek kolaylaşır.
- Bu dönemde mutlaka okula destek için gönderilmiş uzmanlar olacaktır. Aileler uzmanlarla görüşmekten çekinmemeliler.
BÜYÜK ÜZÜNTÜ YARATIR KISA SÜREDE UNUTULUR
Maden faciasının toplumsal etkileri üzerine görüşlerini aldığımız Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Profesör Ali Ergur ise “Büyük facialar, toplumsal bütünlüğü sağlayan değerleri hatırlatır ve onları vurgulamaya neden olur” diyor. Büyük facialar, toplumsal bütünlüğü sağlayan değerleri hatırlatır ve onları vurgulamaya neden olurlar. Bir ulus, cemaat, etni gibi toplumsal oluşumlar, olumlu kurucu unsurların, o kimliği yüceltici değerlerin yanı sıra, olumsuz, tehdit içeren duyguları da içerirler. Bunlar genellikle tarih içinde yaşanmış büyük trajik olaylardır. Doğal afetler, savaşlar, ortaklaşa işlenmiş bir suç (linç gibi) veya diğer çeşitli facialar, kazalar, kendisini belli bir şekilde bütün olarak algılayan toplumda derin yaralar bırakırlar. Bu anlamda olumlu duygular kadar, hatta onlardan daha fazla travmalar, yaslar ulusal, etnik, dinsel, cemaat kimliklerinin oluşumuna doğrudan katkıda bulunurlar. Ancak günümüzde Türkiye’de bu tür olayların, ilk an etkisinin dışında ciddi bir toplumsal tortuları olabileceğini düşünmüyorum. Zira bu ilk an halinde yaşanan aşırı duygusallık, her şeyin çok hızlı ve genellikle bir medya kurgusu şeklinde tüketilmesine alışmış, olayın gerçekliğinden çok gösteri boyutuna dikkatini vermeye yatkın bir kitlede maalesef yalnızca geçici bir duygulanıma neden oluyor.
99 DEPREMİNİ YAŞAYANLAR HATIRLIYOR
Türkiye’nin insanları 30 yıldır bu ve benzeri faciaları yalnızca o olay olarak yaşayarak, ardında yatan ekonomik-siyasi nedenleri görememektedirler. Aşırı-vurgulanmış bir duygusal boşalma, ilk bakışta, büyük bir travma gibi görünebilir. İnsanların belli bir duygusal ortaklık yaşadıkları, bunun ulus bilincini güçlendirdiği düşünülebilir. Ancak 1999 depremini, o afette yakınlarını kaybedenlerin dışında pek kimse neredeyse hatırlamıyor. Hatırlasa bile, bunun ciddi somut ekonomik-siyasi sonuçlarını göremiyoruz.
O nedenle, konunun bu kadar aşırı duygusal vurgularla medyatikleştirilmesi, yalnızca bir boşalma hissi yaratacaktır. Gerçek anlamda travma işlevi göreceği kanısında değilim. Yakın zamanlardaki birçok veri bize, Türkiye’de toplumsal bütünlüğün ciddi anlamda çözülmekte olduğunu gösteriyor. Yine aynı işaretleri (örneğin seçim sonuçlarını) doğru okursak, ekonomik saiklerle hareket etmenin, yegâne toplumsal ortak nokta haline geldiğini görebiliriz. Diğer bir deyişle ekonomik çıkar, 1980’lerden beri neredeyse tek ortak toplumsal değer haline gelmiştir. Ama bu maddiyata dayalı tercihin ciddi yıpratıcı etkileri vardır. Bir toplum elbette öncelikle ekonomi yani üretim ilişkileri üzerine kurulur; ama yalnızca ondan ibaret değildir.
ciddi bir duyarsızlık oluştuToplumun çeşitli maddi olmayan değerleri de vardır. Travmalar, acılar, bu boyutu besler. Maalesef bu tür değerler son otuz yıl içinde büyük ölçüde yerlerini ekonomik gönenme arzusuna ve bireysel kurtuluş yönelimine bıraktılar. Gündelik yaşama yön veren değerler sistemin acımasız rekabetine dayalı olunca, başkasının acısı gerçek anlamda insanların zihin dünyalarına nüfuz edemez hale gelir. Belki tamamen bu düzeyde olmasak da, Türkiye’de bu anlamda ciddi bir duyarsızlık oluştuğu kanısındayım. Soma maden faciası ilk an etkisi içinde büyük üzüntü yaratır; ancak kısa sürede unutulur. Zaten fazla yüklü olan gündem içinde eriyip gider. Facianın ardındaki sömürü düzeni sorgulanmaz. Umarım bu tahlilimde yanılıyorumdur. Ancak birçok veri, günümüz Türkiye’sinde bu tabloyu destekler mahiyette görünüyor.
SON VİDEO HABER
Haber Ara